Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay'dan Doğu Akdeniz Açıklaması
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, "AB Dışişleri Bakanları tarafından pazartesi günü onaylanan yaptırım taslağının bizim nezdimizde hiçbir hükmü yoktur" dedi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 36. kuruluş yıldönümü etkinliklerine katılmak üzere KKTC’ye gelen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, AB Dışişleri Bakanları tarafından pazartesi günü onaylanan yaptırım taslağına ilişkin yaptığı açıklamada "Yaptırım taslağının bizim nezdimizde hiçbir hükmü yoktur" dedi.
Konuşmasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın selamlarını getirdiğini belirten Oktay, “Sizleri hasretle ve muhabbetle selamlıyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 36. yıldönümü vesilesiyle bu bayram coşkusunu sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duymaktayım. 15 Kasım Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun. Kıbrıs’ı milli davamız addederek Kuzey Kıbrıs’ın daima yanında olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ve milletimizin sizlere en kalbi selamlarını ve yürekten kutlama dileklerini iletiyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, adada yüzyıllara dayanan Türk varlığının, Türk’ün istiklal aşkının ve sarsılmaz dirayetinin bir tezahürüdür. 1960 yılında kurulan ortaklık devletinden 1983’e uzanan yolda kardeşlerimizin verdiği çetin mücadeleyi unutmuyor, Kuzey Kıbrıs’ın “mücahitlik ruhunu” biz de gönüllerimizde taşıyoruz. Bu vesileyle Kıbrıs Türkünün varoluş mücadelesini başlatan Dr. Fazıl Küçük, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve Kıbrıs Barış Harekâtı kahramanları başta olmak üzere tüm dava erlerini rahmetle ve şükranla yâd ediyorum” dedi.
"Tarihine sahip çıkmayan bir milletin geleceği olamaz" diyen Oktay dayanışma içerisinde geleceğe daha sağlam adımlarla yürünebileceğini belirterek “Değerli kardeşlerim, tarihine, kültürüne, inancına sahip çıkmayan milletlerin geleceği olamaz. Atayurdumuz Semerkand’dan Malazgirt’e, Selçuklu’nun Başkenti Merv’den aşılmaz cephe Çanakkale’ye uzanan tarihimiz, bugün soydaş ve akraba topluluklarla yaptığımız gönül birliğinin temelini oluşturmaktadır. Bizim gayemiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ hedefiyle; bölgemizde refahın ve istikrarın köklü dostluklar üzerinde temellenmesidir. Bu hedefe Cumhurbaşkanımızın liderliğinde kardeşlerimizle yürüyor ve aynı dili; gönül dilini konuşuyoruz. Bugün bir taraftan “6 devlet tek millet” düsturuyla 300 milyonluk Türk dünyası ile gönül birlikteliği yaparken bir taraftan Filistin’in, Myanmar’ın ve Keşmir’in derdiyle dertleniyoruz. İnsani krizlere, bazı ülkelerin çıkarlarına göre değil, uluslararası hukukun gereğine göre “adil ve kalıcı” reçeteler bulunmasından yana tutum sergiliyoruz. Milli davamız Kıbrıs Konusunda da her zaman ortak anlayış ve ortak akla dayanan çözümlerden yana olduk. Rum tetikçilerinin mezalimine ve soykırım girişimlerine karşı ilk direnişlerde ve Rauf Denktaş liderliğinde yürütülen