Muhalefette Stokholm sendromu

Muhalefet, anayasa değişiklik paketine okumadan karşı çıktı. Hatta şikâyet ettikleri 82 Anayasası'nı övme noktasına geldiler. İşte bunun psikolojide bir karşılığı var!

Yıllar önce İsveç’in başkenti Stokholm’deki bir banka soygunu, tıp tarihine ışık tutan bir gelişmeyle sonuçlanır. Soyguncu, polis tarafından sarılan bankadan kaçamayacağını anlayınca bir kadını rehin alır. Saatlerce ölüm korkusu ile yaşayan kadının tek isteği vardır; bir an önce bu kâbustan kurtulmak. Fakat kâbus uzadıkça uzar. Çünkü soyguncu ikna edilebilecek gibi değil. Tam 6 gün boyunca rehin tutulur genç kadın. Sonunda kurtulur. Ama soyguncuya da duygusal olarak bağlanır, âşık olur. Üstelik onu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek soyguncunun hapisten çıkmasını bekler. Olayı günlerce araştıran Psikiyatr Nils Bejerot, bu psikolojik duruma ‘Stockholm sendromu’ adını koyar. 1973’te İsveç’te yaşanan bu vakanın siyasi versiyonu, bugün Ankara’da sahneleniyor. Şimdiye kadar 12 Eylül’den ve onun anayasasından şikâyet edenlerden bir kısmı ‘darbecisine âşık’ olmuş gibi. Ülkeyi esir almış deli gömleği olarak nitelenen temel yasanın değişme ihtimali ciddiyet kazanınca ‘aşk- nefret’ ikileminde bocalayanlar ortaya çıktı.

Muhalefet partileri CHP ve MHP’nin, ihtilalin hayata geçirdiği yargı kurumlarını AB standartlarına yaklaştıran, hak ve özgürlükleri geliştiren, 12 Eylül anayasasından darbe izlerini silen Anayasa Değişikliği Paketi’ne cephe alması Stokholm sendromu ile açıklanabilir mi? Zira 12 Eylül’ün iki mağdur partisi, yıllardır darbe anayasasının değiştirilmesi gerektiğini dillendirip durdu. Bu talepleri sadece söylemde kalmadı. Parti programlarına bile darbe anayasasını değiştiren düzenlemeler koydular. Hatta Deniz Baykal’ın 1993’te Anayasa Komisyonu’na sunduğu değişiklik önerisi, bugün tartışılan anayasa paketine bir hayli yakın.

Muhalefetin yıllardır sürdürdüğü siyaset çizgisi geçen hafta ikircikli bir hâl aldı. AK Parti’nin değişiklik önerisine ‘maddeleri daha okumadan’ cephe alan CHP ve MHP, aynı siyasi blokta buluşarak kısmî demokratikleşmeden yana olmayacakları mesajını verdi. Hatta CHP lideri Baykal, söz konusu değişikliklerle sivil darbenin sonuçlanacağını iddia ederek yıllarca şikâyet ettiği darbe anayasasını savunan bir çizgiye kaydı: “12 Eylül darbesi dönemindeki yöneticiler bile yargıyı siyasetin hegemonyası altına alma girişimini aklından geçirmemişti. 12 Eylül Anayasası gitsin, AKP anayasası gelsin. Bunu kabul etmiyoruz.”

TBMM’ye getirilen paketi zorlu bir süreç bekliyor. Zira, AK Parti karşıtlığında birleşen muhalefet, şimdiden değişim ve dönüşüme karşı çıkan bir cephenin adresi hâline geldi.

Meclis’teki diğer partiler BDP ve DSP’nin şartlı desteği, iktidar partisinin işini zorlaştırıyor. Paketin Meclis genel kurulunda 367 oyu bulma ihtimalinin zayıflığı geriye tek bir alternatif bırakıyor: referandum. Aslında Başkent’teki siyasi tartışmalara bakılırsa Türkiye, şimdiden bir referandum sürecine hazırlanıyor. Siyaset bilimcilere göre bu referandum hem iktidar hem de muhalefet için bir dönüm noktası olacak. Çünkü mini anayasa paketi, demokratikleşmeden yana olanlarla değişime direnenleri ayrıştıracak. Referandum sürecinde siyasetin daha da kutuplaşacağını düşünen Doç. Dr. Tanel Demirel, CHP’nin 2007’deki Cumhuriyet mitinglerine benzer bir havayı oluşturabileceğini söylüyor. Sadece ana muhalefet partisi değil MHP de meydanlara çıkacak. Dolayısıyla muhalefet referandumu “AK Parti’ye hayır” oylamasına dönüştürecek. Peki, iktidar partisi hangi argümanı kullanacak? Bunu şimdiden belli etti Başbakan Erdoğan: “Değişime karşı çıkanlar samimi bir şekilde kendilerini ortaya koysun.”

