25 Kasım'da meydanlarda olacağız

Türkiye Kamu-Sen Genel Dış İlişkiler Sekreteri ve Türk Tarım Orman-Sen Genel Başkanı Ahmet Demirci Kırıkkale'ye gelerek 25 Kasım'da gerçekleştirilecek bir günlük iş bırakma eylemi hakkında bilgilendirme yaptı.

Ahmet Demirci, 25 Kasım’da devlet dairlerinde çalışma olmayacağını ifade ederken, öğrencilerin okullara gönderilmemesi gerektiğini söyledi.

Demirci, danıştay kararı ile eyleme katılanlara hiçbir ceza uygulanmayacağını, eyleme katılan memurları tehdit eden yöneticilere de Türk Ceza Kanunun 118. maddesine göre hapis cezası verileceğini belirtti.

Kamu Sen İl Binasında düzenlenen basın açıklamasında Demirci şu ifadelere yer verdi: “1992 yılından bu güne kamu çalışanlarının ekonomik, mesleki, sosyal hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi amacı ile sendikacılık mücadelesi veriyoruz. Bu mücadelenin 9 yılı, ülkemizde sendikal hayatın önünü açan ILO temel sözleşmeleri ve Avrupa Sosyal Şartı imzalanmış olmasına rağmen kanuni prosedürün tamamlanmaması nedeni ile, kamu görevlileri adına yasaklarla ve mahkemelerle geçmiştir. 2002 yılında çıkan 4688 sayılı Kamu Görevlileri sendikaları Kanunu ile artık kamu çalışanları da sendikal anlamda bir kimlik kazanmış ve çalışmalarını resmi prosedür çerçevesinde sendikal faaliyet yürütmekteyiz” “Kanunun çıktığı 2002 yılından bu güne kamu görevlilerinin kronik hale gelmiş sorunlarının çözümü, hak ve menfaatlerinin ilerletilmesi için toplu görüşme masasında mücadele yürütmekteyiz. Bu süreçte kamu çalışma hayatı ve kamu hizmetlerinin etkin ve verimli sunulabilmesi adına önemli kazanımlar elde edilmiş olsa da hedeflerimizin çok gerisinde olduğumuz bir gerçektir. Kamu görevlilerine yönelik önemli sosyal kazanımlara rağmen, kurumlardaki ücret adaletsizliği, düşük ücretler, çalışma ortamının uygunsuzluğu, sosyal güvenlik ile ilgili problemler, araç, gereç yetersizliği, tayin, terfi, atama ve görevde yükselme yönetmeliğinden kaynaklı adaletsiz uygulamalar gibi yığınla problem hala ortada durmaktadır. Bu sorunların çözülmesi için, işverenle diyalogun resmi oluşumu olan toplu görüşme masalarında çok önemli mücadeleler bu güne kadar tarafımızca yürütülmüştür. Geride kalan süreçte uzlaşmayı arayan sürekli Türkiye Kamu-Sen olmuştur. 2009 yılı toplu görüşmeleri ise önceki Toplu görüşmelerin de ötesinde olumsuz şartlarda gerçekleşmiştir. Türkiye Kamu-Sen toplu görüşmelerdeki talepleriyle, kamu görevlilerinin kendileri ve aileleri için insanca yaşama yetecek ölçüde bir ücrete kavuşturulması, devlet memurlarımızın, büyük devletimize yaraşır şartlarda modern çalışma ortamlarında hizmet vermeleri ve vatandaşımızın da kaliteli ve kendine yakışır hizmeti almaları hedeflenmiştir. Örneğin bu yılki toplu görüşmelerde yetkililerden talebimiz; hala etkisi devam eden ekonomik krize karşı hükümet kanadının işveren ve üretici açısından aldığı paket tedbirlere paralel olarak, yalnızca üretim kesiminin değil, tüketimin de desteklenmesi