Ruşen Çakır: Açılımlar 2010'a kaldı

Usta Gazeteci Ruşen Çakır, bugünkü yazısında 2009 yılında start verilen açılım olaylarını değerlendirdi.

İşte Ruşen Çakır'ın yazısı:

2009 yılına damgasını vuran kavram, hiç kuşkusuz “açılım” oldu. İlk olarak Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi anlamında “Ermeni açılımı” na start verildi. Ardından 3 Haziran’da toplanan ilk Alevi çalıştayı ile “Alevi açılımı” resmen başlatılmış oldu. 1 Ağustos’ta Polis Akademisi’ndeki “Kürt çalıştayı” ile hükümetin Kürt sorununun çözümü konusunda kolları sıvamaya kararlı olduğu ortaya çıktı ve “açılım” denilince akla ilk olarak “Kürt açılımı” gelir oldu. Fakat Başbakan Erdoğan kısa bir süre sonra “Kürt açılımı” yerine “demokratik açılım” demeye başladı ve nihayet bu sürecin adını “Milli Birlik Projesi” olarak değiştirdi. Son olarak 10 Aralık’ta toplanan “Roman çalıştayı” ile birlikte “Roman açılımı” mız da oldu.

Açılımların ortak noktaları

* Hükümet açılımlarda önceliği “paket” hazırlamaya değil de bir tartışma süreci başlatıp sürdürmeye veriyor, vermek istiyor.

* Ermeni açılımı dışındakilerin hemen tümü “çalıştay”lar aracılığıyla başlatıldı. Alevi ve Roman çalıştaylarında farklı grup ve eğilimlerin temsilinde epey başarılı olundu fakat Kürt açılımının tartışma sürecine, buna muhalif olan kesimlerin dahil edilmediği veya edilemediği görüldü.

* Tartışma süreci ilerledikçe “paket” ve “somut adım” beklentileri daha da artıyor. Özellikle açılımlara şu ya da bu nedenle karşı olan kesimler, itirazlarına “daha ne yapılmak istendiğini bilmiyoruz” diye başlıyorlar.

* Her açılımın koordinatörlüğünü bir bakan yürütüyor: Ermeni açılımında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu; Kürt açılımında İçişleri Bakanı Beşir Atalay; Alevi ve Roman açılımlarında Devlet Bakanı Faruk Çelik öne çıkıyor. Ancak Başbakan Erdoğan bütün bu konularda “son söz”ü söyleyen kişi konumunda. Öte yandan Cumhurbaşkanı Gül, Ermeni ve Kürt açılımlarının “ana sponsoru” olarak görülüyor. Hatta Erivan’daki maça giderek Ermeni açılımını; İran yolunda uçakta “tarihi fırsat yakalandı” diyerek Kürt açılımını esas onun başlatmış olduğu da söylenebilir.

* Ermeni ve Kürt açılımları, ciddi uluslararası boyutları olduğu için başka ülkeleri de yakından ilgilendiriyor. Bu yoğun ilgi kimi zaman bu iki açılımı kolaylaştırmakla birlikte esas olarak zorlaştırıyor.

* Açılımların tümünün ortak özelliği, bir yıl boyunca üzerlerine o kadar konuşulmuş olmasına rağmen çok ciddi adımlar atılamamış ve hepsinin 2010 yılına devredilmiş olması.

Açılımlar neden başarılı olamadı?

2009 biterken Kürt açılımının bariz bir tıkanma içinde olduğunu, Ermeni açılımınınsa hayata geçirilmek için bekletildiğini görüyoruz. Roman açılımında pek bir sorun gözükmüyor ancak üst üste çalıştaylarla belli bir olgunluğa erişmiş olan Alevi açılımında nelerin nasıl yapılacağı, yapılabileceği konusunda belirsizlikler ve şüpheler mevcut. Açılımlarda neden belirgin bir başarı elde edilemediğinin ilk cevabı hiç kuşkusuz yılların birikimiyle ortaya çıkmış sorunların söz konusu olması, bunların bazılarının köklerinin Osmanlı Devleti dönemine kadar uzanmasıdır. Bugüne kadar geçici yöntemlerle dondurulmak, kısmen çözülmek veya halının altına süpürülmek istenmiş olan bu devasa sorunlar bugün kökten çözülmek isteniyor.

Ve ülkedeki şu direnç noktaları ve hükümetin bir yıllık performansında ortaya çıkan şu hata ve eksiklikler açılımların en azından şimdilik pek başarılı olmamasına neden oluyor:

* Hükümet aynı anda birçok alanda birden açılım yapmaya çalıştı ve bunlar arasındaki koordinasyon ve dengeyi tutturamadı.

