Başbakan Yardımcısı Akdoğan Açıklaması
'Göçmen meselesinde Türkiye yalnız bırakılmıştır, terörle mücadelede yalnız bırakılmıştır. 'Benim teröristim iyi, senin teröristin kötü.' Hep çifte standart olmuştur. Oysa Paris'te ölen insanla, İstanbul'da ölen insan arasında ne fark var. İkisi de insan değil mi?' 'Terör olayları bir şiddet kültürüdür. Bu hastalıklı anlayışın hangi ideolojiden, etnik kökenden olduğunun önemi yok. Öldürmeyi esas alan bu hastalıklı anlayışlara karşı, bunun üzerine gitmek gerekiyor' '(Suriye'deki iç savaş) Bütün bu alçak yapılara karşı ve onların arkasındaki istismarcı odaklara karşı, bir sabır ortaya koymak gerekiyor. Vekalet savaşları veriliyor. Peki insan ne olacak?'
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, 'Göçmen meselesinde Türkiye yalnız bırakılmıştır, terörle mücadelede yalnız bırakılmıştır. 'Benim teröristim iyi, senin teröristin kötü.' Hep çifte standart olmuştur. Oysa Paris'te ölen insanla, İstanbul'da ölen insan arasında ne fark var. İkisi de insan değil mi?' dedi.
Akdoğan, Gaziantep Büyükşehir Belediyesince düzenlenen 'UCLG-MEWA Kongresi, Göç, Kültür ve Gastronomi Zirvesi'nde yaptığı açılış konuşmasında, toplantının özellikle mülteci, sığınmacı, göç konusunda farklı bir hassasiyet ve duyarlılık oluşmasına katkı sağlayacağına inandığını söyledi.
Dünyada artık ülkelerin değil şehirlerin yarıştığını dile getiren Akdoğan, bu yüzden hükümet olarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesini önemsediklerini vurguladı.
Demokrasinin ve kalkınmanın yerelden başladığını anlatan Akdoğan, artık belediyecilik anlayışının bir takım altyapı hizmetleri gerçekleştirmenin ötesine geçtiğini, bu anlamda belediye başkanlarının da bütün kenti topyekün kuşatan bir anlayışla hizmet etmesi gerektiğini belirtti.
İnsanların dünya genelinde savaşlar, çatışmalar ve terör gibi gibi birçok sebeple evini terk ettiğini ve bunun da kitlesel göçleri beraberinde getirdiğinin altını çizen Akdoğan, Suriye'de 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük insani krizle karşı karşıya olunduğuna dikkati çekti.
- Açık kapı politikası
Suriye'de 500 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini, 6 milyonu çocuk olmak üzere 14 milyon nüfusun insani yardıma muhtaç durumda olduğunu, 6,5 milyon insanın da yerinden yurdundan olduğuna işaret eden Akdoğan, 'Suriye'de 4,6 milyon insan komşu ülkelere göç etmek durumunda kaldı. Türkiye ise bu süreçte açık kapı politikası izledi. Din, dil, ırk ayrımı yapmadan herkese kucağını açtı, sınırlarını açtı, gönlünü açtı. Bu insanların hayata tutunması için ne gerekiyorsa onu yaptık. Mazluma Ezidi mi, Kürt mü, Türkmen mi, Arap mı, Nusayri mi, Dürzi mi diye kimliğini sormadık. Mevlana'nın dediği gibi 'gel, ne olursan ol, yine gel' dedik.' ifadelerini kullandı.
Bugün dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkenin Türkiye olduğunu anımsatan Akdoğan, Türkiye'de 280 bin kişinin kamplarda kaldığını, Türkiye'de yaşayan 200 bini Iraklı toplam 2 milyon 750 bin sığınmacının olduğunu ve Suriye tarafında 10 kamp daha kurarak Suriyeli mağdurlara kucak açıldığını anlattı.
Akdoğan, sığınmacıların her türlü ihtiyaçlarının insani standartlarda sağlandığına işaret ederek, bugüne kadar 12 milyon poliklinik hizmeti, 500 bin kişiye hastanelerde yatarak sağlık hizmeti, 335 bin ameliyat hizmeti verildiğini vurguladı.
