'Hayır'cılığı bırakmak CHP'ye hayırlı gelecek

AKP'nin gücünün bir sebebi de muhalefetin hazin durumu. Neyse ki, Kılıçdaroğlu 'her şeye hayır' tutumunun yanlışlığının farkına vardı.


Bu ay Türkiye’deki ana muhalefet partisi CHP’nin üyeleri, 12 Eylül referandumundaki ağır yenilginin ardından partinin politikalarını gözden geçirmek için toplandı. Türkiye’de haberlerin çoğu, AKP’nin anayasal değişiklikler üzerinden daha fazla kontrol elde etme çabasına odaklanıyor. Muhalefet, yargısal seçim sürecinde Cumhurbaşkanı ve Meclis’in yetkisini genişleterek AKP’nin laikliğin son kalesini de düşürdüğünü iddia ediyor.
AKP’nin bu değişikliklerdeki demokratik niyetleri sorgulanabilir: Parti sık sık sadece kendi çıkarına uygun reformlara kalkıştığı izlenimi veriyor ve Başbakan Erdoğan’ın artan otoriter eğilimleri partinin reformcu referanslarıyla çelişiyor. Fakat hikâye AKP’den ibaret değil. Türkiye için asıl sorun ve AKP’nin siyasette hâkimiyet kurabilmesinin sebebi, muhalefetin hazin durumu. 

1990’da 180 derece değişti
CHP Atatürk’ün partisi sıfatıyla devraldığı mirası gözden düşürüyor ve bir ‘hayır’ partisinden ibaret hale geldi. Varoluş nedeni, kendine ait hiçbir etkili politika önermeden, AKP’nin öncülük ettiği bütün açılımlara direnmek. Türkiye ciddi değişimlerden geçerken, CHP’nin inatçılığı halkla bağını koparıyor.
İşler her zaman böyle değildi. Birçok Türk CHP’nin geçmişteki halini hasretle yad ediyor. Parti, Bülent Ecevit liderliğinde 1973 seçimlerini, ordunun siyasete müdahalesini kınayarak kazanmıştı. Adına yakışır bir merkez sol parti olarak Ecevit’in CHP’si Avrupa’nın sosyal demokrat partilerine benziyordu: Sivil hakları destekliyor ve adaletsizlikleri ortadan kaldırmak yönündeki mesajlarını işçilere ve köylülere ulaştırıyordu.
Derken Deniz Baykal sahneye çıktı. CHP 1990’larda Baykal liderliğinde, Avrupa’yı saran demokrasi heyecanından bihaber halde, tekrar ortaya çıktı. Baykal şiddetli jeopolitik değişimleri göğüsleyen yenilikçi politikalar geliştirmek yerine, CHP’nin laik ve milliyetçi kimliğin savunucusu rolünü öne çıkararak birçok laik liberali partiden uzaklaştırdı. 

Baykal, AKP’nin kozuydu
CHP saflarındaki birçok insan Baykal’ın liderliğinin parti için hayırlı olmadığının farkına varsa da, demir yumrukla kurduğu tekel ona karşı çıkılmasını neredeyse imkânsız hale getiriyordu. Bu yüzden Baykal’ın kariyerini sona erdiren seks kasetini CHP’den birilerinin tertiplediği iddiaları yabana atılır gibi değil. Neticede Baykal, AKP’nin seçimlerdeki en büyük kozlarından biri sayılıyordu.
Sicili temiz ve dürüst memur emeklisi Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğe yükselişi yeni bir dönemin işaretiydi. Bu değişimle CHP, sadece laik seçkinlerin değil halkın da partisi olduğunu tekrar göstermek bakımından çok iyi bir noktada bulunuyordu. Ne var ki, Kılıçdaroğlu’nun etrafında gelişen iyimserliğe rağmen, CHP referandum öncesinde Erdoğan’ı kötülemeye ve felaket tellallığına odaklanan bir kampanya yürüttü. Asıl meseleyi gözden kaçıran, cılkı çıkmış taktiklerdi bunlar. Oysa referandumda ‘evet’ oyu verenler laikliği değil, askeri vesayeti ve sivil özgürlüklerin ihlalini reddediyordu. 

Direnci kırmak kolay değil
Gelinen noktada Kılıçdaroğlu, bir sonraki seçimde başarılı olmak istiyorsa CHP’nin tepeden tırnağa yenilenmesi gerektiğinin farkında. Kılıçdaroğlu, referandumun ardından CHP’nin AB üyeliğine bağlılığını vurgulamaya girişti. ‘Hükümet ne önerirse karşı çıkmak’ yerine, uzlaşma ve oybirliği oluşturma yoluyla daha iyi yönetime katkıda bulunacak ‘olumlu muhalefet’ sergilemeyi taahhüt etti. Geçenlerde de yeni bir anayasa konusunda Erdoğan’la görüştü. Ayrıca başörtüsü yasağını kaldıracak bir değişikliğe katkı sunma vaadini de yineledi. Bir diğer umut verici tutum mahiyetinde, kan dökülmesini önlemek için BDP liderleriyle görüşeceğini de söyledi.
Fakat CHP tekrar meşruiyet kazanmak için, yeni söylemi somut politikalara tercüme etmeli. Belli kesimlerin değişime direnci göz önüne alınırsa, bu kolay olmayacak.
Referandum sonuçları, ülkedeki liberal demokratların AKP’ye karşı dişe dokunur bir alternatiften yoksun olduğunu olanca çıplaklığıyla gösterdi. Muhalefet uzun zamandır AKP’yi sınırlamak için seçimleri kazanmasına yardım edecek ilerici, reformcu politikalar geliştirmek yerine, yargı ve ordu gibi eskimiş kurumlara bel bağlıyor. Şükür ki, bu kez liderlik nihayet meseleyi çakmış gibi görünüyor. (Avrupa merkezli internet sitesi, 28 Ekim 2010)