Nasuh Mahruki: Bu federasyonla Türk dağcılığı başarılı olamaz (Özel)

Everest'in zirvesine çıkan ilk Türk ve Müslüman dağcı Nasuh Mahruki, ikinci tırmanışın ardından sadece Cihan Haber Ajansı'na konuştu. Daha önce Rusya

Everest'in zirvesine çıkan ilk Türk ve Müslüman dağcı Nasuh Mahruki, ikinci tırmanışın ardından sadece Cihan Haber Ajansı'na konuştu. Daha önce Rusya Dağcılık federasyonu tarafından "Kar Leoparı" unvanı alan Mahruki, aynı zamanda, dünyanın en yüksek 7 tepesine tırmanabilen en genç dağcı...

Mahruki, dağcılık serüvenine üniversitenin ilk yılında merakla başlamış. 1995 yılında ilk tırmanış denemesini Everest tepesinde yapmış ve bunu başaran ilk Müslüman dağcı unvanını almış. Ancak yıllar onu Everest sevdasından vazgeçirememiş. Everest'e ikinci kez çıkmak için Nepal'e gelen Mahruki'ye takım Arkadaşı Yılmaz Sevgül eşlik etti. İki aylık bir sürecin ardından 23 Mayıs 2010 tarihinde Mahruki ikinci, Sevgül ise ilk defa Everest zirvesine çıkmanın haklı gururunu yaşadı. Katmandu'daki bir Türk restoranında bir araya geldiğimiz Mahruki ile, kendimizi uzun bir çay sohbetinde bulduk.

- İsminizden dolayı Türk olmadığınızı düşünenler var, bu konuda bilgi verir misiniz?

Türkçemizde bir atasözü vardır "nush ile uslanmayanı etmeli tekdir..." buradaki nush kelimesi nasihat manasına gelmektedir. Nasuh ise nasihat eden tavsiye veren anlamına gelir. Ayrıca Nasuh kelimesi saf ve temiz anlamına da gelir. Bunlardan başka Kuranda Nasuh tövbesi diye bir tabir de vardır. Soy ismim Mahruki ise bize büyük babamın büyük babasının babası Kaptan-ı Derya Ali Paşa'dan kalmış. Bilirsiniz ateş yakılan mahrukat depoları vardır. Mahruki Osmanlıcada ateşte yanan anlamına gelir. Ali Paşa 1822'de İkinci Mahmut döneminde Rumların Sakız Adası'ndaki isyanını bastıran kumandandır. İsyan bastırıldıktan sonra bir gurup Rum, gizli bir baskın yaparak donanmanın mareşal gemisini ateşe vermeyi başarmış. Dedem Ali Paşa da, gemisini kurtarmak isterken içinde yanarak şehit düşmüş. Daha sonra bizlere Mahrukizadeler denmeye başlanmış. 1934 soyadı kanunundan sonra Mahruki olarak değiştirilmiş.

15 SENE SONRA YENİ BİR EVEREST HAYALİ

-Dağcılık merakınız nasıl başladı?

Bilkent üniversitesinde birinci sınıf öğrencisiyken Dağcılık Kulübü kuruluyor diye el ilanları dağıtılırken merak ettim ve gidip ismimi yazdırdım. Daha sonra birkaç teknik eğitim aldıktan sonra ilk tırmanışımı Ankara Hüseyin Gazi kayalıklarında yaptım. Bununla birlikte yamaç paraşütü, aletli dalış, mağaracılık, bisiklet gibi diğer spor dallarıyla da uğraştım. Bu benim ikinci senemde üyesi olarak girdiğim doğa sporları kulübümüzün başkanı olmamda etkili oldu. Daha sonra üç yıl bu başkanlık görevimi devam ettirdim.

-Everest'e ikinci kez çıktınız, neler hissettiniz?

Ben 27 yaşında Everest'e tırmanan ilk Müslüman ve ilk Türk'üm. Bu beni gerçekten çok gururlandırıyor. İlk tırmanışımı 1995 yılında yapmıştım, şimdi 15 sene sonra yine aynı duyguları yaşayarak zirveye çıktım. Kesinlikle anlatılması, tarif edilmesi zor duygular...

-Peki, 27 yaşında sizi Everest'e getiren ne oldu?

O zamanlarda Türkiye'de sekiz binlik dağların hayalini kurmak bile çok güçtü. Ama benim içimde her nedense sürekli yüksek irtifa merakı vardı ve ben bir şekilde dünyada var olan 14 tane sekiz bin üzeri dağdan birine tırmanmayı gaye edinmiştim. Bu gayem doğrultusunda Nepal'e geldim ve bu duyguyu dünyanın çatısı Everest'e tırmanarak yaşadım. Yani sekiz binden yüksek herhangi bir dağı amaçlarken bu amacıma Everest tepesinde ulaştım.

