Başbakan Davutoğlu'nun Yeni Türkiye Yolunda Konuşması
Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Gerek sınırlarımızın korunması, gerek vatandaşlarımızın huzur ve istikrarının her şehrimizde mutlak anlamda teminat altına alınması için gece-gündüz çalışıyoruz. Her türlü tedbir alınacak, her türlü çalışma yapılacak ve bu ülkenin her bir köşesi mutlak emniyetin ve tam özgürlüğün sağlandığı topraklar olacak” dedi.
Başbakan Davutoğlu, “Yeni Türkiye Yolunda” konuşmasında Nisan ayının çok özel günlerin olduğu bir ay olduğuna dikkat çekerek, “Önce Kutlu Doğum Haftasının bereketli günlerini yaşadık. Alemlere rahmet olarak gelen Hazreti Muhammet Aleyhissalatu Vesselamın’ın doğum haftası vesilesiyle bütün Türkiye’de tevhit ve vahdet teması altında toplantılar tertip edildi, ben de bu toplantıların birinde konuştum, orada da ifade ettim; Biz çokluk içinde birlik, birlik içinde çokluk felsefesine inanmış bir medeniyetin çocuklarıyız. Hem kültürel çoğulculuğumuzu, herkese olan hoşgörümüzü göstereceğiz. Hem de ait olduğumuz kültüre, ait olduğumuz dine sadakatle bağlı kalıp bundan onur duyacağız. Hazreti Peygamberin yolu her şeyden önce bir merhamet yoludur, bir şefkat yoludur, o bir şefkat peygamberidir, o vahdet peygamberidir. Allah şefkati ondan aldığımız dersle bütün topluma yaymayı bize nasip eylesin. Onun gösterdiği tevhitten, vahdetten bizi ayırmasın. Bugünlerde hepimiz onun getirdiği muhabbet etrafında birlikte gönül gönüle vermeliyiz. Aramıza fitne sokmak isteyenlere karşı onun muhabbeti ile biz biriz, beraberiz, onun yolundayız demeliyiz. Bu bizim için en temel yaklaşım olmalı ve bu özel günlerde özellikle de Salı günü idrak edeceğimiz Miraç Kandili vesilesiyle hep ortak değerlerimizle buluşmalıyız. Bu vesileyle Miraç Kandilimiz de hayırlı olsun.
İkinci kutlu gün, 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramıyla ilgiliydi. 23 Nisan 1920’de kutlu insanlar Anadolu’nun değil sadece mazlum milletlerin sesini yükseltmek için bir araya gelen kutlu öncüler milli egemenliğin sembolü ve temeli olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurdular. İmkânları azdı, zorlukları çoktu. Ama o imkânları zorluklar karşısında güçlü kılacak yürekleri vardı, tarih bilinçleri vardı. Ait oldukları millete duydukları güven ve geleceğe ait duydukları özgüven vardı. Bir araya geldiler ülkenin her bir yanından, Türk, Kürk, Sünni, Alevi her bir köşesinden Ankara’da buluştular. Ankara o andan itibaren istiklalimizin karargâhı oldu. Ankara o andan itibaren milletimizin onur mücadelesinin verdiği odak şehir oldu.
İşte Kutlu Doğum Haftası ve Ankara, Mekke, Medine ve Ankara, İstanbul; hepsi bizim o güçlü kimliğimizin, derin tarihi kimliğimizin ana unsurları. Bunları birbirinden ayırt edemeyiz. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi dualarla açıldı. Bir Cuma sonrası Anadolu’ya bizim medeniyetimizi taşıyan Hacı Bayram-ı Veli’nin huzurundan İstiklal Savaşının merkezi, karargâhı olacak olan Meclis binasına yüründü. Dualarla kurulmuş bir devletin vatandaşlarıyız biz. Dualarla yola çıkılmış bir istiklal yürüyüşünün evlatlarıyız biz, kimse bunları birbirinden ayırt etmemeli. Millet ile devlet hep Ankara’da ilk Meclis’te buluştuğu gibi buluşmalı. Siyasetimizin, kültürümüzün, irfanımızın odağı budur, bundan kopmayalım, ayrılmayalım” dedi.
“İNŞALLAH KUT’ÜL AMMARE ZAFERİ BUNDAN SONRA KIYAMETE KADAR KUTLANACAK”
Kut’ül Ammare Zaferinin yıldönümüne değinen Davutoğlu, “100 yıllık büyük zaferin yıldönümü. 29 Nisan 1916, 1 yıl önce İstanbul’u savunmak için Çanakkale’de destan yazan ordumuz 1 yıl sonra 1916’da bu kez Bağdat’ı savunmak için Kut’ül Ammare’da destan yazdı. Çünkü onlar için o zaman vatan toprağı olan Bağdat, İstanbul kadar aziz, ana gibi yar idi. Bugün Bağdat’ın karşı karşıya kaldığı tablo hepimize hüzün veriyor. İnşallah Kut’ül Ammare Zaferi bundan sonra kıyamete kadar kutlanacak. Onlarca yıl bu zafer unutulmuştu. Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte dün bu kutlamayı Genelkurmay Başkanımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız ve en önemlisi Kut’ül Ammare’dan gelen Vali ve her birinin sancağında ay-yıldız olan Kut ve civarındaki Arap aşiretlerinin temsilcileriyle kutladık. Kut’ül Ammare, mazlum milletlerin, Ortadoğu halklarının sömürgecilere, istilacılara karşı omuz omuza verdiği son büyük direniş. Orada Türkler vardı, Kürtler vardı, Araplar vardı, Sünniler, Şiiler, Keldaniler, Süryaniler vardı, ama hedefleri ortaktı; Bağdat’ın ruhunu korumak. Aynen Çanakkale’de İstanbul’un ruhunu korumak için oraya fevç-fevç yürüyen Rumeli çocukları, Anadolu çocukları, Mezopotamya çocukları gibi.
İşte biz bu coğrafyanın hamurunu oluşturuyoruz değerli vatandaşlarım. Biz bu coğrafyanın ruhunu yüreğimizde en kutsal emanet olarak taşıyoruz. Bu coğrafyayı bölmek isteyenlere, bu coğrafya içinde kardeş kanı dökmek isteyenlere karşı temel referans noktamız Hazreti Peygamberin şefkati, 23 Nisan 1920’de doğan milli irade inancı ve Kut’ül Ammare’daki vahdet ve tevhit ruhudur. Allah bunları bizden eksik eylemesin” ifadesini kullandı.
“BU SENE 1 MAYIS’TA DAHA DA ÖZEL BİR DURUM VAR”
Yarın 1 Mayıs Emek Bayramı olduğuna dikkat çeken Davutoğlu, “İşçilerimiz, emekçilerimiz, helal rızk için gece-gündüz ter döken kardeşlerimiz yarın emeklerinin bayramını kutlayacak. Hatırlayacaksınız Emek Bayramını biz bayram haline getirmiş ve 1 Mayıs’ı bir ihtilaf, bir gerginlik, bir tansiyon günü olmaktan bir emek şenliği gününe çevirmeye gayret etmiştik. Bu sene 1 Mayıs’ta daha da özel bir durum var. Geçtiğimiz Çarşamba günü sendika temsilcileriyle bir yemekte bir araya geldik. Ve yapılan çok güzel görüşmeler sonrasında 1 Mayıs’la ilgili çok güzel bir uzlaşı örneğine şahit olduk. Sendikalarımızla görüşmeler yapıldı ve 1 Mayıs’ın gergin bir atmosferde geçmemesi için tespit edilen ve sendikalarımızın talep ettiği yerlerde 1 Mayıs’ın kutlanmasına karar verildi.
Bütün emekçilerimize buradan seslenmek istiyorum, bütün sendikalarımıza siyasi görüşleri ne olursa olsun; sizin emeğiniz kutsaldır, sizin emeğinize en büyük saygıyı biz göstereceğiz. Kutlu Doğum Haftasının içinde 1 Mayıs’ı idrak etmek sebebiyle söylüyorum; Hazreti Peygamberin söylediği gibi insanın emeğinden daha hayırlısı yoktur. Biliniz ki sizin emeğinizle bu millet, bu ülke yükselecek. Biliniz ki sizin emeğinizin hakkını vermek için her türlü tedbiri alacağız. Biliniz ki o alın terinizi gelip bizzat silerek o alnınızdan öpmek isterim. 1 Mayıs Emek Bayramınız kutlu olsun. 1 Mayıs’ın bu sene barışçıl bir ortamda geçmesi temel dileğimizdir. Bu konuda güzel bir uzlaşı örneği sergileyen bütün sendikalarımıza da teşekkürü bir borç biliyorum” diye konuştu.
DİYARBAKIR, DÜNYA ÇAPINDA BİLİNEN BİR KÜLTÜR MERKEZİ OLACAK.
