Devlet isyanları bastırmak için en sert baskılara başvurdu.

DTP, Genel Başkanı Ahmet Türk TBMM'de Domokratik Açılım ile ilgili konuştu.

Ahmet Türk konuşmasında şunları söylüyor;

Ülkenin birliğini ve bütünlüğünü korumak adı altında yapılan hataları bazıları göremedi.

Kürt sorunu ve bunun gereği olarak ortaya çıkan savaş gerçeğini kimse göremedi.

Bu çatışma dönemlerinde bölgede yaşanan insan hakları ihlallerinin Türkiye'nin tamamında ve dünya kamuoyunda duyulmaması için özel çabalar gösterildi.

Faili meçhul cinayetler, gözaltında kaybolmalar bunları yazan gazeteciler aydınlar öldürüldü. Milletcekillerimiz gözlerimizin önünde öldürüldü. Bu cinayetleri işleyenler elini kolunu sallayarak dolaştı. Olağan üstü hal var diyerek gerçekler ört bas edildi.

Bugün geldiğimiz noktada bakıyoruz ki kısmen başarılı olunmuştur.

Ama hala bölgede yaşayan vatandaşların bazılarının bir çok şeyden haberi yoktur.

Bu sorunun giderilememesinin sebebi ise kürt sorunu gerçeklerinin saklanması ve kamuoyu ile paylaşılmamasıdır.

Bu yeni bilinç hem kucaklaşmayı kolaylaştıracak hem de çözümün barış ve kardeşlik çerçevesinde inşasını kolaylaştıracaktır.

Devletin bu politikaları hayata geçirme konusundaki ısrarı ve kullandığı baskıcı yönetimi isyanları doğurdu.

Bu defa devlet isyanları bastırmak için en sert baskılara başvurdu.

Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim olayları buna örnektir.

Munzur suyunun nasıl kızıla boyandığı resmi tarihçiler tarafından yazılmış olmasa da halk tarafından bu tür gerçekler kuşaktan kuşağa aktarılıyor.

O dönemin etkili siyasetçilerini nasıl etkisiz hale getirdilerse şimdide aynı mantığı güdenlerin olduğunu açıkca görüyoruz.

Şunu açıkça söylemeliyiz ki bir daha hiç bir zihniyetin toplumumuza aynı acılara yaşatmaya gücü yetmeyecektir.

Katliamcı politikaları çözüm önerisi gibi görenler halkımıza bunun hesabını verecektir bundan emin olmanızı istiyoruz.

Değerli milletvekilleri o dönemde tepkilerinin üstüne şiddetle gidildi. Meselenin sorunların derinliklerine inilmedi. Şimdi  boşaltılan 100 lerce köyden kaybedilen 40 bin insandan söz etmeyecektik.

PKK devletin siyasal hataları sonucu ortaya çıktı.

Bize göre temel yanılgı ve yaklaşımlar bu durumdan kaynaklanmaktadır.

Kimi çevreler ise aslında Kürtlerin herhangi bir sorunu olmadığını bu taleplerin dış güçler tarafından üretildiğini savunarak sorunu görmemezlikten gelmiştir.

Yine 1935'de İsmet İnönü'nün şark raporunda Kürtlerin nasıl asimile edileceğini yerlerinden nasıl göç etmek zorunda bırakılacağı nüfus ve kent planları ile harfiyen yerine getiriliyor.

Bir zihniyetin anlaşılması için bu örnekleri vermek zorunda kaldım.

Değerli milletvekilleri eğer eşit yurttaş olduğumuzu ve hiç bir sorunumuz olmadığınızı iddia ediyorsanız biraz empatide bulunun.

Düşünün birileri çıksa Türkçe diye bir dil yoktur. Türkçe konuşmak yasaktır, diyerek sizi Kürtçe konuşmak zorunda bıraksa neler hissedersiniz. Bu durum nasıl bir travma yaratır bunu anlayabilrmisiniz.
İşte düşüncesi bile sizin tüylerinizi diken diken eden bu trajediyi biz yıllardır yaşıyor ve onurumuzu korumaya çalışıyoruz.

