ANALİZ - Asya-Pasifik'te Yağmur Ormanları Kıyımı
ABD'nin birçok uluslararası anlaşmadan çekileceğini taahhüt eden Trump'ın başkan seçilmesinin ardından, iklim değişikliğiyle mücadelede bir dönüm olarak gösterilen Paris Anlaşması'nın akıbeti de belirsiz hale geldi İklim değişikliğinin son dönemdeki tetikleyicilerinden biri ve alınan tedbirlerin hiçe sayıldığının göstergesi olarak Güneydoğu Asya’da yağmur ormanları kıyımlarına dikkat çekmek gerekiyor Palmiye yağı üretimi için yağmur ormanlarının yakılmasının neden olduğu hasara dair bir fikir vermesi bakımından Endonezya’da 20002012 yılları arasında toplam 6 milyon hektar ‘birincil’ ormanlık alanın yok edildiğini söylemek yeterli.
MEHMET ÖZAY - Küresel ölçekte beliren siyasi, ekonomik ve askeri hareketlilikle birlikte dünyanın yeni bir döneme girmekte olduğuna ilişkin tartışmalar bugünlerde akademi ve basın dünyasında önemli bir yer işgal ediyor. Bu değişim belirli bir sürecin ve olaylar dizisinin ardından gündeme gelmiş olsa da yeni bir döneme girildiğine ilişkin tespit ve görüşlerin giderek yüksek sesle dile getirilmesinde ABD başkanlığını birkaç gün sonra devralacak olan Donald Trump’ın söylemlerinin önemli bir katkısı olduğuna kuşku yok.
Trump’ın, ticari ve ekonomik anlamda Amerika’yı ve Amerikan halkını önceleyecek politikalara yöneleceği ve bu anlamda içe kapanmaya evrilebilecek bir sürece doğru gidildiğini ifade eden yaklaşımlarını salt ABD bağlamında değerlendirmek mümkün değil. ABD’deki yeni yönetimin dış politika, uluslararası ticaret, güvenlik gibi çeşitli alanlarda uluslararası işbirliklerini yeniden gözden geçirmesine yol açacak bu kapsamlı değişim paketinin küresel yansımaları olacağını tahmin etmek güç değil. Zaten seçimin hemen akabinde dünyanın çeşitli bölgeleri kadar Asya-Pasifik bölgesinde de borsa ve kur işlemlerinden başlayan tepkinin ardından, ekonomi ve ticaret dünyasının ABD ile ikili ve bölgesel ilişkilerde nasıl bir yön belirleneceği konusundaki endişeli bekleyiş bunun kanıtı.
- ABD’nin iklim değişikliği politikası
İfade edilen bu alanlara ilave olarak Trump’ın söylemleri arasında, ABD’nin taraf olduğu küresel iklim değişikliğiyle ilgili Obama yönetimi politikası hilafına addedilebilecek bir görüşü bulunuyor. 12 Aralık 2015 tarihinde imzalanan Paris Anlaşması'na taraf olan ABD’nin yeni dönemde iklim değişikliğinin önünü almaya matuf tedbirleri uygulamayacak olmasının küresel etkileri beklenebilir. Bu noktada dikkat çekilmesi gereken husus, ABD yönetiminin ülke çapında zehirli gaz üretimine konu olan çeşitli endüstri sektörlerine yönelik kısıtlamaları değil, belki de daha çok küresel faaliyetleriyle dikkat çeken kuruluşları kapsayan yaptırımların esnekleştirilmesi veya kaldırılması hususu olacak.
Bununla birlikte endüstrileşmiş ülkelerin birincil aktör olarak yer aldığı üretim süreçlerinin, atmosfere karbon gazı salınımının neden olduğu iklim değişikliğinin daha da vahim sonuçlara ulaşmadan belli bir sınırda tutulması için alınacak tedbirlere işaret eden Paris Anlaşması'na uyum ve anlaşma şartlarının yerine getirilmesi diğer ülkeler kadar belki de en çok ABD için önem arz ediyor. Hem endüstrileşmenin motoru oluşu, hem de dünyaya liderlik profili çizdiği iddiasındaki ABD’nin bu alandaki rolü kuşkusuz ki diğer ülkeler için bir model olmaya aday.