“Nisan ayı ayrıca sizlerle buluşmak için çok güzel vesilelerin oluştuğu bir ay oldu” diyen Davutoğlu şöyle devam etti:
“ Nisan ayının hemen başında Diyarbakır’daydık. Hatırlayacaksınız, Mardin ziyaretinde size, milletime söz vermiştim; her hafta doğuda ve batıda bir ilimizi ziyaret edeceğim diye. Hamdolsun Nisan ayında da bu sözümüzü tutmak nasip oldu. Diyarbakır ziyaretimiz birçok açılardan bizim gönlümüze huzur, geleceğimize güven veren bir ziyaretti. Bir Cuma namazında Ulu Cami’de, aşkla sevdiğim, içinde bulunduğum her vesilede feyz aldığım Diyarbakır Ulu Cami’de Cuma namazını idrak ettikten sonra halkımızla buluştuk. Bir miting planlanmamıştı, bir duyuru yapılmamıştı, ama onbinlerce Diyarbakırlı, teröre karşı tek bir ses olan o aziz vatandaşlarım kendi başbakanlarına hoş geldiniz demek için Diyarbakır Meydanını doldurdular. Planlanmadığı halde orada kendilerine hitap ettim ve orada sadece tek bir mesaj verdim; kardeşlik, kardeşlik, kardeşlik. İşte bu toprakların sırrı bu. Kut’ül Ammare’da Diyarbakırlılar da vardı, Konyalılar da. Edirneliler de vardı, Halepliler de, Çanakkale’de de birlikteydiler. Ve Allah şahit olsun, siz de şahit olun; bundan sonra da hep birarada olacaklar.
Sur’u yakıp yıkan, Sur içindeki tarihi eserlere zarar veren o terör odaklarına karşı o gün Diyarbakır tek bir ruh, tek bir yürek, tek bir sesti. O meydanı dolduran, Sayın Başbakanım diyerek bana sarılan, Al Bayrağı dalgalandıran bütün Diyarbakırlılara bir kez daha selam ediyorum. Bizim en büyük teminatımız, sizlerin yüreğindeki birlik bilincidir. Hiçbir zaman hiçbir şekilde teröristlere bu meydanı bırakmayacağız. İşte Kilis’te, işte Bursa’da farklı şekillerde ortaya çıkan terör saldırılarına karşı en büyük gücümüz, en büyük direncimiz; Diyarbakır Meydanında gördüğüm ruh ve bütün Türkiye’de her zaman şahit olduğum kardeşlik bilincidir.
Diyarbakır’da tarihi Sur için ihya ve inşa planını paylaştım ve Çevre Şehircilik Bakanlığımız, Kültür ve Turizm Bakanlığımız, bütün kurumlarımız, bakanlıklarımız tarihi Sur içini en iyi şekilde inşa ve ihya etmek için bir seferberlik halindeler. İnşallah Diyarbakır’da hep güzel günler göreceğiz, hep güzel baharlar, hep kadim şehrin ruhunu görmek için gelen ziyaretçiler göreceğiz. Diyarbakır, dünya çapında bilinen bir kültür merkezi olacak.”
“ANKARA DIŞINDAKİ İLK BAKANLAR KURULU TOPLANTISINI DA ŞANLIURFA’DA YAPTIK”
Şanlıurfa ziyareti ile ilgili de bilgi veren Başbakan Davutoğlu şunları söyledi:
“11 Nisan, Şanlıurfa’nın kendi iradesiyle istilacıları şehirden kovduğu ve Şanlıurfa’da ebediyete kadar ay-yıldız dalgalanacak dediği günün yıldönümü. İşte Kut’ül Ammare ruhu orada da vardı. Ve Şanlıurfa’da iki vesileyle Şanlıurfalı kardeşlerimizle hasretle buluştuk. Birincisi; Şanlıurfa’nın çoktan hak etmiş olduğu İstiklal Madalyasını Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’la birlikte Şanlıurfa’ya götürdük. Çok kısa bir sürede Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kararı aldı. Bu karara oy veren bütün milletvekillerini, siyasi partilerimizi bir kez daha kutluyorum. Şanlıurfa’da İstiklal Madalyasını tevdi ettikten sonra, Başbakanlığım döneminde Ankara dışındaki ilk Bakanlar Kurulu toplantısını da Şanlıurfa’da yaptık. Şanlıurfa’nın şanlı geçmişiyle Bakanlar Kurulunda alacağımız kararlar buluşsun diye yaptık. Şanlıurfa’da da bizi bağrına basan değerli vatandaşlarımla buluştum. Onlara da buradan bir kez daha selamlarımı iletiyorum. Durmadık, birçok vesileyle yurdumuzu gezmeye devam ettik. Kocaeli ve Düzce ziyaretlerim oldu. Kocaeli’de gençlerimizle buluştuk. Düzce’de 550 milyon Türk Lirası civarında 81 eserin açılışını yaptık. Kocaelili ve Düzceli vatandaşlarıma, kardeşlerime de selam ediyorum. Öylesine büyük bir muhabbetle bizi karşıladılar ki, işte siyasetin enerjisi orada. “
SİZE SÖZ VERİYORUM, HİÇBİR ZAMAN SİYASETİ ANKARA’NIN DAR KULİSLERİNE TERK ETMEYECEĞİZ
“Siyasetin kalbi Ankara’dır, ama siyasetin atar damarları Anadolu’nun her yeridir” ifadesini kullanan Başbakan Davutoğlu şunları kaydetti:
“Siyaseti Ankara’ya bağlı kılanlar, siyaseti Ankara içindeki kapalı kapılar ardındaki müzakerelere bağlı kılanlar, ona indirgeyenler siyasetin ruhunu, Anadolu’nun, Rumeli’nin enerjisini anlayamaz. Size söz veriyorum, hiçbir zaman siyaseti Ankara’nın dar kulislerine terk etmeyeceğiz. Devlet idaresini milletimizle birlikte Türkiye’nin her yerinde omuz omuza yapacağız. Her köşesine gideceğiz ülkemizin, sizlerle buluşacağız.
Yine önemli bir ziyaretimizi de Yalova’ya gerçekleştirdik. Çünkü Yalova’da dünyanın en uzun dördüncü asma köprüsünü Cumhurbaşkanımızla son tabliyesini kurarak kemale erdirdik. İnşallah açılışını da Mayıs ayı içinde yapacağız. Çok önemli, dünyanın dördüncü en uzun asma köprüsü. Orada Cumhurbaşkanımızla istişare ederek Osman Gazi adını uygun gördük. Düşününüz İstanbul’dan kalkan bir kardeşimiz, bir vatandaşımız Fatih Sultan Mehmet Köprüsünden ya da Yavuz Sultan Selim Köprüsünden ya da Boğaziçi’nden geçerek gelecek Osman Gazi Köprüsünden geçecek. Bursa’ya selam verecek ve Cumhuriyetimizin istiklal şehri İzmir’e yönelecek, 7 vilayetimiz birbirine bağlanacak; İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Manisa ve İzmir. Türkiye nüfusunun üçte biri bu İstanbul-İzmir otoyoluyla, bu iki aziz şehrin arasındaki şehirlerle birlikte seyahat edebilecek. 9-10 saat süren yolculuk 3-3,5 saate inecek. Yalova’dan karşıya geçiş geçmişte saatler alırdı, şimdi 6 dakikada geçilecek bütün Körfez. Hayırlı uğurlu olsun.”
“DOĞUSUYLA-BATISIYLA, KUZEYİYLE-GÜNEYİYLE BİZ HER YERDEYİZ, HER YERDE OLACAĞIZ”
Davutoğlu şunları söyledi:
“Biz günümüzü milletimizin hizmetiyle geçiriyoruz. Terörle mücadele ederken başlıyoruz icraatla devam ediyoruz, eylem planlarıyla sürdürüyoruz. Hiçbir anımız sizden uzak, sizden gayrı değil. Biz siziz, siz bizsiniz. Böyle bir ayrımın herhangi bir şekilde vatandaşlarımız arasına girecek ayırıcı bir tavrın oluşmasına asla izin vermeyeceğiz. Ve yine çok anlamlı bir ziyareti Antalya’da gerçekleştirdik iki vesileyle. Antalya’da 841 milyon Türk Liralık çok büyük açılışları gerçekleştirdik. Tarihi bir hızla gerçekleşen raylı sistemi açtık. EXPO 2016 Botanik Fuarının açılışını Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte yaptık. Dünyada en çok katılım sağlayan EXPO’lardan birisi oldu Antalya EXPO. Ve bütün dünyaya Antalya’nın güzelliklerini, Türkiye’nin zenginliklerini tanıtmak için yeni bir fırsat oluştu. Milyonlarca insan EXPO 2016’yı ziyaret edecek, Antalyalının, Türkiye’nin güzel mesajlarını iletecek. Aynı gün gece bu sefer Konya’ya, doğduğum şehre, Hazreti Mevlana’nın diyarına gittim. Vesile yine çok güzeldi, İslam Dünyası Turizm Başkenti ilan edilmişti aziz Konyamız. Gez dünyayı gör Konya’yı derler, gerçekten öyle. Ve Konya’da bu yılın İslam Dünyası Turizm Başkenti faaliyetlerinin açılışını gerçekleştirdik. Antalya’ya da, Konya’ya da hayırlı mübarek olsun. Dünyaya bizi en iyi şekilde tanıtacaklarından eminim. Bugün de bu kez yine doğuya, Muş’a, aziz Muş’un kurtuluş yıldönümü vesilesiyle gittik, orada da vatandaşlarımızla buluştuk. Bakınız, ayağımızın birisi sabit Ankara’da, ama diğeri bütün Anadolu’yu dolaşıyor. Doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle biz her yerdeyiz, her yerde olacağız. Kut’ül Ammare ruhu, Çanakkale ruhu bunu gerektirir.”
“İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI ZİRVESİ ÇOK ZOR BİR GÜNDEMLE, ÇOK ZOR BİR GÜNDE TOPLANDI”
Bu yoğun iç temaslar dışında dış temasların da aynı önemde ve aynı yoğunlukta olduğunu vurgulayan Davutoğlu, dış ziyaretleri ile ilgili ise şu bilgileri verdi:
“Aslında dış temaslarımız Nisan ayında değerli vatandaşlarım, Türkiye’nin çok boyutlu coğrafyasının ve tarihinin yansıması oldu. En önemli faaliyetimiz, hiç şüphesiz İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’ne ev sahipliği yapmaktı. Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde gerçekleşen İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi çok zor bir gündemle, çok zor bir günde toplandı. Ama bu kez toplanılan yer İstanbul’du ve bu kez toplantıya ev sahipliği yapan İslam dünyasının yükselen yıldızı Türkiye Cumhuriyeti Devleti idi. Bu toplantıyla birlikte üç yıl için Dönem Başkanlığını da devraldık.
İslam dünyası bugün kendi içinde ve dışında birçok konuyla mücadele ediyor, birçok tehditle karşı karşıya, birçok yüzleşmeyle hesaplaşmak durumunda. İçeride kendi halkına zulmeden zalim rejimler ve her türlü vicdani ilkeyi ayaklar altına alan barbar terörist örgütler, dışarıda ise şefkat dini olan İslam dinini tam bir algı sapmasıyla başka bir önyargıyla değerlendirmek isteyen çevreler, yani İslamofobik çevreler. Yani İslam’a, yani İslam dünyasına, yani Müslümanlara oryantalist gözle bakan çevreler, aşırı ırkçı akımların Avrupa’daki saldırıları. İslam dünyası bu kıskacı aşacaktır, İslam dünyası bu prangaları kıracaktır. Çünkü İslam dünyasında artık Türkiye gibi başarı örnekleri de var, çünkü İslam İşbirliği Teşkilatı’na artık üç yıllığına Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Dönem Başkanlığı yapacak. Allah bize güç ve kuvvet versin, bu Dönem Başkanlığımızda en güzel hizmetleri yapmayı bize nasip eylesin.
Çok boyutlu diplomasinden bahsettim. İslam İşbirliği Teşkilatı’na İstanbul’da ev sahipliği yaptıktan sonra Strazburg’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne hitap ettim, Avrupa Konseyinde görüşmeler yaptım. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ndeki hitabımın sadece muhtevası değil ayrıca dili önemliydi. Çünkü yaptığımız temaslar neticesinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, güzel dilimizi, Yunus Emre’nin güzel Türkçesini Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin resmi çalışma dili olarak ilan etti. Türkçenin çalışma dili olarak ilan edilmesinden sonra Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne bu aziz dille hitap eden ilk Türk Başbakan olmaktan da büyük bir onur duydum, hepiniz adına onur duydum. Güzel Türkçemizi beşiklerde ninnilerle söyleyen anneler adına onur duydum, İstiklal Marşı’nı güzel Türkçemizle haykıran gençler adına onur duydum. Güzel Türkçemizi Anadolu’nun nehirlerinin diliyle aktaran Yunus Emre adına onur duydum. Bugün bu güzel Türkçeyi konuşan, farklı diyarlarda konuşanlar adına, Kaşgar’daki bir Uygur adına, Semerkant’taki bir Özbek adına, Bişkek’teki bir Kırgız adına, Astana’daki bir Kazak adına ve Bakü’deki bir Azeri adına gurur duydum. Üsküp’te yankılanan Yahya Kemal Türkçesinin bugün Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde yankılanmasıyla gurur duydum. Aşkabat’taki Türkmenler adına gurur duydum. Saraybosna’da Sancak’ta Türkçe öğrenmek aşkıyla yanan Boşnaklar adına gurur duydum. Kerkük’teki Türkmenler, Bayırbucak’taki ecdat yadigârı Türkmenler, Yörükler adına gurur duydum. Bununla gurur duymayanlar çıkabilir. O Meclis’te ben Türkçe hitap ederken bana İngilizce soru sormaya kalkanlar bu gururu anlayamazlar. Biz her yerde dilimizi de, dinimizi de, örfümüzü de, medeniyetimizi de onurla taşıyacağız. Allah güzel Türkçemizi dilimizden eksik etmesin.
Bu bağlamda önemli bir başka temasımız da Avrupa Birliği liderleri ve Almanya Başbakanı Sayın Angela Merkel’le oldu. Hatırlayacaksınız 1 Kasım seçimlerinden hemen sonra 29 Kasım’da, 13 yıl sonra ilk kez Türkiye-Avrupa Birliği Zirvesi’ni toplamıştık, Brüksel’de toplanmıştık ve yeni bir çerçeve çizmiştik ilişkilere. Hem mülteciler kriziyle mücadele etmek, hem de Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini sağlam bir zemine oturtmak için yeni bir çerçeve. Ondan sonra üç zirve daha yaptık. Son zirve 18 Mart’taydı, o zirveye mültecilerle ilgili politikalarda devrim mahiyetinde değişiklik yapan bir teklif sunduk. Ve bu teklif uzun müzakerelerle Avrupa Birliği tarafından kabul edildi, 4 Nisan’da da uygulamaya geçildi.”
“BİZ HİÇ KİMSEDEN PARA İSTEMEDİK. BİZ HİÇBİR ŞEKİLDE SURİYELİLERİN DRAMINI ELİMİZDE BİR KART GİBİ GÖRMEDİK”
Bu zirveler sonucunda alınan kararların sonuçları ile ilgili ise Davutoğlu şu değerlendirmeyi yaptı:
“Biz ilk zirveyi yaptığımız Kasım ayında, Ekim ayından itibaren günde 6800 Suriyeli mülteci kıyılarımızdan Ege adalarına doğru gidiyor, bunların onlarcası hayatını kaybediyor ve büyük hayal kırıklıkları yaşıyorduk. Her gün televizyonlarda bu haberleri görmekten zihnimiz de, gönlümüz de yoruluyordu. Bu rakam aldığımız tedbirlerle Ocak ayında 3000’e, Şubat ayında ve Mart ayında 1500’lere, ama en önemlisi 18 Mart’ta bizzat teklif ettiğim yeni yöntemle başlayan uygulama sonrası, yani 4 Nisan sonrası iki haneli rakamlara düştü, 80’lere, 90’lara. Hatta 10 Nisan’da tek bir mülteci dahi Ege adalarına geçmeye teşebbüs etmedi. Şu anda da Nisan ayı ortalaması dediğim gibi 80-90 civarında. 6800’lerden 80-90’a inen mülteci geçişleri, uyguladığımız politikanın, Avrupa Birliği’yle birlikte yürüttüğümüz çalışmaların başarısının açık bir işareti. Biz bu müzakereleri bir pazarlık müzakeresi olarak yapmadık. Tek bir niyetimiz vardı, o da; Ege sahillerine Aylan bebek gibi cesetlerin vurmaması. Tek bir niyetimiz ve hedefimiz vardı; Türkiye’nin kıyılarının insanlık trajedilerine şahit olmaması. Bakınız Nisan ayında bu haberler azaldı, neredeyse tamamıyla yok oldu. Biz bu anlaşmayı yaptığımızda eleştirenler oldu, Türkiye mülteci çöplüğüne dönecek gibi ağır ifadeler kullananlar oldu. Ama biz onlara bakmadık. Bizim bu hedefi gerçekleştirmek, Suriyeli mülteci kardeşlerimize en iyi imkânları sunmak yanında eğer Avrupa’ya gitmek isterlerse doğru kanalları göstermek bakımından da büyük çabalarımız oldu. Ve nitekim Avrupa Birliği’yle yaptığımız anlaşma çerçevesinde şu ana kadar 20 civarında Suriyeli kardeşimiz geri alınırken, 110 Suriyeli mülteci de Avrupa’ya gönderildi.
