Latif Şimşek'ten dikkat çeken yazı

Türkiye 1974’te, Rum çetelerinin katlettiği soydaşlarımızı korumak adına Kıbrıs Harekatı’nı yaptığında, başta ABD olmak üzere tüm batının ambargosuyla karşı karşıya kalmıştı.

Latif Şimşek'ten dikkat çeken yazı
Latif Şimşek'ten dikkat çeken yazı
Amerika Türk ordusu’na hibe ettiği yırtık paraşütleri bile geri istemişti. ABD’nin çocukları 1980 darbesini yapıncaya kadar bu ambargo devam etti.
1990’dan itibaren Türkiye PKK’ya karşı kısıtlı ölçüde sınır ötesi operasyon yaptı. Bu operasyonların tamamı, ABD’ye bildiriliyor, Türk jetleri İsrail’in verdiği koordinatları bombalıyordu. Elbette İsrail, dağın taşın haritalarını veriyor, pilotlarımız bir anlam veremese de milletin paralarıyla alınan pahalı bombaları kayalıklara bırakıp geri dönüyordu.
Suriye yıllarca teröristleri Bekaa Vadisi’nde kollayıp gözetiyor, teröristlere askeri eğitim veriyor, Türkiye çaresiz seyrediyordu.
Şimdi…
Türkiye hiç kimseden müsaade almadan, kendi üretimi insansız hava araçlarıyla Kuzey Irak’ta teröristlerin inlerini tespit ediyor ve tepelerine ölüm yağdırıyor.
Şimdi Türkiye, Kuzey Suriye’de yuvalanmaya çalışan terör örgütüne ve onların hamilerine meydan okuyor. Fırat Kalkanı ile El Bab’a kadar olan sınırları güvence altına alan Türkiye, Afrin’e giriyor. Kimseden izin almaya gerek duymuyor.
Peki ne değişti?
Değişen bir şey yok aslında. Türkiye, kendine güveniyor, kendi olmaya başlıyor. Hepsi bu.
Türkiye sınırlarını korumak ve terörle mücadele etmek için kimseden icazet almasına gerek olmadığını görüyor.
Türkiye ABD’nin “müttefiklik” adı altında 70 yıldır kendini nasıl sömürdüğünü, nasıl kullandığını ve buna nasıl “dur” denileceğini öğrenmiş bulunuyor.
Türkiye beklemenin ve korkunun ecele yararı olmadığını bu dönemde beynine kazıdı.
Günübirlik politikalarla bölgesel sorunları, batının istek ve çıkarları doğrultusunda geçiştirmenin sorunu daha da büyüteceğini ve Orta Doğu’da yanan ateşin yakın bir gelecekte kendi kapısına da dayanacağının bilincinde artık.
Haçlı dünyasının nihai hedefi, birinci aşamada İsrail ile birlikte İslam Coğrafyası’nı adım adım işgal etmektir. Artık, alternatif enerji kaynakları sayesinde dünyanın petrole bağımlı olmayacağı anlaşıldı. Bu yüzden, yirminci yüzyılın başındaki petrol savaşı ve işgali artık gerekçe olmaktan çıktı. ABD ve Batı şimdi tamamen dini gerekçelerle bizin topraklarımıza ölüm saçıyor.
İslam toplumlarını “radikal İslamcı”, Müslümanları, “İslamcı Terörist” yaftasıyla ötekileştiren Haçlı dünyası, perde arkasında, en büyük “Radikal Hıristiyan” ve en büyük “Hıristiyan Terörist” rolünü üstleniyor. Aynı şekilde İsrail, dünya üzerindeki en radikal “din devleti” ve en tehlikeli “terörist devlet” olarak tarihe geçiyor.
Hep söylüyorum. ABD’de, siyaseti ve ekonomiyi tamamen ele geçirmiş bulunan Evangelistler, Siyonistlerle birlikte, dünyayı dizayn etme ve “Kıyamet Savaşı” na götürme hazırlıklarına çoktan başladı. Eski Ahit’te de yeni Ahit’te de (Tevrat ve İncil) Kıyamet Savaşı’nın gerçekleşeceği bölge, bizim yaşadığımız topraklardır. Türkiye ve İslam ülkeleri, inançların ve medeniyetlerin tam da üzerinde oturuyor. Üç büyük dinin ve din eksenli medeniyetin beşiği Orta Doğu’dur. Haçlı Dünyası da sonuna kadar elini bu topraklardan çekmeyecektir. Bu böyle biline.
Yapılacak tek şey savaşmaktır…
Bu savaş masada yapılacaksa masada, meydanda yapılacaksa meydanda. Başka çıkış yolu yok çünkü.
Sadece Dünya’nın değişen dengeleri Evangelistlerin ve Siyonistlerin işini zorlaştırıyor.
Çin-Rusya ve Uzak Doğu ile bu blokla yakınlaşan kimi İslam ülkeleri (İran-Türkiye-Pakistan gibi) Radikal Hristiyanların oyununu bozuyor. Zira küresel bir savaşı sadece İslam Ülkeleri’ne karşı yapma ihtimalleri şimdilik ortadan kalkmış gibi görünüyor. Çin’i ve Rusya’yı saflarına katmadan da “Kıyamet Savaşı” nı başlatamazlar.
İşte Türkiye ve Erdoğan, Batılı Hristiyan Teröristlerin bu tezgahını gördü ve hamlelerini bu oyunu bertaraf etme üzerine kuruyor. Rusya ve İran ile yakınlaşmanın ana sebebi de budur. Bugünün politikası değil, geleceğin kurtarılması projeleridir bu.
İşte bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023, 2053 ve 2071 vizyonlarını masaya sürdü.
Muhtemelen 2053’te ve 2071’de birçoğumuz hayatta olmayacağız. Ama gerçek liderler sadece yaşadıkları dönemi değil, geleceği de kurtarmak zorundadır. Ve Erdoğan bunun bilinciyle, sorumluluğuyla hareket ediyor.
Radikal Hristiyanların ve Radikal Siyonistlerin oyunlarını bozabilmek için Türkiye gelecekte, ABD’nin, Rusya’nın, Çin’in caydırıcı gücüne sahip olmak mecburiyetin. Bunun için de yerli savunma sanayini en üst seviyede geliştirmeli. ABD’nin verdiği silahlarla ABD’yi, İsrail’den alınan silahlarla İsrail’i yenmenin mümkün olmadığı belli.
Son söz; Türkiye’nin iç siyasi çekişmelerle kaybedecek tek saniyesi bile yok.
Bunun içindir ki; Cumhurbaşkanı/Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli 15 Temmuz sonrası siyasetlerini revize etti. İttifak’ın altında yatan neden “siyasal” değil, “vatansal” dır. Bütün siyasetçilerin bu gerçeği görmesi temennisiyle.