- Güneydoğu Asya’nın yağmur ormanları ve küresel politikalar
Bu bağlamda küresel iklim değişikliğinin son dönemdeki tetikleyicilerinden biri ve alınan tedbirlerin hiçe sayıldığının göstergesi olarak Güneydoğu Asya’da tanık olunan ve sadece bütün bir bölgeyi değil, dünyayı da yakından ilgilendiren yağmur ormanları kıyımlarına ve bu bağlamda çeşitli yönleriyle orman yangınlarına dikkat çekmek gerekiyor.
ABD yönetimi ekonomik, siyasi ve askeri bağlamlarıyla yüzyıla damga vurması beklenen bir vizyon olarak 'Asya Yüzyılı” projesini gündeme getirirken, Asya’nın diğer bölgelerinden ziyade nasıl ki Asya-Pasifik bölgesi öne çıkıyorsa, iklim değişikliğinin giderek daha vahim sonuçlara yol açması veya alınacak tedbirler hususunda da bu bölgenin kayda değer bir rol oynayabileceği görülüyor. Temelde Batılı ülkelerin endüstrileşme projelerine matuf gelişmelerle birlikte anılan ve dünyanın dört bir yanındaki doğal kaynakların sınırsız ve sorumsuz kullanımına işaret eden süreçte sıra öyle görünüyor ki Asya-Pasifik bölgesine gelmiş durumda.
- Endonezya karbon üretiminde ABD’yi geçti
1980’lerden itibaren Asyavarî kapitalizmin küresel ekonomi pazarında edindiği ve bazı ülkelerce gıpta ile izlenen kalkınmacı politikaların yansıması bugün bölgenin iklim değişikliğinde oynamakta olduğu rolle bir başka veçheden ele alınmayı gerektiriyor. Endüstrileşmiş ülkeler olmaları hasebiyle Japonya ve Çin gibi bölgenin iki önemli devletinin iklim değişikliğinde alınacak tedbirlerin hayata geçirilmesindeki rolleri tartışılmaz. Bununla birlikte, endüstrileşmenin izine pek de rastlanmayan, dahası tarım toplumu özellikleriyle dikkat çeken Endonezya’nın karbon üretimindeki rolü, üzerinde önemle durulması gereken bir husus. Bu ülke, özellikle karbon üretiminde geçen yılki performansıyla küresel endüstri devi ABD’nin önüne geçti.
Endonezya’da karbon gazı üretiminde böylesine büyük bir artışı gündeme getiren ise bir çelişki gibi dursa da, tam da tarım toplumu olma özelliği. Palmiye yağının küresel pazarlarda çeşitli endüstrilerdeki talep artışına paralel olarak, ülkenin iki büyük adası olan Sumatra ve Kalimantan’daki yağmur ormanlarının palmiye plantasyonlarına dönüştürülmesi amacıyla yakılarak yok edilmesi sorunun temelini oluşturuyor.
- Kalkınmaya feda edilen yağmur ormanları
Endonezya’nın küresel iklim değişikliğini doğrudan etkileyebilecek icraatlarına, avantajlı jeo-stratejik konumunun sağladığı dış yatırımlarla kalkınma sürecindeki Malezya’yı da eklemek mümkün. Öyle ki ülkeyi ziyaret edenlerin dikkatli bir bakışla ilk karşılaşacakları görüntü Malay Yarımadası’nın Malaka Boğazı’na paralel uzanan kuzey-güney doğrultusundaki geniş ormanlık alanların palmiye plantasyonlarına dönüştürülmüş olmasıdır.
Ayrca Endonezya ile paylaşılan ve dünyanın üçüncü büyük adası Borneo’nun kuzeyinde Sabah ve özellikle Saravak Eyalet’indeki yağmur ormanları üzerinde geliştirilen ‘inisiyatiflerin’ Endonezya’daki benzeri çabaların bir devamı olarak da okumak mümkün. Bir yanda Malezya tarafında Sabah, Saravak ve Bruney’i birbirine bağlayan ‘Borneo Otobanı’ inşaatı, öte yanda Endonezya’da dünyanın altıncı büyük adası Sumatra’yı baştan başa geçecek ‘Sumatra Otoban’ı ulusal hükümetlerce bölge halklarına refah ve mutluluk getirmenin araçları olarak öne çıkartılırken, bu yatırımların temelde ulusaşırı şirketlerin bölgedeki faaliyetlerinin alt yapısını oluşturduğunu da hesaba katmak gerekiyor.