özgürlük mücadelesinde Edirne’den Erzurum’a kalpler; Lefkoşa’da, Doğruyol’da, Bozdağı’nda attı. 60’lı yılların başından Kıbrıs Barış Harekâtı’na kadar geçen sürede, EOKA zihniyetinin adada Türkleri hedef alan kanlı saldırıları, köy baskınları ve Lefkoşa Kumsal olayları tarihe kara birer leke olarak kazınmıştır. Sadece 1967’de gerçekleşen Geçitkale Katliamı mağdurlarının şu ifadeleri bile Kıbrıs’ta çekilen acıları, verilen kayıpları anlatmaya; içimizi sızlatmaya yetmektedir. Katliamdan sonra köye giren bir muhabir, 13 Ağustos 1964 tarihli Halkın Sesi Gazetesinde şöyle aktarıyor, “Bir yaşlı amca yanıma gelerek şöyle dedi: “Bak dün akşam burda neler oldu. ‘Barbar sürüleri köye girdiler. Evlerin kapılarını kırmaya başladılar. İçeride her kimi bulurlarsa ateş açıyorlardı. Gençler müdafaa için köyden çekilmiş, köyde sadece kadın, çocuk ve ihtiyarlar kalmıştı. Bunlardan bazıları yatalak hastalar ve felçli kimselerdi. Her türlü müdafaadan aciz masumlardı. 80’lik ihtiyar Mehmet Emin Sait elindeki av tüfeği ile baskıncılara karşı koymuş, onlardan üçünü cansız yere serdikten sonra ancak ele geçirilmiştir. Ardından Mehmet Emin’i yorgana sararak diri diri yaktılar. Felçli başka bir ihtiyar kadın, feryat edip yardım isterken öldürüldü. Bu zalimler evlerde buldukları ne varsa hepsini topluyor, talan ediyorlardı. Sonrasında devam eden ve 1974’e kadar uzanan dönemdeki katliamlarla da Türk köylerinde neredeyse nüfus kalmamıştır. Günümüzde hala kayıplar listesinde olan ve nereye gömüldükleri bilinmeyen kardeşlerimiz bulunmaktadır. Bu katliamlarda şehit olan Mehmet Emin amcalar, Mustafa Koççini’ler, Mürüvvet Hanımlar bizim ailemiz, bizim komşumuz; dökülen kan bizim kanımızdır. Kıbrıs Türklerinin direniş ve diriliş destanı, böyle kapanmaz yaraları dağlayarak 1974’teki Barış Harekâtı ile taçlanan ve 15 Kasım 1983’te bağımsızlığa kavuşulmasıyla zirveye taşınan bir mücadeledir. Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan 9 yıl sonra nice zorluklarla kurulan Cumhuriyet, Kıbrıs Türkü’nün Ada üzerindeki vazgeçilmez haklarının teminatıdır. Kıbrıs konusunda “milli dava” şiarımız sadece Kıbrıs Barış Harekâtı ya da sağlanan destekler ile sınırlı değildir. Şanlı tarihimizin ışığında biz bu güzel adaya, 448 yıldır Selimiye’den okunan ezanlarla, Toroslar’dan Geçitköy’e akan sularla, bağlıyız. Biz Kıbrıs’a şehit ve mücahitlerimizle, zulme karşı tek yürek mücadelemizle ve kardeşlik bağlarımızla sarılmışız. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki bağlar hiçbir şahıs ya da grubun özel gündem ya da hesaplarının ipoteği altına girmeyecek kadar köklüdür. Bu köklü bağların geleceği gençlerimize emanettir; bu sebeple gençlerimiz, hem yakın hem uzak tarihin farkında olarak, kültürüne, değerlerine ve kardeşlik iklimine sahip çıkmalıdır. Gençlerimiz; bağımsızlığın, Cumhuriyetin ve özgürlüğün kıymetini bilerek Kuzey Kıbrıs’ın daha da gelişmesi için her alanda öncü olmalıdır. Kıbrıs Türkü birlik, beraberlik ve dayanışma içinde oldukça daha parlak bir geleceğe sağlam adımlarla yürüyecektir” ifadelerini kullandı.