Suriyeli mültecilerle ilgili politikalarımız bugün dünyanın her yerinde takdir topluyor. Nitekim bu çerçevede Almanya Başbakanı Sayın Angela Merkel, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Sayın Tusk ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Sayın Franz Timmermans Gaziantep’i ziyaret ettiler. Birlikte Nizip’teki mülteci kampımızı ziyaret ettik. Arkasından da Avrupa Birliği’nin bu anlaşmalar çerçevesinde taahhüt ettiği 3 yılda 6 milyar avro yardımın ilk aşaması olan 187 milyon avroluk paketi orada uygulamaya geçirdik. Ve Avrupa Birliği yetkilileri Temmuz sonuna kadar 1 milyar avroluk uygulamanın hayata geçirileceğini de ifade ettiler.
Biz hiç kimseden para istemedik. Biz hiçbir şekilde Suriyelilerin dramını elimizde bir kart gibi görmedik. Ama her yerde de külfet paylaşımı konusunda adalet istedik. Türkiye’nin üzerine tek başına yüklenen bu ağır yükün paylaşılmasını istedik. Bugün bu anlaşmayla bu paylaşımın ilk işaretleri başlamış oldu.
Ayrıca yine bu anlaşmanın çerçevesinde Vize muafiyetiyle ilgili çok önemli bir aşamayı da kaydettik. Vize muafiyeti, Türkiye’nin ve sizlerin, aziz vatandaşlarımızın doğal hakkıdır, bunu alana kadar çaba göstereceğiz. Türkiye içinde gerekli çalışmaları yaptık, ümit ederiz ki önümüzdeki günlerde Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu bu kararı uygulamaya geçirecek adımları atar. Bu konuda da yoğun bir faaliyet içindeyiz.
“Ayrıca, yine bu ay içinde Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ilgili bakanlarımızın katıldığı Ekonomi Zirvesini de gerçekleştirdik
Bunların hepsi anlaşmamızın içinde olan farklı unsurlar. Haziran ayında da ümit ederiz ki 33. faslı açacağız. Biz her yerde aktif diplomasinin, yapıcı, uzlaşma kültürünün sözcüsü olduk: Türkiye Avrupa kıtasının bir parçasıdır ve Avrupa’nın tarihi de, geleceği de biz olmadan yazılamaz.”
“BUGÜN KATAR TOPRAKLARINDA TÜRK VE KATAR BAYRAKLARI ALTINDA, SİLAHLI KUVVETLERİMİZ BÖLGE BARIŞI İÇİN ÖNEMLİ BİR MİSYONUN ÖNCÜSÜ DURUMUNDA”
Nisan ayı içinde ikili temaslarının da olduğunu söyleyen Davutoğlu, “Finlandiya’ya ziyarette bulundum, dost bir ülke. Çok verimli görüşmeler gerçekleştirdik. Yine dost ve kardeş bir ülkenin, Bosna Hersek’in Başbakanı Sayın Zvizdic’i Ankara’da misafir ettim ve Bosna Hersek konusunda yapacağımız çalışmaları, ikili temaslarımızı gözden geçirdik.
Son olarak da birkaç gün önce dost ve kardeş bir ülkeyi, Katar’ı ziyaret ettim. Katar, son yıllarda ilişkilerimizin büyük bir ivme kazandığı büyük bir ülke. Katar Emiri Sayın Şeyh Tamim ve Başbakan Şeyh Abdullah ile detaylı görüşmeler gerçekleştirdik. Her zaman olduğu gibi dostça görüşmeler. Katar, son yıllarda ekonomik ilişkilerimizin arttığı, 15 milyarı aşan taahhüt hizmetleri aldığımız bir ülke. Ama bu ziyaretimin özel bir anlamı da vardı, o da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Katar’da kurduğu üssün uygulama anlaşmasını imzaladık. Daha sonra da üssü ziyaret ettim, oradaki kahraman subaylarımız ve askerlerimizle sohbet ettim. Dünyanın neresinde olursa olsun Silahlı Kuvvetlerimizin disiplini, Silahlı Kuvvetlerimizin vazife aşkı gerçek bir örnek teşkil ediyor. Bugün Katar topraklarında Türk ve Katar bayrakları altında, Silahlı Kuvvetlerimiz bölge barışı için önemli bir misyonun öncüsü durumunda. Allah onlara her zaman kolaylık versin, onları muhafaza eylesin. Bu vesileyle Kut’ül Ammare’dan bugün teröre karşı mücadele eden şehitlerimize kadar bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Allah onların mekânlarını aziz eylesin, ruhları şad olsun” diye konuştu.
“GÜVEN ENDEKSLERİMİZDEKİ BU ARTIŞ VE ÜRETİM ENDEKSİNDEKİ ARTIŞ, ENFLASYONDAKİ DÜŞÜŞ EKONOMİDEKİ VERİMLİ VE CANLI BİR DÖNEMİN İŞARETLERİ OLARAK GÖRÜLMELİ”
Nisan ayının güzel ve sevindirici haberlerinin aynı zamanda ekonomiden geldiğine de dikkat çeken Davutoğlu şu ifadeleri kullandı:
“1 Kasım sonrasında oluşan güven, huzur ve istikrar ortamı ekonomiye yansıdı. Mesela, reel kesim güven endeksi Nisan ayında yüzde 4,1 artarak 110,2 seviyesine yükseldi, bu son 22 ayın en yüksek seviyesi; bununla gurur duyuyoruz. Üreticilerimizin, reel kesim üreticilerimizin güven endeksinin artışı ekonomideki canlanmanın açık bir göstergesi. Öbür tarafta tüketici güven endeksi de yüzde 2,2 oranında arttı. Diğer yandan enflasyon rakamlarına baktığımızda, yüzde 7,46 seviyesine gerilediğini görüyoruz, bu da son 7 ayın en düşük enflasyonu. Sanayi üretim endeksimiz ise, Şubat ayında yüzde 5,8 arttı. Güven endekslerimizdeki bu artış ve üretim endeksindeki artış, enflasyondaki düşüş ekonomideki verimli ve canlı bir dönemin işaretleri olarak görülmeli. Bu arada artan bu istikrar ve güven uluslar arası yatırımcıların da ülkemize yönelik ilgisine yeni boyutlar kattı. Öte yandan ihracat rakamlarımızda da açık bir artış gözlendi. Şubat ayında ihracatımız yüzde 1,2, Mart ayında yüzde 2,3 arttı. Şubat ayında 12,4, Mart ayında 12,8 milyar dolara yükseldi. Bakınız bunlar açık ve net rakamlar. Reel kesim güven endeksi artıyor, tüketici güven endeksi artıyor, sanayi üretim endeksi artıyor, uluslar arası yatırımlar artıyor, ihracat artıyor, enflasyon düşüyor. İnşallah baharla birlikte ortaya çıkan ekonomimizdeki bu bahar havası, yazla birlikte daha da güzelleşecek, ekonomimiz bereketlenecek, ülkemiz bereketlenecek. Allah bu ülkeye dirlik ve birlik nasip eylesin.”
Başbakan Davutoğlu, güzel haberlerin sporda da alındığını vurgulayarak, “Galatasaray Erkek Basketbol Takımı Avrupa Kupasını kazandı. Maçtan hemen sonra Galatasaray Başkanını, Sayın Dursun Özbek’i aradım ve tebriklerimi ilettim. Çünkü bu başarı sadece bir takımımızın başarısı değil ülkemizin başarısı.
Diğer taraftan teniste bir ilk gerçekleşti ve İstanbul Turnuvasını kadın tenisçimiz Çağla Büyükakçay kazandı. Daha nice başarıların arka arkaya geleceğinden eminim. Bir ülke bir kez özgüven kazanmışsa bu her alana yansır” diye konuştu.