Asya-Pasifik bölgesindeki konumları kadar, ASEAN gibi kayda değer bir bölgesel birliğin kurucuları olan bu iki ülkenin küresel iklim değişikliğinin önünü almada ne türden bir rol icra edecekleri ve bu yönde atılması beklenen adımlara ne türden katkı yapacaklarını şimdiden kestirmek güç.
- Brezilya'daki tahribat
Bugüne kadar çeşitli platformlarda iklim değişikliği konusunda alınan ve uygulamada karşılık bulması beklenen tedbirlere rağmen, başta Endonezya ve ardından Malezya’nın yağmur ormanları üzerindeki ekonomi içerikli tasarruflarında tek başlarına hareket ettiklerini söylemek mümkün değil. Tıpkı 20. yüzyıl ikinci yarısında Latin Amerika’nın dev ülkesi Brezilya’nın yağmur ormanlarının Batılı endüstrileşmiş ülkelerin tüketim ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla yağmalanmasına benzer bir süreç neredeyse son yirmi yıldır tedrici bir artışla bölgedeki bu iki ülkede yaşanıyor.
Konunun uluslararası kamuoyuna taşınmasında ise bölgede kurak iklim özelliğinin yaşandığı ağustos-ekim aylarında meydana gelen yangınların oluşturduğu duman bulutları rol oynuyor. Oysa ki konu bugünün bir eseri değil. Aksine 1990’ların sonlarından itibaren Sumatra ve Kalimantan Adaları’nda devasa yağmur ormanları yerine palmiye plantasyonları oluşturmak amacıyla yakılarak yok edilmesine konu olan bir süreçle karşı karşıyayız. Öyle ki, oluşan yoğun duman bulutları Endonezya’nın yanı sıra, komşu ülkeler Singapur, Malezya, Bruney üzerinden zaman zaman Hong Kong’a kadar olan bölgeyi içine alacak ve bölgesel siyasi krize yol açacak boyutlara ulaşıyor.
Yoğun duman bulutlarının, bölge ülkeleri ve halklarının sağlık, ulaşım, eğitim vb. alanlarda gündelik hayatlarına kadar nüfuz eden etkileri kadar, atmosfere salınan zehirli gazların neden olduğu iklim değişikliğinin küresel kamuoyunu etkileyen bir boyutu olduğunu da hatırlamak gerekiyor.
- Doğa katliamının hesabı sorulamıyor
Yağmur ormanlarının yakılmasının neden olduğu hasara dair bir fikir vermesi bakımından Endonezya’da 2000- 2012 yılları arasında toplam 6 milyon hektar ‘birincil’ ormanlık alanın yok edildiğini ve bunun dünya sıralamasında bu ülkeyi Brezilya’nın önüne taşıdığını söylemek yeterli. Endonezya’nın geçen yıl Amerika’nın karbon emisyonu üretiminin önüne geçtiği yönündeki gelişme ise her yıl bu ülke ormanlarının giderek daha çok yok edildiğini ortaya koyuyor. Öte yandan 2015 yılına dair yapılan bir araştırmada Güneydoğu Asya’daki orman yangınlarının bölgedeki üç ülkede yüz bin kişinin hayatına mal olduğu yönündeki açıklamanın ise pek üzerinde durulmadan geçiştirilmesi manidardı.
Son birkaç yıldır gündemde giderek daha çok yer işgal ettiği gözlenen Endonezya’daki yağmur ormanlarının yakılmasının ardında sadece bu ülkede faaliyet gösteren sektörün önde gelen ulusal şirketleri bulunmuyor. Aksine aralarında bu şirketlere finans ve teknoloji desteği sağlayan Batılı ülkelerden uluslararası ortakları da bulunuyor. Dünyanın önde gelen palmiye yağı üreticilerinden Endonezya’da yaşanan bu doğa katliamının küresel iklim değişikliğinin önüne geçilmesi için önemli inisiyatiflerin geliştirildiği bir dönemde giderek daha da ön plana çıkması ciddi bir çelişkinin varlığına da işaret ediyor.