Türkiye'de 4 yılda 160 bin Suriyeli bebeğin dünyaya geldiğini dile getiren Akdoğan, şöyle konuştu:
'Eğer onlar Suriye'de, yani çatışmanın içinde kalsaydı belki bu kadar bebek hayata gelemeyecekti, hayata tutunamayacaktı. AFAD, bütün bu meselelerle ilgilenmeye çalışıyor. Afet Geçici Kent Yönetim Sistemi'ni geliştirdi ve bugün bu sistem Birleşmiş Milletler tarafından en iyi kamu hizmeti ödülüne layık görülmüş durumda. Bugüne kadar Suriyeli kardeşlerimiz için 10 milyar dolar bütçemizden harcama yaptık ama gelen dış yardımlar nedir 160 milyon dolar, devede kulak. Onların yaptığı her 1 lira yardım için biz 22 lira yardım yapmışız. 2014 Küresel İnsani Yardım Raporu'na göre dünyada milli gelire oranla en iyi insani yardım yapan ülke Türkiye'dir.'
Bugün Türkiye'nin bölgesel bir güç olduğunu, tüm bölge halkları tarafından sevilen, takdir edilen, gıyabında dua edilen bir ülke olduğunu aktaran Akdoğan, 'Bunda işte bu insani yardımların, TİKA'nın, AFAD'ın çalışmalarının çok büyük etkisi olduğunu söyleyebiliriz ve bundan dolayıdır mayıs ayında Birleşmiş Milletler ilk kez bir insani zirve gerçekleştirecek ve o zirve İstanbul'da yani Türkiye'de yapılmış olacak. Bu zirvede uluslararası yük paylaşımı yapılması, sürdürülebilir uluslararası yardım sistemi kurulması, tüm ülkelerce açık kapı politikası kullanılması, sığınmacılara ilişkin farkındalık ve bilinç artırımı yapılması konuları gündeme gelecek.' açıklamasında bulundu.
- 200 yılda 7 milyondan fazla göç
Türkiye'nin 200 yılda 7 milyondan fazla göç aldığına dikkati çeken Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şöyle devam etti:
'Biz bugüne kadar Balkanlardan, Kafkaslardan, Ortadoğu'dan, Irak'tan ve Suriye'den gelenlere her zaman kucağımızı açtık. Irak'ta savaş patladığında, ilk akla gelen ülke Türkiye oldu. Biz yine kimseyi geri çevirmedik. Tüm bu hassasiyetimiz siyasi bir hesap için değil, insani bir duyarlılıkla yapılan bir iştir. Olaylara sırtımızı dönerek, güneyimizi kapatarak, vicdanlarımıza kilit vurarak, kafamızı deve kuşu gibi kuma sokarak hiçbir sorunu çözemeyiz. Sorunlar boynumuza dolaşan sarmaşıklar gibidir. Onu görmezden gelirsen ondan kaçmaya çalışırsan, boynunu sarar, nefes alamaz hale getirir. Sorunlarla yüzleşmek gerekir ve üzerine gitmek gerekir. Türkiye'de, cesur ve kararlı bir şekilde meselelerin üzerine gitmeye çalışan bir iktidar var. Bu cesareti gösteremezsek o sorunlar bir karabasan gibi gelir, üzerimize çöker. Türkiye hiçbir sorunu görmezden gelmemiştir.'
- 'Türkiye yalnız bırakıldı'
Türkiye'nin bütün sorunların cesaretle, kararlılıkla çözmeye çalıştığını,çözüm yeri olarak da demokrasi ve siyaset alanını gördüğünü belirten Akdoğan, 'Ama Türkiye birçok meselede yalnız bırakıldı. Mesela göçmen meselesinde Türkiye yalnız bırakılmıştır, terörle mücadelede yalnız bırakılmıştır. 'Benim teröristim iyi, senin teröristin kötü.' Hep çifte standart olmuştur. Oysa Paris'te ölen insanla, İstanbul'da ölen insan arasında ne fark var. 2'si de insan değil mi? Lahor'da ölen insanla, Brüksel'de ölen insan arasında ne fark var? İşe insani bir nazarla bakmamız lazım.' diye konuştu.