Kıbrıs’ta süren müzakere sürecine değinen Oktay, "Kıbrıs’ta yarım asırdır devam eden müzakere sürecinde tüm samimiyetimizle, iyi niyetimizle her türlü gayreti gösterdik, ancak Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle bir sonuca ulaşılamamıştır. Bu süreçte Kıbrıs Türkü daima çözüm ve uzlaşı anlayışı içinde hareket etmiş, Rumların bozduğu ortaklığı yeniden tesis edebilmek için çözüm planlarına destek vermiştir. Türkiye ise başından sonuna kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gelecek tasavvuru için uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli mücadeleyi vererek Kıbrıs Türkü’nün yanında olmuştur. Bölgemizde barışın ve istikrarın teminatı olarak, ahdi yükümlülüklerimiz temelinde Kuzey Kıbrıs için, üzerimize düşen ne varsa yapmaya devam ediyoruz ve edeceğiz. Rum propagandasının arkasına sığınarak Kıbrıs Türkü’nü hiçbir yasal ve meşru dayanağı olmayan ambargo ve izolasyonlara mahkûm eden uluslararası toplumun adadaki gerçekleri görmezden gelmesi akıllara durgunluk vermektedir. Kıbrıs Türkü’nün meşru mücadelesinde, tarihi sorumluluğumuzu yerine getirme yönündeki kararlılığımızı burada bir kez daha yinelemek isterim. Kıbrıs Türk halkının hak ettiği refah seviyesine ulaşmasının engellenmesine ve Kıbrıs’ta mevcut statükonun sürdürülmesine izin vermeyeceğiz. Gözlerini adanın gerçeklerine kapatan uluslararası toplumu Kıbrıs Türk Halkı’nın iradesine, tarihine ve geleceğine ilişkin niyetlerine saygı duymaya ve hakkaniyetten yana tavır almaya davet ediyorum. Bu çağrı eşit hak ve bağımsızlık için zulmün karşısında korkusuzca duran ve bu toprakları bizlere vatan kılan şehit ve mücahitlere minnet borcumuzdur. Biz, hak ve bağımsızlık için zulmün karşısında korkusuzca durmaktan hiçbir zaman vazgeçmedik; vazgeçmeyeceğiz. Bu bilinçle hem terör örgütlerine karşı azim ve kararlılıkla mücadele ediyor hem de yapılan haksızlıklara karşı gönül coğrafyamızın yanında oluyoruz. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, geçmişten bu yana bölgemizde yaşanan insani krizlere ve dayatmalara karşı yapıcı yaklaşımlardan yana tutum sergilemeyi sürdürüyoruz. Güvenlik kaygılarını karşılayacak adımların, insani hassasiyetler korunarak da atılabileceğinin en açık ispatları 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ve aynı ruhla gerçekleşen Suriye’deki harekâtlarımızdır. Sınırlarımızda yuvalanan terör örgütlerini kullanarak, Suriye krizini ülkemize taşıma gayretleri, bizi bu meselede sahada fiilen var olmak durumunda bırakmıştır. Sınırlarımızın güvenliğini ve Suriyeli mültecilerin yurtlarına emniyet içinde dönüşlerini sağlamak amacıyla yürüttüğümüz Barış Pınarı Harekâtı, bölgede huzurun teminatı olacaktır. Kahraman Mehmetçiğimiz barış koridoru olarak belirlenen bölgenin her bir noktasını terörden temizlemeye ve kalan tuzakları yok etmeye başarıyla devam etmektedir. Barış koridoru bölgesinde terörün kökü kazınana ve huzur hâkim olana dek oradayız. Her fırsatta ifade ettiğimiz gibi Türkiye’nin kimsenin toprağında ya da yer altı-yer üstü kaynağında gözü yoktur; olmamıştır. Biz ilişkilerimizi bencillik, hırs ve düşmanlık gibi duygular üzerine değil insani, vicdani ve diplomatik zemin üzerine kuran bir ülkeyiz; bundan sonra da böyle devam edeceğiz. Akdeniz Havzası, Suriye’de yaşanan insani kriz ve göçmen trajedileri yanı sıra, Doğu Akdeniz’de yaşanan gerginlikler ile de karşı karşıyadır. Türkiye