Tekil ülkelerin kendi ulusal yasalarında sadece endüstri şirketlerinin değil, aralarında banka ve finans kuruluşlarının da olduğu çeşitli sektörlerin doğayı korumaya matuf kurallar silsilesine taraf olmaları ve konunun küresel bir tehdit boyutu da içermesi nedeniyle Paris Anlaşması gibi oldukça bağlayıcı anlaşmalara imza atılmasına rağmen, Güneydoğu Asya’nın zengin yağmur ormanlarında ortaya çıkan dejenerasyonun hesabı sorulamıyor.
Kaynak: AA
Trump’ın, ticari ve ekonomik anlamda Amerika’yı ve Amerikan halkını önceleyecek politikalara yöneleceği ve bu anlamda içe kapanmaya evrilebilecek bir sürece doğru gidildiğini ifade eden yaklaşımlarını salt ABD bağlamında değerlendirmek mümkün değil. ABD’deki yeni yönetimin dış politika, uluslararası ticaret, güvenlik gibi çeşitli alanlarda uluslararası işbirliklerini yeniden gözden geçirmesine yol açacak bu kapsamlı değişim paketinin küresel yansımaları olacağını tahmin etmek güç değil. Zaten seçimin hemen akabinde dünyanın çeşitli bölgeleri kadar Asya-Pasifik bölgesinde de borsa ve kur işlemlerinden başlayan tepkinin ardından, ekonomi ve ticaret dünyasının ABD ile ikili ve bölgesel ilişkilerde nasıl bir yön belirleneceği konusundaki endişeli bekleyiş bunun kanıtı.
- ABD’nin iklim değişikliği politikası
İfade edilen bu alanlara ilave olarak Trump’ın söylemleri arasında, ABD’nin taraf olduğu küresel iklim değişikliğiyle ilgili Obama yönetimi politikası hilafına addedilebilecek bir görüşü bulunuyor. 12 Aralık 2015 tarihinde imzalanan Paris Anlaşması'na taraf olan ABD’nin yeni dönemde iklim değişikliğinin önünü almaya matuf tedbirleri uygulamayacak olmasının küresel etkileri beklenebilir. Bu noktada dikkat çekilmesi gereken husus, ABD yönetiminin ülke çapında zehirli gaz üretimine konu olan çeşitli endüstri sektörlerine yönelik kısıtlamaları değil, belki de daha çok küresel faaliyetleriyle dikkat çeken kuruluşları kapsayan yaptırımların esnekleştirilmesi veya kaldırılması hususu olacak.
Bununla birlikte endüstrileşmiş ülkelerin birincil aktör olarak yer aldığı üretim süreçlerinin, atmosfere karbon gazı salınımının neden olduğu iklim değişikliğinin daha da vahim sonuçlara ulaşmadan belli bir sınırda tutulması için alınacak tedbirlere işaret eden Paris Anlaşması'na uyum ve anlaşma şartlarının yerine getirilmesi diğer ülkeler kadar belki de en çok ABD için önem arz ediyor. Hem endüstrileşmenin motoru oluşu, hem de dünyaya liderlik profili çizdiği iddiasındaki ABD’nin bu alandaki rolü kuşkusuz ki diğer ülkeler için bir model olmaya aday.
- Güneydoğu Asya’nın yağmur ormanları ve küresel politikalar
Bu bağlamda küresel iklim değişikliğinin son dönemdeki tetikleyicilerinden biri ve alınan tedbirlerin hiçe sayıldığının göstergesi olarak Güneydoğu Asya’da tanık olunan ve sadece bütün bir bölgeyi değil, dünyayı da yakından ilgilendiren yağmur ormanları kıyımlarına ve bu bağlamda çeşitli yönleriyle orman yangınlarına dikkat çekmek gerekiyor.