Terör olaylarına işaret eden Akdoğan, 'Avrupa'da havaalanında, metroda, bombalar patlatıldı, siviller hayatını kaybetti. Ankara'da otobüs durağında patlama oldu, sınavdan çıkmış çocuklarımız, insanlarımız öldü. İster DAEŞ olsun ister PKK. İsmi önemli değil. O sivillere kim kast ediyorsa ona karşı, silahı çözüm olarak gören anlayışa karşı, terör ve şiddetten medet uman bütün bu hastalıklı anlayışlara karşı insani bir duruş ortaya koymak gerekiyor. Belediye başkanlarına da burada iş düşüyor. Terör olayları bir şiddet kültürüdür. Bu hastalıklı anlayışın hangi ideolojiden, etnik kökenden olduğunun önemi yok. Öldürmeyi esas alan bu hastalıklı anlayışlara karşı, bunun üzerine gitmek gerekiyor. Burada herkese çok büyük görevler düşüyor.' değerlendirmesini yaptı.
- 'Dirayetsiz yönetimler, meseleyi içinden çıkılamaz hale getirdiler'
Suriye'de zalim bir yönetim anlayışının hakim olduğuna dikkati çeken Akdoğan, şunları kaydetti:
'İnsanlara yapmadığını bırakmadı, işkenceler, katliamlar, kimyasal silahlar yapılmayan kalmadı. Oradaki Kürtlere onlarca yıl hem yapmadıklarını bırakmadılar. Bu kadar ceberut bir yönetim ve onun şu anda kol kola girdiği yapılar, terör örgütlerinin kuluçka makinasına dönüştü. Ortada bir takım terör örgütleri var. İngiliz anahtarı gibi kim ne yapmak istiyorsa onu bahane ediyor. Bütün bu alçak yapılara karşı ve onların arkasındaki istismarcı odaklara karşı, bir sabır ortaya koymak gerekiyor. Vekalet savaşları veriliyor. Peki insan ne olacak? İnsani bir kriz var, kimsenin umurunda mı? Milyonlarca insan göç etmiş, ölmüş, herkes nereye bir şey yapabilirim, nereye asker koyarım derdinde. Bir siyasi nüfus kavgası mevcut. İnsanın ıskalandığı bir yapı var. Dirayetsiz yönetimler, meseleyi içinden çıkılamaz hale getirdiler. Suriye, teröristlerin antrenman alanı haline geldi, bataklığa dönüştü. Aynı şeyi Irak'ta yaptılar. Irak kaç parçaya bölünüyor. Şimdi Suriye. Bu dirayetsiz yönetimlerin, bu anlayışların bölgeyi getirdiği nokta ortada.'
Tüm olumsuz gelişmelere karşı Türkiye'nin 'yaşam hakkı kutsaldır' demeye devam ettiğini belirten Yalçın Akdoğan, tüm Türkiye'nin göçmenlere kucağını ve gönlünü açtığını, bu anlamda Gaziantep ve Şanlıurfa gibi illerin de ensar-muhacir anlayışıyla tutumlarını sürdürdüğü için bölge halkına teşekkürü borç bildiğini sözlerine ekledi.
Kaynak: AA
Akdoğan, Gaziantep Büyükşehir Belediyesince düzenlenen 'UCLG-MEWA Kongresi, Göç, Kültür ve Gastronomi Zirvesi'nde yaptığı açılış konuşmasında, toplantının özellikle mülteci, sığınmacı, göç konusunda farklı bir hassasiyet ve duyarlılık oluşmasına katkı sağlayacağına inandığını söyledi.
Dünyada artık ülkelerin değil şehirlerin yarıştığını dile getiren Akdoğan, bu yüzden hükümet olarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesini önemsediklerini vurguladı.
Demokrasinin ve kalkınmanın yerelden başladığını anlatan Akdoğan, artık belediyecilik anlayışının bir takım altyapı hizmetleri gerçekleştirmenin ötesine geçtiğini, bu anlamda belediye başkanlarının da bütün kenti topyekün kuşatan bir anlayışla hizmet etmesi gerektiğini belirtti.
İnsanların dünya genelinde savaşlar, çatışmalar ve terör gibi gibi birçok sebeple evini terk ettiğini ve bunun da kitlesel göçleri beraberinde getirdiğinin altını çizen Akdoğan, Suriye'de 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük insani krizle karşı karşıya olunduğuna dikkati çekti.