“DEVLET VE MİLLET EL ELE VERDİĞİNDE, DEVLET İLE MİLLET KAYNAŞTIĞINDA BİR ÜLKENİN EN BÜYÜK ENERJİSİ ORTAYA ÇIKAR”
Dünyanın zor bir süreçten geçtiğini ifade eden Başbakan Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çevremizde ateş çemberi var. Ama emin olunuz Ankara’da bu ülkeyi düşünen, bu ülkenin geleceğiyle yatıp kalkan, her şeyini bu ülke için feda etmeye hazır devlet kadroları var. Devletinize güveniniz, devlet ve millet el ele verdiğinde, devlet ile millet kaynaştığında bir ülkenin en büyük enerjisi ortaya çıkar. Ülkemizin geleceğinden emin olunuz, ekonomimizin yükselişinden emin oluruz. Tabii hain odaklar her zaman bu ülkenin geleceğini karartmak için çaba gösterecekler, Kilis’te olduğu gibi dışarıdan saldıranlar olacak, Bursa’da olduğu gibi içeriden canlı bomba saldırıları yaparak halkımızın moralini bozmak, ülkemizin geleceğini karartmak isteyenler olacak. Onlara karşı en büyük gücümüz birliğimiz, beraberliğimizdir. Şundan emin olunuz: Gerek sınırlarımızın korunması, gerek vatandaşlarımızın huzur ve istikrarının her şehrimizde mutlak anlamda teminat altına alınması için gece-gündüz çalışıyoruz. Her türlü tedbir alınacak, her türlü çalışma yapılacak ve bu ülkenin her bir köşesi mutlak emniyetin ve tam özgürlüğün sağlandığı topraklar olacak.
Değerli vatandaşlarım; inşallah Mayıs ayında tekrar biraraya geleceğiz. Mayıs ayımızın Nisan ayımızdan daha da verimli geçmesi temennisinde bulunuyorum. Hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum.”
Kaynak: İHA
İkinci kutlu gün, 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramıyla ilgiliydi. 23 Nisan 1920’de kutlu insanlar Anadolu’nun değil sadece mazlum milletlerin sesini yükseltmek için bir araya gelen kutlu öncüler milli egemenliğin sembolü ve temeli olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurdular. İmkânları azdı, zorlukları çoktu. Ama o imkânları zorluklar karşısında güçlü kılacak yürekleri vardı, tarih bilinçleri vardı. Ait oldukları millete duydukları güven ve geleceğe ait duydukları özgüven vardı. Bir araya geldiler ülkenin her bir yanından, Türk, Kürk, Sünni, Alevi her bir köşesinden Ankara’da buluştular. Ankara o andan itibaren istiklalimizin karargâhı oldu. Ankara o andan itibaren milletimizin onur mücadelesinin verdiği odak şehir oldu.
İşte Kutlu Doğum Haftası ve Ankara, Mekke, Medine ve Ankara, İstanbul; hepsi bizim o güçlü kimliğimizin, derin tarihi kimliğimizin ana unsurları. Bunları birbirinden ayırt edemeyiz. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi dualarla açıldı. Bir Cuma sonrası Anadolu’ya bizim medeniyetimizi taşıyan Hacı Bayram-ı Veli’nin huzurundan İstiklal Savaşının merkezi, karargâhı olacak olan Meclis binasına yüründü. Dualarla kurulmuş bir devletin vatandaşlarıyız biz. Dualarla yola çıkılmış bir istiklal yürüyüşünün evlatlarıyız biz, kimse bunları birbirinden ayırt etmemeli. Millet ile devlet hep Ankara’da ilk Meclis’te buluştuğu gibi buluşmalı. Siyasetimizin, kültürümüzün, irfanımızın odağı budur, bundan kopmayalım, ayrılmayalım” dedi.
“İNŞALLAH KUT’ÜL AMMARE ZAFERİ BUNDAN SONRA KIYAMETE KADAR KUTLANACAK”
Kut’ül Ammare Zaferinin yıldönümüne değinen Davutoğlu, “100 yıllık büyük zaferin yıldönümü. 29 Nisan 1916, 1 yıl önce İstanbul’u savunmak için Çanakkale’de destan yazan ordumuz 1 yıl sonra 1916’da bu kez Bağdat’ı savunmak için Kut’ül Ammare’da destan yazdı. Çünkü onlar için o zaman vatan toprağı olan Bağdat, İstanbul kadar aziz, ana gibi yar idi. Bugün Bağdat’ın karşı karşıya kaldığı tablo hepimize hüzün veriyor. İnşallah Kut’ül Ammare Zaferi bundan sonra kıyamete kadar kutlanacak. Onlarca yıl bu zafer unutulmuştu. Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte dün bu kutlamayı Genelkurmay Başkanımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız ve en önemlisi Kut’ül Ammare’dan gelen Vali ve her birinin sancağında ay-yıldız olan Kut ve civarındaki Arap aşiretlerinin temsilcileriyle kutladık. Kut’ül Ammare, mazlum milletlerin, Ortadoğu halklarının sömürgecilere, istilacılara karşı omuz omuza verdiği son büyük direniş. Orada Türkler vardı, Kürtler vardı, Araplar vardı, Sünniler, Şiiler, Keldaniler, Süryaniler vardı, ama hedefleri ortaktı; Bağdat’ın ruhunu korumak. Aynen Çanakkale’de İstanbul’un ruhunu korumak için oraya fevç-fevç yürüyen Rumeli çocukları, Anadolu çocukları, Mezopotamya çocukları gibi.
İşte biz bu coğrafyanın hamurunu oluşturuyoruz değerli vatandaşlarım. Biz bu coğrafyanın ruhunu yüreğimizde en kutsal emanet olarak taşıyoruz. Bu coğrafyayı bölmek isteyenlere, bu coğrafya içinde kardeş kanı dökmek isteyenlere karşı temel referans noktamız Hazreti Peygamberin şefkati, 23 Nisan 1920’de doğan milli irade inancı ve Kut’ül Ammare’daki vahdet ve tevhit ruhudur. Allah bunları bizden eksik eylemesin” ifadesini kullandı.
“BU SENE 1 MAYIS’TA DAHA DA ÖZEL BİR DURUM VAR”
Yarın 1 Mayıs Emek Bayramı olduğuna dikkat çeken Davutoğlu, “İşçilerimiz, emekçilerimiz, helal rızk için gece-gündüz ter döken kardeşlerimiz yarın emeklerinin bayramını kutlayacak. Hatırlayacaksınız Emek Bayramını biz bayram haline getirmiş ve 1 Mayıs’ı bir ihtilaf, bir gerginlik, bir tansiyon günü olmaktan bir emek şenliği gününe çevirmeye gayret etmiştik. Bu sene 1 Mayıs’ta daha da özel bir durum var. Geçtiğimiz Çarşamba günü sendika temsilcileriyle bir yemekte bir araya geldik. Ve yapılan çok güzel görüşmeler sonrasında 1 Mayıs’la ilgili çok güzel bir uzlaşı örneğine şahit olduk. Sendikalarımızla görüşmeler yapıldı ve 1 Mayıs’ın gergin bir atmosferde geçmemesi için tespit edilen ve sendikalarımızın talep ettiği yerlerde 1 Mayıs’ın kutlanmasına karar verildi.
Bütün emekçilerimize buradan seslenmek istiyorum, bütün sendikalarımıza siyasi görüşleri ne olursa olsun; sizin emeğiniz kutsaldır, sizin emeğinize en büyük saygıyı biz göstereceğiz. Kutlu Doğum Haftasının içinde 1 Mayıs’ı idrak etmek sebebiyle söylüyorum; Hazreti Peygamberin söylediği gibi insanın emeğinden daha hayırlısı yoktur. Biliniz ki sizin emeğinizle bu millet, bu ülke yükselecek. Biliniz ki sizin emeğinizin hakkını vermek için her türlü tedbiri alacağız. Biliniz ki o alın terinizi gelip bizzat silerek o alnınızdan öpmek isterim. 1 Mayıs Emek Bayramınız kutlu olsun. 1 Mayıs’ın bu sene barışçıl bir ortamda geçmesi temel dileğimizdir. Bu konuda güzel bir uzlaşı örneği sergileyen bütün sendikalarımıza da teşekkürü bir borç biliyorum” diye konuştu.
DİYARBAKIR, DÜNYA ÇAPINDA BİLİNEN BİR KÜLTÜR MERKEZİ OLACAK.
“Nisan ayı ayrıca sizlerle buluşmak için çok güzel vesilelerin oluştuğu bir ay oldu” diyen Davutoğlu şöyle devam etti:
“ Nisan ayının hemen başında Diyarbakır’daydık. Hatırlayacaksınız, Mardin ziyaretinde size, milletime söz vermiştim; her hafta doğuda ve batıda bir ilimizi ziyaret edeceğim diye. Hamdolsun Nisan ayında da bu sözümüzü tutmak nasip oldu. Diyarbakır ziyaretimiz birçok açılardan bizim gönlümüze huzur, geleceğimize güven veren bir ziyaretti. Bir Cuma namazında Ulu Cami’de, aşkla sevdiğim, içinde bulunduğum her vesilede feyz aldığım Diyarbakır Ulu Cami’de Cuma namazını idrak ettikten sonra halkımızla buluştuk. Bir miting planlanmamıştı, bir duyuru yapılmamıştı, ama onbinlerce Diyarbakırlı, teröre karşı tek bir ses olan o aziz vatandaşlarım kendi başbakanlarına hoş geldiniz demek için Diyarbakır Meydanını doldurdular. Planlanmadığı halde orada kendilerine hitap ettim ve orada sadece tek bir mesaj verdim; kardeşlik, kardeşlik, kardeşlik. İşte bu toprakların sırrı bu. Kut’ül Ammare’da Diyarbakırlılar da vardı, Konyalılar da. Edirneliler de vardı, Halepliler de, Çanakkale’de de birlikteydiler. Ve Allah şahit olsun, siz de şahit olun; bundan sonra da hep birarada olacaklar.
