Oksijensiz Kaldı, Ayağı Kırıldı, Hafızasını Kaybetti Ama Yılmadı
İzmir Bayraklı Belediyesi Engelliler Merkezi’nin üyelerinden bedensel ve zihinsel engelli Hülya Erdem’in (30) azmi herkesi kendisine hayran bırakıyor. Doğumu sırasında oksijensiz kalan, ayağının kırılmasının ardından alçının yanlış yapılmasından dolayı vücudunda bozukluk oluşan, 18 yaşında içtiği bir ilaç nedeniyle her şeyi unutan ve hayata sıfırdan başlayan genç kız, annesi Songül Erdem’in desteğiyle yaşama sevinciyle herkese örnek oluyor. Anne-kız önlerine çıkan tüm engelleri birlikte aşıyor.
İzmir’in Bayraklı ilçesinde oturan yüzde 79 bedensel ve zihinsel engelli Hülya Erdem’in verdiği mücadele herkesi kendisine hayran bırakırken, hayat hikayesi ise göz yaşartıyor. Doğum sırasında oksijensiz kaldığı için hayata yenik başlayan Hülya Erdem için bir doktorun, “Bu belki yürür konuşur, yürür ama bu çocuk gelişemez” sözleri anne-babasını adeta yıktı. Hülya, 8. sınıfa kadar okudu. Okuma-yazmayı ve onunla birlikte birçok şeyi öğrendi. Bir gün okula giderken düşüp ayağı kırıldı. Yanlış alçı nedeniyle vücudunda şekil bozukluğu oluştu. 18 yaşına geldiğinde ise ailesinin iddiasına göre bir doktorun verdiği bir ilaç Hülya Erdem’in hayatını tam anlamıyla alt üst etti. Bu yüzden 25 gün yoğun bakımda yattı. Kalktığında okuma ve yazma dahil bildiği her şeyi unuttu. Ailesi her şeye sıfırdan başladı.
Hayat hikayelerini anlatan Hülya’nın annesi Songül Erdem (49), İzmir’in Bergama ilçesinde oturdukları dönemde hamile kaldığını ifade ederek, “Sancım oldu, hastaneye gittik. Doktor gece 00.00’a kadar beni bekletti. Gelip muayene etti, ‘ben bu doğumu yapamam. Çocuk ters geliyor’ dedi.
İzmir’e sevk etti. İlk önce ‘ambulans yok’ dediler. Sonra ‘Bir ambulans bulduk. Ama içerisinde bir turist var. Ona bineceksiniz’ dediler, kabul ettik. Turist kaza yapmış, hastaneye götürüyorlar. Araca bindik. Turist, ‘benim kaza yerinde çantam kaldı. İçerisinde paralarım var. Oraya gidelim’ diye ortalığı yıkıyor. Eşim, ‘Hanım doğuracak sonra alalım’ diyor ama kadın yıkıyor ortalığı. Sonra ambulans olay yerine gidiyor. Orada çanta yok. Bu sefer araç askeriye gidiyor. Çantayı alıyorlar. İzmir’e öyle gidiyoruz. Tabi ben bunları sonradan öğreniyorum. Ambulanstan indikten hemen sonra doğum yaptım. Hemen Hülya’yı oksijen çadırına koydular ve Çocuk Hastanesi’ne sevk ettiler. 5 gün orada kaldı. Elimize bir kağıt verip çıkardılar. Ama hiçbir bilgi vermediler. Sadece, ‘çocuk emmediği için burada kaldı’ dediler. Halbuki çocukta doğum esnasında sıkıntı olmuş” dedi.
“Defterini o doktora göstermek için hala saklarım”
Aldıkları raporu başka bir doktora gösterdiklerini ve tüm gerçeği bu esnada öğrendiklerini anlatan anne Songül Erdem, sözlerine şöyle devam etti:
“Gittiğimiz doktor, ‘Zamanla arayı kapatır. Geç konuşur. Eğitimle her şey olur’ dedi.
O zaman anladık. Ağladık, üzüldük. Ama hiç boş vermedik. Tedavilerimiz hep devam etti. Başka bir doktor, ‘Çocuğun zeka özürlü. Bu çocuk gelişemez. Belki konuşur. Ama bu çocuğu adam edemezsin’ dedi.
Dünya başıma yıkıldı. 6 yaşına kadar yoğun tedavi sonuç verdi. Anasınıfına gittiğinde, istemediler. Sonra özel eğitime verdik. 8. sınıfa kadar gitti. Her şeyi öğrendi. Hatta defterini hala saklarım, o doktora göstermek için. Hülya son senesinde servisten indikten sonra düştü ve aşağını kırdı. Hastaneye götürdük. Alçı yapıldı. Ama bacağı yamuk kaynadı. Şekil bozukluğu oldu. Bu bozukluk çok ilerledi. Ama ortaokuldan mezun oldu. Hülya 18 yaşına gelince doktoru, ‘artık benden çıktı. Size iki isim vereceğim. Birine gidin’ dedi.
Gittik. Yeni doktoru, ‘Hülya’nın ilaçlarını değiştireceğiz’ dedi.