olarak Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Ada’ya barışın ve istikrarın gelmesi için bir fırsat olarak kullanılması gerektiğini en başından beri savunuyoruz. Ada’nın tek sahibi olduğu yanılsamasıyla yaşayan Rum tarafı, Avrupa Birliği üyeliğini suistimal ederek Türk tarafını zor durumda bırakacağını, caydırabileceğini sanmaktadır. Hidrokarbon kaynakları meselesinde meşru çıkarlarımızdan en küçük bir taviz vermeyeceğiz. Hamdolsun sahip olduğumuz imkân ve kabiliyetlerle bugün dünden çok daha güçlüyüz; yarın da bugünden daha güçlü olacağız. Bu konudaki kararlılığımızı, diplomatik girişimlerimiz yanında, askeri gücümüzle ve enerji politikalarımızla da gösteriyoruz" şeklinde konuştu
"Doğu Akdeniz’de Yavuz sondaj gemimiz ülkemizin kıta sahanlığında faaliyettedir"
“Doğu Akdeniz’de Yavuz sondaj gemisinin faaliyetlerine değinen Oktay, “Doğu Akdeniz’de Yavuz sondaj gemimiz ülkemizin kıta sahanlığında faaliyettedir. Fatih sondaj gemimiz ise, kıta sahanlığımızdaki görevinin tamamlanmasının ardından dün, Karpaz Burnu’nun güneyindeki yeni faaliyetine başlamıştır. Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemimiz ise KKTC’nin Türkiye Petrolleri’ne verdiği ruhsat sahalarında faaliyetlerini sürdürmektedir. Geçtiğimiz ay güncellediğimiz Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi’nde de Doğu Akdeniz’de yürütülen faaliyetler konusundaki kararlılığımızı bir kez daha vurgulamış durumdayız. Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerimiz bahane edilerek AB Dışişleri Bakanları tarafından pazartesi günü onaylanan yaptırım taslağının da bizim nezdimizde hiçbir hükmü yoktur. Kim hangi tarafta saf tutarsa tutsun, kazanan hak ve hakikatten yana olan Türk milleti olacaktır” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti aradan geçen 36 yıl içerisinde büyük mesafe kaydetmiş; müreffeh sistemini her geçen gün pekiştirmiştir. Hükümetin, ülkenin refah seviyesini artırmak için gösterdiği gayretleri memnuniyetle takip ediyoruz. Ama yetmez; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kendi kendine yetebilen, küresel şartlara uyumlu, rekabetçi ve sürdürülebilir bir ekonomik yapıya ulaşarak kalkınması elzemdir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni her alanda daha gelişmiş görmeyi arzu ediyoruz. Buradan genciyle yaşlısıyla Kıbrıs Türkü kardeşlerime sesleniyorum: Adada gerçekleri yok sayanlara vereceğiniz en güzel cevap, işinize ve kardeşliğimize dört elle sarılmak olacaktır. Kuzey Kıbrıs, daha çok üreterek daha çok çalışarak; turizm gibi potansiyelinin yüksek olduğu alanlarda markalaşarak, başarı hikayesini Akdeniz’den dünyaya duyurmalıdır. Ekonomik alanda sağlanacak atılımlarla inanıyorum ki Kuzey Kıbrıs’ı haksız izolasyonlara mahkûm bırakanların oyunları boşa çıkacaktır. Önümüzdeki dönemde, Kıbrıs Türk halkının birlik ve beraberliğini perçinleyerek, yerel gündemlerden etkilenmeden kalkınma yolunda daha büyük mesafeler kat edeceğine yürekten inanıyorum. Anavatan ve Garantör Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Kıbrıs Türkü ile omuz omuza durmaya devam edecektir. Bu vesileyle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasını ve bugünlere ulaşmasını canları pahasına sağlayan aziz şehitlerimizi rahmetle, kahraman gazilerimizi şükranla anıyorum. Bir kez daha 15 Kasım Cumhuriyet Bayramınızı tebrik eder; refah, mutluluk ve kardeşlik içinde daha nice yıldönümlerini birlikte kutlamayı dilerim” diyerek sözlerini tamamladı.
