‘Kadim dost’ düşman olmaz - AÇIK GÖRÜŞ

Ortadoğu’da Türkiye’nin aktif bir partner olmasını isteyen Batılı güçler, Türkiye’nin bu kabiliyetini ortadan kaldıracak dayatmalarda bulunmamalı. Aksi halde, Türkiye’nin stratejik öneminin içi müttefikleri tarafından boşaltılmış olur.



Ortadoğu’da Türkiye’nin aktif bir partner olmasını isteyen Batılı güçler, Türkiye’nin bu kabiliyetini ortadan kaldıracak dayatmalarda bulunmamalı. Aksi halde, Türkiye’nin stratejik öneminin içi müttefikleri tarafından boşaltılmış olur.

Yalçın Akdoğan

Doç. Dr. Siyaset Bilimci

ABD’nin Ortadoğu ve İran politikaları ile Türkiye’nin filo baskını ve yaptırım oylamasına verdiği tepkiler arasındaki ilişki doğru analiz edilmelidir. Türkiye’nin kanlı saldırı sonrasında İsrail’e sert tepki vermesiyle, İran’a yaptırım oylamasında “hayır” oyu kullanması arasında doğrudan bir ilişki söz konusu değildir. Aynı şekilde bu iki olay ile Türkiye-ABD ilişkileri de kendi bağlamlarında değerlendirilmelidir. Elbette münferit olaylara verilen tepkiler genel politikanın bir parçası olarak görülebilir, ama tamamı olarak görülemez. Türkiye’nin gemi baskınına verdiği haklı tepki ABD’nin Ortadoğu yaklaşımlarına karşı bir çıkış değildir. Türkiye’nin filo katliamına sessiz kalması düşünülemezdi. Türkiye’nin bu kanlı saldırıya sessiz kalması, İsrail’in gözü dönmüş operasyonuna tepki göstermemesi, siyasi, insani ve vicdani açıdan savunulamazdı. Kanlı saldırıyı yapan İsrail, nasıl Türkiye ile ilişkilerini nazara almadıysa, Türkiye de İsrail’le ilişkilerini düşünerek pasif bir tutum takınamazdı. Aksi halde tüm inandırıcılığını ve itibarını kaybeder, zavallı bir duruma düşerdi.

Aynı şekilde yaptırım oylamasında “evet” oyu vermek de benzer bir sıkıntıya sebep olurdu. “Hayır” oyu, ABD’ye, ABD’nin bölge politikalarına karşı tepki göstermek, ayak diremek, oyunu bozmak anlamına gelmemektedir. Türkiye’nin tutumu, tamamen haklı gerekçelere dayanmaktadır. Nitekim, ABD yönetimi de bunu, haksız bir tercih olarak nitelendirememiştir. Bazı ABD’li bürokratların yaşadığı hayal kırıklığı, çok yüzeysel değerlendirmelere dayanmaktadır. Türkiye, hiçbir konuda şartları ve koşulları dikkate almayan, kendi konumunu ve çıkarlarını düşünmeyen, mutlak teslimiyetçi bir anlayışla hareket edemez, kimse de böyle bir beklenti içinde olmamalıdır. Türkiye de bir çok konuda derin hayal kırıklıkları yaşamıştır, ama bunu ABD’nin Türkiye’ye sırtını dönmesi olarak algılamamıştır.

Çıkar ortak yöntem farklı

Ortaklık, gözü kapalı bir uyumu, tek tarafın menfaatlerini koruyan bir teslimiyeti gerektirmez. Ortaklık birbirini anlamayı, amaçları uyumlu hale getirmeyi, karşılıklı menfaatleri gözetmeyi gerektirir. Ortaklık, ortak çıkarlar, ortak değerler, ortak hedefler ile gelişir, en temel şart da eylem ve hareket planlarının bu vizyona ters düşmemesidir. Bu çerçevede medyanın şu soruları tartışmaya açması normaldir: ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları ile Türkiye’nin Ortadoğu’daki çıkarları örtüşmekte midir, yoksa birbirine ters mi düşmektedir? Ortak çıkarlara ulaşmak için kullanılan yöntemler, iki ülkenin de menfaatine ve yararına mı sonuçlar vermektedir? Ortak çıkarlara ortak eylem planlarıyla mı ulaşılmaktadır? ABD, Ortadoğu’daki hesaplarında Türkiye’yi ne kadar hesaba katmakta, nasıl bir rol paylaşımı yapmaktadır? ABD’nin bölgedeki operasyonları ve hamleleri, Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla ne kadar örtüşmektedir? Türkiye, zaman zaman yardımına başvurulan ve ihtiyaç halinde her türlü desteği koşulsuz vermesi gereken “seyirci” bir ülke midir? Türkiye, en büyük belası olan, ulusal güvenliğini, bütünlüğünü ve bekasını olumsuz etkileyen terör örgütüne karşı gereken yardımı alabilmekte midir? İran’ın ABD için oluşturduğu güvenlik riskleri ile Türkiye’nin yaşadığı güvenlik sorunları kıyaslandığında Türkiye’nin talepleri ne ölçüde karşılanmaktadır?

