Kriptolu Telefonda Geri Sayım Başladı
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere devletin kritik konumlarındaki yetkililere verilecek kriptolu telefonlarla ilgili, "Yeni ürettiğimiz kriptolu telefonlar hazır şu anda belirli miktarda ürettik.
İlgili kurumlar kendi eğitim süreçlerini tamamladıkları anda teslim etmeye hazırız" dedi.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Işık, TGRT Haber ve İhlas Haber Ajansı (İHA) Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar'ın sunduğu "Neler Oluyor?" programına konuk oldu
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı ve devletin kritik konumlarındaki yetkililere verilecek yeni kriptolu telefonların ne zaman dağıtılacağına ilişkin bilgi veren Işık, hibrit olarak bilinen elektrikli yerli otomobil konusunda gelinen son noktayı açıkladı.
Bakan Işık, programda ayrıca TBMM Genel Kurulu'nda görüşmeleri süren İç Güvenlik Paketi'nden Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nun tahliyesine yönelik Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) düzenlediği Şah Fırat operasyonuna, paralel yapıyla mücadeleden başkanlık sistemi tartışmalarına kadar pek çok konuda önemli değerlendirmelerde bulundu.
YENİ KRİPTOLU TELEFONLAR NE ZAMAN DAĞITILACAK?
Yeni üretilen kriptolu telefonların hazır olduğunu açıklayan Bakan Işık, "Şu anda bize gelecek kesin sayı belli olmadı ama belli bir rakamı ürettik. Kullanıma hazır olan sayımız 50'nin altında ama hemen teslim etme imkanımız var" dedi.
Yeni üretilen kriptolu telefonlarda yazılım ve güvenliğini öneminde dikkat çeken Işık, "Kriptolu telefonlarda yazılımı değiştirdik, sıfırdan ele aldık. Ve bazı korsan satırlar bulduk yani dinlemeye imkan verecek korsan satırlar yazmışlar. Kriptolu tüm yazılımlar açık yazılımdır ama siz orada yazılımı alırsınız kendiniz bunu farklılaştırırsınız, kriptoyu kendiniz koyarsınız. En anlaşılacak tabirle kendi yazılımınızla onu millileştirirsiniz. Orada şu anda dünyada bazı kripto çözücü cihazlar ve algoritmalar var. Şu anda bizim yeni yaptığımız kriptolu telefondaki yazılımı çözecek dünyada bir cihaz yok. Bilinen testler yapıldı. Dünyada bilinen en hızlı ve en geniş kripto çözücü cihazın çözebildiğinin üç katı kadar güvenlik var. Şu anda bunun testini yaptık" açıklamasında bulundu.
Yasadışı dinlemelerle gündeme gelen eski kriptolu telefonların bile bir örgüt yapısı olmadan dinlenmesinin mümkün olmadığına dikkat çeken Işık, "Şimdi güvenliği en az üç kat artırdık. 3 aylık değil saniyelik değişen şifreleri var. Çok farklı bir mekanizma, saniyelik hatta saniyenin daha altında değişen şeyler var. Saliselik değişen kripto algoritmaları var. Dolayısıyla orada bizim güvenlikle ilgili şu son ürettiğimiz yazılımla birlikte bir güvenlik endişemiz yok. Şu anda dağıtıma her an hazırız. Şu anda bir eğitim süreci var, ondan sonra kullanıma girecek. İlgili kurumlar kendi eğitim süreçlerini tamamladıkları anda teslim etmeye hazırız" ifadelerini kullandı.
"PARALEL YAPININ NASIL BİR YAPI OLDUĞUNU SORUMLULUK ALANIMDA GÖRDÜM"
Paralel yapıyla mücadele konusunda da önemli açıklamalarda bulunan Işık, "Paralel yapıyı konuşmayacağımız günler İnşallah yaklaşıyor olur. Bu yapının nasıl bir yapı olduğunu ne kadar girift ilişkiler içerisinde bulunduğunu, iç ve dış bağlantılarının hangi noktalara geldiğini bugün daha net olarak görüyoruz" dedi.
Paralel yapıyla mücadeleyi "milli güvenlik meselesi" olarak niteleyen Işık, şöyle devam etti:
"Bu mücadele hafife alınamaz. Paralel yapıyla tabandaki cemaat denen, bu yapının hangi dolaplar çevirdiğini bilmeyen insanları ayırarak söylüyorum çünkü bazen birbirine karışıyor. Bizim paralel yapıdan kastımız bu uluslararası güç odaklarıyla güç birliği yaparak ülkesine ihanet eden yönetici elit. Altındaki samimi insanlara diyoruz ki 'lütfen bu tabloyu görün, lütfen kime hizmet ettiğiniz noktasında bir özeleştiri yapın.' Ama paralel yapının nasıl bir yapı olduğunu sorumluluk alanımda çok net gördüm. TÜBİTAK'taki yapılanma bana çok net gösterdi. Onun için de çok fazla üzerinde duruyorum. Sebebi şu: Yani siz devletin en mahrem sırlarını öğrenmek için bazı kurumları ele geçireceksiniz, bunları öğreneceksiniz ve muhtemelen başka servislere de servis edeceksiniz. Türkiye'nin askeri projelerinde çalışan kilit insanların telefonlarını dinleyeceksiniz. Buna iyi niyetle yaklaşma imkanı var mı? Dolayısıyla bu mücadele bir ulusal güvenlik mücadelesidir. Şu anda yapılan operasyonlar bir yargı sürecidir. Yargı belirli bilgi, belge, her türlü dokümanı toplar, belirli bir kanaate vardığında, savcılar gerekli hukuki süreçleri tamamladığı zaman soruşturma başlar ve ondan sonra sürer."
