Toplumun Özgürlükçülerle Sınavı

Osman Arslan

Osman Arslan

Toplum, özgürlükler konusunda her geçen gün yeni çılgınlıklarla, tahammül edilmesi zor olan testlere maruz bırakılıyor. Sokak röportajları, diziler, gündüz kuşakları, sanatçılar, gazeteciler, dans grupları, sosyal medya platformları ve sosyal medya kullanıcıları bu özgürlük sınırlarını zorlayarak her defasında bir üst seviyeye taşımaya “daha ne olabilir ki” diye bizleri şaşkına çevirmeye devam ediyorlar.

Bu konuları birer örnek vererek ele alalım.

Dans Grubu

BIG5`in “dans grubu projesi” olarak toplum kültürüne yön vermeyi hedefleyen Manifest grubu, Avrupa ortalamasının dahi tahammül edemeyeceği kültür ve ahlak çizgisinin dışında sözde müzik icra ederek yeni bir akıma öncülük ediyor. Öyle bir akım ki, grubun konserlerine 18 yaş altı katılımcılar alınmıyor.

Genius`ın 2025 küresel listesine kolaylıkla girebiliyor olmasıyla birlikte, grubun ülkemizde ve dünya genelinde hızla yükselişi dikkatlerden kaçmamalı.

Kamuoyu dikkatini işin magazinsel yönüne çevirerek, teşhircilik mi? özgürlük mü? Yönüyle ele alırken, grup, geçtiğimiz günlerde Türk Eğitim Vakfı ile birlikte genç kızlara yönelik “Manifest Kızları Bursluluk Fonu” oluşturduklarını duyurmuştu. Finansörlerinin ve çözüm ortaklarının gücünü de kullanarak cazibe ve örnek rol ağını büyütmeye çalıştığını kolaylıkla görebiliyoruz.

Manifest kültürünün yaygınlaşmasına yönelik oluşturtulan fonların kaynağı ve organizasyon kadrosu, şartları, kime ve neye göre, hangi amacı hedeflediğine baktığımız da Türk/İslam sentezi içerisinde bir yapılanma olmadığı ortada. Her ne kadar eğitime destek olacak bir proje gibi gözükse de fona katılan bireyler üzerinde oluşturulacak kültürel yozlaşma yakından takip edilmeli.

Grubun yayınlamış olduğu içeriklere yayın yasağı getirilmesiyle başlayan yasal süreç, gelen tepkilere yönelik bir adım sayılsa da, çok yönlü hukuki bir zemin üzerinden ele alınması gereken önemli bir konu.

Diziler Ve Gündüz Kuşakları

Diziler, gündüz kuşağı programları ve sosyal medya platformları da ne yazık ki ülkemizin kanayan bir yarası haline geldi.

Kızılcık şerbeti dizisine yönelik biriken tepkiler RTÜK`ü inceleme yönünde harekete geçirse de, bağlayıcı yasal düzenlemelere ihtiyacımız olduğu konusunda toplumsal bir beklenti söz konusu.
Özellikle aile bağlarını güçlendirmeye yönelik dini, kültürel ve evrensel doğrulara ihtiyaç duyduğumuz, olumsuz toplumsal bir değişimin içinde olduğumuzu gizleyemeyiz elbette.

Bu nedenle insana ve topluma yön veren projelerin Türk/İslam kültürüne uyumlu, yasal, etik ve ahlaki olmasına yönelik her alanda güçlü adımlar atılmalı.

Reyting ve rant dengesine yönelik hedefleri için, kültürel, ahlaki ve yasal ölçüleri hiçe sayarak, toplumsal yozlaşmayı tetikleyen ve hatta katleden bu yayın anlayışına bir an önce yasal ve ahlaki sınırlamalar getirilmeli.

Sokak Röportajları

Yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulan bir diğer konu ise habercilik adıyla eline mikrofon alıp sokağa fırlayan kim olduğu belli olmayan tipler.

Sokak mikrofoncularını yakın planda incelediğimizde genelinin basın yayın ve gazetecilik konusunda ehliyet ve liyakat sahibi olmadıkları kolaylıkla anlaşılıyor.

Yurt içi ve yurt dışı bilenen veya bilmeyen sermayelerin fonladığı bu kişiler, gazetecilik kimliği için oldukça sığ hatta cahil sayılabilecek kadar yetersizler.

Provokatif, yönlü, toplumsal düzeni hedef alan, kara propaganda üreterek, halkı iç kargaşaya adım adım, sinsi sinsi hazırlama planlarına hizmet eden bu kişiler, elini kolunu sallayarak kendilerine oluşturdukları gazetecilik kimliği adı altında, devlet yapısından, etnik, dini, kültürel ve siyasi yapılara kadar her alanda sınırsızca fitne üretmeye programlanmışlar.

Durum böyleyken, basın savcılığından alınan yayın belgeleri şartları, diğer kıymetli evraklarla kıyaslandığında nerdeyse çok basit bir sürece tabi. Böylesine önemli bir kuvvet anlayışının, daha güçlü şartlara bağlanması ve takip altına alınması, toplumsal barışın ve huzurun tesisi açısından çok önemli bir adım olacak.

Yorumcular

Açık oturum, tartışma programları, sosyal medya platformları ve youtube kanallarında gündem üzerine kendi düşüncelerini toplumsal ve üniter hiçbir kriter gözetmeksizin, topluma dayatan bir yayın anlayışının da önünü alamıyoruz.

Merdan Yanardağ`ın alevi vatandaşlarımız hakkında ki söylemlerinin hiçbir ifade özgürlüğüne sığmayacağı gibi, iktidar yanlısı olanlara da cahil, sürü, koyun gibi aşağılayıcı ve tahrik edici ifadelerin düşünce özgürlüğü adı altında idelojik bir istifra olduğunu da kabul etmek gerekir.

Bu kısa örneklemeler ne yazık ki münferit değil yaygınlaşmış bir anlayışın tezahürü olarak büyümeye devam ediyor. İdeolojik, etnik ve inançsal saldırganlıklar belirgin yasal sınırlara çekilerek, ahlaki ve kültürel varlığımızın devamı ile birlikte toplumsal ayrışmanın, kutuplaşmanın da önüne geçebilecek yaptırımların tadilatlı kanunlarla değil, yeni ve kapsayıcı bir sivil anayasa ile kontrol altına alınmasına ihtiyacımız var.

Özellikle son günlerde sosyal medya baskısıyla öne çıkan hadislere yönelik yaptırımların genele yayılmasını, önüne gelenin, ağzına geleni söyleyebilmesinin, özgürlüklerin, etik, ahlak, anlayış, hukuk ve kültür gibi değerlerimizin belirlediği sınırlara çekilmesini sabırsızlıkla ümit ediyoruz.

Son söz
Bu menfi örnekler özgürlük adına olmayan, toplumsal dokunun yok edilmesine hizmet eden kasıtlı bir mücadeledir.