8500 METREYE KADAR OKSİJEN TÜPSÜZ ÇIKABİLDİ

-Everest'e ikinci tırmanış serüveninizde neler yaşadınız?

Öncelikle şunu söyleyeyim; daha önce de tırmanmıştım ama bu seferki hedefim, Cantek Soğutma firmasının sponsorluğuyla, Everest'e oksijen tüpü kullanmadan çıkmaktı. Bunun çok ciddi fiziki hazırlıklarını yapmıştım. Öyle ki tırmanış sırasında kamplar arasında defaatle iniş çıkışlar yaparak kendimi fiziksel olarak hazırlamaya çalıştım. Katmandu'ya indiğimizde bazı arkadaşlarımız yemeğe davet ettiler ve yola çıkmadan bir gün önceki davette yediğimiz yemekler midemizi bozmuştu. İlk üç gün hakikaten çok zorlandık. Sonrasında durumu biraz toparladık; ama bu sefer de yılın bu mevsiminde hiç beklenmeyecek kadar şiddetli rüzgârla karşılaştık. Tırmanış boyunca bu rüzgâr bizi çok etkiledi. 8500 metreye kadar oksijen tüpü kullanmadan çıkmayı başarabildim (Zirveye yaklaşık 350 metre kaldı). Ancak sonrasında -28 derece hava sıcaklığı ve çok ciddi rüzgâr olunca soğuktan donma riskine karşı oksijen tüpü kullanmaya başladım. 23 Mayıs 2010 tarihinde zirveye ulaşabildik. İnşallah bir sonraki hedefim Everest'e oksijen tüpü kullanmadan çıkabilmek.

-Dağcılığı nasıl tarif edersiniz, nedir sizce dağcılık?

Her şeyden evvel herkesin bilmesi gereken şey şu ki dağcılık çok riskli ve tehlikeli bir spordur. Tıpkı doğadaki diğer bütün sporlar gibi. Elbette ki size kazandırdıkları çok şeyler vardır. Bedensel ve ruhsal sağlık anlamında, kişisel gelişiminde çok olumlu adımlar attırır, artı, doğanın o eşsiz güzelliğinde tarifi mümkün olmayan heyecanları tattırır. Birçok kaliteyi, kabiliyeti de beraberinde getirir; takım sporudur sonuçta. Girdiği kritik süreçlerde karar verme becerilerini geliştirir. Ciddi yaralanmalara, ciddi sakatlıklara hatta daha kötü sonuçlara bile sebebiyet verebilir. Bu nedenle birinci şartı kurallara çok ciddi riayet etmektir. Hatta dağcılar arasında şöyle bir deyiş vardır "Dağcılığın kuralları kanla yazılmıştır." çünkü bir şeylerin kural olarak konabilmesi için illa ki birilerinin başına bir şeylerin gelmesi gerekir.

-Dağcılık sporunun kendine özgü başka ne gibi özellikleri var, isteyen herkes bu sporu yapabilir mi?

Nasıl herkes boksör olamaz futbolcu olamazsa herkes dağcı da olamaz. Dağcılık sporunu yapabilmek için hem fiziksel hem de zihinsel yeterliliğin olması gerekir. Çünkü bu sporun seyircisi yoktur. Doğada tamamen kendi başınıza ve ekip arkadaşlarınızla berabersiniz. Herhangi bir sakatlık ya da hastalık durumunda kendi kendinize yetebilecek sisteminizi kurmuş olmanız gerekir. Futboldaki gibi spor yaparken sizi saha kenarında bekleyen ambulans yoktur. Bu hem çok ciddi bir fiziksel hazırlık gerektiriyor hem çok ciddi bir teknik hazırlık gerektiriyor hem de çok kuvvetli bir psikolojinizin olması gerekiyor. Bu üç özelliği birbiriyle uyumlu şekilde barındırabilenler ancak dağcılık sporu yapabilirler.

'DAĞCILIK FEDERASYONU 1980'LER EKOLÜYLE YÖNETİLİYOR'

-Türkiye'de dağcılık gereken ilgiyi görüyor mu?