Başbakan’ın bu sözlerine bakılırsa referandumda sadece paketteki 26 madde halkın oyuna sunulmayacak. Ayrıca Türkiye’nin dönüşümüne karşı çıkan, Kürt ve Ermeni açılımını istemeyen, ülkenin uluslararası alanda aktörlüğüne engel olmaya çalışan statükocu anlayış da oylanacak.

Referanduma bu konseptle gidilirse muhalefetin işinin de çok kolay olmayacağı söylenebilir. Zira Türkiye’nin yakın siyasi tecrübesi, demokrasi tartışmalarında halkın tavrını keskin biçimde ortaya koyduğunu gösteriyor. DYP ve ANAP’ın 367 tartışmaları sırasındaki tutumu tasfiye ile sonuçlanmıştı. Peki, muhalefet neden değişikliğe direniyor? MHP, neden anayasa paketinde statükocu anlayışı temsil eden CHP’nin yanına katıldı? Şartlı destek vermeyi planlayan DTP bu yelpazede kendini MHP ve CHP’nin çizgisinde nasıl konumlandıracak?

Ana muhalefet partisi, Meclis’e girdiği 2002’den bu yana değişime ve demokratikleşmeye direnen damarın sözcülüğünü yapıyor. Baykal’ın iddia edilen Ergenekon Silahlı Terör Örgütü’ne karşı tavrı, 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis’e girmeme kararı, iktidarın birçok yasa ve düzenlemesini Anayasa Mahkemesi’ne götürerek iptal ettirmesi sözcülük görevini nasıl ifa ettiğini gösteriyor. Doç. Dr. Demirel, bu yüzden CHP’nin anayasa paketine karşı çıkmasında bir tutarsızlık olmadığını düşünüyor. Demirel, CHP’nin ‘her şeye muhalefet’ stratejisi ile hareket ettiğini, dolayısıyla iktidar partisi ne yaparsa yapsın karşı çıktığını ifade ediyor. Türk demokrasisi açısından bunu ‘talihsizlik’ olarak niteliyor.

Pakete karşı şimdiden ‘hayır’ kampanyası başlatan Baykal, kurmaylarıyla birlikte sivil toplumdan destek isteyecek. Ayrıca paketi Anayasa Mahkemesi’ne iptal ettirmek için her türlü senaryo üzerinde çalışıyor. Meclis’te oylanır oylanmaz CHP, yüksek mahkemenin yolunu tutacak. Aslında mahkemeden önce Meclis çatısı altında ciddi bir tartışma bekliyor AK Parti’yi. Zira ana muhalefet, maddeler görüşülürken en sert itirazlarını burada dile getirecek.

CHP’nin Anayasa Komisyonu üyesi Atilla Kart, parti olarak hem yönteme hem de esasa ilişkin itirazlarının olduğunu söylüyor. Ona göre ‘torba referandumun’ yapılması seçmen iradesinin iğfal edilmesi demek: “Vatandaş olarak belki ben 20 maddesine evet, 3 maddesine hayır diyeceğim. Bu yöntemin demokrasi ile uzaktan yakından alakası yok. Usule yönelik bu dayatma paketin sıhhatini de etkiler.” Anayasa baştan yazıldığında da madde madde onaylanmıyor. Halk bir bütün olarak anayasayı benimsiyor veya reddediyor. CHP’liler henüz bu soruya cevap vermiş değil.

