Diyetisyen Şahin'den Kovid-19'A Karşı Beslenme Önerisi
Tüm Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de etkili olan Korona virüs (Kovid-19) salgınına karşı Karslı diyetisyen vatandaşları doğru beslenmeleri konusunda uyardı.
Diyetisyen Hilal Şahin, kritik sürecin mümkün olduğunca kolay bir şekilde, en az hasarla atlatabilmek ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için sağlıklı ve dengeli beslenmeye, fiziksel aktiviteye ve uyku düzenine yeterince özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.
Diyetisyen Hilal Şahin, “Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de etkilerini sürdüren ve Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi (salgın) olarak sınıflandırdığı korona virüs hastalığı (Kovid-19)özellikle son günlerde hepimizi ilgilendirmektedir. Virüs salgınında yaşadığımız bu zor dönemde, sosyal mesafemizi korumayla beraber kişisel hijyene, vücut direncine ve doğru beslenmeye dikkat ederek korona virüsün bulaşmasını en aza indirmeye çalışmalıyız. Bu kritik süreci mümkün olduğunca kolay bir şekilde, en az hasarla atlatabilmek ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için sağlıklı ve dengeli beslenmeye, fiziksel aktiviteye ve uyku düzenine yeterince özen göstermeliyiz” dedi.
Kovid-19’tan korunmada kişisel hijyen kurallarına dikkat etmenin çok önemli olduğunu hatırlatan Şahin, “Hastalık esas olarak damlacık yoluyla bulaşmakta olup, ayriyeten hasta bireylerin öksürme, hapşırma yoluyla ortaya saçtıkları damlacıklara diğer kişilerin elleri ile temas etmesi sonrasında ellerini ağız, burun veya göz mukozasına götürmeleri ve temas etmeleriyle de geçebilmektedir. Özellikle ileri yaştaki hastalarda ve altta yatan bir başka hastalığı olanlarda enfeksiyon daha ağır seyredebilmektedir. Hastalığın başlıca belirtileri; yüksek ateş, nefes darlığı ve kuru öksürüktür. Daha ciddi vakalarda pnömoni (zatürre), ağır akut solunum yolu enfeksiyonu, böbrek yetmezliği ve hatta ölüm gelişebilmektedir. Bu hastalıktan korunmada kişisel hijyen kurallarına dikkat etmek çok önemlidir. Yüzeylerden bulaşmanın önemi düşünüldüğünde, evinden dışarı çıkan herkesin ortak alanlarda yüzeylere dokunduktan sonra yüz, göz ve ağızlarına dokunmamaya dikkat etmeleri oldukça önemlidir. Dışarıda zaman geçiren herkesin sık sık ellerini yıkamaları, suya ve sabuna ulaşamama durumunda alkol ile el dezenfeksiyonu yapmaları, hasta kişilerle karşılaştıkları zaman daha sık ellerini yıkamaları virüsten korunmaya yardımcı olacaktır. Yeterli ve dengeli beslenmek, kapalı alanları sıkça havalandırmak, düzenli egzersiz yapmak ve kaliteli uyku uyumak bu dönemde yine dikkat etmemiz gerekenlerdendir. Dar alanlar daha riskli olduğundan, mümkün olduğunca asansör yerine merdiven kullanımı tercih edilmelidir. Hastalık belirtileri başladığı zaman mutlaka sağlık kuruluşuna başvurmak, giderken de maske takmayı ihmal etmemek çok önemlidir” diye konuştu.
Tek tip beslenmeden kaçınılması gerektiğini, öğünlerde farklı renklerdeki besinleri de tercih ederek çeşitlilik sağlamasının ifade eden Şahin, “Korona virüsünün ülkemizde etkilerini artırdığı bu dönemde, alacağımız ürünlerin raf ömürlerinin uzun ve gıdaların paketlenmiş olmaları daha doğru olacaktır. Gıdaların dayanıklılığını ve besin değerlerini ön planda tutarak; protein, lif, antioksidan, vitamin ve mineral içerikleri yüksek olanlarını tercih etmeliyiz. Sebze ve meyvelere ağırlık vererek her öğünde mevsimindeki sebze veya meyvelerden tüketmeliyiz. Protein kaynağı alternatifi olan ve her gün tüketilebilecek gıdalar arasında yer alan kurubaklagil grubu gıdaları daha sık tüketmeye çalışmalıyız. Tek tip beslenmeden kaçınmalı, öğünlerde farklı renklerdeki besinleri tercih ederek çeşitlilik sağlamalıyız. Ana öğünlerde toplam yiyeceklerimizin çeyreği sebzelerden, diğer çeyreği tam tahıl ürünlerinden ve kalan yarısının üç eşit parça halinde meyvelerden, yüksek proteinli gıdalardan (kurubaklagiller, et, yumurta, balık, tavuk, yağlı tohumlar, vb.) ve süt ürünlerinden (süt, yoğurt, ayran, peynir vb.) oluşması daha sağlıklı olur. Yeterince su tüketmeye ve günlük beslenmemizde zeytinyağı kullanmaya özen göstermeliyiz. Kan şekerini hızla yükselten şekerli gıdalardan, hamur işi yiyeceklerden, işlenmiş ürünlerden mümkün olduğu kadar uzak durmakta fayda var” şeklinde konuştu.