"KRİPTOLU TELEFONLAR TİB, EMNİYET VE TÜBİTAK BİR ARAYA GELİRSE DİNLENEBİLİR"
17-25 Aralık süreciyle kriptolu telefonların Türkiye'nin gündemine oturduğunu belirten Işık, "Kriptolu telefonların dinlenmesi dahi yapılmış ki bu bir ülke için ihanetin derecesini gösterir. Yani kriptolu telefonu normalde bir kişi dinleyemez, sadece TÜBİTAK da dinleyemez. Yani TÜBİTAK, emniyet ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) hatta bazen yargının bile işin içerisine girmesi lazım ki bir organizasyonla dinleyebilesiniz. Yoksa eski kriptolu telefonları dahi TÜBİTAK tek başına dinleyemez. Bunun çok ciddi bir mekanizması var. Bu konu bunları bir örgüt olduğunun en temel göstergesi. Hani 'ben örgüt arıyorum' diyenlere sadece kriptolu telefonların dinlenmesi... TİB ses kaydına alıyor, şifreyi emniyet -farklı yöntemleri var, çok detayına girmeyeyim- orada TÜBİTAK'la üçü birleşiyor ve şifreyi çözüyor. Yazılım TÜBİTAK'ta, şifre başka yerde, dinleme TİB'de. Bu üç sac ayağı bir araya gelince oradan çözülebiliyor. Özellikle bu yapının dağıtılması Türkiye'nin milli güvenliği açısından son derece önemli" ifadelerini kullandı.
Bakan Işık, devletin bekası açısından sadece paralel yapıya değil başka hiçbir yapının devlette bu şekilde örgütlenmesine müsaade edilmemesi gerektiğini vurguladı.
YERLİ OTOMOBİL ÇALIŞMALARI
Yerli otomobil çalışmalarına ilişkin "yerli otomobil yapamadık" yönündeki eleştirileri değerlendiren Bakan Işık, "Bu eleştiriyi yapanların haklılık payı var. Türkiye maalesef bundan önce 3 defa ayağına gelen fırsatı tepti" dedi.
Bakan Işık, Türkiye'nin yerli otomobil serüvenine ilişkin şunları kaydetti:
"Bunlardan bir tanesi Nuri Demirağ'ın -Allah rahmet eylesin- giriştiği uçak serüveni. Burada maalesef dönemin hükümeti Nuri Demirağ'ı batırdı. O dönem Türkiye inanılmaz bir fırsatı kendi ayaklarıyla tepti. 1960'larda Devrim otomobili dönemlerinde, Güney Kore açlık çekerken Türkiye otomobil yaptı yine dönemin iktidarı maalesef bu projeyi sahiplenmedi hatta yapılan 4 araçtan şu anda ortada yok, 1 aracımız var. O da iyi saklanmış. O zaman da tepti. Ondan sonra Türkiye, dünyada otomobil markaları yeni yeni oluşurken Türkiye'de pek çok deneme oldu maalesef Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri o dönemlerde bunlara destek vermedi hatta yerli üretimi, milli sanayi savunan insanlara bir sürü kulp taktılar. Merhum Necmettin Erbakan'a yapılan muamele gibi. Fakat özellikle 1990'lar ve 2000'li yıllarda da artık otomobil üretimi global bir ölçeğe kaydı. Artık yerelden bir otomobil markası çıkarmak çok kolay olmadı çünkü ölçek çok büyüdü. Ben bir otomobil fabrikasını gezmiştim, yılda 1 milyon 700 bin araç üretiyor, tek fabrikada. İnanılmaz bir ölçek. Rekabet şansı çok zor."
"YENİ BİR FIRSATIMIZ VAR: HİBRİT ARAÇLAR"
Hibrit olarak bilinen elektrikli otomobilleri Türkiye'nin önümüzdeki yeni bir fırsat olarak gördüğünü dile getiren Işık, "Elektrikli otomobille ilgili çalışmamızı tamamladık, şimdi hayata geçirme noktasındayız. Bizim benimsediğimiz model menzili artırılmış elektrikli araç" dedi.
Menzili artırılmış elektrikli otomobilin ne anlama geldiğini anlatan Işık, "Araçta bir bataryanız var, motor, şanzıman, diferansiyel yok. Onların yerine bir bataryanız var, iki tane veya dört tane elektrik motorunuz var, bir de arkada küçük bir jeneratörünüz var. Akşam aracınızı şarj ettiniz, günlük 3 liralık ortamala şarj maliyeti var. Ertesi gün diyelim ki şehir içinde, Ankara'da, İstanbul'da dolaştınız, -100 kilometre güvenli dolaşım diye şu anda hesap ediyoruz- 100 kilometreyi geçmediyseniz hiçbir şekilde ilave masrafınız olmayacak. Akşam geldiğinizde tekrar fişe takacaksınız, sabaha kadar o şarj olacak, siz yatacaksınız. Şu anda biz şarj kısaltmalarla ilgili çalışmaları ayrı yapıyoruz. Şu anda ispatlanmış teknoloji üzerinde yoğunlaştık, diğerleri zaten geliştirilmesi gereken alanlar. Şimdi onu planlıyoruz, bir teknoloji transferi yapabiliriz, kendi birikimimizle onu bütünleştirip çalışıyoruz" ifadelerini kullandı.