Ben de, ‘Daha önce dediğiniz ilaç verildi işe yaramadı’ dememe rağmen ilacı değiştirdi. İlacı içer içmez kızım değişmeye başladı.
Hırçınlaştı. ‘Sabredeceksiniz’ dedi.
Ama çocuk daha fena oldu. Bir gün hastaneye kaldırdık. Çocuk ölüyordu. 25 gün yoğun bakımda kaldı.”
“Hep beraber büyüdük”
Hülya’nın gözlerini açmasıyla hayatlarının da yeniden başladığını ifade eden anne Songül Erdem, “O ilaç bizim hayatımızı yine değiştirdi. Çocuk 25 gün sonra uyandı. Hiçbir şey hatırlamıyor. Okuma yazmayı unuttu. Siyaha beyaz beyaza siyah diyor. Biz resmen başa döndük. Yeniden bebeklik dönemine döndü. Yeniden bebek büyüttük. 3 yıl uğraştık. Ama okuma yazmayı unuttu, hatırlamadı. Bize sodyum potasyum eksikliğinden olduğunu söylediler. İki kardeşi oldu. Hep beraber büyüdük. Hep beraber gittik, hep beraber geldik. Özel eğitim devam etti. Yoğun bakım gördü. Şimdi kendi işini kendi yapabiliyor” dedi.
Hülya’nın iki gün özel eğitime gittiğini belirten Erdem, “Hülya’nın Gülşah ve İpek isimli iki kız kardeşi var. Kardeşleri üniversiteye gidiyor. Bayraklı Belediyesi Engelliler Merkezi olmasa bir amacımız olmayacaktı. Evde ne yapacaksın ki? Hülya buraya gelmeden önce, ‘engelliler merkezine gideceğiz, ‘yarın ne giyeceğim, şu ojemi süreceğim’ diye düşünüyor. Bu benim için büyük bir şey. O yatalak olabilirdi. Bunların hiçbirini söyleyemeyebilirdi. Burası olmasa nereye gidecektik. Komşuya gidip ne yapacaktık. Üretkenlik olmayacaktı. Burada çok mutlu oluyor. Arkadaşları var. Hocalarıyla birlikte oyunlar oynuyorlar, farklı etkinlikler gerçekleştiriyorlar. Şimdi bir müzik grubu oluşturuldu. Hocası Hülya’ya orkestra şefi olma görevini verdi” diye konuştu.
“Hicran gitti, Hülya geldi”
Anne Songül Erdem, kızının isim değişikliğinin hikayesini ise şöyle anlattı:
“Akrabalarımızla birlikte Kemeraltı’na gittik. Herkes Hülya’yı yanında sanıyor. Hülya’yı kaybetmişiz. Karakola gittik hemen. Karakolun kapısında polisler, ‘Hicran Erdem’i mi arıyorsunuz?’ diye sordular. O anın panikliği ile, ‘Hayır Hülya Erdem’i arıyorum’ dedim. Çocuk içeride. Beni bir gördü. ‘Öyle bir isim koymuşsunuz ki Hicran diyemedim’ dedi.
O zaman “r” harfini söyleyemiyordu. Anlayamamışlar. Babası ismini Hicran koymuştu. Babaannesi ise ona hep Hülya diyordu. Sonra mahkemeye gidip başvurduk, ismini Hülya yaptık. O da biz de çok mutlu olduk. 9 yaşından sonra Hicran gitti, Hülya geldi.”
Kaynak: İHA
Hayat hikayelerini anlatan Hülya’nın annesi Songül Erdem (49), İzmir’in Bergama ilçesinde oturdukları dönemde hamile kaldığını ifade ederek, “Sancım oldu, hastaneye gittik. Doktor gece 00.00’a kadar beni bekletti. Gelip muayene etti, ‘ben bu doğumu yapamam. Çocuk ters geliyor’ dedi.
İzmir’e sevk etti. İlk önce ‘ambulans yok’ dediler. Sonra ‘Bir ambulans bulduk. Ama içerisinde bir turist var. Ona bineceksiniz’ dediler, kabul ettik. Turist kaza yapmış, hastaneye götürüyorlar. Araca bindik. Turist, ‘benim kaza yerinde çantam kaldı. İçerisinde paralarım var. Oraya gidelim’ diye ortalığı yıkıyor. Eşim, ‘Hanım doğuracak sonra alalım’ diyor ama kadın yıkıyor ortalığı. Sonra ambulans olay yerine gidiyor. Orada çanta yok. Bu sefer araç askeriye gidiyor. Çantayı alıyorlar. İzmir’e öyle gidiyoruz. Tabi ben bunları sonradan öğreniyorum. Ambulanstan indikten hemen sonra doğum yaptım. Hemen Hülya’yı oksijen çadırına koydular ve Çocuk Hastanesi’ne sevk ettiler. 5 gün orada kaldı. Elimize bir kağıt verip çıkardılar. Ama hiçbir bilgi vermediler. Sadece, ‘çocuk emmediği için burada kaldı’ dediler. Halbuki çocukta doğum esnasında sıkıntı olmuş” dedi.