Kaynak: İHA
Konuşmasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın selamlarını getirdiğini belirten Oktay, “Sizleri hasretle ve muhabbetle selamlıyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 36. yıldönümü vesilesiyle bu bayram coşkusunu sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duymaktayım. 15 Kasım Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun. Kıbrıs’ı milli davamız addederek Kuzey Kıbrıs’ın daima yanında olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ve milletimizin sizlere en kalbi selamlarını ve yürekten kutlama dileklerini iletiyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, adada yüzyıllara dayanan Türk varlığının, Türk’ün istiklal aşkının ve sarsılmaz dirayetinin bir tezahürüdür. 1960 yılında kurulan ortaklık devletinden 1983’e uzanan yolda kardeşlerimizin verdiği çetin mücadeleyi unutmuyor, Kuzey Kıbrıs’ın “mücahitlik ruhunu” biz de gönüllerimizde taşıyoruz. Bu vesileyle Kıbrıs Türkünün varoluş mücadelesini başlatan Dr. Fazıl Küçük, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve Kıbrıs Barış Harekâtı kahramanları başta olmak üzere tüm dava erlerini rahmetle ve şükranla yâd ediyorum” dedi.
"Tarihine sahip çıkmayan bir milletin geleceği olamaz" diyen Oktay dayanışma içerisinde geleceğe daha sağlam adımlarla yürünebileceğini belirterek “Değerli kardeşlerim, tarihine, kültürüne, inancına sahip çıkmayan milletlerin geleceği olamaz. Atayurdumuz Semerkand’dan Malazgirt’e, Selçuklu’nun Başkenti Merv’den aşılmaz cephe Çanakkale’ye uzanan tarihimiz, bugün soydaş ve akraba topluluklarla yaptığımız gönül birliğinin temelini oluşturmaktadır. Bizim gayemiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ hedefiyle; bölgemizde refahın ve istikrarın köklü dostluklar üzerinde temellenmesidir. Bu hedefe Cumhurbaşkanımızın liderliğinde kardeşlerimizle yürüyor ve aynı dili; gönül dilini konuşuyoruz. Bugün bir taraftan “6 devlet tek millet” düsturuyla 300 milyonluk Türk dünyası ile gönül birlikteliği yaparken bir taraftan Filistin’in, Myanmar’ın ve Keşmir’in derdiyle dertleniyoruz. İnsani krizlere, bazı ülkelerin çıkarlarına göre değil, uluslararası hukukun gereğine göre “adil ve kalıcı” reçeteler bulunmasından yana tutum sergiliyoruz. Milli davamız Kıbrıs Konusunda da her zaman ortak anlayış ve ortak akla dayanan çözümlerden yana olduk. Rum tetikçilerinin mezalimine ve soykırım girişimlerine karşı ilk direnişlerde ve Rauf Denktaş liderliğinde yürütülen özgürlük mücadelesinde Edirne’den Erzurum’a kalpler; Lefkoşa’da, Doğruyol’da, Bozdağı’nda attı. 60’lı yılların başından Kıbrıs Barış Harekâtı’na kadar geçen sürede, EOKA zihniyetinin adada Türkleri hedef alan kanlı saldırıları, köy baskınları ve Lefkoşa Kumsal olayları tarihe kara birer leke olarak