- Açık kapı politikası
Suriye'de 500 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini, 6 milyonu çocuk olmak üzere 14 milyon nüfusun insani yardıma muhtaç durumda olduğunu, 6,5 milyon insanın da yerinden yurdundan olduğuna işaret eden Akdoğan, 'Suriye'de 4,6 milyon insan komşu ülkelere göç etmek durumunda kaldı. Türkiye ise bu süreçte açık kapı politikası izledi. Din, dil, ırk ayrımı yapmadan herkese kucağını açtı, sınırlarını açtı, gönlünü açtı. Bu insanların hayata tutunması için ne gerekiyorsa onu yaptık. Mazluma Ezidi mi, Kürt mü, Türkmen mi, Arap mı, Nusayri mi, Dürzi mi diye kimliğini sormadık. Mevlana'nın dediği gibi 'gel, ne olursan ol, yine gel' dedik.' ifadelerini kullandı.
Bugün dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkenin Türkiye olduğunu anımsatan Akdoğan, Türkiye'de 280 bin kişinin kamplarda kaldığını, Türkiye'de yaşayan 200 bini Iraklı toplam 2 milyon 750 bin sığınmacının olduğunu ve Suriye tarafında 10 kamp daha kurarak Suriyeli mağdurlara kucak açıldığını anlattı.
Akdoğan, sığınmacıların her türlü ihtiyaçlarının insani standartlarda sağlandığına işaret ederek, bugüne kadar 12 milyon poliklinik hizmeti, 500 bin kişiye hastanelerde yatarak sağlık hizmeti, 335 bin ameliyat hizmeti verildiğini vurguladı.
Türkiye'de 4 yılda 160 bin Suriyeli bebeğin dünyaya geldiğini dile getiren Akdoğan, şöyle konuştu:
'Eğer onlar Suriye'de, yani çatışmanın içinde kalsaydı belki bu kadar bebek hayata gelemeyecekti, hayata tutunamayacaktı. AFAD, bütün bu meselelerle ilgilenmeye çalışıyor. Afet Geçici Kent Yönetim Sistemi'ni geliştirdi ve bugün bu sistem Birleşmiş Milletler tarafından en iyi kamu hizmeti ödülüne layık görülmüş durumda. Bugüne kadar Suriyeli kardeşlerimiz için 10 milyar dolar bütçemizden harcama yaptık ama gelen dış yardımlar nedir 160 milyon dolar, devede kulak. Onların yaptığı her 1 lira yardım için biz 22 lira yardım yapmışız. 2014 Küresel İnsani Yardım Raporu'na göre dünyada milli gelire oranla en iyi insani yardım yapan ülke Türkiye'dir.'
Bugün Türkiye'nin bölgesel bir güç olduğunu, tüm bölge halkları tarafından sevilen, takdir edilen, gıyabında dua edilen bir ülke olduğunu aktaran Akdoğan, 'Bunda işte bu insani yardımların, TİKA'nın, AFAD'ın çalışmalarının çok büyük etkisi olduğunu söyleyebiliriz ve bundan dolayıdır mayıs ayında Birleşmiş Milletler ilk kez bir insani zirve gerçekleştirecek ve o zirve İstanbul'da yani Türkiye'de yapılmış olacak. Bu zirvede uluslararası yük paylaşımı yapılması, sürdürülebilir uluslararası yardım sistemi kurulması, tüm ülkelerce açık kapı politikası kullanılması, sığınmacılara ilişkin farkındalık ve bilinç artırımı yapılması konuları gündeme gelecek.' açıklamasında bulundu.
- 200 yılda 7 milyondan fazla göç
Türkiye'nin 200 yılda 7 milyondan fazla göç aldığına dikkati çeken Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şöyle devam etti:
'Biz bugüne kadar Balkanlardan, Kafkaslardan, Ortadoğu'dan, Irak'tan ve Suriye'den gelenlere her zaman kucağımızı açtık. Irak'ta savaş patladığında, ilk akla gelen ülke Türkiye oldu. Biz yine kimseyi geri çevirmedik. Tüm bu hassasiyetimiz siyasi bir hesap için değil, insani bir duyarlılıkla yapılan bir iştir. Olaylara sırtımızı dönerek, güneyimizi kapatarak, vicdanlarımıza kilit vurarak, kafamızı deve kuşu gibi kuma sokarak hiçbir sorunu çözemeyiz. Sorunlar boynumuza dolaşan sarmaşıklar gibidir. Onu görmezden gelirsen ondan kaçmaya çalışırsan, boynunu sarar, nefes alamaz hale getirir. Sorunlarla yüzleşmek gerekir ve üzerine gitmek gerekir. Türkiye'de, cesur ve kararlı bir şekilde meselelerin üzerine gitmeye çalışan bir iktidar var. Bu cesareti gösteremezsek o sorunlar bir karabasan gibi gelir, üzerimize çöker. Türkiye hiçbir sorunu görmezden gelmemiştir.'
