Cumhurbaşkanı Erdoğan Açıklaması 'Ahıska'da Son Dönem İnsanlık Tarihinin En Utanç Verici Sahnesi Yaşandı'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bundan 75 yıl önce Ahıska’da son dönem insanlık tarihinin en utanç verici sahnelerinden birisi yaşandı. 14 Kasım 1944 tarihinde 100 bin civarında Ahıska Türkü Stalin tarafından birkaç saat içinde öz yurtlarından koparılarak Sovyet coğrafyasının dört bir ucuna sürgün edildi” dedi.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) organizesinde Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezinde düzenlenen Sürgünün 75. Yılında Ahıska Türkleri Anma Programına katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan 75 yıl önce Ahıska’da son dönem insanlık tarihinin en utanç verici sahnelerinden birisinin yaşandığını belirtti.
Erdoğan, Bosna’daki soykırımı inkar eden Avusturyalı yazar Peter Handke’nin Nobel ödülüne layık görülmesine tepki göstererek “Onbinlerce Müslümanın kanını döken bir caniyi savunan, destekleyen, hatta öven bir şahsın böyle bir ödüle layık görülmesi utanç vericidir, rezalettir” açıklamasında bulundu.
“Sürgün boyunca 17 binden fazla insan açlıktan ve soğuktan vefat etti”
Ankara Türk Dünyası Müzik Topluluğunun konseri ile başlayan programın açılış konuşmasını yapan Dünya Ahıska Türkleri Birliği Başkanı Ziyatdin Kassanov, “Sayın Cumhurbaşkanım, sizi Birliğimizin onursal başkanı olarak görmek istiyoruz” dedi.
Kassanov, Türkiye’nin Ahıska Türkleri için yaptıklarını anlatarak, “Türkiye güçlü bir ülkedir, mazlum insanların son durağıdır. Biz Ahıska Türkleri olarak Türkiye devletine ve Sayın Cumhurbaşkanımıza vefa borcumuzu asla unutmayacağız” ifadelerini kullandı.
YTB Başkanı Abdullah Eren, “1944 yılında 220 köyde 100 bini aşkın Ahıska Türkü sürgüne maruz bırakıldı. 1 aya yakın süren sürgün boyunca 17 binden fazla insan açlıktan ve soğuktan vefat etti” ifadelerini kullanarak sürgünün 75. yılı dolayısıyla yaptıkları çalışmaları anlattı. Abdullah Eren’in konuşmasının ardından YTB tarafından hazırlanan, canlı tanıkların anlattıkları sürgün belgeseli gösterildi.
“Ahıskalı gençlerin ata yurtlarını ziyaret ederek oraları görmelerini sağlamalıyız”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ahıska, bir ömür geçirdim senden uzakta. Senden ayrı bir diyarda ölürsem eğer, bu son vasiyetimdir evlatlarıma; mezarım başında Fatiha okuyarak Serpsinler kabrime Ahıska kokan bir avuç toprak” dizelerini okuduktan sonra sürgünün tanıkları ile gençlerin bir araya getirilmesinin önemli olduğunu söyledi.
İbret alınmayan, ders çıkartılmayan tarihin tekerrür edeceğini söyleyen Erdoğan, “bunu engellemenin yolu ise yaşananları unutmamak ve unutturmamaktır. İstikbalimizin teminatı olarak gördüğümüz evlatlarımızın tarih şuuru kazanmaları, anne babalarının neler yaşadığını, hangi badirelerini atlatarak bugünlere geldiğini bilmeleri çok önemlidir. O günlerin şahitleri hala hayattayken, gerek görsek gerekse yazılı olarak kayda alınması gerekiyor. Türk coğrafyasının farklı yerlerinde yaşayan Ahıskalı gençlerin ata yurtlarını ziyaret ederek oraları görmelerini sağlamalıyız. Hayata geçireceğimiz projelerle Ahıska müziğini, folklorunu, kültür ve sanatını daha fazla insana ulaştırmalıyız. Köklerimizle bağımızı güçlendiren, bize mazimi hatırlatan ata yadigarı mimari eserlerin yok olup gitmesine müsaade etmemeliyiz. Restorasyon çalışmaları ile ortak tarihi mirasımızı korumanın ve gelecek kuşaklara aktarmanın mücadelesini vermeliyiz” diye konuştu.