Sur’u yakıp yıkan, Sur içindeki tarihi eserlere zarar veren o terör odaklarına karşı o gün Diyarbakır tek bir ruh, tek bir yürek, tek bir sesti. O meydanı dolduran, Sayın Başbakanım diyerek bana sarılan, Al Bayrağı dalgalandıran bütün Diyarbakırlılara bir kez daha selam ediyorum. Bizim en büyük teminatımız, sizlerin yüreğindeki birlik bilincidir. Hiçbir zaman hiçbir şekilde teröristlere bu meydanı bırakmayacağız. İşte Kilis’te, işte Bursa’da farklı şekillerde ortaya çıkan terör saldırılarına karşı en büyük gücümüz, en büyük direncimiz; Diyarbakır Meydanında gördüğüm ruh ve bütün Türkiye’de her zaman şahit olduğum kardeşlik bilincidir.
Diyarbakır’da tarihi Sur için ihya ve inşa planını paylaştım ve Çevre Şehircilik Bakanlığımız, Kültür ve Turizm Bakanlığımız, bütün kurumlarımız, bakanlıklarımız tarihi Sur içini en iyi şekilde inşa ve ihya etmek için bir seferberlik halindeler. İnşallah Diyarbakır’da hep güzel günler göreceğiz, hep güzel baharlar, hep kadim şehrin ruhunu görmek için gelen ziyaretçiler göreceğiz. Diyarbakır, dünya çapında bilinen bir kültür merkezi olacak.”
“ANKARA DIŞINDAKİ İLK BAKANLAR KURULU TOPLANTISINI DA ŞANLIURFA’DA YAPTIK”
Şanlıurfa ziyareti ile ilgili de bilgi veren Başbakan Davutoğlu şunları söyledi:
“11 Nisan, Şanlıurfa’nın kendi iradesiyle istilacıları şehirden kovduğu ve Şanlıurfa’da ebediyete kadar ay-yıldız dalgalanacak dediği günün yıldönümü. İşte Kut’ül Ammare ruhu orada da vardı. Ve Şanlıurfa’da iki vesileyle Şanlıurfalı kardeşlerimizle hasretle buluştuk. Birincisi; Şanlıurfa’nın çoktan hak etmiş olduğu İstiklal Madalyasını Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’la birlikte Şanlıurfa’ya götürdük. Çok kısa bir sürede Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kararı aldı. Bu karara oy veren bütün milletvekillerini, siyasi partilerimizi bir kez daha kutluyorum. Şanlıurfa’da İstiklal Madalyasını tevdi ettikten sonra, Başbakanlığım döneminde Ankara dışındaki ilk Bakanlar Kurulu toplantısını da Şanlıurfa’da yaptık. Şanlıurfa’nın şanlı geçmişiyle Bakanlar Kurulunda alacağımız kararlar buluşsun diye yaptık. Şanlıurfa’da da bizi bağrına basan değerli vatandaşlarımla buluştum. Onlara da buradan bir kez daha selamlarımı iletiyorum. Durmadık, birçok vesileyle yurdumuzu gezmeye devam ettik. Kocaeli ve Düzce ziyaretlerim oldu. Kocaeli’de gençlerimizle buluştuk. Düzce’de 550 milyon Türk Lirası civarında 81 eserin açılışını yaptık. Kocaelili ve Düzceli vatandaşlarıma, kardeşlerime de selam ediyorum. Öylesine büyük bir muhabbetle bizi karşıladılar ki, işte siyasetin enerjisi orada. “
SİZE SÖZ VERİYORUM, HİÇBİR ZAMAN SİYASETİ ANKARA’NIN DAR KULİSLERİNE TERK ETMEYECEĞİZ
“Siyasetin kalbi Ankara’dır, ama siyasetin atar damarları Anadolu’nun her yeridir” ifadesini kullanan Başbakan Davutoğlu şunları kaydetti:
“Siyaseti Ankara’ya bağlı kılanlar, siyaseti Ankara içindeki kapalı kapılar ardındaki müzakerelere bağlı kılanlar, ona indirgeyenler siyasetin ruhunu, Anadolu’nun, Rumeli’nin enerjisini anlayamaz. Size söz veriyorum, hiçbir zaman siyaseti Ankara’nın dar kulislerine terk etmeyeceğiz. Devlet idaresini milletimizle birlikte Türkiye’nin her yerinde omuz omuza yapacağız. Her köşesine gideceğiz ülkemizin, sizlerle buluşacağız.
Yine önemli bir ziyaretimizi de Yalova’ya gerçekleştirdik. Çünkü Yalova’da dünyanın en uzun dördüncü asma köprüsünü Cumhurbaşkanımızla son tabliyesini kurarak kemale erdirdik. İnşallah açılışını da Mayıs ayı içinde yapacağız. Çok önemli, dünyanın dördüncü en uzun asma köprüsü. Orada Cumhurbaşkanımızla istişare ederek Osman Gazi adını uygun gördük. Düşününüz İstanbul’dan kalkan bir kardeşimiz, bir vatandaşımız Fatih Sultan Mehmet Köprüsünden ya da Yavuz Sultan Selim Köprüsünden ya da Boğaziçi’nden geçerek gelecek Osman Gazi Köprüsünden geçecek. Bursa’ya selam verecek ve Cumhuriyetimizin istiklal şehri İzmir’e yönelecek, 7 vilayetimiz birbirine bağlanacak; İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Manisa ve İzmir. Türkiye nüfusunun üçte biri bu İstanbul-İzmir otoyoluyla, bu iki aziz şehrin arasındaki şehirlerle birlikte seyahat edebilecek. 9-10 saat süren yolculuk 3-3,5 saate inecek. Yalova’dan karşıya geçiş geçmişte saatler alırdı, şimdi 6 dakikada geçilecek bütün Körfez. Hayırlı uğurlu olsun.”
“DOĞUSUYLA-BATISIYLA, KUZEYİYLE-GÜNEYİYLE BİZ HER YERDEYİZ, HER YERDE OLACAĞIZ”
Davutoğlu şunları söyledi:
“Biz günümüzü milletimizin hizmetiyle geçiriyoruz. Terörle mücadele ederken başlıyoruz icraatla devam ediyoruz, eylem planlarıyla sürdürüyoruz. Hiçbir anımız sizden uzak, sizden gayrı değil. Biz siziz, siz bizsiniz. Böyle bir ayrımın herhangi bir şekilde vatandaşlarımız arasına girecek ayırıcı bir tavrın oluşmasına asla izin vermeyeceğiz. Ve yine çok anlamlı bir ziyareti Antalya’da gerçekleştirdik iki vesileyle. Antalya’da 841 milyon Türk Liralık çok büyük açılışları gerçekleştirdik. Tarihi bir hızla gerçekleşen raylı sistemi açtık. EXPO 2016 Botanik Fuarının açılışını Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte yaptık. Dünyada en çok katılım sağlayan EXPO’lardan birisi oldu Antalya EXPO. Ve bütün dünyaya Antalya’nın güzelliklerini, Türkiye’nin zenginliklerini tanıtmak için yeni bir fırsat oluştu. Milyonlarca insan EXPO 2016’yı ziyaret edecek, Antalyalının, Türkiye’nin güzel mesajlarını iletecek. Aynı gün gece bu sefer Konya’ya, doğduğum şehre, Hazreti Mevlana’nın diyarına gittim. Vesile yine çok güzeldi, İslam Dünyası Turizm Başkenti ilan edilmişti aziz Konyamız. Gez dünyayı gör Konya’yı derler, gerçekten öyle. Ve Konya’da bu yılın İslam Dünyası Turizm Başkenti faaliyetlerinin açılışını gerçekleştirdik. Antalya’ya da, Konya’ya da hayırlı mübarek olsun. Dünyaya bizi en iyi şekilde tanıtacaklarından eminim. Bugün de bu kez yine doğuya, Muş’a, aziz Muş’un kurtuluş yıldönümü vesilesiyle gittik, orada da vatandaşlarımızla buluştuk. Bakınız, ayağımızın birisi sabit Ankara’da, ama diğeri bütün Anadolu’yu dolaşıyor. Doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle biz her yerdeyiz, her yerde olacağız. Kut’ül Ammare ruhu, Çanakkale ruhu bunu gerektirir.”
“İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI ZİRVESİ ÇOK ZOR BİR GÜNDEMLE, ÇOK ZOR BİR GÜNDE TOPLANDI”
Bu yoğun iç temaslar dışında dış temasların da aynı önemde ve aynı yoğunlukta olduğunu vurgulayan Davutoğlu, dış ziyaretleri ile ilgili ise şu bilgileri verdi:
“Aslında dış temaslarımız Nisan ayında değerli vatandaşlarım, Türkiye’nin çok boyutlu coğrafyasının ve tarihinin yansıması oldu. En önemli faaliyetimiz, hiç şüphesiz İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’ne ev sahipliği yapmaktı. Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde gerçekleşen İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi çok zor bir gündemle, çok zor bir günde toplandı. Ama bu kez toplanılan yer İstanbul’du ve bu kez toplantıya ev sahipliği yapan İslam dünyasının yükselen yıldızı Türkiye Cumhuriyeti Devleti idi. Bu toplantıyla birlikte üç yıl için Dönem Başkanlığını da devraldık.
İslam dünyası bugün kendi içinde ve dışında birçok konuyla mücadele ediyor, birçok tehditle karşı karşıya, birçok yüzleşmeyle hesaplaşmak durumunda. İçeride kendi halkına zulmeden zalim rejimler ve her türlü vicdani ilkeyi ayaklar altına alan barbar terörist örgütler, dışarıda ise şefkat dini olan İslam dinini tam bir algı sapmasıyla başka bir önyargıyla değerlendirmek isteyen çevreler, yani İslamofobik çevreler. Yani İslam’a, yani İslam dünyasına, yani Müslümanlara oryantalist gözle bakan çevreler, aşırı ırkçı akımların Avrupa’daki saldırıları. İslam dünyası bu kıskacı aşacaktır, İslam dünyası bu prangaları kıracaktır. Çünkü İslam dünyasında artık Türkiye gibi başarı örnekleri de var, çünkü İslam İşbirliği Teşkilatı’na artık üç yıllığına Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Dönem Başkanlığı yapacak. Allah bize güç ve kuvvet versin, bu Dönem Başkanlığımızda en güzel hizmetleri yapmayı bize nasip eylesin.
Çok boyutlu diplomasinden bahsettim. İslam İşbirliği Teşkilatı’na İstanbul’da ev sahipliği yaptıktan sonra Strazburg’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne hitap ettim, Avrupa Konseyinde görüşmeler yaptım. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ndeki hitabımın sadece muhtevası değil ayrıca dili önemliydi. Çünkü yaptığımız temaslar neticesinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, güzel dilimizi, Yunus Emre’nin güzel Türkçesini Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin resmi çalışma dili olarak ilan etti. Türkçenin çalışma dili olarak ilan edilmesinden sonra Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne bu aziz dille hitap eden ilk Türk Başbakan olmaktan da büyük bir onur duydum, hepiniz adına onur duydum. Güzel Türkçemizi beşiklerde ninnilerle söyleyen anneler adına onur duydum, İstiklal Marşı’nı güzel Türkçemizle haykıran gençler adına onur duydum. Güzel Türkçemizi Anadolu’nun nehirlerinin diliyle aktaran Yunus Emre adına onur duydum. Bugün bu güzel Türkçeyi konuşan, farklı diyarlarda konuşanlar adına, Kaşgar’daki bir Uygur adına, Semerkant’taki bir Özbek adına, Bişkek’teki bir Kırgız adına, Astana’daki bir Kazak adına ve Bakü’deki bir Azeri adına gurur duydum. Üsküp’te yankılanan Yahya Kemal Türkçesinin bugün Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde yankılanmasıyla gurur duydum. Aşkabat’taki Türkmenler adına gurur duydum. Saraybosna’da Sancak’ta Türkçe öğrenmek aşkıyla yanan Boşnaklar adına gurur duydum. Kerkük’teki Türkmenler, Bayırbucak’taki ecdat yadigârı Türkmenler, Yörükler adına gurur duydum. Bununla gurur duymayanlar çıkabilir. O Meclis’te ben Türkçe hitap ederken bana İngilizce soru sormaya kalkanlar bu gururu anlayamazlar. Biz her yerde dilimizi de, dinimizi de, örfümüzü de, medeniyetimizi de onurla taşıyacağız. Allah güzel Türkçemizi dilimizden eksik etmesin.
Bu bağlamda önemli bir başka temasımız da Avrupa Birliği liderleri ve Almanya Başbakanı Sayın Angela Merkel’le oldu. Hatırlayacaksınız 1 Kasım seçimlerinden hemen sonra 29 Kasım’da, 13 yıl sonra ilk kez Türkiye-Avrupa Birliği Zirvesi’ni toplamıştık, Brüksel’de toplanmıştık ve yeni bir çerçeve çizmiştik ilişkilere. Hem mülteciler kriziyle mücadele etmek, hem de Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini sağlam bir zemine oturtmak için yeni bir çerçeve. Ondan sonra üç zirve daha yaptık. Son zirve 18 Mart’taydı, o zirveye mültecilerle ilgili politikalarda devrim mahiyetinde değişiklik yapan bir teklif sunduk. Ve bu teklif uzun müzakerelerle Avrupa Birliği tarafından kabul edildi, 4 Nisan’da da uygulamaya geçildi.”
“BİZ HİÇ KİMSEDEN PARA İSTEMEDİK. BİZ HİÇBİR ŞEKİLDE SURİYELİLERİN DRAMINI ELİMİZDE BİR KART GİBİ GÖRMEDİK”
Bu zirveler sonucunda alınan kararların sonuçları ile ilgili ise Davutoğlu şu değerlendirmeyi yaptı:
“Biz ilk zirveyi yaptığımız Kasım ayında, Ekim ayından itibaren günde 6800 Suriyeli mülteci kıyılarımızdan Ege adalarına doğru gidiyor, bunların onlarcası hayatını kaybediyor ve büyük hayal kırıklıkları yaşıyorduk. Her gün televizyonlarda bu haberleri görmekten zihnimiz de, gönlümüz de yoruluyordu. Bu rakam aldığımız tedbirlerle Ocak ayında 3000’e, Şubat ayında ve Mart ayında 1500’lere, ama en önemlisi 18 Mart’ta bizzat teklif ettiğim yeni yöntemle başlayan uygulama sonrası, yani 4 Nisan sonrası iki haneli rakamlara düştü, 80’lere, 90’lara. Hatta 10 Nisan’da tek bir mülteci dahi Ege adalarına geçmeye teşebbüs etmedi. Şu anda da Nisan ayı ortalaması dediğim gibi 80-90 civarında. 6800’lerden 80-90’a inen mülteci geçişleri, uyguladığımız politikanın, Avrupa Birliği’yle birlikte yürüttüğümüz çalışmaların başarısının açık bir işareti. Biz bu müzakereleri bir pazarlık müzakeresi olarak yapmadık. Tek bir niyetimiz vardı, o da; Ege sahillerine Aylan bebek gibi cesetlerin vurmaması. Tek bir niyetimiz ve hedefimiz vardı; Türkiye’nin kıyılarının insanlık trajedilerine şahit olmaması. Bakınız Nisan ayında bu haberler azaldı, neredeyse tamamıyla yok oldu. Biz bu anlaşmayı yaptığımızda eleştirenler oldu, Türkiye mülteci çöplüğüne dönecek gibi ağır ifadeler kullananlar oldu. Ama biz onlara bakmadık. Bizim bu hedefi gerçekleştirmek, Suriyeli mülteci kardeşlerimize en iyi imkânları sunmak yanında eğer Avrupa’ya gitmek isterlerse doğru kanalları göstermek bakımından da büyük çabalarımız oldu. Ve nitekim Avrupa Birliği’yle yaptığımız anlaşma çerçevesinde şu ana kadar 20 civarında Suriyeli kardeşimiz geri alınırken, 110 Suriyeli mülteci de Avrupa’ya gönderildi.
Suriyeli mültecilerle ilgili politikalarımız bugün dünyanın her yerinde takdir topluyor. Nitekim bu çerçevede Almanya Başbakanı Sayın Angela Merkel, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Sayın Tusk ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Sayın Franz Timmermans Gaziantep’i ziyaret ettiler. Birlikte Nizip’teki mülteci kampımızı ziyaret ettik. Arkasından da Avrupa Birliği’nin bu anlaşmalar çerçevesinde taahhüt ettiği 3 yılda 6 milyar avro yardımın ilk aşaması olan 187 milyon avroluk paketi orada uygulamaya geçirdik. Ve Avrupa Birliği yetkilileri Temmuz sonuna kadar 1 milyar avroluk uygulamanın hayata geçirileceğini de ifade ettiler.
