Genelkurmay ava çıktı

Genelkurmay teyakkuza geçerek hükümeti devirmeye yönelik belgeyi savcılığa ulaştıran kişiyi aramaya başladı.

Genelkurmay Başkanlığı'nın belgede imzası olan Albay Dursun Çiçek'le ilgili bir çalışma başlatmaması, askeri makamları harekete geçirdi. Askeri makamların belgeyi adli makamlara ulaşıran subay hakkında araştırma başlattığı öğrenildi.  

Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir subayın hükümeti devirmek için hazırlanan planın orijinalini savcılara göndermesinden sonra, belgenin altında imzası olan Albay Dursun Çiçek'in kendi rızasıyla gidip ifade vermesine ilişkin süre dün doldu.

Genelkurmay Başkanlığı bu büyük sorunla ilgili hiçbir girişimde bulunmazken, karargahta belgenin orijinalinin ortaya çıkmasını sağlayan isim veya isimler üzerinde bir çalışma başlatıldığı iddia ediliyor.

Vakit Gazetesi'nde yer alan habere göre hukukçular, sürecin 1958'deki “9 subay vakasına” dönüşmemesi için sivil yargıya ve cumhuriyet savcılarına büyük görev düştüğüne dikkat çekiyorlar. Sadece iki yıl sonra cumhuriyet tarihinin en kanlı darbesini yapacak olan cuntacıları, 1958'de deşifre eden Binbaşı Samet Kuşçu, bir yıl hapse mahkum olup rütbeleri sökülürken, deşifre olan cuntacı subayların tümü beraat etmişti. Bu cuntacılar yıllar sonra yazdıkları anılarında, Genelkurmay'ın arkalarında durması sayesinde kendileri yerine ihbarcının ceza yediğini itiraf ettiler.

28 ŞUBAT'TA DA BENZER BİR HADİSE

Buna benzer bir olay da 28 Şubat sürecinde yaşandı. Görevi gereği Batı Çalışma Grubu'nu (BÇG) ortaya çıkaran ve hükümete karşı darbe hazırlığı içinde olunduğuna ilişkin belgeleri deşifre eden dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire eski Başkanvekili Bülent Orakoğlu ve İstihbarat Daire eski Bşk.Yrd. Hanefi Avcı hakkında soruşturmalar açılmıştı.

“SAMET KUŞÇU VAKASININ OLMAMASI İÇİN İLGİLİ KİŞİLER YARGILANMALIDIR”

Anayasa uzmanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak, Türkiye'de “9 subay olayı” gibi hadiselerin unutulmaması gerektiğinin altını çizerek, skandalda adı geçen kişi ve kişilerin sivil mahkeme tarafından yargılanmaları gerektiğinin önemine dikkat çekti. Kamalak, şunları söyledi: “Burada ‘Asıl olan suç işleyen kişilerin yargılanmalarıdır. Askeri mahkeme, sivil mahkeme, ne fark eder?' denebilir. İki mahkeme arsındaki farkı anlayabilmek için Samet Kuşçu olayı ile Şemdinli olaylarını hatırlamak herhalde yeterlidir. Bilindiği gibi Samet Kuşçu, "Askeriyede darbe hazırlığı içinde olan bir cunta var" diye ihbarda bulunduğu için 1958'de Askeri Mahkeme'de yargılanarak, asılsız ihbarda bulunduğu gerekçesiyle Ordu'dan atılmıştı. Ama aradan iki sene geçmeden 27 Mayıs 1960 Darbesi yapıldı. Menderes ve iki bakan arkadaşı idam edildi.” Kamalak, bu gibi hadiselerin önüne geçmek, kamuoyu vicdanını zedelemeyecek bir yargısal sürecin ortaya konulması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: “Halka tepeden bakan, milli iradeden ümidini kesen darbeci - vesayetçi çevreler, hatta Kanun'a kabul oyu veren muhalefet partileri bile Kanun'un kabulünü takip eden günden itibaren bir tenkit kampanyası başlatmışlardır ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.”