“Ahıska’da son dönem insanlık tarihinin en utanç verici sahnelerinden birisi yaşandı”
Erdoğan, “Bundan 75 yıl önce Ahıska’da son dönem insanlık tarihinin en utanç verici sahnelerinden birisi yaşandı. 14 Kasım 1944 tarihinde 100 bin civarında Ahıska Türkü Stalin tarafından birkaç saat içinde öz yurtlarından koparılarak Sovyet coğrafyasının dört bir ucuna sürgün edildi” ifadelerini kullanarak, eşine az rastlanır bu zülüm ve sürgün sırasında yaklaşık 20 bin Ahıskalının yokluk ve açlık içinde hayatını kaybettiğini söyledi.
Sovyet yönetiminin Ahıskalıları çocuk, yaşlı, kadın ayrımı yapmadan en ağır şekilde kullanmak üzere çalışma kamplarına gönderdiğini belirten ve bu kamplarda binlerce Ahıskalının soğuğun ve insanlık dışı muamelelerin kurbanı olduğunu söyleyerek, hayatlarını kaybedenlere rahmet diledi.
“Müslümanın kanını döken bir caniyi savunan şahsın böyle bir ödüle layık görülmesi utanç vericidir, rezalettir”
Hali hazırda 550 binden fazla Ahıska Türkünün yurtlarından uzakta hayatlarını devam ettirdiklerini, bir bölümünün 75 yıl önce terk etmek zorunda bırakıldıkları evlerine geri dönmenin haklı ve onurlu mücadelesini verdiğini söyleyen Erdoğan, “Türkiye olarak biz de adaletin yerini bulması için uluslararası hukuk ve hakkaniyet temelinde bu sürece destek veriyoruz. Ülkemizde geçmişte yaşanmış en küçük bir hadiseyi bile mecrasından saptırarak küresel çapta karalama kampanyasına çevirenler Ahıska Türklerinin trajedisine kör ve sağır kalıyorlar. Bunların adaleti, insani değerleri savunmak gibi dertleri yok. Böyle bir hassasiyetlerinin olmadığını, Nobel Edebiyat Ödülünü Bosna soykırımını inkar eden bir faşiste vererek tekrar göstermişlerdir. Onbinlerce Müslümanın kanını döken bir caniyi savunan, destekleyen, hatta öven bir şahsın böyle bir ödüle layık görülmesi utanç vericidir, rezalettir. Bu şahsın İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul edildiği 10 Aralık İnsan Hakları Gününde ödüllendirilmesi ayrı bir garabettir. İslamafobinin batı ülkelerinde veba gibi yayıldığı bir dönemde soykırım heveslilerini ödüllendirmek, çok açık söylüyorum yeni cinayetlere, yeni ırkçı saldırılara, yeni soykırımlara icazet vermek demektir. Kirli ve kanlı siciline rağmen bu şahsı ödüllendirenler 25 yıl önce Bosna’da işlenen soykırıma ortak olmuşlardır. Nobel Komitesi hem edebiyat hem de barış ödülü alanında daha önce de benzer vahim kararlara imza atmıştır. Ortada küresel barış ve istikrar adına hiçbir başarısı olmayan, hatta eline masumların kanı bulaşmış kimi siyasetçiler bu komite tarafından ödüle layık görülmüştür. Nobel’in barış çabalarını veya edebiyatta kaliteyi ödüllendirmekten ziyarete çoğu zaman siyaset ve toplum mühendisliğinin vasatı olarak kullanıldığını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Böylesi hassas bir dönemde ırkçılığından gurur duyan bir şansın ödüllendirilmesini iyi niyetli görmüyoruz. Bana göre Nobel itibarını tamamıyla kaybetmiştir, tamamıyla siyasileşmiştir. Nobel