“Defterini o doktora göstermek için hala saklarım”
Aldıkları raporu başka bir doktora gösterdiklerini ve tüm gerçeği bu esnada öğrendiklerini anlatan anne Songül Erdem, sözlerine şöyle devam etti:
“Gittiğimiz doktor, ‘Zamanla arayı kapatır. Geç konuşur. Eğitimle her şey olur’ dedi.
O zaman anladık. Ağladık, üzüldük. Ama hiç boş vermedik. Tedavilerimiz hep devam etti. Başka bir doktor, ‘Çocuğun zeka özürlü. Bu çocuk gelişemez. Belki konuşur. Ama bu çocuğu adam edemezsin’ dedi.
Dünya başıma yıkıldı. 6 yaşına kadar yoğun tedavi sonuç verdi. Anasınıfına gittiğinde, istemediler. Sonra özel eğitime verdik. 8. sınıfa kadar gitti. Her şeyi öğrendi. Hatta defterini hala saklarım, o doktora göstermek için. Hülya son senesinde servisten indikten sonra düştü ve aşağını kırdı. Hastaneye götürdük. Alçı yapıldı. Ama bacağı yamuk kaynadı. Şekil bozukluğu oldu. Bu bozukluk çok ilerledi. Ama ortaokuldan mezun oldu. Hülya 18 yaşına gelince doktoru, ‘artık benden çıktı. Size iki isim vereceğim. Birine gidin’ dedi.
Gittik. Yeni doktoru, ‘Hülya’nın ilaçlarını değiştireceğiz’ dedi.
Ben de, ‘Daha önce dediğiniz ilaç verildi işe yaramadı’ dememe rağmen ilacı değiştirdi. İlacı içer içmez kızım değişmeye başladı.
Hırçınlaştı. ‘Sabredeceksiniz’ dedi.
Ama çocuk daha fena oldu. Bir gün hastaneye kaldırdık. Çocuk ölüyordu. 25 gün yoğun bakımda kaldı.”
“Hep beraber büyüdük”
Hülya’nın gözlerini açmasıyla hayatlarının da yeniden başladığını ifade eden anne Songül Erdem, “O ilaç bizim hayatımızı yine değiştirdi. Çocuk 25 gün sonra uyandı. Hiçbir şey hatırlamıyor. Okuma yazmayı unuttu. Siyaha beyaz beyaza siyah diyor. Biz resmen başa döndük. Yeniden bebeklik dönemine döndü. Yeniden bebek büyüttük. 3 yıl uğraştık. Ama okuma yazmayı unuttu, hatırlamadı. Bize sodyum potasyum eksikliğinden olduğunu söylediler. İki kardeşi oldu. Hep beraber büyüdük. Hep beraber gittik, hep beraber geldik. Özel eğitim devam etti. Yoğun bakım gördü. Şimdi kendi işini kendi yapabiliyor” dedi.
Hülya’nın iki gün özel eğitime gittiğini belirten Erdem, “Hülya’nın Gülşah ve İpek isimli iki kız kardeşi var. Kardeşleri üniversiteye gidiyor. Bayraklı Belediyesi Engelliler Merkezi olmasa bir amacımız olmayacaktı. Evde ne yapacaksın ki? Hülya buraya gelmeden önce, ‘engelliler merkezine gideceğiz, ‘yarın ne giyeceğim, şu ojemi süreceğim’ diye düşünüyor. Bu benim için büyük bir şey. O yatalak olabilirdi. Bunların hiçbirini söyleyemeyebilirdi. Burası olmasa nereye gidecektik. Komşuya gidip ne yapacaktık. Üretkenlik olmayacaktı. Burada çok mutlu oluyor. Arkadaşları var. Hocalarıyla birlikte oyunlar oynuyorlar, farklı etkinlikler gerçekleştiriyorlar. Şimdi bir müzik grubu oluşturuldu. Hocası Hülya’ya orkestra şefi olma görevini verdi” diye konuştu.
“Hicran gitti, Hülya geldi”
Anne Songül Erdem, kızının isim değişikliğinin hikayesini ise şöyle anlattı:
“Akrabalarımızla birlikte Kemeraltı’na gittik. Herkes Hülya’yı yanında sanıyor. Hülya’yı kaybetmişiz. Karakola gittik hemen. Karakolun kapısında polisler, ‘Hicran Erdem’i mi arıyorsunuz?’ diye sordular. O anın panikliği ile, ‘Hayır Hülya Erdem’i arıyorum’ dedim. Çocuk içeride. Beni bir gördü. ‘Öyle bir isim koymuşsunuz ki Hicran diyemedim’ dedi.
O zaman “r” harfini söyleyemiyordu. Anlayamamışlar. Babası ismini Hicran koymuştu. Babaannesi ise ona hep Hülya diyordu. Sonra mahkemeye gidip başvurduk, ismini Hülya yaptık. O da biz de çok mutlu olduk. 9 yaşından sonra Hicran gitti, Hülya geldi.”