ABD yönetimi ekonomik, siyasi ve askeri bağlamlarıyla yüzyıla damga vurması beklenen bir vizyon olarak 'Asya Yüzyılı” projesini gündeme getirirken, Asya’nın diğer bölgelerinden ziyade nasıl ki Asya-Pasifik bölgesi öne çıkıyorsa, iklim değişikliğinin giderek daha vahim sonuçlara yol açması veya alınacak tedbirler hususunda da bu bölgenin kayda değer bir rol oynayabileceği görülüyor. Temelde Batılı ülkelerin endüstrileşme projelerine matuf gelişmelerle birlikte anılan ve dünyanın dört bir yanındaki doğal kaynakların sınırsız ve sorumsuz kullanımına işaret eden süreçte sıra öyle görünüyor ki Asya-Pasifik bölgesine gelmiş durumda.
- Endonezya karbon üretiminde ABD’yi geçti
1980’lerden itibaren Asyavarî kapitalizmin küresel ekonomi pazarında edindiği ve bazı ülkelerce gıpta ile izlenen kalkınmacı politikaların yansıması bugün bölgenin iklim değişikliğinde oynamakta olduğu rolle bir başka veçheden ele alınmayı gerektiriyor. Endüstrileşmiş ülkeler olmaları hasebiyle Japonya ve Çin gibi bölgenin iki önemli devletinin iklim değişikliğinde alınacak tedbirlerin hayata geçirilmesindeki rolleri tartışılmaz. Bununla birlikte, endüstrileşmenin izine pek de rastlanmayan, dahası tarım toplumu özellikleriyle dikkat çeken Endonezya’nın karbon üretimindeki rolü, üzerinde önemle durulması gereken bir husus. Bu ülke, özellikle karbon üretiminde geçen yılki performansıyla küresel endüstri devi ABD’nin önüne geçti.
Endonezya’da karbon gazı üretiminde böylesine büyük bir artışı gündeme getiren ise bir çelişki gibi dursa da, tam da tarım toplumu olma özelliği. Palmiye yağının küresel pazarlarda çeşitli endüstrilerdeki talep artışına paralel olarak, ülkenin iki büyük adası olan Sumatra ve Kalimantan’daki yağmur ormanlarının palmiye plantasyonlarına dönüştürülmesi amacıyla yakılarak yok edilmesi sorunun temelini oluşturuyor.
- Kalkınmaya feda edilen yağmur ormanları
Endonezya’nın küresel iklim değişikliğini doğrudan etkileyebilecek icraatlarına, avantajlı jeo-stratejik konumunun sağladığı dış yatırımlarla kalkınma sürecindeki Malezya’yı da eklemek mümkün. Öyle ki ülkeyi ziyaret edenlerin dikkatli bir bakışla ilk karşılaşacakları görüntü Malay Yarımadası’nın Malaka Boğazı’na paralel uzanan kuzey-güney doğrultusundaki geniş ormanlık alanların palmiye plantasyonlarına dönüştürülmüş olmasıdır.
Ayrca Endonezya ile paylaşılan ve dünyanın üçüncü büyük adası Borneo’nun kuzeyinde Sabah ve özellikle Saravak Eyalet’indeki yağmur ormanları üzerinde geliştirilen ‘inisiyatiflerin’ Endonezya’daki benzeri çabaların bir devamı olarak da okumak mümkün. Bir yanda Malezya tarafında Sabah, Saravak ve Bruney’i birbirine bağlayan ‘Borneo Otobanı’ inşaatı, öte yanda Endonezya’da dünyanın altıncı büyük adası Sumatra’yı baştan başa geçecek ‘Sumatra Otoban’ı ulusal hükümetlerce bölge halklarına refah ve mutluluk getirmenin araçları olarak öne çıkartılırken, bu yatırımların temelde ulusaşırı şirketlerin bölgedeki faaliyetlerinin alt yapısını oluşturduğunu da hesaba katmak gerekiyor.
Asya-Pasifik bölgesindeki konumları kadar, ASEAN gibi kayda değer bir bölgesel birliğin kurucuları olan bu iki ülkenin küresel iklim değişikliğinin önünü almada ne türden bir rol icra edecekleri ve bu yönde atılması beklenen adımlara ne türden katkı yapacaklarını şimdiden kestirmek güç.
