BDP'nin üslubu değişik olacak

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş “Eski üslubumuza bazı kulaklar kapalıydı, şimdi bizi bütün kulaklar duyacak” diye konuştu.

BDP'nin üslubu değişik olacak
Öcalan’ın “Partiyi kapattırmayın” mesajıyla, “Türkiye Partisi” söylemiyle yola çıkan BDP’nin yeni lideri Selahattin Demirtaş, “İlkelerimizden taviz vermeyerek, onların duyabileceği şekilde söylersek, duymayan kulaklar duyabilir” dedi.

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, yeni dönemde ilkelerinden taviz vermeyerek, bazı şeyleri “yeni kulakların da duyabileceği” şekilde söyleyeceklerini belirtti. “Bazı kulaklar gerçekten bize kapalı” diyen Demirtaş, “Kullandığımız dil, üslup itibarıyla o kulaklar duymuyor. İlkelerimizden taviz vermeyerek, onların duyabileceği şekilde söylersek, duymayan kulaklar duyabilir” değerlendirmesinde bulundu. Yeni dönemde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmek istediklerini belirten Demirtaş, “Türkiye Partisi” söylemiyle yola çıkan BDP’nin yeni dönemdeki politikalarını anlattı, soruları yanıtladı:

Öcalan kongre öncesinde BDP’lilere “Söylemlerinize dikkat edin. Partiyi kapattırmayın” mesajı verdi. Ancak daha ilk günden partiniz hakkında iki ayrı soruşturma açıldı. Bu çağrı BDP’de karşılığını nasıl bulacak?

Sayın Öcalan’ın çağrısı doğrudur. Ancak bu çağrı sadece bize değildir. Demokrasiden, açılımdan yana olan tüm taraflaradır. Soruşturma açılması büyük talihsizliktir. Kongre konuşmamızda en ufak bir şekilde ırkçılık ve ayrılıkçılığa yönelik, içinde şiddet barındıran bir cümle yoktu. Türkiye’de sadece Kürtlerin hak sorunu yok. BDP bunu daha fazla biliyor ve öne çıkaracak. “Türkiye hepimizindir” mesajı belki daha fazla verilecek, daha fazla işlenecek. Siyasette kendine güven arttıkça sorunların çözümü daha kolay olacak.

Kongre konuşmanızda Öcalan’ın muhataplığını tekrar tekrar dile getirdiniz. Neden çözümde BDP değil de, Öcalan muhatap?

Ama biz bu kongrede BDP’nin “muhatap” olduğunu da tekrar tekrar dile getirdik. Sayın Öcalan’ın PKK üzerinde bir etkisi vardır, Kürtlerin üzerinde etkisi vardır. Bir gerçektir. BDP silah meselesini çözecek merci değildir. PKK bizden çok önce var olmuş bir örgüt. 30 yıldan bu yana faaliyet gösteren bir yapı, bir siyasi bilinç. Sayın Öcalan’ın barış için çözümler ve fikirler üretiyor olması ve bu çözüm önerilerinin Kürt halkı tarafından kabul görüyor olması Sayın Öcalan’ı muhatap haline getiriyor. Partimizin bu hususta yaptığı şey ise bu somut gerçeği tespitten ibarettir. Sayın Öcalan’ın fikirlerinin Türkiye için kesinlikle tehlikeli olduğunu düşünmüyoruz. Sayın Öcalan’ın önerdiği fikirler en azından dikkate alınırsa bu bir muhataplıktır. Türkiye’de birlik içerisinde çözüm istiyor. Bu tehdit değil. Türkiye’de demokrasi ve özgürlük istiyor. Sadece Kürtler için değil; bütün kültürler için. Bu da Türkiye için bir tehdit değil. “Silah bırakmanın gerçekleşebileceğini” söylüyor. Bu da Türkiye’nin istediği bir şeydir.

BDP, Türkiye Partisi olmaktan söz ediyor. PKK’ya rağmen bunu başarabilecek misiniz?

İki buçuk yıldır siyasi yaşamdayım. Bu süre içinde PKK’nın ne vesayetini, ne tehdidini, ne de baskısını üzerimde hissettim ve algıladım. Diğer arkadaşlarım için de geçerlidir. Tamamen manüplasyon ve çarpıtmadır. PKK denen olgu, sadece elinde silahla gezen bir örgüt olarak algılanıyor. DTP, bu siyasi gelenekte kapatılan yedinci parti ama PKK 30 yıldır geleneğini sürdürüyor. Birileri “PKK ile aranıza mesafe koyun” dediğinde, “şiddetle mi aranıza mesafe koyun, yoksa bir gelenek, ortak bir kültür ile mi aranıza mesafe koyun” diyor bunu anlayamıyorum..