tamamıyla ideolojik kararlar vermektedir. Avrupa’da hemen her gün camilere saldırılırken, Müslümanların can ve mal emniyeti giderek kaybolurken bu ödül sadece İslam ve insanlık düşmanlarına cesaret aşılayacaktır. Akıl, izan ve vicdan sahibi herkesi bu skandala tepki göstermeye çağırıyorum. Ülkemizin yetiştirdiği en önemli bilim adamlarından Prof. Dr. Aziz Sancar Hocamıza hassasiyeti için ayrıca teşekkür ediyoruz. Elbette bu skandal Müslümanların acılarına karşı duyarsızlığın ne ilk ne de son örneği. Hocalı katliamından Ahıska sürgününe, Arakan’da işlenen cinayetlerden Suriye’deki vahşete kadar biz buna çok şahit olduk. Lafa gelinde insan haklarını kimseye bırakmayanlar, söz konusu Müslümanların hakları olunca birden derin bir sessizliğe büründüler. Bize demokrasi ve hukuk dersi verenler onbinlerce insanın kanını döken diktatörleri ve terör elebaşılarını kırmızı halıda ağırladılar. Kendi vatandaşlarına hak gördükleri demokrasi ve özgürlükleri Afrikalıya, Asyalıya, Suriyeli, Yemenli, Libyalıya lüks gördüler. Çıkarları uğruna Suriye’de olduğu gibi dünyanın en vahşi terör örgütlerini desteklemekten çekinmediler, utanmadılar. YPG-PYD-PKK gibi terör örgütlerini desteklemekten geri durmadılar. Biz bunların hak, hukuk, adalet, insan hakları gibi bir endişelerinin olmadığını çok iyi biliyoruz” şeklinde konuştu.
“Türkiye’nin gayesi, 75 yıl önce yaşanan bir haksızlığın daha fazla vakit kaybedilmeden giderilmesidir”
Ahıska Türklerinin gönlünde açılan yaraları bir nebze olsun hafifletecek tek yolun, arzu eden Ahıska Türkünün vatanlarına geri dönmesini sağlamak olduğunu belirten Erdoğan, “Bu konuda Dünya Ahıska Türkleri Birliği Başkanı ile bu konuları görüştük, görüşüyoruz. 75 senedir vatanlarına kavuşma özlemi ile bekleyen insanların daha fazla mağdur edilmesine kayıtsız kalınmamalıdır. İlgili ülkelerin karşılaştıkları sıkıntıları ve zorlukları elbette biliyoruz. Bunların aşılması için elimizden gelen desteği vermeye hazırız. Türkiye’nin gayesi 75 yıl önce yaşanan bir haksızlığın daha fazla vakit kaybedilmeden giderilmesidir. Boşa geçirilen her gün mağduriyeti daha fazla artırmaktadır. Ahıska Türklerinin vatanlarına gönüllü ve güvenli bir şekilde geri dönüş taleplerinden hiç kimse rahatsız olmamalıdır. Ülkemiz dostluk, saygı ve iyi niyet temelinde bu meselinin insani ve hukuki çerçevede çözüme kavuşturulması için üzerine düşeni yapmakta bir an olsun tereddüt göstermemiştir. Bundan sonra da sizlerin davasını davamız addederek hem Gürcistan hem de Avrupa Konseyi nezdinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu konu Gürcistan ile ilişkilerimizin, Güney Kafkasya’ya yönelik siyasetimizin öncelikleri arasında yer almaya devam edecek” ifadelerini kullandı.
Programın sonunda sürgün tanığı 80 yaşındaki Nadim Aliyev, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a 14 Kasım 1944’te sürgünün yaşandığı tarihten bu yana kuşaktan kuşağa 350 yıl korunan bir Kur’an-ı Kerim hediye etti.