Raf ömrü uzun gıdalarının evlerde bulundurulmasının altını çizen Diyetisyen Hilal Şahin, daha sonra şunları söyledi:
“Uzun bir süre evden çıkmayacağımızı göz önünde bulundurarak aldığımız yiyeceklerin bir kısmını daha sonra tüketilmeye, pişirilmeye uygun miktarlarda dondurarak saklamak üzere kaldırabiliriz. Sebzeleri ve meyveleri yıkamadan ve kesmeden buzdolabında saklamamız, raf ömürlerini uzatmamız açısından daha doğru olacaktır. Kuru meyve, çiğ kuruyemiş, kurubaklagil gibi gıdalar oldukça dayanıklı, lif içerikleri ve besin değerleri yüksek gıdalar olduğu için bu tarz raf ömrü uzun gıdaları evlerimizde bulundurmamız iyi olacaktır. Yumurta ve peynir türleri de uygun koşullarda saklandığında dayanıklılığını koruyabilen, kaliteli hayvansal protein içeren gıdalardır. Vücudun önemli savunma mekanizmalarından olan antikorların görevlerini yapabilmeleri için her gün yeterli miktarda protein alınması gerekmektedir. Kırmızı et ve kümes hayvanlarının etleri, zengin protein kaynaklarındandır. Haftada en az iki kez tüketmemiz gereken balığın, tazesini bulamadığımız durumlarda donmuş şekilde veya konserve ton balığı halinde evlerimizde bulundurmamız, karantina sürecinde büyük kolaylık olacaktır. Balık, çeşitlerine göre değişen oranlarda yağ içermekle birlikte içeriğindeki yağ, omega-3 yağ asitleri bakımından zengin olduğu için tüketimini artırmamız gereken yiyecekler arasındadır. Turunçgiller, bağışıklık sistemini destekleyici C vitamini yönünden zengin oldukları için bu meyvelerin tüketimine ağırlık verilmeli, mümkünse salatalara ve tercih edebildiğimiz yemeklere bolca taze limon sıkılmalıdır. Yoğurt, ev yapımı turşu gibi probiyotik besinlerde bulunan faydalı mikroorganizmalar da bağışıklık sistemini destekleyici özellikte oldukları için bu tarz gıdaları bu dönemde ağırlıklı olarak tüketmeliyiz. Herhangi bir sağlık sorunu olmayan kişiler için bu dönemde pırasa, brokoli, Brüksel lahanası, turp, karalahana, sarımsak, soğan gibi sebzeleri önerebilirim. Bağışıklığı destekleyebilmek adına, bitki çaylarından; yeşil çay, taze zencefil, taze zerdeçal, ekinezya, kuşburnu, ada çayı, kök tarçın çaylarını tavsiye ederim. Bitki çaylarını limon ve karanfil ekleyerek de tüketebilirsiniz. Baharatlar içerisinde ağırlıklı olarak toz zencefil, toz zerdeçal, karabiber, kekik, sumak, toz tarçın, kişniş, kimyon, safran gibi antioksidan özellikte olanlarını kullanmak iyi gelecektir. Yine bağışıklığı güçlendirmek için yulaf ezmesi veya yulaf kepeği tüketimi de doğru bir tercih olacaktır. Vücut direncinin yüksek olabilmesi için sağlıklı beslenmenin sürekliliğinin sağlanabilmesi gereklidir. Yeterli düzeyde vitamin ve mineral alımı için sebze-meyve, tam tahıl ürünleri ve yağlı tohumlar gibi yiyeceklerin tüketimi şeklindeki doğal beslenme yöntemi, asıl tercih edilecek yol olmakla beraber; yeterli ve dengeli beslenmeyen, buna imkanı ve zamanı olmayan kişilerin günlük düzenli olarak ve kontrollü düzeyde, çeşitli besin takviyeleri almaları da bu özel dönemde bir alternatif olarak önerilebilir. Bu süreçte bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik önerebileceğim takviyeler arasında öncelikle C vitaminini ve çinkoyu söyleyebilirim. Bunlardan ayrı probiyotikler, beta glukanlar, propolis, kara mürver ekstresi ve omega-3 takviyeleri de yine vücut direncini artırmak için doğru tercihlerdendir. Bu hastalıkla mücadelede bütün bu kurallara dikkat ederek, sosyal izolasyona ve Sağlık Bakanlığı’nın bu konudaki tavsiyelerine de uyarak bu süreci çok daha kolay ve çabuk atlatacağımıza inanıyorum.”