- Brezilya'daki tahribat
Bugüne kadar çeşitli platformlarda iklim değişikliği konusunda alınan ve uygulamada karşılık bulması beklenen tedbirlere rağmen, başta Endonezya ve ardından Malezya’nın yağmur ormanları üzerindeki ekonomi içerikli tasarruflarında tek başlarına hareket ettiklerini söylemek mümkün değil. Tıpkı 20. yüzyıl ikinci yarısında Latin Amerika’nın dev ülkesi Brezilya’nın yağmur ormanlarının Batılı endüstrileşmiş ülkelerin tüketim ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla yağmalanmasına benzer bir süreç neredeyse son yirmi yıldır tedrici bir artışla bölgedeki bu iki ülkede yaşanıyor.
Konunun uluslararası kamuoyuna taşınmasında ise bölgede kurak iklim özelliğinin yaşandığı ağustos-ekim aylarında meydana gelen yangınların oluşturduğu duman bulutları rol oynuyor. Oysa ki konu bugünün bir eseri değil. Aksine 1990’ların sonlarından itibaren Sumatra ve Kalimantan Adaları’nda devasa yağmur ormanları yerine palmiye plantasyonları oluşturmak amacıyla yakılarak yok edilmesine konu olan bir süreçle karşı karşıyayız. Öyle ki, oluşan yoğun duman bulutları Endonezya’nın yanı sıra, komşu ülkeler Singapur, Malezya, Bruney üzerinden zaman zaman Hong Kong’a kadar olan bölgeyi içine alacak ve bölgesel siyasi krize yol açacak boyutlara ulaşıyor.
Yoğun duman bulutlarının, bölge ülkeleri ve halklarının sağlık, ulaşım, eğitim vb. alanlarda gündelik hayatlarına kadar nüfuz eden etkileri kadar, atmosfere salınan zehirli gazların neden olduğu iklim değişikliğinin küresel kamuoyunu etkileyen bir boyutu olduğunu da hatırlamak gerekiyor.
- Doğa katliamının hesabı sorulamıyor
Yağmur ormanlarının yakılmasının neden olduğu hasara dair bir fikir vermesi bakımından Endonezya’da 2000- 2012 yılları arasında toplam 6 milyon hektar ‘birincil’ ormanlık alanın yok edildiğini ve bunun dünya sıralamasında bu ülkeyi Brezilya’nın önüne taşıdığını söylemek yeterli. Endonezya’nın geçen yıl Amerika’nın karbon emisyonu üretiminin önüne geçtiği yönündeki gelişme ise her yıl bu ülke ormanlarının giderek daha çok yok edildiğini ortaya koyuyor. Öte yandan 2015 yılına dair yapılan bir araştırmada Güneydoğu Asya’daki orman yangınlarının bölgedeki üç ülkede yüz bin kişinin hayatına mal olduğu yönündeki açıklamanın ise pek üzerinde durulmadan geçiştirilmesi manidardı.
Son birkaç yıldır gündemde giderek daha çok yer işgal ettiği gözlenen Endonezya’daki yağmur ormanlarının yakılmasının ardında sadece bu ülkede faaliyet gösteren sektörün önde gelen ulusal şirketleri bulunmuyor. Aksine aralarında bu şirketlere finans ve teknoloji desteği sağlayan Batılı ülkelerden uluslararası ortakları da bulunuyor. Dünyanın önde gelen palmiye yağı üreticilerinden Endonezya’da yaşanan bu doğa katliamının küresel iklim değişikliğinin önüne geçilmesi için önemli inisiyatiflerin geliştirildiği bir dönemde giderek daha da ön plana çıkması ciddi bir çelişkinin varlığına da işaret ediyor.
Tekil ülkelerin kendi ulusal yasalarında sadece endüstri şirketlerinin değil, aralarında banka ve finans kuruluşlarının da olduğu çeşitli sektörlerin doğayı korumaya matuf kurallar silsilesine taraf olmaları ve konunun küresel bir tehdit boyutu da içermesi nedeniyle Paris Anlaşması gibi oldukça bağlayıcı anlaşmalara imza atılmasına rağmen, Güneydoğu Asya’nın zengin yağmur ormanlarında ortaya çıkan dejenerasyonun hesabı sorulamıyor.