Akademisyen Baskın Oran'a 27 Bin Lira Tazminat

Anayasa Mahkemesi, azınlık ve kültürel haklar alanında yaptığı çalışmalar dolayısıyla ölüm tehdidi aldığı kişinin etkili şekilde cezalandırılmadığı gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunan akademisyenyazar Baskın Oran'ın yaşam hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi Oran'a 27 bin lira tazminat ödenmesi kararlaştırıldı.

Anayasa Mahkemesi, azınlık ve kültürel haklar alanında yaptığı çalışmalar dolayısıyla ölüm tehdidi aldığı kişinin etkili şekilde cezalandırılmadığı gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunan akademisyen-yazar Baskın Oran'ın yaşam hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi.

Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre Oran, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyeliği ile onun alt komisyonu olan Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Alt Komisyonu başkanlığı yaptığı dönemde başkanı olduğu çalışma grubunca hazırlanan ve 2004'te kabul edilen "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu"nun ardından tehditler almaya başladı.

Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmesinin ardından aynı gazetede yazılar kaleme alan Oran'a yönelik tehditlerin artması üzerine kendisine koruma tahsis edildi.

Bir örgüt adıyla 2008'de ilgili gazetenin e-posta adresine, Oran'a yönelik ölüm tehdidi mesajı gönderildi. Bu tehdit üzerine Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunan Oran, ilerleyen günlerde yine aynı yerden tehdit mesajı aldı ve durumu ilgili makamlara bildirdi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ilk tehdit mesajıyla ilgili başvuruyu gazetenin merkezinin bulunduğu İstanbul'a yönlendirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da suçun İçel'de işlendiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek dosyayı Adana'ya gönderdi.

Adana Cumhuriyet Başsavcılığı hazırladığı iddianameyle şüphelilerden B.Ş'nin cezalandırılması talebiyle kamu davası açarken, diğer şüpheliler hakkında soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verdi.

Adana Ağır Ceza Mahkemesinin, suçun mesajın gönderildiği İstanbul'da oluştuğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek İstanbul'a gönderdiği dosya, oradan da başvurucunun ikamet ettiği Ankara'ya iletildi.

Dosya, Ankara Ağır Ceza Mahkemesinden görevsizlik kararı verilerek nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine gönderildi. İlgili Mahkemenin de yetkisizlik nedeniyle görevsizlik kararı vermesi üzerine ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümü için dosya Yargıtay'a iletildi. Yargıtay, Sulh Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararını kaldırırken, Sulh Ceza Mahkemesi konunun görev alanına girmediği gerekçesiyle dosyayı nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesine gönderdi.

Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın durumunu yargılama süreci içinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi kapsamında değerlendirerek kovuşturmanın ertelenmesine karar verdi.

Ağır Ceza Mahkemesinin, başvurucunun bu karara yaptığı itirazı kabul etmesi üzerine yeniden yargılama yapan Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın alt sınırdan cezalandırılmasını ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kararlaştırdı.

Bu karara karşı yaptığı itirazı reddedilen Oran, azınlık ve kültürel haklar alanında yaptığı çalışmalar dolayısıyla aldığı ölüm tehditleriyle ilgili yapılan soruşturmanın makul sürede tamamlanmaması, delillerin yeterli şekilde araştırılmaması ve sanığın etkili bir şekilde cezalandırılmaması nedenleriyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.

Yüksek Mahkeme, Oran'ın yaşam hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine, Oran'a 27 bin lira manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

- Yaşam hakkının ihlali

Kararda, yaşam hakkının ihlaline ilişkin iddia yönünden yapılan değerlendirmede, kamu görevlilerinin veya özel kişilerin eylemlerinden kaynaklanan, yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarını içeren bir başvurunun bu hak kapsamında incelenebilmesi için eylem sonucunda yaşamın sonlanması veya eylemin ağırlığının düzeyinin ilgilinin yaşamına yönelik somut, yakın bir tehdit içermesi, kişinin bu koşullar altında yaşamını sürdürebiliyor olmasının şanslı bir tesadüf olarak açıklanabilmesi gerektiği belirtildi.