"ÖNÜMÜZDE 5 ALTIN YIL VAR"
Üretilecek olan elektrikli otomobilin şu anda en tasarruflu otomobile göre bile yüzde 35 daha tasarruflu olduğunu söyleyen Bakan Işık, "Dolayısıyla önümüzde 5 altın yıl görüyoruz. Bu süre içerisinde biz bu yerli otomobili, yerli Türk markasıyla üretip dünya pazarlarına sunmak istiyoruz. İhtiyatlı olmak gerekiyor. 2020'den önce böyle bir Türk markasını hem Türkiye'nin hem de dünyanın yollarına çıkarmak istiyoruz. Bununla ilgili çalışmamızı yaptık. 3 bölümlü bir çalışma yaptık. Bir tanesi Ar-Ge. Burada TÜBİTAK'ın liderliğinde, özel sektörün de olduğu bir çalışma var. İkincisi, dizayn ve mühendislik çalışması. Burada TÜBİTAK olacak ama lider özel sektör de olacak. Bir de üretim ve pazarlama boyutu var. Orada da TÜBİTAK sembolik olabilir, orada tamamen özel sektör olacak" dedi.
"OTOMOBİL MÜKEMMELİYET MERKEZİ ÇALIŞMAMIZ YÜRÜYOR"
"Başlangıçta devlet olarak kurmayacağız, özel sektöre teşvik ve destek vereceğiz" diyen Işık, şöyle devam etti:
"Yeni konseptimizde model sayısını istediğiniz kadar geliştirebilirsiniz. Önemli olan burada aracın nasıl çalışma mekanizması, prensibi. Bizim gördüğümüz Türkiye gibi Avrupa gibi petrole bağımlı ülkelerde son derece önemli bir çalışma prensibine dayanan bir otomobil yapacağız. Bunu ileride minibüslere, kamyonlara, otobüslere de uygulamak çok mümkün. Şu anda da ona yönelik çalışmalar da yürüyor. TÜBİTAK olarak bir 'Otomobil Mükemmelliyet Merkezi' çalışmamız yürüyor. Sadece batarya teknolojisine değil hidrojen teknolojine yönelik çalışmalarımız var. Bunlara Ar-Ge olarak yoğunlaşmak durumundayız. Şu anda TÜBİTAK'ın bu konularda çalışmaları var ama ticarileştirme, teknoloji transferi konusunda çok daha yoğun bir çalışma yürütüyoruz. En azından konseptimizi belirlerdik sonra kurgumuzu yaptık şimdi artık adım atma noktasındayız. Model çizmek kolay işler, zamanı gelince paylaşacağız."
"SAVUNMA SANAYİİ YERLİLİK ORANINDA YÜZDE 55'İ GEÇTİK"
Bakan Işık, hükümet olarak en önemli hedeflerinin savunma sanayiinde dışa bağımlılığı azaltmak olduğunu belirtti.
"Kendi teknolojinizi kendiniz üretmek zorundasınız" diyen Bakan Işık, "Artık bugün kendi piyade tüfeğini, topunu, tankını, gemisini, helikopterini, insansız hava aracını, uydunu üreten ve 2023'te de yüzde yüz yerli kendi uçağını üreten bir Türkiye olacak. 2002 yılında Türkiye'nin savunma sanayiinde yerlilik oranı yüzde 24'tü, şu anda yüzde 55'i geçtik. Milliyetçilik bu, nutuk atmak değil. Hedefimiz yüzde 80'lere ulaşmak" açıklamasında bulundu.
İÇ GÜVENLİK PAKETİ GERİLİMİ
Genel Kurul'da görüşmelerine devam edilen İç Güvenlik Paketi'ne yönelik değerlendirme yapan Işık, "Şu anda getirilen pakette kıyamet koparacak hiçbir şey yok. Dünyada demokrasi noktasında başarılı sınav vermiş ülkelerin pek çoğunda var olan düzenlemeleri getiriyoruz. Türkiye şu anda öyle bir coğrafyada ki bir taraftan iç terör tehdidi var diğer taraftan etrafımızda çok ciddi bir kargaşa var ve orada yuvalanan terör örgütleri var. Böyle bir ortamda Türkiye'nin kendi iç güvenliğine yönelik tedbir almasından daha normal daha olumlu ne olabilir" dedi.
Bakan Işık, şöyle devam etti:
"Bir şüpheli geldi, 'sen beni bekle, ben bir arama veya gözaltı kararı alayım' mı diyecek. Yani Almanya, Fransa ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde bu kararlar var. Bu kararları almanın demokrasiyle çelişen ne yönü var. 'Keyfi uygulama' olurmuş. Niye Almanya'da veya diğer Avrupa ülkelerinde keyfi uygulama olmuyor da Türkiye'de oluyor. Devlet görevlisi keyfi uygulama yaparsa ağır cezası var.
Niyet samimi olsa 'biz bu kanunu geçirmeyeceğiz' anlayışı değil de 'gelin bu konuyu birlikte müzakere edelim, tartışalım' olsa onlar görüşlerini ortaya koyarlar. Dün yine Sayın Başbakanımız çağrıda bulundu, bugün tekrar çağrıda bulundu. Eğer yasayla ilgili varsa bir öneriniz, gelin konuşalım. Buna AK Parti bugüne kadar da hep açık oldu. Ama önce yumruğu sıkacak sonra da 'sen benim elimi sıkmıyorsun' diyecek. Yani sıkılı yumrukla tokalaşılmaz."
"MHP'NİN ARGÜMANI JANDARMANIN İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NA BAĞLANMASI"
CHP, MHP ve HDP'nin söyleminin "Biz bu kanunu geçirmeyeceğiz" yönünde olduğuna dikkat çeken Işık, "Zaten MHP bunu kendi tabanına da anlatamıyor. Şu anda MHP tabanında ciddi bir eleştiri var yani 'siz böyle bir güvenlik paketine nasıl itiraz edersiniz' yönünde. Böyle bir güvenlik paketine bu konjonktürde bu coğrafyada karşı durmak MHP açısından izahı olmayan bir durum. MHP'nin argümanı Jandarma'nın İçişleri Bakanlığı'na bağlanması. Bütün gelişmiş ülkelerde iç güvenlikten sorumlu kuruluş içişleri bakanlığıdır ve bütün kolluk güçleri içişleri bakanlığına bağlıdır. Kaldı ki bu denge gözetilerek bu değişiklik yapılıyor" ifadelerini kullandı.