Bu tırmanışımızda birkaç ülkeden bizimle beraber tırmanan dağcılar vardı ve bunlar ülkelerinin ilkleri olmaya hazırlanıyorlardı. Oysa Türkiye'den Everest'e tırmanmış 15 dağcı vardır. Bu çok ciddi bir sayıdır. Ancak biliyorsunuz Türkiye'de tüm spor dalları federasyonlara bağlıdır. Türkiye'de 70 civarında spor federasyonu vardır ve bunların bazıları gayet iyi çalışırken maalesef bizim federasyonumuz kötü çalışanlar gurubunda yer almaktadır. Türkiye Dağcılar Federasyonu (TDF) son 11-12 yıldır hep aynı başkanla (Alaattin Karaca) yönetiliyor. Şimdi biz bu masadaki üç dağcı olarak hepimiz Everest'e tırmanmış dağcılarız. Bizim görüşümüze göre Türkiye'de dağcılık federasyonu hala 1980'lerin ekolüyle yönetilmeye çalışmaktadır. Bu da şu demek oluyor; Ağrı Dağı'na 300 kişi, Erciyes Dağı'na 250 kişilik gruplarla tırmanıp bunu dağcılık başarısı olarak gösteriyorlar. Halbuki dediğim gibi Everest'e tırmanabilmiş 15 dağcınız var; artık sekiz bin metrelik hedeflere farklı yeni teknik rotalara büyük projelerle giden genç bir kitle var Türkiye'de. Ama maalesef TDF, çoğunluğu üniversitelerde kurulmuş birçok yeni dağcılık kulübünün önünü tam olarak açamıyor.

Şöyle bir metot geliştirildi; TDF'ye bağlı yaklaşık 19 bin dağcının olduğu söyleniyor ve milli takımlara sadece kendi federasyonlarından eğitim almış dağcıları seçiyorlar. Bu da kendilerinin dışındaki dağcı kulüplerinin gelişmesini ve Türkiye'de dağcılığın sıçrama yapmasını engelliyor. Bunun en canlı örneği buradaki takım arkadaşım Yılmaz'dır. Evvelki sene yine böyle bir program için Yılmaz başvuruda bulunmuş; ama eğitimi federasyonun kendi birimlerinde almadığı için başvurusu bile kabul edilmemiş. Ama görüyorsunuz ki bugün federasyonun hiçbir eğitimine katılmayan kendisi, Everest'e çıkabilmiş olmanın haklı gururunu yaşıyor. Mesela çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Türkiye'den yurt dışına yapılan bütün programlara katılacak ilk üç kişi hep bellidir. Birisi Başkan Alaattin Karaca diğeri Ertuğrul Tugay ve üçüncüsü de Ersan Başar'dır. Bu her sene, her dönem, her tırmanışta aynıdır. Yurtdışına yapılan yedi binlik tırmanışlarda sanki kendileri olmadan tırmanış yapılamayacakmışçasına sekiz kişilik gurupta herkes gidebilecek beş kişiyi arıyor. İlk üç isim zaten belli, bu da Türkiye dağcılık sporunun önündeki büyük bir engeldir.

"TDF'DE DELEGE DAĞILIMI ORANTISIZ"

-Eğer gerçekten dediğiniz gibi bir sorun varsa bu neden aşılamıyor?

Biz buradaki üç kişi bunu aşmaya çalıştık (Nasuh Mahruki, Yılmaz Sevgül ve dünyanın en yüksek beşinci tepesi olan Makalu dağına çıkan ilk Türk dağcı Tunç Fındık). Biz TDF yönetim kuruluna girmek için adımızı yazdırdık. Ben başkan adayı olarak ismimi yazdırdım; ama seçilemedik. Seçilemeyişimizin sebebi şu ki, Türkiye'de yönetim kurulunu oluşturacak üyeleri seçebilecek 200 delege vardır. Bu 200 delegenin oylarına göre dağcılık federasyonunun yönetim kurulu belirlenir. Ancak ortada öyle bir çarpıklık var ki 13 milyon nüfuslu İstanbul'dan sadece 1 delege çıkarken yaklaşık 370 bin nüfuslu Rize'de tam 21 delege vardır. Oranı siz kafanızda kıyaslayın lütfen. Türkiye'de maalesef delege sisteminde oy kullanmak üzere kurulmuş bazı kulüpler vardır ve bu kulüpler başkan Karaca'nın inisiyatifindedir.

YENİ ÇIKACAK KİTABI: "KENDİ EVEREST'İNİZE TIRMANIN"

-Unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?

Benim 20'ye yakın arkadaşım dağlarda öldü. Bir kısmı gözlerimin önünde hayatını yitirdi. Bu spor böyle bir spor ve bu sporu yapan bunu böyle bilerek yapıyor. Mesela bu çıkışımızda Yılmaz dört metrelik bir buz çatlağının içine düştü. Eğer arkasında taşıdığı kalın çantası olmasaydı belki de şimdi ciddi boyutta bir sakatlık olabilirdi. Ama bu tür detaylara şimdilik girmek istemiyorum.

- Katmandu'dan, Cihan aracılığıyla son mesajınızı alabilir miyiz?

Ben son 15 yıldır seminerler ve motivasyon kursları veriyorum. Son üç yıldır çok büyük bir titizlikle üzerinde çalıştığım kitabımı nasipse bu yaz boyu tamamlayıp Eylül ayına hazır etmeyi düşünüyorum. Bu benim yedinci kitabım olacak. Kitabın ismi ise "Kendi Everest'inize tırmanın".