Kur’an-ı Kerim, sürgün öncesinde Ahıska’da yaşayan Rahime Nine’de bulunuyordu. Sürgün sırasında ve sonraki 50 yıl Züleyha Nine tarafından korundu. Züleyha Nine, Sovyet askerlerinin eline geçmesin diye Kur’an-ı Kerim’i sürgün boyunca koynunda sakladı. Daha sonra ise Güller Aliyev ve Nadim Aliyev’e miras kalan Kur’an-ı Kerim, 30 yıl boyunca muhafaza edildi.
Kaynak: İHA
Erdoğan, Bosna’daki soykırımı inkar eden Avusturyalı yazar Peter Handke’nin Nobel ödülüne layık görülmesine tepki göstererek “Onbinlerce Müslümanın kanını döken bir caniyi savunan, destekleyen, hatta öven bir şahsın böyle bir ödüle layık görülmesi utanç vericidir, rezalettir” açıklamasında bulundu.
“Sürgün boyunca 17 binden fazla insan açlıktan ve soğuktan vefat etti”
Ankara Türk Dünyası Müzik Topluluğunun konseri ile başlayan programın açılış konuşmasını yapan Dünya Ahıska Türkleri Birliği Başkanı Ziyatdin Kassanov, “Sayın Cumhurbaşkanım, sizi Birliğimizin onursal başkanı olarak görmek istiyoruz” dedi.
Kassanov, Türkiye’nin Ahıska Türkleri için yaptıklarını anlatarak, “Türkiye güçlü bir ülkedir, mazlum insanların son durağıdır. Biz Ahıska Türkleri olarak Türkiye devletine ve Sayın Cumhurbaşkanımıza vefa borcumuzu asla unutmayacağız” ifadelerini kullandı.
YTB Başkanı Abdullah Eren, “1944 yılında 220 köyde 100 bini aşkın Ahıska Türkü sürgüne maruz bırakıldı. 1 aya yakın süren sürgün boyunca 17 binden fazla insan açlıktan ve soğuktan vefat etti” ifadelerini kullanarak sürgünün 75. yılı dolayısıyla yaptıkları çalışmaları anlattı. Abdullah Eren’in konuşmasının ardından YTB tarafından hazırlanan, canlı tanıkların anlattıkları sürgün belgeseli gösterildi.
“Ahıskalı gençlerin ata yurtlarını ziyaret ederek oraları görmelerini sağlamalıyız”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ahıska, bir ömür geçirdim senden uzakta. Senden ayrı bir diyarda ölürsem eğer, bu son vasiyetimdir evlatlarıma; mezarım başında Fatiha okuyarak Serpsinler kabrime Ahıska kokan bir avuç toprak” dizelerini okuduktan sonra sürgünün tanıkları ile gençlerin bir araya getirilmesinin önemli olduğunu söyledi.
İbret alınmayan, ders çıkartılmayan tarihin tekerrür edeceğini söyleyen Erdoğan, “bunu engellemenin yolu ise yaşananları unutmamak ve unutturmamaktır. İstikbalimizin teminatı olarak gördüğümüz evlatlarımızın tarih şuuru kazanmaları, anne babalarının neler yaşadığını, hangi badirelerini atlatarak bugünlere geldiğini bilmeleri çok önemlidir. O günlerin şahitleri hala hayattayken, gerek görsek gerekse yazılı olarak kayda alınması gerekiyor. Türk coğrafyasının farklı yerlerinde yaşayan Ahıskalı gençlerin ata yurtlarını ziyaret ederek oraları görmelerini sağlamalıyız. Hayata geçireceğimiz projelerle Ahıska müziğini, folklorunu, kültür ve sanatını daha fazla insana ulaştırmalıyız. Köklerimizle bağımızı güçlendiren, bize mazimi hatırlatan ata yadigarı mimari eserlerin yok olup gitmesine müsaade etmemeliyiz. Restorasyon çalışmaları ile ortak tarihi mirasımızı korumanın ve gelecek kuşaklara aktarmanın mücadelesini vermeliyiz” diye konuştu.