- 'Türkiye yalnız bırakıldı'
Türkiye'nin bütün sorunların cesaretle, kararlılıkla çözmeye çalıştığını,çözüm yeri olarak da demokrasi ve siyaset alanını gördüğünü belirten Akdoğan, 'Ama Türkiye birçok meselede yalnız bırakıldı. Mesela göçmen meselesinde Türkiye yalnız bırakılmıştır, terörle mücadelede yalnız bırakılmıştır. 'Benim teröristim iyi, senin teröristin kötü.' Hep çifte standart olmuştur. Oysa Paris'te ölen insanla, İstanbul'da ölen insan arasında ne fark var. 2'si de insan değil mi? Lahor'da ölen insanla, Brüksel'de ölen insan arasında ne fark var? İşe insani bir nazarla bakmamız lazım.' diye konuştu.
Terör olaylarına işaret eden Akdoğan, 'Avrupa'da havaalanında, metroda, bombalar patlatıldı, siviller hayatını kaybetti. Ankara'da otobüs durağında patlama oldu, sınavdan çıkmış çocuklarımız, insanlarımız öldü. İster DAEŞ olsun ister PKK. İsmi önemli değil. O sivillere kim kast ediyorsa ona karşı, silahı çözüm olarak gören anlayışa karşı, terör ve şiddetten medet uman bütün bu hastalıklı anlayışlara karşı insani bir duruş ortaya koymak gerekiyor. Belediye başkanlarına da burada iş düşüyor. Terör olayları bir şiddet kültürüdür. Bu hastalıklı anlayışın hangi ideolojiden, etnik kökenden olduğunun önemi yok. Öldürmeyi esas alan bu hastalıklı anlayışlara karşı, bunun üzerine gitmek gerekiyor. Burada herkese çok büyük görevler düşüyor.' değerlendirmesini yaptı.
- 'Dirayetsiz yönetimler, meseleyi içinden çıkılamaz hale getirdiler'
Suriye'de zalim bir yönetim anlayışının hakim olduğuna dikkati çeken Akdoğan, şunları kaydetti:
'İnsanlara yapmadığını bırakmadı, işkenceler, katliamlar, kimyasal silahlar yapılmayan kalmadı. Oradaki Kürtlere onlarca yıl hem yapmadıklarını bırakmadılar. Bu kadar ceberut bir yönetim ve onun şu anda kol kola girdiği yapılar, terör örgütlerinin kuluçka makinasına dönüştü. Ortada bir takım terör örgütleri var. İngiliz anahtarı gibi kim ne yapmak istiyorsa onu bahane ediyor. Bütün bu alçak yapılara karşı ve onların arkasındaki istismarcı odaklara karşı, bir sabır ortaya koymak gerekiyor. Vekalet savaşları veriliyor. Peki insan ne olacak? İnsani bir kriz var, kimsenin umurunda mı? Milyonlarca insan göç etmiş, ölmüş, herkes nereye bir şey yapabilirim, nereye asker koyarım derdinde. Bir siyasi nüfus kavgası mevcut. İnsanın ıskalandığı bir yapı var. Dirayetsiz yönetimler, meseleyi içinden çıkılamaz hale getirdiler. Suriye, teröristlerin antrenman alanı haline geldi, bataklığa dönüştü. Aynı şeyi Irak'ta yaptılar. Irak kaç parçaya bölünüyor. Şimdi Suriye. Bu dirayetsiz yönetimlerin, bu anlayışların bölgeyi getirdiği nokta ortada.'
Tüm olumsuz gelişmelere karşı Türkiye'nin 'yaşam hakkı kutsaldır' demeye devam ettiğini belirten Yalçın Akdoğan, tüm Türkiye'nin göçmenlere kucağını ve gönlünü açtığını, bu anlamda Gaziantep ve Şanlıurfa gibi illerin de ensar-muhacir anlayışıyla tutumlarını sürdürdüğü için bölge halkına teşekkürü borç bildiğini sözlerine ekledi.