Değerli milletvekilleri Türk halkının bir geçmişi tarihi ve medeniyeti olduğu şüphesiz bir gerçektir. Fakat aynı şekilde Kürtlerinde bir tarihinin olduğu da en az bunun kadar gerçektir.

Türk'ü ile Kürt'ü ile Laz'ı ile Çerkez'i ile Alevi'si ile Sunni'si ile binlerce çiçekli bir bahçeyi kurutup tek çiçekli bir bahçe haline dönüştürmek anlaşılamaz bir olgudur.

Kültürlerin birbirine yaklaşması erdem örneğidir.

İğneyi kendine batırmayıpta çuvaldızı bize batıranlar Kürt diye bir halk yoktur bunlar dağda karda dolaşırklen çıkardıkları sesler dolayısıyla dağ Kürtleri diye adlandırılan toplumlardır diyerek bu konuyu üniversitelerde tez konusu yapmışlardır.

Peki bu yaşananlar sorunun çözümüne en küçük bir katkı sundumu.

Bu yanlış politikalar kim adına kimden alınmış yetkiler ile uygulandı.

Bölge halkı yaşadığı haksızlıkları şikayet için bir yetkili bir hakim bir vali bir kaymakam bulamadı.

Çünkü bu politikalara karşı çıkanlar sürgün edildiler.

Değerli arkadaşlar, şimdi bütün bu mağduriyetleri ifade etmeye neden gerek duydum. Şunun içindir yıllardır devletin arkasında kamu gücü ve medya desteği ile gerçekler çarpıtıldı.

Benim bu yaşananları kısaca özetlememin nedeni asla acıları kaşımak yada yarıştırmak değildir.

Bölge halkının zafer sevincinin anlaşılmamasının ısrarla şov olduğu iddia etmek ne getirecek.

Ben şuna inanıyorum bu politikalar geçmişte yaşandığı düzeyde kabaca olmasa da günümüzde inceltilmiş bir şekilde hala güdülmektedir.

Bu ülke Doğu'su ile Batı'sı ile Güney'i ve Kuzey'i ile aynı acıyı yaşadı. Cenazelerin gitmediği tek bir köy kasaba kalmadı.

Her türlü ırkçı faşizan tahriklere rağmen halkların bir arada yaşama arzusunu koruyor olmasını büyük bir sevinç ile karşılıyoruz.

Bugün bölge halkının ekonomik zorlukları tartışılamaz durumdadır insanlar arası dayanışma olmasa bölgede açlıktan ölümler olması kaçınılmazdır.

Son dönemlerde hükümetlerin bu durumu kırmak için yaptığı zayıf girişimlerinde gücü bu kırılmayı aşmaya yetmemiştir.

Bu ülkede demokrasi ihtiyacı olanlar sadece Kürtler de değildir. Ülkenin bütün vatandaşları demokrasi yoksunluğunun mağdurlarıdır.

Ülkeyi uluslar arası sömürücü sermayenin ve güçlerin baskısından kurtarmanın tek yolu da demokratik toplum düzeyidir.

Her kesimin özgürlüklerinin tanınması bu ülkeyi bölmez aksine bağlılıkları kuvvetlendirir.

Bundan sonra içi boşaltılmış kardeşilik hikayelerinin bir faydası yoktur.

Güçlü ve özerk yönetimler modelini tartışmayı bile hakaret sayan bir anlayış demokrasiyi nasıl kalıcı hale getirebilir.

Hükümetin amacı sorunu kalıcı bir şekilde demokratik bir bütün olarak hayata geçirek ve bunu çözmeye yönelik bir planı varmıdır. Yoksa bu sorunla bir müddet daha yaşanabilir hale getirmek yoksa sorunu katlanılabilir bir düzeye getirmekmidir. Bu noktada hükümet elindekileri gerçekten açıklamalıdır. Biz bu sorunun kalıcı bir çözüme ulaşmasının engellenmesinin kimlere nasıl yaradığını görmek istiyoruz.