’Türkçe’ye itirazımız olamaz’

Kürt sorununun çözümü, ana dil sorununun çözümünde mi kilitlendi?

Bu devlet bizim dilimizi korumak zorunda. Madem, bu ülkenin kurucu unsurlarıyız, madem din kardeşiyiz, madem bir ulusun ortak paydasıyız, o zaman benim dilimi bu devlet korumalı. Herhangi bir dilin bir ülkeyi veya toplumu böleceği iddiaları sadece ırkçı ve tekçi söyleme sahip düşünceleri besler. Bizim Türkiye’de resmi dilin Türkçe olmasına herhangi bir itirazımız olamaz. Tam tersine resmi dilin çok iyi öğretilmesi gerektiğine inanıyoruz. Konuşma metnime bakın hiçbir yerde Kürtler yoktur. Asimile etmeye yönelik bir eğitim değil, ana dilin de eğitim içine dahil edilmesini istiyoruz. Kongredeki konuşmama bakılırsa, hiçbir yerde sadece Kürtler yoktur.

Eğitim ile asimile olunur mu?


Ben eğitimle asimile oldum. Ana dilimi sonradan öğrendim. Önce Türkçe’yi öğrendim. Türkçeyi iyi konuşuyor olmam tabii ki iyi. Ama ana dilim neden kötü olsun? Bu üzüntü vericidir.

‘Tasfiye projesine dönüştü’

Açılım süreci neden tıkandı? Sizce nerede hata yapıldı?

Başbakan’ın yerinde olsam yapacağım ilk iş danışmanlarımı değiştirmek olur. İkinci aşamada danışmanlarımı farklı çevrelerden seçerdim. Sonra da “biz nerede hata yaptık? Açılım nerede tıkandı” onu incelerdim? Kısa vadede hükümetin herhangi bir çözüm üretebileceğini ben düşünmüyorum. Biz buna demokratik açılım demiyoruz. Hükümette de demiyor. Demokratik açılım olsun destekleyelim. Bu milli birliğin ötesinde, tasfiye projesine dönüştü bize karşı. Biz Türkiye’de demokrasi istiyoruz, özgürlük istiyoruz. Bu bizim temel talebimizdir.

BDP nasıl etkinlik gösterecek?

Biz sorumluluklardan kaçmıyoruz. Ama bu sorumluluklardan ne AKP, ne MHP, ne de CHP kaçsın. Oy hesaplarını artık bir kenara bırakmak lazım. Eleştiride bulunuyorlar. Ama bir çözüm önerileri yok. Başbakan’ın üslubu ise karşıtlaştırmaya yönelik. “Açılım” diyor, “Kürt sorununu çözeceğiz” diyor Kürtlerle kavga ediyor, “Alevilerin sorunlarını çözeceğiz” diyor Alevilerle kavga ediyor, “İşçilerin sorunlarını çözeceğiz” diyor işçilerle kavga ediyor. E o zaman bu açılım kime yapılıyor?

Tam olarak sorun nasıl çözülür?


Çözüm için illa ki Ankara’nın ortasına, göbeğine bir masa kurulması gerekmiyor. Türlü yöntemlerle bu süreç işletilebilir. Seçilmiş siyasetçiler olarak biz bu sorunun muhatabıyız ve bizimle yürütülecek müzakereleri herkes makul karşılayacak ve etkili olacaktır. Birlikte bir yol haritası çıkarabiliriz. Hükümetle müzakere edebiliriz. Bütün bunlarda kendimizi siyasi irade olarak görüyoruz. Silah bırakma konusunda ise biz tartışma yürütebiliriz, ama kararı veremeyiz. Geri kalan bütün konularda biz muhatabız. Biz bugünden yarına çözülsün demiyoruz. Ama bir süreç başlatıldı. Sorunların çözümü için Anayasal değişiklik şart. Herkes bu konuda fikirlerini ve önerilerini sunmalıdır. Kimlik, ana dil sorunlarının çözülmesi gerekiyor. Az önce dile getirdiğim örgütlenme ve ifade özgürlüğü alanındaki düzenlemelere yönelik Anayasal düzenlemeler gerekiyor.