“Ahıska’da son dönem insanlık tarihinin en utanç verici sahnelerinden birisi yaşandı”
Erdoğan, “Bundan 75 yıl önce Ahıska’da son dönem insanlık tarihinin en utanç verici sahnelerinden birisi yaşandı. 14 Kasım 1944 tarihinde 100 bin civarında Ahıska Türkü Stalin tarafından birkaç saat içinde öz yurtlarından koparılarak Sovyet coğrafyasının dört bir ucuna sürgün edildi” ifadelerini kullanarak, eşine az rastlanır bu zülüm ve sürgün sırasında yaklaşık 20 bin Ahıskalının yokluk ve açlık içinde hayatını kaybettiğini söyledi.
Sovyet yönetiminin Ahıskalıları çocuk, yaşlı, kadın ayrımı yapmadan en ağır şekilde kullanmak üzere çalışma kamplarına gönderdiğini belirten ve bu kamplarda binlerce Ahıskalının soğuğun ve insanlık dışı muamelelerin kurbanı olduğunu söyleyerek, hayatlarını kaybedenlere rahmet diledi.
“Müslümanın kanını döken bir caniyi savunan şahsın böyle bir ödüle layık görülmesi utanç vericidir, rezalettir”
Hali hazırda 550 binden fazla Ahıska Türkünün yurtlarından uzakta hayatlarını devam ettirdiklerini, bir bölümünün 75 yıl önce terk etmek zorunda bırakıldıkları evlerine geri dönmenin haklı ve onurlu mücadelesini verdiğini söyleyen Erdoğan, “Türkiye olarak biz de adaletin yerini bulması için uluslararası hukuk ve hakkaniyet temelinde bu sürece destek veriyoruz. Ülkemizde geçmişte yaşanmış en küçük bir hadiseyi bile mecrasından saptırarak küresel çapta karalama kampanyasına çevirenler Ahıska Türklerinin trajedisine kör ve sağır kalıyorlar. Bunların adaleti, insani değerleri savunmak gibi dertleri yok. Böyle bir hassasiyetlerinin olmadığını, Nobel Edebiyat Ödülünü Bosna soykırımını inkar eden bir faşiste vererek tekrar göstermişlerdir. Onbinlerce Müslümanın kanını döken bir caniyi savunan, destekleyen, hatta öven bir şahsın böyle bir ödüle layık görülmesi utanç vericidir, rezalettir. Bu şahsın İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul edildiği 10 Aralık İnsan Hakları Gününde ödüllendirilmesi ayrı bir garabettir. İslamafobinin batı ülkelerinde veba gibi yayıldığı bir dönemde soykırım heveslilerini ödüllendirmek, çok açık söylüyorum yeni cinayetlere, yeni ırkçı saldırılara, yeni soykırımlara icazet vermek demektir. Kirli ve kanlı siciline rağmen bu şahsı ödüllendirenler 25 yıl önce Bosna’da işlenen soykırıma ortak olmuşlardır. Nobel Komitesi hem edebiyat hem de barış ödülü alanında daha önce de benzer vahim kararlara imza atmıştır. Ortada küresel barış ve istikrar adına hiçbir başarısı olmayan, hatta eline masumların kanı bulaşmış kimi siyasetçiler bu komite tarafından ödüle layık görülmüştür. Nobel’in barış çabalarını veya edebiyatta kaliteyi ödüllendirmekten ziyarete çoğu zaman siyaset ve toplum mühendisliğinin vasatı olarak kullanıldığını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Böylesi hassas bir dönemde ırkçılığından gurur duyan bir şansın ödüllendirilmesini iyi niyetli görmüyoruz. Bana göre Nobel itibarını tamamıyla kaybetmiştir, tamamıyla siyasileşmiştir. Nobel tamamıyla ideolojik kararlar vermektedir. Avrupa’da hemen her gün camilere saldırılırken, Müslümanların can ve mal emniyeti giderek kaybolurken bu ödül sadece İslam ve