Kanaatimce, Türkiye ile ABD’nin çok geniş bir alanda ve bir çok konuda ortak değerleri, ortak menfaatleri bulunmaktadır. İki ülke arasındaki ilişkiler çok boyutlu, çok karmaşık, çok güçlü bir yapı arzetmektedir.

Çok yönlü ilişkiler dönemi

İlişkilerin mahiyeti ve önemi, doğal olarak tamamen sorunsuz bir alan ortaya koymuyor, aksine sürekli değişen dinamikler, ilişkilerin de sürekli tazelenmesini, sürekli yeniden ele alınmasını gerektiriyor. Geçmişte tanımlanmış, statik, değişmeyen bir ilişki yok ortada. İlişki içindeki aktörler, olaylar, şartlar, politikalar, tutumlar sürekli değişiyor. Dolayısıyla ilişkinin mahiyeti ve kapsamı da farklılaşıyor. Bu durumu, bir sorun olarak algılayarak güven zeminini sarsmamak gerekiyor. Kanımca iki ülke ve iki liderlik arasında bir güven bunalımı yok. Karşılıklı menfaatleri, değişen şartları sürekli gözden geçirmek, yeni durumlara karşı ilişkinin mahiyetini de yeniden ele almak gerekiyor. İki krallık arasında mutlak bir mutabakat ve teslimiyete dayanan bir ilişki olabilir. Ama iki demokratik ülkede karar süreçlerini etkileyen çok sayıda aktör (Meclisler, kanaat önderleri, medya, stk’lar) bulunduğu düşünülürse, gelişmeler karşısında tüm bu faktörlerin de etkisinin planlanması gerekiyor. Türkiye, en önemli müttefiki olan ABD ile çok yönlü işbirlikleri geliştirirken aynı zamanda AB ile, Ortadoğu ile, Türk dünyası ile, Balkanlar ile ilişkiler geliştiriyor. Tüm bu ilişkilerin belli bir kararda yürütülebilmesi, birbirinin alternatifi olarak görülmemesiyle ve belli hassasiyetlerin gözetilmesiyle mümkün.

Ne ifrat ne tefrit

Türkiye’nin bir çok konudaki gücü “orta”da durmasından geliyor. Orta’da durmak, dengeli olmak, iki tarafın da hassasiyetlerini gözetmek, aklı selimden yana olmak anlamındadır. Türkiye’nin sözüne güvenilmesi, sözünün ciddiye alınması uçlara savrulmamasındandır. Türkiye, uydu görüntüsü verirse veya bir tarafın avukatı gibi davranırsa, etkinliğini kaybeder. Eksen kayması iddiasında olanlar, Türkiye’yi etkisiz elaman olarak bir tarafa yamama gayreti sergiliyorlar.

Türkiye hâlâ aktif partner

Nükleer konusunda ABD’nin güdümünde görünen veya İran’a angaje olduğu düşünülen bir Türkiye, iki taraf arasında etkinlik gösterebilir mi? Bu konuda Türkiye’nin katkısını isteyenlerin, Türkiye’nin bu iş yapma, devreye girme, arabulucu olmak potansiyelini ortadan kaldırmaması gerekir. Türkiye, kolay olanı değil, zor olanı yapıyor. Ortadoğu’da Türkiye’nin aktif bir partner olmasını isteyen Batılı güçler, Türkiye’nin bu kabiliyetini ortadan kaldıracak dayatmalarda bulunmamalı. Aksi halde, Türkiye’nin stratejik öneminin içi, müttefikleri tarafından boşaltılmış olur. Uzun zamandır Türkiye müttefikleriyle birlikte Afganistan’da etkinlik gösteriyor. ISAF’ın komutasını üç kez üstlendi, bir çok ortak çalışmanın içinde bulunuyor. Yabancı ülke askerleri arasında yerel halkın en çok sevdiği ve güvendiği asker, Türk askeri. Diğerleri yabancı ve hasım gibi algılanırken, Türk askeri dost ve yardımsever olarak algılanıyor. Türkiye, müttefikleriyle ters düşmeden önemli roller üstleniyor. Burada Türk askerine farklı bir rol verilip, muharip güç gibi operasyonlara katılma baskısı olsa, Türk askeri bugün oynadığı yapıcı rolü oynayabilir mi? Türkiye’den istifade etmek, onu yanlış konumlandırmamakla mümkün. Türkiye, her türlü işbirliğine, katkıya ve ilişkiye açık. Ama bunun yanlış tanımlanması, Türkiye’nin oynayabileceği rolleri ortadan kaldırır. Siyasi akıl ve basiret, bu nüansı kaçırmamalıdır.