Hükümetten taleplerde bulunurken, sizin diliniz, üslubunuz, yöntemleriniz de de değişim, yumuşama olacak mı?


Bazı şeyleri belki yeni kulakların da duyabileceği şekilde söylemeye ihtiyaç var. Çünkü bazı kulaklar gerçekten bize kapalı. Kullandığımız dil, üslup itibarıyla o kulaklar duymuyor, bizi anlamakta zorlanıyor. İlkelerimizden asla taviz vermeyerek, onların duyabileceği şekilde söylersek duymayan kulaklar duyabilir. “Yeni bir yol açıyoruz” demiyoruz. Geçmişte arkadaşlarımızla birlikte açtığımız sayfalar son derece değerli ve anlamlıdır.

Duyulmak istenmeyenler neler?


Biz Türkiye’de demokrasi istiyoruz, özgürlük istiyoruz. Bu bizim temel talebimizdir. Sadece Kürtler için değil, herkes için istiyoruz. Fakat bunu biz sadece Kürtler için istiyormuşuz gibi bir imaj var. Belki bunu söylemimizde, pratiğimizde kırabiliriz.

“Başbakan’ın yerinde olsam yapacağım ilk iş danışmanlarımı değiştirmek olur. İkinci aşamada danışmanlarımı farklı çevrelerden seçerdim”

‘Vicdani ret’ çağrısı yapmadım

Kongredeki konuşmanızda asker ailelerine seslendiniz ve “gerekirse askerlik şubelerinin kapılarına dayanın” diyerek çocuklarını askere göndermemeye çağırdınız. Kardeşiniz Nurettin Demirtaş geçtiğimiz aylarda askerden döndü. Ahmet Türk’ün oğlu yakın zaman önce askere gitti. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Eğer dikkat edilirse ben, “Analar çocuklarını askere göndermesinler” demedim. Cümlenin devamında şu vardı: “PKK barış görüşmelerine hazırdır ve anneler bu çizgiye çekti. Dolayısıyla devleti de bu çizgiye analar çeksin.” Ben, bir vicdani ret çağrısı yapmadım ki, bu da bir tercihtir. Bunu da karşı olduğumu söylemiyorum. PKK bu çizgiye gelene kadar, analar yüzlerce barış mitingi, yürüyüş yaptı. PKK bunu dikkate aldı ve “Ben savaşı bitirmeye hazırım” dedi. Dolayısıyla PKK kısmını anneler çözdü. Şimdi askerlik şubelerinin kapısına dayanıp da “çocuklarımızı askere göndermiyoruz” diyebilir. Onların tercihidir, ben bir şey demem. Ama benim yaptığım çağrı oraya gidip “biz çocuklarımızın ölmesini istemiyoruz, savaşı bitirsin devlet” diyebilmelidir. PKK’ya nasıl söylüyorlarsa, devlete de aynı rahatlıkla söyleme hakları var. Analar kendisi doğuruyor ve büyük bir emekle o yaşa getiriyor. En çok o annenin hakkıdır çocuğunun ölmemesini istemek. Bundan daha doğal ne olabilir.

Gül ile görüşmek istiyoruz

BDP’nin bir öncelikler sıralaması var mi? Yeni dönemde siyasi parti turlarına çıkılarak hedeflerinizin, çözüm yöntemlerinizin anlatılması... “Bizi bir dinleyin” diyecek misiniz?


Fikir düzeyinde, kendi içimizde yenilikleri, atılması gereken adımları tartışıyoruz. Önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanı, Başbakan düzeyinde ziyaretler olabilir. Randevu talep edebiliriz. Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Meclis Başkanı en azından teorik olarak, politik kimliği olmayan kurumlar. Kendilerini ziyaret etmek, düşüncelerimizi paylaşmaktan mutluluk duyarız.

Diğer siyasi partilere...

Elbette ziyaretler yapılır. Ancak CHP ve MHP’nin tutumu ortada. Siyasi buluşmalar, bizce ilkesel olarak karşılıklı görüş alışverişlerinin oluşması lazım ki, ilkesel düzeyde bir araya gelebilelim. Sorun gerçekten çözülmek isteniyorsa, önce gönüllerin açılması lazım. Gönüller açılsın ki sonra gruplar açılır.