Somut olayda, kamuoyunda tanınan, görüşleri nedeniyle marjinal bir grubun tepkisini çeken başvurucunun yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehdidin bulunduğu ve yetkililerin de bu tehdidin varlığından haberdar olduğu anlatılan kararda, başvurucunun yazılı olarak aldığı tehditlerin kendisini son derece haklı bir endişeye sevk ettiğinin kabul edilmesi gerektiği kaydedildi.

Kararda, yetkililerin başvurucunun yaşamına yönelik tehlikeden haberdar olmalarına rağmen olayın faili olarak tespit edilen kişiyi caydırıcı bir şekilde cezalandırmadıkları iddialarından kaynaklanan şikayetlerinin yaşam hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin usul boyutu üzerinden incelenmesi gerektiği aktarıldı.

Başvurucunun, şüphelinin örgüt bağlantısının yeterince incelenmediği yönündeki şikayetlerinin Anayasa Mahkemesince de dikkate değer bulunduğu belirtilen kararda, şüphelinin eyleminin nitelendirilmesinin ve cezasının esaslı bir biçimde hafif olmasının başvurucunun şikayetinin ana nedeni olduğu dikkate alındığında örgüt bağlantısı konusunda araştırma eksikliğinin yargılama sürecinin tümünü olumsuz etkilediğinin altının çizildi.

Başvurucunun şikayeti üzerine başlatılan soruşturma ve yargılama sürecinin yaklaşık altı yıl sürdüğü ifade edilen kararda, bu sürenin büyük bir kısmının şüphelinin tespiti, ardından yargılamayı yapacak mahkemenin tespitinde görev ve yetki sorununun çözülmesi için geçirildiği bildirildi. Kararda, şu ifadelere yer verildi:

"Başvurucu ayrıca bu sürece etkin bir şekilde katılma olanağı bulamadığını, ilk derece mahkemesinin esas hakkında ilk duruşmada karar verdiğini de ileri sürmüştür. Yargılama sürecini takip etme imkanı olan başvurucunun hangi sebeple sürece katılamadığı hususunda açıklama yapılmadığı görülmüştür. Görev ve yetki sorunları nedeniyle dava sürecinin uzaması kamu makamları yönünden yaşam hakkının usul yükümlülüklerine açık bir aykırılık teşkil etmektedir. Etkinlik konusunda ideal olmaktan uzak bir görünüm sergileyen yargı makamlarının bu yönüyle yaşama yönelen tehdit üzerinde caydırıcı etkiden uzak olduğu değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir."

- İfade özgürlüğünün ihlali

Kararda, ifade özgürlüğü alanında devletin pozitif yükümlülüklerinin dayanağını Anayasa'nın 5. maddesinin oluşturduğu anlatıldı.

Bu madde ışığında yorumlandığında ifade özgürlüğünün etkin kullanımı konusunda yazar ve gazeteciler için etkin bir koruma sistemi oluşturularak ilgililerin fikir ve düşüncelerini korkusuzca ifade etmelerine imkan sağlayacak tedbirlerin alınmasının, kişilerin toplumsal tartışmalara katılımı için uygun bir ortam yaratılmasının devletin ifade özgürlüğü alanındaki pozitif yükümlülüklerinin önemli bir parçası olduğu vurgulandı.

Başvurucu Oran'ın, akademik ve yazın yaşamının önemli bir kısmında azınlık hakları çalıştığı, olayların meydana geldiği tarihte ve halen benzer konularda çalıştığı belirtilen kararda, azınlık hakları konusundaki çalışmalarından ötürü ölüm tehditleri almasından sonra adli makamların etkisiz soruşturma ve kovuşturmaları nedeniyle başvurucunun güvenle yürütebileceği bir ortamın varlığından söz edilemeyeceği kaydedildi.

Etkisiz yargısal süreçlerin başvurucunun düşünce açıklamaları üzerinde caydırıcı bir etkisi bulunduğu ifade edilen kararda, "Bu itibarla ifade özgürlüğü kapsamında devletin pozitif yükümlülüklerinin gereğinin somut olayda yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ve başvurucuya tazminat ödenmesine karar vermiştir." ifadelerine yer verildi.
Kaynak: AA