Kaynak: İHA
Diyetisyen Hilal Şahin, “Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de etkilerini sürdüren ve Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi (salgın) olarak sınıflandırdığı korona virüs hastalığı (Kovid-19)özellikle son günlerde hepimizi ilgilendirmektedir. Virüs salgınında yaşadığımız bu zor dönemde, sosyal mesafemizi korumayla beraber kişisel hijyene, vücut direncine ve doğru beslenmeye dikkat ederek korona virüsün bulaşmasını en aza indirmeye çalışmalıyız. Bu kritik süreci mümkün olduğunca kolay bir şekilde, en az hasarla atlatabilmek ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için sağlıklı ve dengeli beslenmeye, fiziksel aktiviteye ve uyku düzenine yeterince özen göstermeliyiz” dedi.
Kovid-19’tan korunmada kişisel hijyen kurallarına dikkat etmenin çok önemli olduğunu hatırlatan Şahin, “Hastalık esas olarak damlacık yoluyla bulaşmakta olup, ayriyeten hasta bireylerin öksürme, hapşırma yoluyla ortaya saçtıkları damlacıklara diğer kişilerin elleri ile temas etmesi sonrasında ellerini ağız, burun veya göz mukozasına götürmeleri ve temas etmeleriyle de geçebilmektedir. Özellikle ileri yaştaki hastalarda ve altta yatan bir başka hastalığı olanlarda enfeksiyon daha ağır seyredebilmektedir. Hastalığın başlıca belirtileri; yüksek ateş, nefes darlığı ve kuru öksürüktür. Daha ciddi vakalarda pnömoni (zatürre), ağır akut solunum yolu enfeksiyonu, böbrek yetmezliği ve hatta ölüm gelişebilmektedir. Bu hastalıktan korunmada kişisel hijyen kurallarına dikkat etmek çok önemlidir. Yüzeylerden bulaşmanın önemi düşünüldüğünde, evinden dışarı çıkan herkesin ortak alanlarda yüzeylere dokunduktan sonra yüz, göz ve ağızlarına dokunmamaya dikkat etmeleri oldukça önemlidir. Dışarıda zaman geçiren herkesin sık sık ellerini yıkamaları, suya ve sabuna ulaşamama durumunda alkol ile el dezenfeksiyonu yapmaları, hasta kişilerle karşılaştıkları zaman daha sık ellerini yıkamaları virüsten korunmaya yardımcı olacaktır. Yeterli ve dengeli beslenmek, kapalı alanları sıkça havalandırmak, düzenli egzersiz yapmak ve kaliteli uyku uyumak bu dönemde yine dikkat etmemiz gerekenlerdendir. Dar alanlar daha riskli olduğundan, mümkün olduğunca asansör yerine merdiven kullanımı tercih edilmelidir. Hastalık belirtileri başladığı zaman mutlaka sağlık kuruluşuna başvurmak, giderken de maske takmayı ihmal etmemek çok önemlidir” diye konuştu.
Tek tip beslenmeden kaçınılması gerektiğini, öğünlerde farklı renklerdeki besinleri de tercih ederek çeşitlilik sağlamasının ifade eden Şahin, “Korona virüsünün ülkemizde etkilerini artırdığı bu dönemde, alacağımız ürünlerin raf ömürlerinin uzun ve gıdaların paketlenmiş olmaları daha doğru olacaktır. Gıdaların dayanıklılığını ve besin değerlerini ön planda tutarak; protein, lif, antioksidan, vitamin ve mineral içerikleri yüksek olanlarını tercih etmeliyiz. Sebze ve meyvelere ağırlık vererek her öğünde mevsimindeki sebze veya meyvelerden tüketmeliyiz. Protein kaynağı alternatifi olan ve her gün tüketilebilecek gıdalar arasında yer alan kurubaklagil grubu gıdaları daha sık tüketmeye çalışmalıyız. Tek tip beslenmeden kaçınmalı, öğünlerde farklı renklerdeki besinleri tercih ederek çeşitlilik sağlamalıyız. Ana öğünlerde toplam yiyeceklerimizin çeyreği sebzelerden, diğer çeyreği tam tahıl ürünlerinden ve kalan yarısının üç eşit parça halinde meyvelerden, yüksek proteinli gıdalardan (kurubaklagiller, et, yumurta, balık, tavuk, yağlı tohumlar, vb.) ve süt ürünlerinden (süt, yoğurt, ayran, peynir vb.) oluşması daha sağlıklı olur. Yeterince su tüketmeye ve günlük beslenmemizde zeytinyağı kullanmaya özen göstermeliyiz. Kan şekerini hızla yükselten şekerli gıdalardan, hamur işi yiyeceklerden, işlenmiş ürünlerden mümkün olduğu kadar uzak durmakta fayda var” şeklinde konuştu.