HDP'yle kol kola bu yasayı engellemeye çalışmanın MHP açısından çok büyük bir risk olduğunu söyleyen Işık, şunları kaydetti:
"Niye bunu yapıyorsun. MHP'nin bunu yapma gerekçesi yok. Jandarmayla ilgili konuda endişeleriniz getirin, ortaya koyun, bakalım. Türkiye'de İç Güvenlik Yasası'yla getirdiğimiz tedbirlerin hiçbirini özünde ne demokrasiye aykırı bir durum ne de Türkiye'nin realitelerini dışlayan bir yaklaşım var. Olayı seçimler öncesi yasalar üzerinden savaşa dönüştürmeye çalışan bir muhalefetle karşı karşıyayız.
Bu yasa tasarısı, 'polis sokakta istediğini durduracak, arayacak, gözaltına alacak' anlamına gelmiyor, yok böyle bir şey. Burada kanun onları belli kriterlere bağlamış. En üst mülki amirden izin almak durumunda veya çok acil durumlarda da hemen izni onaylatmak şartıyla gözaltına alabilir. Yoksa eğer keyfi uygulama olacaksa mevcut kanunla da olur. Biz, polisimize güvenmek durumundayız ama polisimizden yanlış yapan olursa bedelini ödeyecek. Bu noktada bütün dünyanın sistemi böyle kurulmuş. Fransa, İtalya, İngiltere, Almanya ve İspanya'da olan düzenlemeleri Türkiye'de yaptığımız zaman 'Türkiye diktatörlüğe gidiyor' diye kimse kusura bakmasın. Buna 'evet' deme şansımız yok veya bu yaygaradan sonra alınması gereken bu tedbirleri erteleme şansımız yok."
BAKAN IŞIK'IN GÖZÜNDEN ŞAH FIRAT OPERASYONU
Savunma sanayiinde insanlı ve insansız hava uçakları (İHA) dahil diğer teknolojilerin kullanılmasıyla beraber önemli mesafelerin kat edildiğini belirten Bakan Işık, bu açıdan Türkiye'nin yurt dışındaki tek toprağı olma özelliği taşıyan Suriye'deki Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nun tahliyesine yönelik TSK'nın düzenlediği Şah Fırat operasyonunu değerlendirdi.
"DOSTA GÜVEN, DÜŞMANA KORKU VEREN BİR OPERASYON"
Siyasetin belirleyici olmasının demokrasinin en temel kuralı olduğunu anlatan Işık, "Türkiye'de bu noktada demokrasi işliyor. Yani Genelkurmay operasyonu yapıp da Başbakan'a haber vermiyor. Bu açıdan demokrasinin ne kadar sağlıklı işlediğinin aslında bir göstergesi. İkincisi, bu operasyon, kurumlar arasında son derece güçlü bir koordinasyon ve uyum olduğunun da aslında bir başka göstergesi. Üçüncüsü de Türkiye'nin imkan ve kabiliyetlerinin nasıl geliştiğinin bir göstergesi. Bu üç açıdan baktığımız zaman gerçekten gurur verici bir tablo. Dosta güven, düşmana korku veren bir operasyon yapıldı" dedi.
Muhalefetin konuyu AK Parti karşıtlığına getirip "Bunu eğer AK Parti hükümeti yaptıysa yanlıştır" ön kabulüyle Şah Fırat operasyonuna yönelik eleştiride bulunmasının son derece hayret verici olduğunu söyleyen Işık, "Bu milli bir konu. Hükümetle ilgili çok fazla siyasi yönü de yok" dedi.
"IŞİD'DEN MEDET UMAN BİR CHP İLE KARŞI KARŞIYAYIZ"
Bakan Fikri Işık, "Sayın Kılıçdaroğlu canlı yayın maç yorumcusu gibi bir pozisyon ile her pozisyona ayrı yorum yapıyor, iki pozisyon öncesiyle de yüzde yüz ters şeyler söyleyebiliyor. Bu operasyon aslında iyi bir örnek oldu. Yani Musul'da 'siz niye önceden tahliye etmediniz' diye hükümete söylemediğini bırakmayan Sayın Kılıçdaroğlu, orada 38 askerimizin bir tehdide maruz kalmasının kuvvetle muhtemel olduğu bir dönemde 'siz niye burayı boşaltıyorsunuz' diyor. Bu canlı yayında aynen bir maçın iki farklı pozisyonu için birbiriyle yüzde yüz çelişen iki ayrı yorum. Biz Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu tavrına alıştık" ifadelerini kullandı.
CHP'nin sadece Şah Fırat operasyonunda değil her alanda açmazları bulunduğunu vurgulayan Işık, şöyle devam etti:
"CHP, bütün politikalarını AK Parti karşıtlığı üzerine oluşturuyor. Böyle bir politika oluşturursanız AK Parti doğru yaptığı zaman karşıtı yanlıştır. Siz o zaman yanlış tarafta kalırsınız. Bu olay tipik bir olay oldu. Halbuki doğruya 'doğru', yanlışa 'yanlış' derseniz o zaman millet 'bu insanlar siyaseti iyi yapıyorlar, eğer AK Parti'den ümidimiz azalırsa bir alternatifimiz var' der. Şu anda Sayın Kılıçdaroğlu kendi fanatik tabanını tutmak ama 'sağduyulu CHP'li nereye giderse gitsin' anlayışıyla siyaset yapmaya çalışıyor. Dikkat edin, bir parti 13 yıldır iktidarda olur da her geçene seçimde oyunu artırır mı. Burada elbette AK Parti'nin başarıları çok önemli. Çok güzel hizmetler yapılıyor, vatandaş da bunu takdir ediyor. Bu aynı zamanda muhalefet partisinin başarısızlığı demektir. Muhalefetin kendini gözden geçirmesi lazım.