* Özellikle Kürt açılımında ciddi bir hazırlık olmadığı veya bazı hazırlıklar yapılmış olsa da bunların isabetli olmadığı ortaya çıktı.

* CHP ve MHP ile bunların temsil ettiği kesimler Ermeni ve Kürt açılımlarına derin bir şüpheyle bakıp çok sert bir şekilde karşı çıktılar. Hükümet, onların direncini kırabilecek ve kendilerini sürece dahil edebilecek adımlar atamadı.

* Hükümetin, Alevi seçmenden yoğun oy alan CHP ile her türlü desteğe hazır olduğunu ilan etmiş MHP’yi Alevi açılımına katamamış olması da dikkat çekicidir.

* İktidar partisi açılımları kendi tabanına da tam anlatamadı. Sünni muhafazakâr tabanın Alevi açılımına ürkek de olsa destek verebileceği söylenebilir. Fakat Ermeni açılımı konusundaki eleştirilerin AKP tabanında belli bir yankı bulduğu da kesin. Ama en büyük sorun Kürt açılımında yaşanıyor. Kürt olmayan AKP yanlıları açılıma yönelik endişe taşırken, Güneydoğu’daki partililer de açılımda ilerleme katedilememesinden rahatsız oluyorlar.

* Bursa’daki maç öncesi Azeri bayraklarının stada sokulmaması; son Alevi açılımına Kahramanmaraş katliamı sanığı Ökkeş Şendiller’in çağrılması; Habur’da yaşanan görüntüler; son KCK operasyonları gibi olaylar açılımlardaki “yol kazaları” olarak dikkati çekti. Normal şartlarda fazla önemli olmayabilecek bu gelişmelerin her birinin hükümeti çok zorladığı ve geri adımlar atmaya sevk ettiği görülüyor.

* Hükümet kamuoyu oluşturmada çok ciddi hatalar yaptı. Şöyle ki medyanın büyük kısmı hemen tüm açılımlara büyük ölçüde destek verdi ve itirazcıların marjinalleşmelerine katkıda bulundu. Fakat bu destek, yapılan hataların ve muhalefetin propagandalarının etkisiyle zamanla azaldı. Açılım süreçleri bize, AKP hükümetini büyük ölçüde destek veren medya kuruluşları ve gazetecilerin kamuoyu oluşturmada ne kadar yetersiz kaldıklarını bir kez daha göstermiş oldu.

* Açılımların tökezlemesinde en önemli faktörlerden biri de kamuoyunun belli bir bölümünde varlığını sürdüren AKP iktidarına karşı güvensizliktir. Normalde bu açılımlara destek vermeleri, hatta öncülük etmeleri beklenen (ki geçmişte bu konuda epey öne çıkmış olan) bazı kişi, kurum ve çevreler, sırf AKP tarafından başlatılmış olduğu için bu açılımlara şüpheyle bakıyor, arkalarında bir “komplo”, “takiyye” arıyor. İktidar partisinin de kendisine önyargılı bakan bu kesimleri kazanma yolunda belli bir çaba içine girdiği söylenemez.

Açılımların geleceği

2010 yılının ilk günlerinden itibaren yine “açılım” konuşacağımız muhakkak. Ama 2010 artık “az laf, çok iş” yılı olma durumunda. Ne var ki hükümetin açılımlar konusunda 2009’da atamadığı adımları 2010’da daha rahat atabileceği yolunda elimizde çok ciddi işaretler yok. Örneğin Ermeni açılımı, Dağlık Karabağ sorununun çözümsüzlüğünün cenderesinden kendini kolay kolay kurtarabileceğe benzemiyor. Alevi açılımında cemevlerinin “ibadethane” sayılıp sayılmayacağı gibi göründüğünden daha kritik bir eşiğin nasıl aşılabileceği belirsiz. Kürt açılımındaysa sayısız zorluklar var. Şu an itibariyle CHP ve MHP açılıma cepheden karşı; eski DTP, yeni BDP’lilerse, hükümetin onayladığı ya da en azından ses çıkarmadığı adli operasyonlar (DTP’nin kapatılması, KCK tutuklamaları, ifade krizi...) nedeniyle iyice bunalmış durumdalar ve AKP’ye yönelik itirazlarını giderek daha da keskinleştiriyorlar.

Geriye galiba bir tek “Roman açılımı” kalıyor!