Ama yeter artık!

Türkiye gene tuhaf bir kamplaşma içinde. 12 Eylül askeri darbesinin ve bu darbenin yarattığı hukuki sistemin...

 
Türkiye gene tuhaf bir kamplaşma içinde . 12 Eylül askeri darbesinin ve bu darbenin yarattığı hukuki sistemin mağdurlarının , şimdi bu sistemin savunucusu haline gelmiş olmaları , bu kamplaşmanın herhalde en ironik yönü . Bazı çevrelerin Anayasa’da yapılacak her değişikliğin AKP iktidarına yarayacağı gibi bir psikoloji içinde olmaları , paradoksal sonuçlar doğuruyor .
Anayasa değişikliğinin referanduma hangi hallerde sunulacağı Anayasa’da ve yasalarda yer alıyor .
Meclis bu referandum için gece gündüz demeden çalıştı . Uzun tartışmalar yapıldı . Akla , mantığa , demokrasiye ve hukuka uygun olan , bu değişiklik taslağının halkın oyuna sunulması olacaktı .
Anayasa teorisi tartışmalarında öne çıkan son tezlerden biri , her ülkenin kendi siyaset kültürüne uygun şekilde kendi Anayasa Mahkemesi’nin yapısını ve yetkilerini belirlediği yönünde . Örneğin ABD’de Anayasa mahkemesinin iki partili sisteme göre tasarlandığı öne sürülüyor . Türkiye’de ise , darbeci siyaset kültürüne uygun bir anayasa mahkemesi yapısı var . Darbeci kültür , Anayasa Mahkemesi’nin yapısını ve yetkilerini kendi anlayışına göre belirledi ve bu yapıyı her darbede daha da perçinledi . Bu darbeci siyaset kültürünü tam olarak aşmamız durumunda , anayasa mahkemesi de değişecek .
***
Anayasa Mahkemesi eğer referandumu engelleyen bir karar alırsa -ki şu an bu yönde bir eğilim gözlemleniyor- hem ‘Türkiye’de Anayasa değişikliğinin imkânsız olduğu’ şeklinde hem de ‘darbeci kültürün sona ermesinin imkânsız olduğu’ şeklinde özetlenebilecek bir sonuç çıkacak .
Daha önce 411 oyla alınan değişiklik kararını , ‘Anayasa’nın değiştirilemez hükümlerine aykırı’
olduğu gerekçesiyle geri çevirmişlerdi . Şimdi de değişiklik için halkın oyuna gitme kararı vermiş olan Meclis’in iradesini ( ve dolayısıyla halkın iradesini de ) tekrar yok saymaları halinde , darbe anayasasının değiştirilmesi bir kez daha engellenmiş olacak .
‘Meclis Anayasa’yı değiştiremez’ , ‘Meclis Anayasa değişikliği için halkın oyuna başvuramaz’ diyen 11 insan , ülkenin bütün hukuki sistemini kendi isteğine göre şekillendirmeye çalışıyor . Gene aynı klasik gerekçeyi öne sürüyorlar : “Anayasa’nın değiştirilemez hükümleri . ”
Anayasa’nın değiştirilemez hükümlerine aykırı olan nedir? Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısının 11’den 19’a çıkarılması mı? Bu 11 üyenin her biri , daha önce de , Cumhurbaşkanı tarafından kendisine önerilen üç ismin arasından seçilip atanıyordu . Şimdi 19 üye için de aynı yol izlenecek . Bu 19 üyenin ezici çoğunluğunu yine yüksek yargı kurumları belirleyecekler .
Gelelim Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na : Bu kurulun 7 üyesinin 5’ini yüksek yargı mensupları belirliyordu . Diğer iki üye de Adalet Bakanı ve müsteşarıydı . Şimdi üye sayısı 7’den 21’ye çıkarılıyor . Yeni tasarıya göre bu kurulun üyelerinin 10’unu bu ülkenin bütün yargıçları ve savcıları belirleyecek . 3’ünü Yargıtay , 1’ini Danıştay , 1’ini Anayasa Mahkemesi seçecek . Yani 21 üyenin 15’ini yargıçlar ve savcılar belirleyecek . Geri
kalan 4’ünü belli kriterleri gözeterek , belli kurumların içinden Cumhurbaşkanı seçecek . Bu seçim kriterleriyle , bu kurul , bütün yargıçların ve savcıların tercihlerini yansıttığı demokratik bir yapıya kavuşmuş olacak .
Bu değişikliğin ‘Anayasa’nın değiştirilemez hükümleri’yle ne gibi bir çelişkisi olabilir ki! ‘Adalet Bakanı ve müsteşarı bu kurulda yer almasın’ diye düşünüyor olabilirsiniz . Ancak şimdiki uygulamada da bu aynen var . Bu nedenle bu açıdan bir değişiklik yok .
***
AKP gelir geçer , yarın başka bir hükümet kurulur . Hükümetin bu kurul içindeki temsili bakan ve müsteşarla sınırlı . Kim gelirse gelsin böyle . Cumhurbaşkanının rolü de 21’de 4 . Avrupa ülkelerindeki uygulamalara baktığımız zaman , meclislerin , hükümetlerin ve cumhurbaşkanlarının , ( hatta yerel yönetimlerin ) seçimlerdeki rolünün çok daha fazla olduğunu görüyoruz .
‘Anayasa’nın değiştirilemez hükümleri’ kavramı , bir tuzak olarak kullanılmaya çok açık bir kavram . Anayasa Mahkemesi’ne egemen olan çoğunluk , istediği her değişikliği keyfi bir şekilde ‘değiştirilemez’ olarak değerlendirebilir . Bu şekilde de , 7 üyelik bir çoğunluk bütün Türkiye’nin kaderi üzerine ipotek koymayı sürdürebilir .
Bir küçük grup , istediği partiyi kapatsın , Meclis’i tamamen kanun çıkaramaz , Anayasa değiştiremez
hale getirsin . . . . Bunun adı hukuk devleti olsun . . .
‘Hukuk devleti’ , keyfi uygulamalara zemin hazırlamak için değil toplumu keyfi uygulamalardan korumak için vardır . Hukuk devleti , küçük azınlıkların kendi öznel istek ve tercihlerine göre ülkenin kaderini belirleyebilmesi anlamına gelmez .
Atanmış küçük azınlıkların bütün hayatımız üzerinde hegemonya kurmasından bıktık usandık . . .

Radikal