Yaşanan son olayda ne gördük: Orada askerimize yönelik bir tehdit oluşabilir. Belli ki önümüzdeki süreçte IŞİD'le mücadele de daha radikal önlemler devreye girecek. Sadece Türkiye açısından söylemiyorum. Burada 38 askeriniz ve çok değer verdiğiniz bir kutsal emanetiniz var. Bunu taşımayacaktık da yarın oraya bir saldırı yapıldığında Allah korusun birkaç askerimiz şehit olduğunda o zaman ne denecekti. IŞİD'den medet uman bir CHP ile karşı karşıyayız."
"KILIÇDAROĞLU ESED'İN TÜRKİYE SÖZCÜSÜ GİBİ"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Suriye'nin resmi haber ajansı SANA'nın websitesinde manşet olmasını değerlendiren Bakan Işık, "Suriye ve İran'ı anlarız kendi ülke politikaları açısından. Aslında onların bile makul bir gerekçesi yok. Bir Türk toprağının güvenlik açısından başka bir yere nakledilmesidir, bu sembolik bir şeydir. Buna Suriye ve İran'ın gösterdiği tepkiyi kabul etmeyiz ama kendi politikaları açısından tutarlı bulabiliriz. Tutarlı bulamayacağız nokta Sayın Kılıçdaroğlu'nun ve CHP'nin bu süreçte takındığı tavırdır. Yani adeta Esed'in Türkiye'deki sözcüsü gibi şu anda Suriye'nin bildiğim kadarıyla büyükelçisi yok herhalde büyükelçiliğini CHP'ye taşıdılar. Yani Suriye Büyükelçisi ne diyecekse CHP Genel Merkezi aynı şeyi söylüyor. Bu çok vahim bir durum ve CHP seçmeninin de dikkatinden kaçmayacak" dedi.
Bakan Işık, "Gösterdikleri tepki ile Suriye'nin verdiği tepki birebir örtüşüyor. Yani Suriye hükümetinin verdiği tepkiyle CHP yönetimini verdiği tepkiyi alın, 'Türkiye, Suriye topraklarına girmiştir.' Nerden gidecekti, kendi toprağına nereden ulaşacaktı, tankı havadan mı götürecekti? Ne yapacaktı, o türbenin naklini nasıl yapacaktı. Suriye'de iç savaş başladığı günden beri CHP'nin tavrı adeta Baas partisinin Türkiye mümessilliği gibi. Bu kabul edilemez. Yoksa eğer böyle yanlış politikalar üretmeseler CHP belki bugün toplumda daha prim yapacak. Ama yaptıkları iş, kullandıkları dil, geliştirdikleri söylem hep bu tarzda. Bu toplumun, seçmenin dikkatinden kaçmıyor" değerlendirmesinde bulundu.
"MHP'NİN TAVRI SÜRPRİZ OLDU"
"Bizi asıl şaşırtan MHP'nin tavrı oldu" diyen Işık, "Çünkü MHP özellikle Sayın Bahçeli bugüne kadar milli ve ulusal güvenlikle ilgili konularda daha sağduyulu açıklama yapardı. İç politikaya yönelik çok sert açıklamaları var. MHP'nin İç Güvenlik Paketi'ndeki tavrından sonra özellikle Şah Fırat operasyonuyla ilgili tavrı çok sürpriz oldu. Sebebi, ulusal güvenlik, ülke çıkarları konularında Sayın Bahçeli'nin daha sağduyulu bir tarzı vardı. Ama son dönemde herhalde seçimler yaklaşıyor, seçimlerde de arzu ettikleri başarıyı gösteremeyecekleri anketlere yansıdığı için bir agresif tavır var. Halbuki MHP'nin bu konularda doğruya yakın durması, ülkenin çıkarlarını önceleyen bir söylem geliştirmesi MHP'ye de yarıyordu" şeklinde konuştu.
Bakan Fikri Işık, şöyle devam etti:
"Şimdi bu son İç Güvenlik Yasası ve Şah Fırat operasyonuyla ilgili MHP'nin tavrı, MHP'nin tabanında da ciddi bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı oluşturdu. Neden, bütün dünyanın takdir ettiği, hükümetin, Silahlı Kuvvetlerin birlikte planladığı ve başarıyla icra edilen bir faaliyet MHP'yi aslında sevindirmesi, memnun etmesi lazımdı. Kaybedilen bir toprak yok. Daha önce iki defa taşınan türbe, kabir ve kutsal emanetler üçüncü defa taşınıyor. Eğer yanlışsa o zaman da yanlıştı. Bizim orada canlı askerlerimiz var ve bir terör tehdidi var. Yoksa 'seçime yakın orada bir baskın olur da hükümet zor durumda kalır' diye mi bir beklenti var."
BAKAN FİKRİ IŞIK'IN, BAŞKANLIKLA İLGİLİ FİKRİ
Türkiye'nin uzun süredir gündeminde yer alan başkanlık sistemi tartışmalarına yönelik düşüncelerini açıklayan Bakan Işık, "Türkiye, 21 Ekim 2007'de cumhurbaşkanını doğrudan halk tarafından seçilmesiyle ilgili Anayasa değişikliğini kabul ettiğinde aslında fiilen başkanlık sistemine doğru adım attı" dedi.