Bu eleştirilerin yanı sıra CHP’nin asıl itirazı paketin esasına ilişkin. HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin kontrol altına alınarak yüksek yargının bağımlı hâle getirildiğini iddia eden Kart, “AK Parti, 12 Eylül’ün yapamadığını başarıyor. Bu faşizan bir parti anlayışıdır.” diyor. Taslağın madde madde oylanması durumunda bazı düzenlemelere destek verebileceklerini kaydediyor. CHP’nin referandum sürecinde işi beklediğinden zor olabilir. Çünkü memurlara toplu sözleşme hakkını getiren, HSYK ve YAŞ kararlarına yargı yolunu açan, kadınlara pozitif ayrımcılığı öngören değişikliklere ‘hayır’ demesi için halkı nasıl ikna edecek? Bu maddelere hiçbir itirazlarının olmadığını kaydeden CHP’li Kart, halk oylaması sürecinde kullanacakları stratejinin ipuçlarını veriyor: “Hükûmet kendi yargıcını ve mahkemesini oluşturmak istiyor. Bu işin esası budur. Bunu halka anlatacağız. Tabii ki iktidar da memur ve işçilerle ilgili düzenlemelere karşı olduğumuzun istismarını kullanacak. Ben toplumun sağduyusuna inanıyorum.” Demokratikleşme konusunda CHP’nin daha önce birçok anayasa önerisi olmasına rağmen bugün AK Parti bunları yapıyor diye karşı çıkması bir çelişki değil midir? Bu soruya Kart, kaçamak bir cevap veriyor: “20–30 yıl öncesine gidersek birçok şey yazılır, çizilir.”

MHP, NEDEN STATÜKONUN YANINDA?

AK Parti’nin her yasa taslağına karşı çıkmayı kendine görev bilen CHP’nin tavrı anlaşılabilir. Peki, MHP, bu yelpazede yer alarak neyin hesabını yapıyor? Meclis’e girdiği 2007 seçimlerinden bugüne daha uzlaşmacı bir tavır sergiledi, MHP. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis’e girmesi, başörtü meselesinde iktidara destek vererek ortak hareket etmesi yapıcı muhalefet olarak algılandı. Oysa şimdi, anayasa paketinin esasına bakmadan CHP gibi karşı çıkıyor. Hatta MHP lideri Bahçeli, seçime daha 16 ay bulunmasına rağmen paketin bir sonraki döneme bırakılmasını teklif ediyor. Partinin Genel Sekreteri Cihan Paçacı, içerikle ilgili hiçbir tartışma içine girmeyeceklerini, sadece yönteme ilişkin itirazlarında ısrarcı olacaklarını ifade ediyor. MHP’lilere göre öncelikle Meclis’te uzlaşma komisyonu kurulmalı. Ancak bu şartla pakete destek verebileceklerini söyleyen Paçacı, “Bizim de çalışmalarımız var. Ancak böyle dayatma olursa cevabımız hayır olacaktır.” diyor. Oysaki önceki Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın uzlaşma komisyonu talebi muhalefetin direnişi sebebiyle hayata geçirilememişti.

MHP, konuşlandığı yerin zorluğunu şüphesiz referandum sürecinde görecek. Tabanına pakete neden karşı olduğunu izah edecek. Doç. Dr. Demirel, Bahçeli’nin kurmay kadrosunda ulusalcı cepheye sempati ile bakanların son iki yılda güçlendiğini savunuyor. AK Parti’nin Kürt ve Ermeni açılımını beğenmeyen Bahçeli, şimdilik ulusalcı cepheye ilgi duyan kurmaylarına prim veriyor. Ancak MHP liderini ulusalcı cepheden ayrı tutmak gerekiyor. Zira o, MHP’nin klasik tabanını iyi tanıyor. Aslında burada AK Parti’nin hesabını hatırlatmakta fayda var. Bahçeli ve kurmayları ne derse desin iktidar partisi referandumda MHP tabanından ciddi bir ‘evet’ oyu bekliyor. Dolayısıyla MHP yönetimi, CHP’nin yanında yer almakta ısrar ederse partinin bir sonraki seçimde kan kaybetmesi ihtimal dâhilinde.

