'Yes we can' de bir yere kadar

ABD'deki ara seçimlerin sonuçları Obama'nın yeniden seçilme şansını düşürdü.


Liderleri Obama yemin edip görevi devralırken başta kendileri olmak üzere hiç kimse Demokratlar’ın daha iki yıl dolmadan bu derece gözden düşeceğini öngöremezdi.
Eğitim, sağlık, küresel ısınma gibi kronik sorunlar bir yana Obama başkanlığa adaylığını açıkladığında mali kriz ABD’yi titretmeye başlamış; Irak ve Afganistan savaşları, birer batağa dönüşmüş; Ortadoğu meselesinde bir arpa boyu yol alınamamış; ABD İslamcı terörün bir numaralı hedefi haline geldiği gibi İslam âlemiyle ilişkileri, en hafif ifadeyle, hasmane bir havaya bürünmüştü. Klişe deyişle, bir enkaz vardı ortada.
Dolayısıyla ABD’nin umut ve değişime şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemdi. Ve tabii bu ihtiyacı giderecek bir lidere. Serinkanlı, güven veren duruşuyla Obama cuk oturuyordu bu lider profiline. ‘Yes, we can’ tam da Amerikalıların duymak istediği türden bir slogandı.
Seçimler Obama’yı ABD liderliğine taşırken Demokrat Parti’yi de hem Senato hem Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa geçirmişti. Hem Beyaz Saray hem Kongre Demokrat’tı artık. Kimilerine göre Cumhuriyetçi Parti’nin işi bitmişti, kolay kolay belini doğrultamazdı. 

Kriz altını oydu
Cicim aylarının geçmesi uzun sürmedi. Obama’yı başkanlığa taşıyan mali kriz, zaman içinde altını da oymaya başladı yavaş yavaş. Krizin etkilerini dindirmeye yönelik hamlelerle ilk başlarda elde edilmiş görünen başarının parıltısı çabuk söndü.
Alınan tüm önlemlere karşın (787 milyar dolarlık kurtarma paketi dahil) ekonomideki durgunluk aşılamadığı gibi Obama’nın işbaşına gelmesinden önce yüzde 6’lı oranlarda seyreden işsizlik iki yılda yüzde 10’a tırmandı.
Hiçbir selefinin cesaret edemediği, etse bile tamamına erdiremediği sağlık reformu, yaklaşık 30 milyon Amerikalı’ya sağlık sigortası sağladı ama Obama’nın altındaki oyuğu da derinleştirdi. Hem mali krizin tam ortasına denk gelmesi nedeniyle zamanlaması hem de vergi mükelleflerinin parası ‘çar çur ediliyor’ diye içeriği Cumhuriyetçilerce yerden yere vuruldu. Reform yalnız siyaseti değil toplumu da kutuplaştırdı. 

Fildişi kule
Tüm bu süreçte soğukkanlılığı, halkın gözünde giderek soğukluğa dönüştü Obama’nın. Seçkin geçmişinin de etkisiyle giderek ‘fildişi kule’de, halktan kopuk bir lider olarak görülmeye başladı.
Sağlık reformu dışında kendi seçmenini memnun edecek, heyecanlandıracak icraatı da pek olmadı Obama’nın. Söz vermesine karşın Guantanamo’yu kapattıramadı mesela. Dolayısıyla Demokrat seçmen sandığa koşmadı. Seçime katılım oranında da Cumhuriyetçiler, Demokratlar’a fark attı.
Ve nihayet fatura önceki gün Demokrat Parti’ye kesildi seçmen tarafından. Senato’daki çoğunluklarını korudular ama artık Temsilciler Meclisi’nde azınlıkta Demokratlar. Bu da bölünmüş yönetim demek.
Obama’nın ikinci kez seçilme şansı da küçümsenemeyecek ölçüde azaldı. Her şey bir yana seçim sonuçları, evrensel bir gerçeğe işaret etti bir kez daha: Amerikalıların deyişiyle, “It’s the economy, stupid.” Seçmen sonunda cebine bakar....