kazınmıştır. Sadece 1967’de gerçekleşen Geçitkale Katliamı mağdurlarının şu ifadeleri bile Kıbrıs’ta çekilen acıları, verilen kayıpları anlatmaya; içimizi sızlatmaya yetmektedir. Katliamdan sonra köye giren bir muhabir, 13 Ağustos 1964 tarihli Halkın Sesi Gazetesinde şöyle aktarıyor, “Bir yaşlı amca yanıma gelerek şöyle dedi: “Bak dün akşam burda neler oldu. ‘Barbar sürüleri köye girdiler. Evlerin kapılarını kırmaya başladılar. İçeride her kimi bulurlarsa ateş açıyorlardı. Gençler müdafaa için köyden çekilmiş, köyde sadece kadın, çocuk ve ihtiyarlar kalmıştı. Bunlardan bazıları yatalak hastalar ve felçli kimselerdi. Her türlü müdafaadan aciz masumlardı. 80’lik ihtiyar Mehmet Emin Sait elindeki av tüfeği ile baskıncılara karşı koymuş, onlardan üçünü cansız yere serdikten sonra ancak ele geçirilmiştir. Ardından Mehmet Emin’i yorgana sararak diri diri yaktılar. Felçli başka bir ihtiyar kadın, feryat edip yardım isterken öldürüldü. Bu zalimler evlerde buldukları ne varsa hepsini topluyor, talan ediyorlardı. Sonrasında devam eden ve 1974’e kadar uzanan dönemdeki katliamlarla da Türk köylerinde neredeyse nüfus kalmamıştır. Günümüzde hala kayıplar listesinde olan ve nereye gömüldükleri bilinmeyen kardeşlerimiz bulunmaktadır. Bu katliamlarda şehit olan Mehmet Emin amcalar, Mustafa Koççini’ler, Mürüvvet Hanımlar bizim ailemiz, bizim komşumuz; dökülen kan bizim kanımızdır. Kıbrıs Türklerinin direniş ve diriliş destanı, böyle kapanmaz yaraları dağlayarak 1974’teki Barış Harekâtı ile taçlanan ve 15 Kasım 1983’te bağımsızlığa kavuşulmasıyla zirveye taşınan bir mücadeledir. Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan 9 yıl sonra nice zorluklarla kurulan Cumhuriyet, Kıbrıs Türkü’nün Ada üzerindeki vazgeçilmez haklarının teminatıdır. Kıbrıs konusunda “milli dava” şiarımız sadece Kıbrıs Barış Harekâtı ya da sağlanan destekler ile sınırlı değildir. Şanlı tarihimizin ışığında biz bu güzel adaya, 448 yıldır Selimiye’den okunan ezanlarla, Toroslar’dan Geçitköy’e akan sularla, bağlıyız. Biz Kıbrıs’a şehit ve mücahitlerimizle, zulme karşı tek yürek mücadelemizle ve kardeşlik bağlarımızla sarılmışız. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki bağlar hiçbir şahıs ya da grubun özel gündem ya da hesaplarının ipoteği altına girmeyecek kadar köklüdür. Bu köklü bağların geleceği gençlerimize emanettir; bu sebeple gençlerimiz, hem yakın hem uzak tarihin farkında olarak, kültürüne, değerlerine ve kardeşlik iklimine sahip çıkmalıdır. Gençlerimiz; bağımsızlığın, Cumhuriyetin ve özgürlüğün kıymetini bilerek Kuzey Kıbrıs’ın daha da gelişmesi için her alanda öncü olmalıdır. Kıbrıs Türkü birlik, beraberlik ve dayanışma içinde oldukça daha parlak bir geleceğe sağlam adımlarla yürüyecektir” ifadelerini kullandı.