Biz hiç kimseden para istemedik. Biz hiçbir şekilde Suriyelilerin dramını elimizde bir kart gibi görmedik. Ama her yerde de külfet paylaşımı konusunda adalet istedik. Türkiye’nin üzerine tek başına yüklenen bu ağır yükün paylaşılmasını istedik. Bugün bu anlaşmayla bu paylaşımın ilk işaretleri başlamış oldu.
Ayrıca yine bu anlaşmanın çerçevesinde Vize muafiyetiyle ilgili çok önemli bir aşamayı da kaydettik. Vize muafiyeti, Türkiye’nin ve sizlerin, aziz vatandaşlarımızın doğal hakkıdır, bunu alana kadar çaba göstereceğiz. Türkiye içinde gerekli çalışmaları yaptık, ümit ederiz ki önümüzdeki günlerde Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu bu kararı uygulamaya geçirecek adımları atar. Bu konuda da yoğun bir faaliyet içindeyiz.
“Ayrıca, yine bu ay içinde Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ilgili bakanlarımızın katıldığı Ekonomi Zirvesini de gerçekleştirdik
Bunların hepsi anlaşmamızın içinde olan farklı unsurlar. Haziran ayında da ümit ederiz ki 33. faslı açacağız. Biz her yerde aktif diplomasinin, yapıcı, uzlaşma kültürünün sözcüsü olduk: Türkiye Avrupa kıtasının bir parçasıdır ve Avrupa’nın tarihi de, geleceği de biz olmadan yazılamaz.”
“BUGÜN KATAR TOPRAKLARINDA TÜRK VE KATAR BAYRAKLARI ALTINDA, SİLAHLI KUVVETLERİMİZ BÖLGE BARIŞI İÇİN ÖNEMLİ BİR MİSYONUN ÖNCÜSÜ DURUMUNDA”
Nisan ayı içinde ikili temaslarının da olduğunu söyleyen Davutoğlu, “Finlandiya’ya ziyarette bulundum, dost bir ülke. Çok verimli görüşmeler gerçekleştirdik. Yine dost ve kardeş bir ülkenin, Bosna Hersek’in Başbakanı Sayın Zvizdic’i Ankara’da misafir ettim ve Bosna Hersek konusunda yapacağımız çalışmaları, ikili temaslarımızı gözden geçirdik.
Son olarak da birkaç gün önce dost ve kardeş bir ülkeyi, Katar’ı ziyaret ettim. Katar, son yıllarda ilişkilerimizin büyük bir ivme kazandığı büyük bir ülke. Katar Emiri Sayın Şeyh Tamim ve Başbakan Şeyh Abdullah ile detaylı görüşmeler gerçekleştirdik. Her zaman olduğu gibi dostça görüşmeler. Katar, son yıllarda ekonomik ilişkilerimizin arttığı, 15 milyarı aşan taahhüt hizmetleri aldığımız bir ülke. Ama bu ziyaretimin özel bir anlamı da vardı, o da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Katar’da kurduğu üssün uygulama anlaşmasını imzaladık. Daha sonra da üssü ziyaret ettim, oradaki kahraman subaylarımız ve askerlerimizle sohbet ettim. Dünyanın neresinde olursa olsun Silahlı Kuvvetlerimizin disiplini, Silahlı Kuvvetlerimizin vazife aşkı gerçek bir örnek teşkil ediyor. Bugün Katar topraklarında Türk ve Katar bayrakları altında, Silahlı Kuvvetlerimiz bölge barışı için önemli bir misyonun öncüsü durumunda. Allah onlara her zaman kolaylık versin, onları muhafaza eylesin. Bu vesileyle Kut’ül Ammare’dan bugün teröre karşı mücadele eden şehitlerimize kadar bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Allah onların mekânlarını aziz eylesin, ruhları şad olsun” diye konuştu.
“GÜVEN ENDEKSLERİMİZDEKİ BU ARTIŞ VE ÜRETİM ENDEKSİNDEKİ ARTIŞ, ENFLASYONDAKİ DÜŞÜŞ EKONOMİDEKİ VERİMLİ VE CANLI BİR DÖNEMİN İŞARETLERİ OLARAK GÖRÜLMELİ”
Nisan ayının güzel ve sevindirici haberlerinin aynı zamanda ekonomiden geldiğine de dikkat çeken Davutoğlu şu ifadeleri kullandı:
“1 Kasım sonrasında oluşan güven, huzur ve istikrar ortamı ekonomiye yansıdı. Mesela, reel kesim güven endeksi Nisan ayında yüzde 4,1 artarak 110,2 seviyesine yükseldi, bu son 22 ayın en yüksek seviyesi; bununla gurur duyuyoruz. Üreticilerimizin, reel kesim üreticilerimizin güven endeksinin artışı ekonomideki canlanmanın açık bir göstergesi. Öbür tarafta tüketici güven endeksi de yüzde 2,2 oranında arttı. Diğer yandan enflasyon rakamlarına baktığımızda, yüzde 7,46 seviyesine gerilediğini görüyoruz, bu da son 7 ayın en düşük enflasyonu. Sanayi üretim endeksimiz ise, Şubat ayında yüzde 5,8 arttı. Güven endekslerimizdeki bu artış ve üretim endeksindeki artış, enflasyondaki düşüş ekonomideki verimli ve canlı bir dönemin işaretleri olarak görülmeli. Bu arada artan bu istikrar ve güven uluslar arası yatırımcıların da ülkemize yönelik ilgisine yeni boyutlar kattı. Öte yandan ihracat rakamlarımızda da açık bir artış gözlendi. Şubat ayında ihracatımız yüzde 1,2, Mart ayında yüzde 2,3 arttı. Şubat ayında 12,4, Mart ayında 12,8 milyar dolara yükseldi. Bakınız bunlar açık ve net rakamlar. Reel kesim güven endeksi artıyor, tüketici güven endeksi artıyor, sanayi üretim endeksi artıyor, uluslar arası yatırımlar artıyor, ihracat artıyor, enflasyon düşüyor. İnşallah baharla birlikte ortaya çıkan ekonomimizdeki bu bahar havası, yazla birlikte daha da güzelleşecek, ekonomimiz bereketlenecek, ülkemiz bereketlenecek. Allah bu ülkeye dirlik ve birlik nasip eylesin.”
Başbakan Davutoğlu, güzel haberlerin sporda da alındığını vurgulayarak, “Galatasaray Erkek Basketbol Takımı Avrupa Kupasını kazandı. Maçtan hemen sonra Galatasaray Başkanını, Sayın Dursun Özbek’i aradım ve tebriklerimi ilettim. Çünkü bu başarı sadece bir takımımızın başarısı değil ülkemizin başarısı.
Diğer taraftan teniste bir ilk gerçekleşti ve İstanbul Turnuvasını kadın tenisçimiz Çağla Büyükakçay kazandı. Daha nice başarıların arka arkaya geleceğinden eminim. Bir ülke bir kez özgüven kazanmışsa bu her alana yansır” diye konuştu.
“DEVLET VE MİLLET EL ELE VERDİĞİNDE, DEVLET İLE MİLLET KAYNAŞTIĞINDA BİR ÜLKENİN EN BÜYÜK ENERJİSİ ORTAYA ÇIKAR”
Dünyanın zor bir süreçten geçtiğini ifade eden Başbakan Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çevremizde ateş çemberi var. Ama emin olunuz Ankara’da bu ülkeyi düşünen, bu ülkenin geleceğiyle yatıp kalkan, her şeyini bu ülke için feda etmeye hazır devlet kadroları var. Devletinize güveniniz, devlet ve millet el ele verdiğinde, devlet ile millet kaynaştığında bir ülkenin en büyük enerjisi ortaya çıkar. Ülkemizin geleceğinden emin olunuz, ekonomimizin yükselişinden emin oluruz. Tabii hain odaklar her zaman bu ülkenin geleceğini karartmak için çaba gösterecekler, Kilis’te olduğu gibi dışarıdan saldıranlar olacak, Bursa’da olduğu gibi içeriden canlı bomba saldırıları yaparak halkımızın moralini bozmak, ülkemizin geleceğini karartmak isteyenler olacak. Onlara karşı en büyük gücümüz birliğimiz, beraberliğimizdir. Şundan emin olunuz: Gerek sınırlarımızın korunması, gerek vatandaşlarımızın huzur ve istikrarının her şehrimizde mutlak anlamda teminat altına alınması için gece-gündüz çalışıyoruz. Her türlü tedbir alınacak, her türlü çalışma yapılacak ve bu ülkenin her bir köşesi mutlak emniyetin ve tam özgürlüğün sağlandığı topraklar olacak.
Değerli vatandaşlarım; inşallah Mayıs ayında tekrar biraraya geleceğiz. Mayıs ayımızın Nisan ayımızdan daha da verimli geçmesi temennisinde bulunuyorum. Hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum.”