Hayrünnisa Gül nerede konuşur?
Avrupa Konseyi Meclisi'nde konuşabilen Cumhurbaş-kanı eşi Hayrünnisa Gül, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giremiyor. Bu sorunu kırıp dökmeden aşmanın zamanıdır
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül bugün Strasbourg’da, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (APKM) bir konuşma yapacak. Bu konuşmayı APKM binasının herhangi bir toplantı salonunda değil, genel kurul salonunda yapacak.
APKM Başkanlığı’na geçen yıl ilk kez bir Türk milletvekili, Mevlüt Çavuşoğlu’nun seçilmiş olması ardından Türk Cumhurbaşkanı’nın eşinin ‘Hasta ve Engelli Çocukların Eğitiminin Güvence Altına Alınması’ raporunun tartışılması sırasında konuşacak olması önemli elbette. Raporun yazılması sırasında -kendisi de görme engelli olan- AK Parti İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın görev almış olması da yine önemli bir ayrıntı. Gül’ün konuşması da yine kendi desteğiyle Nisan 2009’da başlatılıp yürütülen ‘Eğitim Her Engeli Aşar’ kampanyasına değinecek.
Ama burada bir başka yön var ilgi gösterilmesi gereken.
Bugün Avrupa Konseyi Parlamentosu’nun genel kurulunda çıkıp konuşma yapacak olan Türk Cumhurbaşkanı’nın eşi, Türk parlamentosuna gidip bir konuşma yapabildi mi bugüne kadar?
Konuşma yapmak bir yana, eşini Cumhurbaşkanı seçen Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Cumhurbaşkanı’nın eşi olarak hiç gidebildi mi?
Merve Kavakçı’nın Fazilet Partisi vekili olarak 1999 Meclisi’ne seçilip, yemin ettirilmediği için vekil olamadığını, aynı Meclis’te MHP vekili Nesrin Ünal’ın genel kurul salonuna girerken başını açıp, genel kurul dışında tekrar kapatmasını hatırlıyor muyuz? “Bu hanımı buradan çıkarın” diyen Bülent Ecevit’e de fazla haksızlık yapmayalım. Çünkü öncesinde Necmettin Erbakan’ın “Rektörler türbanlı kızlara selam duracak” diyerek adeta el bombasının pimini çekip toplumun tam ortasına attığı 1995 seçimleri vardı; imam hatiplerin arka bahçe ilan edilmesi vardı.
O iki dönem arasında siyasetin çok yalpa yaptığı bir 28 Şubat vardı. Hayrünnisa hanım, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ni kazanmıştı ama başı örtülü fotoğrafı nedeniyle kayıt yaptıramadı. Çocuğunu o dönem devam ettiği okuldan
psikolojik baskı (o dönemki mahalle baskısı) nedeniyle almak durumunda kaldığını, sanırım İngiltere Büyükelçiliği’nde bir sohbette anlatmıştı; hatırlıyorum.
Tabii tersine mahalle baskısı endişelerini unutmamak lazım. Mısırlı, laik bir kadın olan ismini vermeyeceğim arkadaşımdan naklediyorum: 1970’lerin sonu, 80’lerin başında Kahire Üniversitesi’nde okurken, başı örtülü olan öğrenciler azınlıktaymış. Kimse de aldırmazmış. Ama Mısır’ın değişen siyasi ve toplumsal yapısı işi öyle bir hale getirmiş ki, görünürde hiçbir yasa ve yasak olmamasına rağmen, “Bugün” diyor, “Başım açık olarak kampüse dahi giremiyorum. Neredeyse sokak kadını muamelesi yapıyorlar”.
Ama madem sormaya başladık, devam edelim: Abdullah Gül cumhurbaşkanlığına seçildiğinden bu yana Çankaya Köşkü’nde tadilat yapılıyor. Kimse soruyor mu bunun ne bitmez bir tadilat olduğunu? Cumhurbaşkanı ve ailesi bu tadilat nedeniyle
hâlâ Dışişleri Konutu’nda yaşıyor, Dışişleri Bakanlığı bu nedenle Ahmet Davutoğlu ve ailesinin yaşadığı ikinci bir konut edindi.
Hâlâ, en son ABD seyahatinde dahi gözlediğimiz üzere, Hayrünnisa Hanım, askerlerin elini sıkmaması nezaketsizliğine muhatap olmamak için, diğer bütün lider eşlerinin yaptığı gibi uçağa kırmızı halıda yürüyerek binip inmiyor, sessiz ve çabuk adımlarla karşılama-uğurlama protokolünün dışında yürüyor.
Bunu da tıpkı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) üniversite kayıdı nedeniyle açtığı davayı, (biraz da Leyla Şahin davasının aleyhte sonuçlanmış olması nedeniyle) o zaman Dışişleri Bakanı olan eşinin daha fazla zorda kalmaması için geri çekmesi türünden değerlendirmek lazım: Aman bir tatsızlık çıkmasın.
Hayrünnisa Hanım türban takıyor diye Cumhurbaşkanlığı tarafından geleneksel olarak verilen Cumhuriyet Bayramı ve Yılbaşı davetleri de 2007’den bu yana bir müsamereye döndü.
Aslında haksızlık etmeyelim, bu müsamere Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı döneminde başlamıştı. İlk cumhurbaşkanı seçildiği dönemde Sezer’in de türban ya da başörtüsü takan konuklarla bir sorunu yoktu; davetlerde onlar da yer alıyordu. Ne zaman ki AK Parti 2002 Kasım seçimleriyle iktidara geldi, o zaman Köşk’ten eşinin türbanlı olduğu ‘saptanan’ milletvekili ya da diğer protokol üyelerine davetiye ‘eşsiz’ gitmeye başladı. ‘Kamusal alan’ tanımı o dönem kullanılmaya başladı. 2000 yılında özgürlükçü duruşuyla beş partinin oyunu alıp Cumhurbaşkanı seçilen Sezer’i böylesine
dönüştüren ne olmuştu?
Gül, Cumhurbaşkanlığı’na Genelkurmay’ın ‘tarafız’ e-muhtırasına karşı ilk kez ses çıkarmış Tayyip Erdoğan hükümetinin desteğiyle Köşk’e çıkınca müsamere devam etti: Gündüz subaylar ve üst düzey devlet görevlilerine eşsiz davet, akşamları vekiller ve toplumun diğer kesimlerine eşli davet...
Uzatmayalım. Geçmişte yapılanı geçmişte bırakmanın, geleceğe bakmanın zamanı geldi.
Dün Ankara siyaseti hep türban konuştu.
Kilit gelişme, CHP’nin Merkez Yönetim Kurulu toplantısı ardından YÖK’ün İstanbul Üniversitesi’ne gönderdiği “Türban takan disiplin suçu işlese de dersten çıkarmayın” yazısına karşı sadece “Sorunu çözmez” açıklaması yapıldı. yasal itirazda bulunulmayacağı duyuruldu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si işi doğal akışına bırakarak ve siyaset alanından çıkararak çözümden yana olduğunu söylemeye başladı.
Bu bir yüzleşme ve değişim fırsatıdır. Tıpkı bugün Strasbourg’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde konuşacak olan Hayrünnisa Gül’ün protokolü by-pass edip sessizce geçişi gibi, bu yüzleşmeyi de kırıp dökmeden, tepkisellikten ve kışkırtmalardan uzak durarak yapmakta fayda var.