Kıbrıs’ta süren müzakere sürecine değinen Oktay, "Kıbrıs’ta yarım asırdır devam eden müzakere sürecinde tüm samimiyetimizle, iyi niyetimizle her türlü gayreti gösterdik, ancak Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle bir sonuca ulaşılamamıştır. Bu süreçte Kıbrıs Türkü daima çözüm ve uzlaşı anlayışı içinde hareket etmiş, Rumların bozduğu ortaklığı yeniden tesis edebilmek için çözüm planlarına destek vermiştir. Türkiye ise başından sonuna kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gelecek tasavvuru için uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli mücadeleyi vererek Kıbrıs Türkü’nün yanında olmuştur. Bölgemizde barışın ve istikrarın teminatı olarak, ahdi yükümlülüklerimiz temelinde Kuzey Kıbrıs için, üzerimize düşen ne varsa yapmaya devam ediyoruz ve edeceğiz. Rum propagandasının arkasına sığınarak Kıbrıs Türkü’nü hiçbir yasal ve meşru dayanağı olmayan ambargo ve izolasyonlara mahkûm eden uluslararası toplumun adadaki gerçekleri görmezden gelmesi akıllara durgunluk vermektedir. Kıbrıs Türkü’nün meşru mücadelesinde, tarihi sorumluluğumuzu yerine getirme yönündeki kararlılığımızı burada bir kez daha yinelemek isterim. Kıbrıs Türk halkının hak ettiği refah seviyesine ulaşmasının engellenmesine ve Kıbrıs’ta mevcut statükonun sürdürülmesine izin vermeyeceğiz. Gözlerini adanın gerçeklerine kapatan uluslararası toplumu Kıbrıs Türk Halkı’nın iradesine, tarihine ve geleceğine ilişkin niyetlerine saygı duymaya ve hakkaniyetten yana tavır almaya davet ediyorum. Bu çağrı eşit hak ve bağımsızlık için zulmün karşısında korkusuzca duran ve bu toprakları bizlere vatan kılan şehit ve mücahitlere minnet borcumuzdur. Biz, hak ve bağımsızlık için zulmün karşısında korkusuzca durmaktan hiçbir zaman vazgeçmedik; vazgeçmeyeceğiz. Bu bilinçle hem terör örgütlerine karşı azim ve kararlılıkla mücadele ediyor hem de yapılan haksızlıklara karşı gönül coğrafyamızın yanında oluyoruz. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, geçmişten bu yana bölgemizde yaşanan insani krizlere ve dayatmalara karşı yapıcı yaklaşımlardan yana tutum sergilemeyi sürdürüyoruz. Güvenlik kaygılarını karşılayacak adımların, insani hassasiyetler korunarak da atılabileceğinin en açık ispatları 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ve aynı ruhla gerçekleşen Suriye’deki harekâtlarımızdır. Sınırlarımızda yuvalanan terör örgütlerini kullanarak, Suriye krizini ülkemize taşıma gayretleri, bizi bu meselede sahada fiilen var olmak durumunda bırakmıştır. Sınırlarımızın güvenliğini ve Suriyeli mültecilerin yurtlarına emniyet içinde dönüşlerini sağlamak amacıyla yürüttüğümüz Barış Pınarı Harekâtı, bölgede huzurun teminatı olacaktır. Kahraman Mehmetçiğimiz barış koridoru olarak belirlenen bölgenin her bir noktasını terörden temizlemeye ve kalan tuzakları yok etmeye başarıyla devam etmektedir. Barış koridoru bölgesinde terörün kökü kazınana ve huzur hâkim olana dek oradayız. Her fırsatta ifade ettiğimiz gibi Türkiye’nin kimsenin toprağında ya da yer altı-yer üstü kaynağında gözü yoktur; olmamıştır. Biz ilişkilerimizi bencillik, hırs ve düşmanlık gibi duygular üzerine değil insani, vicdani ve diplomatik zemin üzerine kuran bir ülkeyiz; bundan sonra da böyle devam edeceğiz. Akdeniz Havzası, Suriye’de yaşanan insani kriz ve göçmen trajedileri yanı sıra, Doğu Akdeniz’de yaşanan gerginlikler ile de karşı karşıyadır. Türkiye