Parlamenter sistemlerde cumhurbaşkanlığı makamın daha sembolik olduğunu anlatan Işık, "Burada benim şahsi kanaatim yani hükümet adına konuşmuyorum, Fikri Işık olarak konuşuyorum: Çift başlılık Türkiye için uygun değildir. Bu dönem olabilir ama yarının garantisi yok. Burada önemli olan sistemi bu noktada problem üreten değil sorun çözer hale getirmek. Şu anda Sayın Başbakanımızla Sayın Cumhurbaşkanımız arasındaki hukuk belli bir süre bunu götürebilir ama yarının garantisi yok. O yüzden çift başlılık Türkiye için uygun olmaz. Kontrol ve denge mekanizmalarının iyi kurgulanmış olması kaydıyla başkanlık sistemine Türkiye geçmelidir. Bu benim kanaatim. Bu benim bugünkü kanaatim değil siyasete girdiğim günden itibaren şahsen savunduğum fikir" ifadelerini kullandı.
"ÇİFT BAŞLILIK TÜRKİYE İÇİN UYGUN OLMAZ"
"Şu anda Türkiye'de parlamenter sistem işlemiyor" diyen Işık, "Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu sistem ne parlamenter sistem ne yarı başkanlık sistemi ne de başkanlık sistemi. Bu sürdürülemez bir durum. Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle ilgili Anayasa değişikliğinden sonra yeni bir Türkiye'nin kurguya ihtiyacının olduğu çok açık. Bu benim şahsi kanaatim, iki başlılık olmaz. Bu bugün için sürdürülebilir belki ama yarın aktörlerin değişmesiyle birlikte bunun keskin bir çatışmaya dönüşmesi kaçınılmaz olur. O yüzden ben bu seçimlerde Türkiye'de başkanlık sisteminin her yönüyle tartışılması ve seçimlerden sonra oluşan parlamentonun bu konuyu ciddiyetle ele alıp Türkiye için en uygun modeli belirleyip bunun bir Anayasa değişikliğiyle hayata geçirilmesini son derece hayırlı görürüm" değerlendirmesinde bulundu.
BAKANLAR KURULU'NUN İKİNCİ KEZ BEŞTEPE'DE TOPLANMASI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kabine üyelerini 9 Mart'ta ikinci kez Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda toplama kararına ilişkin muhalefetin eleştirilerine yanıt veren Bakan Işık, "İkinci kez değil de hiç toplanmamış olsaydı muhalefetin diyeceğini söyleyeyim size, 'Cumhurbaşkanını halk seçti, halk Cumhurbaşkanından belli şeyler bekliyor, Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu'nu niye toplamadı' diyecekti. Biz muhalefetin dediğiyle hareket edemeyiz" dedi.
Kaynak: İHA
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Işık, TGRT Haber ve İhlas Haber Ajansı (İHA) Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar'ın sunduğu "Neler Oluyor?" programına konuk oldu
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı ve devletin kritik konumlarındaki yetkililere verilecek yeni kriptolu telefonların ne zaman dağıtılacağına ilişkin bilgi veren Işık, hibrit olarak bilinen elektrikli yerli otomobil konusunda gelinen son noktayı açıkladı.
Bakan Işık, programda ayrıca TBMM Genel Kurulu'nda görüşmeleri süren İç Güvenlik Paketi'nden Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nun tahliyesine yönelik Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) düzenlediği Şah Fırat operasyonuna, paralel yapıyla mücadeleden başkanlık sistemi tartışmalarına kadar pek çok konuda önemli değerlendirmelerde bulundu.
YENİ KRİPTOLU TELEFONLAR NE ZAMAN DAĞITILACAK?
Yeni üretilen kriptolu telefonların hazır olduğunu açıklayan Bakan Işık, "Şu anda bize gelecek kesin sayı belli olmadı ama belli bir rakamı ürettik. Kullanıma hazır olan sayımız 50'nin altında ama hemen teslim etme imkanımız var" dedi.
Yeni üretilen kriptolu telefonlarda yazılım ve güvenliğini öneminde dikkat çeken Işık, "Kriptolu telefonlarda yazılımı değiştirdik, sıfırdan ele aldık. Ve bazı korsan satırlar bulduk yani dinlemeye imkan verecek korsan satırlar yazmışlar. Kriptolu tüm yazılımlar açık yazılımdır ama siz orada yazılımı alırsınız kendiniz bunu farklılaştırırsınız, kriptoyu kendiniz koyarsınız. En anlaşılacak tabirle kendi yazılımınızla onu millileştirirsiniz. Orada şu anda dünyada bazı kripto çözücü cihazlar ve algoritmalar var. Şu anda bizim yeni yaptığımız kriptolu telefondaki yazılımı çözecek dünyada bir cihaz yok. Bilinen testler yapıldı. Dünyada bilinen en hızlı ve en geniş kripto çözücü cihazın çözebildiğinin üç katı kadar güvenlik var. Şu anda bunun testini yaptık" açıklamasında bulundu.
Yasadışı dinlemelerle gündeme gelen eski kriptolu telefonların bile bir örgüt yapısı olmadan dinlenmesinin mümkün olmadığına dikkat çeken Işık, "Şimdi güvenliği en az üç kat artırdık. 3 aylık değil saniyelik değişen şifreleri var. Çok farklı bir mekanizma, saniyelik hatta saniyenin daha altında değişen şeyler var. Saliselik değişen kripto algoritmaları var. Dolayısıyla orada bizim güvenlikle ilgili şu son ürettiğimiz yazılımla birlikte bir güvenlik endişemiz yok. Şu anda dağıtıma her an hazırız. Şu anda bir eğitim süreci var, ondan sonra kullanıma girecek. İlgili kurumlar kendi eğitim süreçlerini tamamladıkları anda teslim etmeye hazırız" ifadelerini kullandı.