Türkiye’nin bugünkü duruşu “arafta kalmak”, ne yaptığını bilememek, yönünü tayin edememek şaşkınlığıyla izah edilemez. Orta yolda yürümek ile arafta sıkışmak farklıdır. ABD’nin menfaatleri etkin bir Türkiye’den, etkin bir Türkiye ise bir çok konuda orta yolda yürümekten, karşı kutuplara savrulmadan tüm taraflarla ilişki içinde olabilmekten geçiyor.

ABD’nin İsrail sorunu

Başbakan Salı günkü grup konuşmasında ABD için “kadim dostumuz, stratejik müttefikimiz, model ortağımız, aynı vizyon ve hedeflere sahip olduğumuz ülke” tanımını yaptı, ilişkilerin hayati önemine işaret etti. AK Parti iktidarı açısından hala ABD en önemli müttefiktir.

Gerçekten de Türkiye ile ABD’nin bölgeye yönelik vizyonu önemli ölçüde ortaktır. Irak’ta kurulacak yeni düzen konusunda hedefler örtüşmektedir. Filistin’de iki devletli çözüm vizyonu örtüşmektedir. Lübnan’da istikrarlı bir yapı oluşması konusundaki fikirler örtüşmektedir. Bölgenin demokratik değerler ve pratiklerle buluşması konusunda iki ülkenin beklentisi aynıdır. İran’ın nükleer silah sahibi olmaması konusunda iki ülke hemfikirdir. Balkanlar’dan Afrika’ya, Afganistan’dan AB’ye kadar farklı bölgelere yönelik ABD ve Türkiye benzer görüşlere sahiptir, ilave olarak ortak çalışmalara imza atmaktadır.

AK Parti’nin ortaya koyduğu dışpolitika, Obama’nın seçimlerde takdim ettiği anlayışa son derece uygundur. Esasen Obama’nın ortaya koyduğu ve bugün başarmaya çalıştığı dışpolitika ile İsrail’in yaklaşım ve uygulamalarının ne kadar örtüştüğü sorgulanmalıdır. Acaba İsrail’in Ortadoğu’ya yönelik önerdiği yöntemler, yol haritaları ve hedefler ne kadar örtüşmektedir? ABD’deki çevreler, Türkiye’nin tutumunu eleştirmeden önce, İsrail’in bakış açısını ve tutumunu sorgulamalıdır. Obama’nın Ortadoğu perspektifi açısından en önemli riskleri, İsrail’in mevcut hükümeti oluşturmaktadır. İsrail hükümeti, sadece İsrail devletinin değil, dünyadaki tüm Yahudilerin durumunu sıkıntıya sokacak bir pervasızlık ve çapsızlık sergilemektedir. Ne ABD, ne Yahudi’ler, İsrail hükümetinin ilave yüklerini omuzlayabilecek durumda değildir. İsrail hükümetinin dayandığı yayılmacı, istilacı, hak hukuk tanımaz, saldırgan doktrin, acaba ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarıyla uyumlu mudur, yoksa bunu tehlikeye düşürecek bir mahiyette midir? ABD öncelikle bunu iyi analiz etmelidir. Gerek İsrail hükümetinin tutum, davranış ve yöntemleri, gerek yönetimin esinlendiği zihniyet, mutlaka masaya yatırılmalıdır. Bu yaklaşımların değil Obama’nın yeni konseptlerine, Bush’un eleştirilen politikalarına bile uygun bir tarafı yoktur. 

Başkan Obama’nın dile getirdiği “model ortaklık” ancak, Türkiye’nin model ülke konumunu güçlendirerek, Türkiye’nin rol oynama, devreye girme, katkı verme potansiyelini takviye ederek gelişebilir. Aynı şekilde Başkan Obama’nın Ortadoğu vizyonuna yönelik iddia ve hedeflerinin hayata geçmesi de Türkiye’nin dışpolitika vizyonuna güç vermekle ve İsrail’in barışı zehirleyen yaklaşımlarına dur demekle mümkün olabilir.

yalcinakdogan@mynet.com

 

Star Gazete