olarak Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Ada’ya barışın ve istikrarın gelmesi için bir fırsat olarak kullanılması gerektiğini en başından beri savunuyoruz. Ada’nın tek sahibi olduğu yanılsamasıyla yaşayan Rum tarafı, Avrupa Birliği üyeliğini suistimal ederek Türk tarafını zor durumda bırakacağını, caydırabileceğini sanmaktadır. Hidrokarbon kaynakları meselesinde meşru çıkarlarımızdan en küçük bir taviz vermeyeceğiz. Hamdolsun sahip olduğumuz imkân ve kabiliyetlerle bugün dünden çok daha güçlüyüz; yarın da bugünden daha güçlü olacağız. Bu konudaki kararlılığımızı, diplomatik girişimlerimiz yanında, askeri gücümüzle ve enerji politikalarımızla da gösteriyoruz" şeklinde konuştu
"Doğu Akdeniz’de Yavuz sondaj gemimiz ülkemizin kıta sahanlığında faaliyettedir"
“Doğu Akdeniz’de Yavuz sondaj gemisinin faaliyetlerine değinen Oktay, “Doğu Akdeniz’de Yavuz sondaj gemimiz ülkemizin kıta sahanlığında faaliyettedir. Fatih sondaj gemimiz ise, kıta sahanlığımızdaki görevinin tamamlanmasının ardından dün, Karpaz Burnu’nun güneyindeki yeni faaliyetine başlamıştır. Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemimiz ise KKTC’nin Türkiye Petrolleri’ne verdiği ruhsat sahalarında faaliyetlerini sürdürmektedir. Geçtiğimiz ay güncellediğimiz Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi’nde de Doğu Akdeniz’de yürütülen faaliyetler konusundaki kararlılığımızı bir kez daha vurgulamış durumdayız. Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerimiz bahane edilerek AB Dışişleri Bakanları tarafından pazartesi günü onaylanan yaptırım taslağının da bizim nezdimizde hiçbir hükmü yoktur. Kim hangi tarafta saf tutarsa tutsun, kazanan hak ve hakikatten yana olan Türk milleti olacaktır” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti aradan geçen 36 yıl içerisinde büyük mesafe kaydetmiş; müreffeh sistemini her geçen gün pekiştirmiştir. Hükümetin, ülkenin refah seviyesini artırmak için gösterdiği gayretleri memnuniyetle takip ediyoruz. Ama yetmez; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kendi kendine yetebilen, küresel şartlara uyumlu, rekabetçi ve sürdürülebilir bir ekonomik yapıya ulaşarak kalkınması elzemdir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni her alanda daha gelişmiş görmeyi arzu ediyoruz. Buradan genciyle yaşlısıyla Kıbrıs Türkü kardeşlerime sesleniyorum: Adada gerçekleri yok sayanlara vereceğiniz en güzel cevap, işinize ve kardeşliğimize dört elle sarılmak olacaktır. Kuzey Kıbrıs, daha çok üreterek daha çok çalışarak; turizm gibi potansiyelinin yüksek olduğu alanlarda markalaşarak, başarı hikayesini Akdeniz’den dünyaya duyurmalıdır. Ekonomik alanda sağlanacak atılımlarla inanıyorum ki Kuzey Kıbrıs’ı haksız izolasyonlara mahkûm bırakanların oyunları boşa çıkacaktır. Önümüzdeki dönemde, Kıbrıs Türk halkının birlik ve beraberliğini perçinleyerek, yerel gündemlerden etkilenmeden kalkınma yolunda daha büyük mesafeler kat edeceğine yürekten inanıyorum. Anavatan ve Garantör Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Kıbrıs Türkü ile omuz omuza durmaya devam edecektir. Bu vesileyle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasını ve bugünlere ulaşmasını canları pahasına sağlayan aziz şehitlerimizi rahmetle, kahraman gazilerimizi şükranla anıyorum. Bir kez daha 15 Kasım Cumhuriyet Bayramınızı tebrik eder; refah, mutluluk ve kardeşlik içinde daha nice yıldönümlerini birlikte kutlamayı dilerim” diyerek sözlerini tamamladı.