Raf ömrü uzun gıdalarının evlerde bulundurulmasının altını çizen Diyetisyen Hilal Şahin, daha sonra şunları söyledi:
“Uzun bir süre evden çıkmayacağımızı göz önünde bulundurarak aldığımız yiyeceklerin bir kısmını daha sonra tüketilmeye, pişirilmeye uygun miktarlarda dondurarak saklamak üzere kaldırabiliriz. Sebzeleri ve meyveleri yıkamadan ve kesmeden buzdolabında saklamamız, raf ömürlerini uzatmamız açısından daha doğru olacaktır. Kuru meyve, çiğ kuruyemiş, kurubaklagil gibi gıdalar oldukça dayanıklı, lif içerikleri ve besin değerleri yüksek gıdalar olduğu için bu tarz raf ömrü uzun gıdaları evlerimizde bulundurmamız iyi olacaktır. Yumurta ve peynir türleri de uygun koşullarda saklandığında dayanıklılığını koruyabilen, kaliteli hayvansal protein içeren gıdalardır. Vücudun önemli savunma mekanizmalarından olan antikorların görevlerini yapabilmeleri için her gün yeterli miktarda protein alınması gerekmektedir. Kırmızı et ve kümes hayvanlarının etleri, zengin protein kaynaklarındandır. Haftada en az iki kez tüketmemiz gereken balığın, tazesini bulamadığımız durumlarda donmuş şekilde veya konserve ton balığı halinde evlerimizde bulundurmamız, karantina sürecinde büyük kolaylık olacaktır. Balık, çeşitlerine göre değişen oranlarda yağ içermekle birlikte içeriğindeki yağ, omega-3 yağ asitleri bakımından zengin olduğu için tüketimini artırmamız gereken yiyecekler arasındadır. Turunçgiller, bağışıklık sistemini destekleyici C vitamini yönünden zengin oldukları için bu meyvelerin tüketimine ağırlık verilmeli, mümkünse salatalara ve tercih edebildiğimiz yemeklere bolca taze limon sıkılmalıdır. Yoğurt, ev yapımı turşu gibi probiyotik besinlerde bulunan faydalı mikroorganizmalar da bağışıklık sistemini destekleyici özellikte oldukları için bu tarz gıdaları bu dönemde ağırlıklı olarak tüketmeliyiz. Herhangi bir sağlık sorunu olmayan kişiler için bu dönemde pırasa, brokoli, Brüksel lahanası, turp, karalahana, sarımsak, soğan gibi sebzeleri önerebilirim. Bağışıklığı destekleyebilmek adına, bitki çaylarından; yeşil çay, taze zencefil, taze zerdeçal, ekinezya, kuşburnu, ada çayı, kök tarçın çaylarını tavsiye ederim. Bitki çaylarını limon ve karanfil ekleyerek de tüketebilirsiniz. Baharatlar içerisinde ağırlıklı olarak toz zencefil, toz zerdeçal, karabiber, kekik, sumak, toz tarçın, kişniş, kimyon, safran gibi antioksidan özellikte olanlarını kullanmak iyi gelecektir. Yine bağışıklığı güçlendirmek için yulaf ezmesi veya yulaf kepeği tüketimi de doğru bir tercih olacaktır. Vücut direncinin yüksek olabilmesi için sağlıklı beslenmenin sürekliliğinin sağlanabilmesi gereklidir. Yeterli düzeyde vitamin ve mineral alımı için sebze-meyve, tam tahıl ürünleri ve yağlı tohumlar gibi yiyeceklerin tüketimi şeklindeki doğal beslenme yöntemi, asıl tercih edilecek yol olmakla beraber; yeterli ve dengeli beslenmeyen, buna imkanı ve zamanı olmayan kişilerin günlük düzenli olarak ve kontrollü düzeyde, çeşitli besin takviyeleri almaları da bu özel dönemde bir alternatif olarak önerilebilir. Bu süreçte bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik önerebileceğim takviyeler arasında öncelikle C vitaminini ve çinkoyu söyleyebilirim. Bunlardan ayrı probiyotikler, beta glukanlar, propolis, kara mürver ekstresi ve omega-3 takviyeleri de yine vücut direncini artırmak için doğru tercihlerdendir. Bu hastalıkla mücadelede bütün bu kurallara dikkat ederek, sosyal izolasyona ve Sağlık Bakanlığı’nın bu konudaki tavsiyelerine de uyarak bu süreci çok daha kolay ve çabuk atlatacağımıza inanıyorum.”