ve ülkemizdeki kaynakların adil bir şekilde kullanımının sağlanması olmuştur. Yalnızca tüketim kesiminin desteklenmemesi nedeniyle ekonomik krizin etkileri ağır olmakta, kaynağın adil dağıtılmaması nedeniyle de yük tamamen dar ve sabit gelirlilerin omuzlarına yüklenmektedir. Ancak, yetkililerin umursamaz tavrı, bütün iyi niyetli gayretlerimizin boşa çıkmasına neden olmaktadır. Bu durumun en önemli sebebi Kamu İşveren tarafını uzlaşma aramaya ve gerçek anlamda pazarlık yapmaya sevk edecek bir mekanizmanın henüz kanunen kurulup işletilmemesidir. Bu mekanizma elbette ki, uluslar arası sözleşmelerden de kaynaklı kamu çalışanlarının toplu sözleşme ve grev hakkıdır. Çünkü sendikacılığın üç ana ayağı olan 'teşkilat, toplu sözleşme ve grev hakkı' dikkate alındığında bizler, sadece tek ayak üzerinde sendikacılık yapmaya çalışıyoruz. Toplu sözleşme ve grev hakkımızın Uluslar arası sözleşmeler ve hatta anayasamızın 90. Maddesindeki düzenlemeye rağmen siyaset tarafından engellenmesi, kamu çalışanlarının hak mücadelesindeki en büyük engeldir. Bunun için gerekli iç hukuk düzenlemeleri derhal yapılmalıdır. “Bu güne kadar yapılan toplu görüşmelerde 2 defa mutabakat, 6 defa mutabakatsızlık ortaya çıkmış, mutabakatsızlıklarla ilgili uzlaştırma kurulu kararları alınmıştır. İmzalanan mutabakat metinleri kanunen üç ay içerisinde yürürlüğe konulması yükümlülüğü bakanlar kurulunda olmasına rağmen bu güne kadar 2005 yılında ki 33 maddeden 17 sine, 2008 deki 28 maddeden 15’ine yönelik siyasi iradenin kalem oynatmadığı ortadadır. İmza atıp sorumluluk altına giren, ama sorumluluktan kaçan siyasi iradeye karşı kamu çalışanının elinde hiçbir silah yoktur. Kanun gereği kurulmuş Uzlaştırma kurulunun kararları ile ilgili ise hükümet, raporlar açıklanmadan uymayacağını kamuoyuna deklare ederek, “hak ve hakemlik” kavramına bakışını zaten ortaya koymuştur”Hükümet, Toplu görüşme sürecindeki mutabakatlara, yani altına imza attığı taahhütlere uymamaktadır. Uzlaştırma Kurulu’nun bugüne değin aldığı kararları uygulamamakta ve adeta kurulu yok saymaktadır. Toplu pazarlık sürecini sulandırmakta, kamu çalışanlarına ve kamuya şaşı bakmaktadır. Yaşanan bu olumsuzlukların birikimi ile toplu görüşme sistemi tıkanmış, yol alınması son derece güç bir hal almıştır. Bu yol, siyasi iradenin demokrasi ile bürokrasi arasındaki tercihine bağlıdır. Bugüne kadar gösterdiğimiz hoşgörü ve uzlaşma arzusu ne yazık ki sonuçsuz kalmıştır” “Artık bizim için ve kamu çalışanları için sözün bittiği yerdir. Yoğun eylemlilik süreci başlamıştır. Sosyal güvenlik eylemi, bütçe eylemi, key hesaplarına yönelik eylemler, ilaç katkı bedelleri ile ilgili eylemler hükümete ön uyarılarımızdı. Çünkü bu anlayışla mücadele etmek, kamu görevlilerin, dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın haklarını korumak, etkili bir eylemlilik süreci gerektirmektedir. Bizler Türkiye Kamu-Sen olarak, gücümüzün yettiği yere kadar, sesimizin duyulduğu her noktada bu