"PARALEL YAPININ NASIL BİR YAPI OLDUĞUNU SORUMLULUK ALANIMDA GÖRDÜM"
Paralel yapıyla mücadele konusunda da önemli açıklamalarda bulunan Işık, "Paralel yapıyı konuşmayacağımız günler İnşallah yaklaşıyor olur. Bu yapının nasıl bir yapı olduğunu ne kadar girift ilişkiler içerisinde bulunduğunu, iç ve dış bağlantılarının hangi noktalara geldiğini bugün daha net olarak görüyoruz" dedi.
Paralel yapıyla mücadeleyi "milli güvenlik meselesi" olarak niteleyen Işık, şöyle devam etti:
"Bu mücadele hafife alınamaz. Paralel yapıyla tabandaki cemaat denen, bu yapının hangi dolaplar çevirdiğini bilmeyen insanları ayırarak söylüyorum çünkü bazen birbirine karışıyor. Bizim paralel yapıdan kastımız bu uluslararası güç odaklarıyla güç birliği yaparak ülkesine ihanet eden yönetici elit. Altındaki samimi insanlara diyoruz ki 'lütfen bu tabloyu görün, lütfen kime hizmet ettiğiniz noktasında bir özeleştiri yapın.' Ama paralel yapının nasıl bir yapı olduğunu sorumluluk alanımda çok net gördüm. TÜBİTAK'taki yapılanma bana çok net gösterdi. Onun için de çok fazla üzerinde duruyorum. Sebebi şu: Yani siz devletin en mahrem sırlarını öğrenmek için bazı kurumları ele geçireceksiniz, bunları öğreneceksiniz ve muhtemelen başka servislere de servis edeceksiniz. Türkiye'nin askeri projelerinde çalışan kilit insanların telefonlarını dinleyeceksiniz. Buna iyi niyetle yaklaşma imkanı var mı? Dolayısıyla bu mücadele bir ulusal güvenlik mücadelesidir. Şu anda yapılan operasyonlar bir yargı sürecidir. Yargı belirli bilgi, belge, her türlü dokümanı toplar, belirli bir kanaate vardığında, savcılar gerekli hukuki süreçleri tamamladığı zaman soruşturma başlar ve ondan sonra sürer."
"KRİPTOLU TELEFONLAR TİB, EMNİYET VE TÜBİTAK BİR ARAYA GELİRSE DİNLENEBİLİR"
17-25 Aralık süreciyle kriptolu telefonların Türkiye'nin gündemine oturduğunu belirten Işık, "Kriptolu telefonların dinlenmesi dahi yapılmış ki bu bir ülke için ihanetin derecesini gösterir. Yani kriptolu telefonu normalde bir kişi dinleyemez, sadece TÜBİTAK da dinleyemez. Yani TÜBİTAK, emniyet ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) hatta bazen yargının bile işin içerisine girmesi lazım ki bir organizasyonla dinleyebilesiniz. Yoksa eski kriptolu telefonları dahi TÜBİTAK tek başına dinleyemez. Bunun çok ciddi bir mekanizması var. Bu konu bunları bir örgüt olduğunun en temel göstergesi. Hani 'ben örgüt arıyorum' diyenlere sadece kriptolu telefonların dinlenmesi... TİB ses kaydına alıyor, şifreyi emniyet -farklı yöntemleri var, çok detayına girmeyeyim- orada TÜBİTAK'la üçü birleşiyor ve şifreyi çözüyor. Yazılım TÜBİTAK'ta, şifre başka yerde, dinleme TİB'de. Bu üç sac ayağı bir araya gelince oradan çözülebiliyor. Özellikle bu yapının dağıtılması Türkiye'nin milli güvenliği açısından son derece önemli" ifadelerini kullandı.
Bakan Işık, devletin bekası açısından sadece paralel yapıya değil başka hiçbir yapının devlette bu şekilde örgütlenmesine müsaade edilmemesi gerektiğini vurguladı.
YERLİ OTOMOBİL ÇALIŞMALARI
Yerli otomobil çalışmalarına ilişkin "yerli otomobil yapamadık" yönündeki eleştirileri değerlendiren Bakan Işık, "Bu eleştiriyi yapanların haklılık payı var. Türkiye maalesef bundan önce 3 defa ayağına gelen fırsatı tepti" dedi.
Bakan Işık, Türkiye'nin yerli otomobil serüvenine ilişkin şunları kaydetti:
"Bunlardan bir tanesi Nuri Demirağ'ın -Allah rahmet eylesin- giriştiği uçak serüveni. Burada maalesef dönemin hükümeti Nuri Demirağ'ı batırdı. O dönem Türkiye inanılmaz bir fırsatı kendi ayaklarıyla tepti. 1960'larda Devrim otomobili dönemlerinde, Güney Kore açlık çekerken Türkiye otomobil yaptı yine dönemin iktidarı maalesef bu projeyi sahiplenmedi hatta yapılan 4 araçtan şu anda ortada yok, 1 aracımız var. O da iyi saklanmış. O zaman da tepti. Ondan sonra Türkiye, dünyada otomobil markaları yeni yeni oluşurken Türkiye'de pek çok deneme oldu maalesef Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri o dönemlerde bunlara destek vermedi hatta yerli üretimi, milli sanayi savunan insanlara bir sürü kulp taktılar. Merhum Necmettin Erbakan'a yapılan muamele gibi. Fakat özellikle 1990'lar ve 2000'li yıllarda da artık otomobil üretimi global bir ölçeğe kaydı. Artık yerelden bir otomobil markası çıkarmak çok kolay olmadı çünkü ölçek çok büyüdü. Ben bir otomobil fabrikasını gezmiştim, yılda 1 milyon 700 bin araç üretiyor, tek fabrikada. İnanılmaz bir ölçek. Rekabet şansı çok zor."