Mini demokratikleşme paketi, CHP ve MHP dışındaki muhalefet partileri için de bir demokrasi sınavı. Meclis’te grubu bulunan BDP ile 6 sandalyeye sahip DSP’nin kendilerini nasıl konumlandıracağı, MHP ve CHP’nin olumsuz tavrından sonra daha da önemli hâle geldi. Şartlı destek vereceklerini açıklayan iki partinin sürece karşı çıkması onlar için büyük bir handikap. Sürekli partisi kapatılan BDP’li Kürtler, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran pakete ‘hayır’ derse samimiyetleri sorgulanacak. Üstelik statükoyu temsil eden CHP ve MHP’nin yanında yer almaları, onları siyasi bir çıkmaza sokacak. Birçok şart açıklamalarına rağmen hem BDP hem de DSP için en önemli konu, seçim barajının düşürülmesi ve Hazine yardımı. Ancak bu isteklerinin gerçekleşmesi oldukça zor. Muhalefetin olumsuz tavrından sonra kilit parti konumuna gelen BDP, bu iki şartla birlikte Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nda da bazı değişikler istiyor. Kapıyı açık bırakan BDP, pakete karşı asıl tavrını bu hafta netleştirecek. Grup Başkanvekili Ayla Akat Ata, yapıcı olacaklarını, ancak paketi yetersiz gördüklerini ifade ediyor. Önerilerinin kabul edilmemesi durumunda parti yönetiminin bir karar alacağını kaydederek görüşlerini şöyle dile getiriyor: “Türkiye’de demokratikleşme yönünden atılması gereken adımlar ve acil bir demokrasi paketine ihtiyaç var. Bu hususları ilettik iktidar partisine. Türkiye’de sivil, demokratik ve çoğulcu bir anayasanın altını çizdik. Mevcut tasarıyı direk ret ya da kabul ölçüleri içinde olmayacağız.”

Seçim barajını şart olarak koşan bir diğer parti DSP ise paketin içeriğine genel olarak karşı çıkmıyor. Genel Başkan Masum Türker, 12 Eylül’ün antidemokratik uygulamalarına barajın düşürülmesi ile başlanması gerektiğini savunuyor: “Bunu değiştirmeden yapılacak düzenlemeleri samimi görmüyorum. Önce barajı halletmemiz lazım.”

Muhalefetin olumsuz tavrına karşın toplumun ekseriyeti anayasa değişikliğinin arkasında duruyor. Hatta paketin yetersiz olduğunu düşünenler çoğunlukta. BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu ve SP lideri Numan Kurtulmuş bu görüşte. Genel olarak paketi yetersiz gördüklerini ifade eden Topçu’ya göre insan merkezli, millet mutabakatlı anayasaya ihtiyaç var. 27 Mayısçılar başta olmak üzere 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubatçıların yargılanmasını istiyor BBP lideri. 1960’tan beri hep cunta ve darbecilerin anayasa yaptığına dikkat çekiyor. TBMM’nin bu dönemde anayasa yapamayacağına yönelik eleştirileri ‘abesle iştigal’ olarak değerlendiren Topçu, bu konudaki görüşlerini şöyle sıralıyor: “Meclis’in asıl görevi yasa yapmaktır. Yüce Meclis’in bunu yapamayacağını söyleyenler, emaneti iade etsin ve gitsinler o zaman. Nasıl son güne kadar özlük haklarını alıyorlarsa milletin istediği yasaları çıkarmak da onların birinci görevi.” AK Parti’nin gerilimden uzak durarak süreci yönetmesi gerektiğinin altını çizen Topçu’nun tek çekincesi, iktidar partisinin sadece BDP’yi yanına alması.

SP Genel Başkanı Numan Kurutulmuş da daha kapsamlı bir değişikliğin yapılması gerektiğini düşünüyor. Vesayetçi sistemin kaldırılmasından yana olduklarını söyleyen Kurtulmuş, parti olarak hükûmete sunduklarını önerilerini şöyle açıklıyor: “Bizim teklifimiz, mevcut TBMM işlerine devam ederken, Türkiye’de anayasa yapma sürecinde milleti bütünüyle hâkim ve hakem kılmak. Bunun için 250 bin seçmenin oluşturduğu bölgede, dar bölge-tek milletvekili sistemiyle seçilecek temsilciler eliyle, ‘anayasa meclisi’ni oluşturmak. Bu meclisin oluşturacağı anayasa taslağının, bir yıl içinde mevcut TBMM’ye gönderilmesi ve referanduma gitmesini sağlayarak, Türkiye’de yeni bir çağdaş, katılımcı anayasa yapılmasını temin etmektir. En doğru ve tutarlı yol budur.”

Başkent’te anayasa paketi ile başlayan siyasi gerilim önümüzdeki günlerde daha da alevlenecek. Uzlaşmaya yanaşmayan muhalefet, muhtemel bir referandumda halkla karşı karşıya gelecek. Ve millet, haziranda yapılması planlanan referandumda gerçek demokratlarla statükocuları ayrıştıracak. Bu yüzden bu referandum bir bakıma muhalefetin kaderini belirleyecek.