zihniyetin yaptığı yanlışları, yüzlerine haykırmak üzere eylemlilik sürecini sürdürüyoruz.Mücadelemizin ana hedefi grevli toplu sözleşmeli sendikal hak’tır. Ülkemizin imzaladığı uluslar arası sözleşmeler ve Anayasamızın 90. maddesi kamu görevlilerine toplu sözleşme ve grev hakkı tanımaktadır. Ülkemizdeki mahkemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de verdiği kararlarda 'memurun toplu sözleşme ve grev hakkı vardır' demiş; Danıştay, grev yapan kamu görevlileri hakkında herhangi bir yasal işlem yapılamayacağına hükmetmiştir. Danıştay 12. Dairesi, 9 Şubat 2009 tarih, 2004/4643 Esas, 2005/313 No.lu; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 21 Nisan 2009 tarihli kararları ile memurların grev yapmaları nedeniyle herhangi bir hukuki işleme tabi tutulamayacağını karara bağlamıştır.Sayın Başbakan 2004 yılında bize söz verdiniz; “ Size grev ve toplu sözleşme hakkı vereceğiz daha ne istiyorsunuz?” dediniz. Nerede kaldı bu sözünüz. AB’ye uyum adı altında 8 uyum paketi çıkardınız. Ancak çalışma hayatına yönelik hiçbir düzenleme yapmadınız. Döneminizde memur işçi ayrımını en üst noktada yaşadık. Ekonomik krizde kamu çalışanlarını, dar ve sabit gelirlileri yok saydınız, üreticiyi sermaye sahiplerini desteklediniz, dar ve sabit gelirlilere kriz faturası çıkardınız. Ekonomik büyümeden çalışanlara pay vermediniz. Milli gelirden almamız gereken payı kıstınız, rantiyenin payını büyüttünüz. Memuru, emekliyi dar ve sabit kesimleri kuru ekmeğe muhtaç ettiniz. Kanunen memurlarca gördürülmesi gereken devletin asli ve sürekli görevlerinin pek çoğunu taşeronlara devrettiniz” “Beyaz yalanlar ve boş vaatlerle yola koyulan bir kısım zevatın 2009 yılı Toplu Görüşmelerinden ders aldıklarını umut ediyoruz. Türk memurunun iyi niyetini istismar edenlerin bilmesi gereken şey, memurun sabrının sonsuz olmadığıdır. Şimdi artık haklı davamız için yola çıktık; demokratik, ekonomik, sosyal ve siyasal haklarımızı istiyoruz. Daha fazla tahammülümüz yok; bıçak kemiğe dayandı. Yolun bittiği yere gelindi. Bu durum; ünlü Kartacalı Komutan Hannibal nın Roma Askerlerince Alp dağlarında sıkıştırıldığında askerlerine dönerek söylediği, “Ya bir yol bulacağız, ya da bir yol açacağız” tarihi hitabını hatırlatmaktadır. Kamu çalışanlarının haklarında tıkanan yolu yeniden açmak için; 25 Kasım 2009 günü üretimden gelen gücümüzü kullanarak “bir günlük iş bırakma eylemi” yapıyoruz 25 Kasım’ı memur; onuru, haysiyeti, kariyeri ve kaybettiklerini geri almak için destekleyecek, üzerinde oynanan oyunu bozacaktır. Kamu görevlisi himmet ve merhamet dilencisi olmadığını 25 Kasım’da gösterecektir. Memur; 25 Kasım’daki mücadeleye katılmayarak sanal bahane uyduranlara ders verecektir. 25 Kasım’da kırmadan, dökmeden, incitmeden, memura yakışır bir tavır ve eylem ortaya konacaktır. 25 Kasım’da “memur yan gelip yatıyor! Ne iş yapıyor ki?” diyenlere memur, üretimden gelen gücünü ortaya koyup, gücünü gösterecektir.”

İbrahim Akpınar/Kırıkkale