insanlık düşmanlarına cesaret aşılayacaktır. Akıl, izan ve vicdan sahibi herkesi bu skandala tepki göstermeye çağırıyorum. Ülkemizin yetiştirdiği en önemli bilim adamlarından Prof. Dr. Aziz Sancar Hocamıza hassasiyeti için ayrıca teşekkür ediyoruz. Elbette bu skandal Müslümanların acılarına karşı duyarsızlığın ne ilk ne de son örneği. Hocalı katliamından Ahıska sürgününe, Arakan’da işlenen cinayetlerden Suriye’deki vahşete kadar biz buna çok şahit olduk. Lafa gelinde insan haklarını kimseye bırakmayanlar, söz konusu Müslümanların hakları olunca birden derin bir sessizliğe büründüler. Bize demokrasi ve hukuk dersi verenler onbinlerce insanın kanını döken diktatörleri ve terör elebaşılarını kırmızı halıda ağırladılar. Kendi vatandaşlarına hak gördükleri demokrasi ve özgürlükleri Afrikalıya, Asyalıya, Suriyeli, Yemenli, Libyalıya lüks gördüler. Çıkarları uğruna Suriye’de olduğu gibi dünyanın en vahşi terör örgütlerini desteklemekten çekinmediler, utanmadılar. YPG-PYD-PKK gibi terör örgütlerini desteklemekten geri durmadılar. Biz bunların hak, hukuk, adalet, insan hakları gibi bir endişelerinin olmadığını çok iyi biliyoruz” şeklinde konuştu.
“Türkiye’nin gayesi, 75 yıl önce yaşanan bir haksızlığın daha fazla vakit kaybedilmeden giderilmesidir”
Ahıska Türklerinin gönlünde açılan yaraları bir nebze olsun hafifletecek tek yolun, arzu eden Ahıska Türkünün vatanlarına geri dönmesini sağlamak olduğunu belirten Erdoğan, “Bu konuda Dünya Ahıska Türkleri Birliği Başkanı ile bu konuları görüştük, görüşüyoruz. 75 senedir vatanlarına kavuşma özlemi ile bekleyen insanların daha fazla mağdur edilmesine kayıtsız kalınmamalıdır. İlgili ülkelerin karşılaştıkları sıkıntıları ve zorlukları elbette biliyoruz. Bunların aşılması için elimizden gelen desteği vermeye hazırız. Türkiye’nin gayesi 75 yıl önce yaşanan bir haksızlığın daha fazla vakit kaybedilmeden giderilmesidir. Boşa geçirilen her gün mağduriyeti daha fazla artırmaktadır. Ahıska Türklerinin vatanlarına gönüllü ve güvenli bir şekilde geri dönüş taleplerinden hiç kimse rahatsız olmamalıdır. Ülkemiz dostluk, saygı ve iyi niyet temelinde bu meselinin insani ve hukuki çerçevede çözüme kavuşturulması için üzerine düşeni yapmakta bir an olsun tereddüt göstermemiştir. Bundan sonra da sizlerin davasını davamız addederek hem Gürcistan hem de Avrupa Konseyi nezdinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu konu Gürcistan ile ilişkilerimizin, Güney Kafkasya’ya yönelik siyasetimizin öncelikleri arasında yer almaya devam edecek” ifadelerini kullandı.
Programın sonunda sürgün tanığı 80 yaşındaki Nadim Aliyev, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a 14 Kasım 1944’te sürgünün yaşandığı tarihten bu yana kuşaktan kuşağa 350 yıl korunan bir Kur’an-ı Kerim hediye etti.
Kur’an-ı Kerim, sürgün öncesinde Ahıska’da yaşayan Rahime Nine’de bulunuyordu. Sürgün sırasında ve sonraki 50 yıl Züleyha Nine tarafından korundu. Züleyha Nine, Sovyet askerlerinin eline geçmesin diye Kur’an-ı Kerim’i sürgün boyunca koynunda sakladı. Daha sonra ise Güller Aliyev ve Nadim Aliyev’e miras kalan Kur’an-ı Kerim, 30 yıl boyunca muhafaza edildi.