Uluslar arası oyunu bozmanın ve boşa çıkarmanın tek yolu demokratikleşmeden geçer.

Bunun için birbirmize güvenmek ve bu güvene tesis etmek dışında bir yol da yoktur.

Bu etnisiteye dayalı anlayışların toplumsal yapımıza uymadığı ve uymayacağını kabul etmek zorundayız..

Bizi bir arada tutan yeterince ortak değerlerimiz vardır ve var olmaya devam edecektir.

Hiç kimsenin bayrakla toprakla, sınırlarla bir sorunu yoktur.

Ülkenin ana dili Türkçedir. Buna kimsenin itirazı yoktur.

Türkiye'nin demokrasi dışında başka bir çıkış yolu yoktur. Demokrasinin ülkeye zarar vereceğini söylemekte mantıksızdır.

Bu görev herkesten önce yüce meclisin omuzlarındadır.

Değerli arkadaşlar AK Parti Hükümetinin kürt açılımı adı altında başladığı çalışma ve milli birlik çalışması adı altında devam eden süreç çözümden uzaktır..

ABD ve Avrupa bu sorunun demokratik çözümünde katkı sunacaklarsa tamam diyelim. Yok eğer bu bir dayatma ve çatışmaya götüreceklerse istemez demeyi bilmeliyiz.

Bu gücüde halktan ve toplumdan almalıyız..

Biz DTP olarak bu sürece umutlarımızı yitirmeden sorunun çözüm bulması için elimizden geleni yapıyoruz.

Her fırsaat dışarı itilsekte bu süreci destekledik desteklemeye devam ediyoruz.

Ancak hükümetin askeri operasyonlardaki ısrarı ölümleri durdurmadığı gibi sorunun çözümünüde geciktirmiştir.

Biz şuna inanıyoruz eğer ciddi bir çözüm yaklaşımı gösterilirse silahlar 3 ay içinde Türkiye'nin gündeminden kalkabilir.

Bizler siyasi ve ekonomik tahtları için bu acıların sürmesini isteyenlere karşı demokrasi mücadelemizi sürdürdük bundan sonrada kararlı bir biçimde sürdürmeye devam edeceğiz.

Madem bu sorun bizim sorunumuzdur, madem sorunu biz çözeceğiz o halde hükümet sorunu kapalı kapılar ardında bulandırmak yerine Meclis'e teslim etmelidir.

Meclisin iradesi bilgisi ve denetimi dahilinde kamuoyundan saklamadan açık bir süreç işletilmelidir.

Etkileşim ve diyalog içinde olunmalıdır. Toplumun vicdanını temsil eden aydınlar ile sürekli görüşmeler yapılmalıdır.

Bütün bu gerçekleri göz ardı ederek sürecin desteklenmesini beklemek hayalcilik olur.

Türkiye'nin demokratikleşmesi demek Ortadoğu'nun demoratikleşmesi demek olur.

Sayın Başbakan saygıdeğer milletvekilleri biz bu dönemde ortaya konan çalışmaların darlığına rağmen umutsuz değiliz.

Ortada bukadar tarihi gerçekler ve acılar varken ben meseleyi askeri yöntemlerle çözerim diyen politikacılar gerçekleri görmelidir.

Biz barış için koltuklarımızdan değil canımızdan bile vazgeçeriz bunu daha önce de gündeme getirdik.

Tarih karşısında onurlu bir geçmişe sahip olmak her siyasetçiye nasip olmaz. Gelin bu süreci hepbirlikte çocuklarımıza onurlu bir gelecek olarak armağan edelim.

Geleceğimiz bizi ya minnetle ya öfkeyle anacaktır gelin hep birlikte bu sorunları çözelim ki gelecek kuşaklar bizi hep minnetle ve şükranla ansınlar.

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.