"YENİ BİR FIRSATIMIZ VAR: HİBRİT ARAÇLAR"
Hibrit olarak bilinen elektrikli otomobilleri Türkiye'nin önümüzdeki yeni bir fırsat olarak gördüğünü dile getiren Işık, "Elektrikli otomobille ilgili çalışmamızı tamamladık, şimdi hayata geçirme noktasındayız. Bizim benimsediğimiz model menzili artırılmış elektrikli araç" dedi.
Menzili artırılmış elektrikli otomobilin ne anlama geldiğini anlatan Işık, "Araçta bir bataryanız var, motor, şanzıman, diferansiyel yok. Onların yerine bir bataryanız var, iki tane veya dört tane elektrik motorunuz var, bir de arkada küçük bir jeneratörünüz var. Akşam aracınızı şarj ettiniz, günlük 3 liralık ortamala şarj maliyeti var. Ertesi gün diyelim ki şehir içinde, Ankara'da, İstanbul'da dolaştınız, -100 kilometre güvenli dolaşım diye şu anda hesap ediyoruz- 100 kilometreyi geçmediyseniz hiçbir şekilde ilave masrafınız olmayacak. Akşam geldiğinizde tekrar fişe takacaksınız, sabaha kadar o şarj olacak, siz yatacaksınız. Şu anda biz şarj kısaltmalarla ilgili çalışmaları ayrı yapıyoruz. Şu anda ispatlanmış teknoloji üzerinde yoğunlaştık, diğerleri zaten geliştirilmesi gereken alanlar. Şimdi onu planlıyoruz, bir teknoloji transferi yapabiliriz, kendi birikimimizle onu bütünleştirip çalışıyoruz" ifadelerini kullandı.
"ÖNÜMÜZDE 5 ALTIN YIL VAR"
Üretilecek olan elektrikli otomobilin şu anda en tasarruflu otomobile göre bile yüzde 35 daha tasarruflu olduğunu söyleyen Bakan Işık, "Dolayısıyla önümüzde 5 altın yıl görüyoruz. Bu süre içerisinde biz bu yerli otomobili, yerli Türk markasıyla üretip dünya pazarlarına sunmak istiyoruz. İhtiyatlı olmak gerekiyor. 2020'den önce böyle bir Türk markasını hem Türkiye'nin hem de dünyanın yollarına çıkarmak istiyoruz. Bununla ilgili çalışmamızı yaptık. 3 bölümlü bir çalışma yaptık. Bir tanesi Ar-Ge. Burada TÜBİTAK'ın liderliğinde, özel sektörün de olduğu bir çalışma var. İkincisi, dizayn ve mühendislik çalışması. Burada TÜBİTAK olacak ama lider özel sektör de olacak. Bir de üretim ve pazarlama boyutu var. Orada da TÜBİTAK sembolik olabilir, orada tamamen özel sektör olacak" dedi.
"OTOMOBİL MÜKEMMELİYET MERKEZİ ÇALIŞMAMIZ YÜRÜYOR"
"Başlangıçta devlet olarak kurmayacağız, özel sektöre teşvik ve destek vereceğiz" diyen Işık, şöyle devam etti:
"Yeni konseptimizde model sayısını istediğiniz kadar geliştirebilirsiniz. Önemli olan burada aracın nasıl çalışma mekanizması, prensibi. Bizim gördüğümüz Türkiye gibi Avrupa gibi petrole bağımlı ülkelerde son derece önemli bir çalışma prensibine dayanan bir otomobil yapacağız. Bunu ileride minibüslere, kamyonlara, otobüslere de uygulamak çok mümkün. Şu anda da ona yönelik çalışmalar da yürüyor. TÜBİTAK olarak bir 'Otomobil Mükemmelliyet Merkezi' çalışmamız yürüyor. Sadece batarya teknolojisine değil hidrojen teknolojine yönelik çalışmalarımız var. Bunlara Ar-Ge olarak yoğunlaşmak durumundayız. Şu anda TÜBİTAK'ın bu konularda çalışmaları var ama ticarileştirme, teknoloji transferi konusunda çok daha yoğun bir çalışma yürütüyoruz. En azından konseptimizi belirlerdik sonra kurgumuzu yaptık şimdi artık adım atma noktasındayız. Model çizmek kolay işler, zamanı gelince paylaşacağız."
"SAVUNMA SANAYİİ YERLİLİK ORANINDA YÜZDE 55'İ GEÇTİK"
Bakan Işık, hükümet olarak en önemli hedeflerinin savunma sanayiinde dışa bağımlılığı azaltmak olduğunu belirtti.
"Kendi teknolojinizi kendiniz üretmek zorundasınız" diyen Bakan Işık, "Artık bugün kendi piyade tüfeğini, topunu, tankını, gemisini, helikopterini, insansız hava aracını, uydunu üreten ve 2023'te de yüzde yüz yerli kendi uçağını üreten bir Türkiye olacak. 2002 yılında Türkiye'nin savunma sanayiinde yerlilik oranı yüzde 24'tü, şu anda yüzde 55'i geçtik. Milliyetçilik bu, nutuk atmak değil. Hedefimiz yüzde 80'lere ulaşmak" açıklamasında bulundu.
İÇ GÜVENLİK PAKETİ GERİLİMİ
Genel Kurul'da görüşmelerine devam edilen İç Güvenlik Paketi'ne yönelik değerlendirme yapan Işık, "Şu anda getirilen pakette kıyamet koparacak hiçbir şey yok. Dünyada demokrasi noktasında başarılı sınav vermiş ülkelerin pek çoğunda var olan düzenlemeleri getiriyoruz. Türkiye şu anda öyle bir coğrafyada ki bir taraftan iç terör tehdidi var diğer taraftan etrafımızda çok ciddi bir kargaşa var ve orada yuvalanan terör örgütleri var. Böyle bir ortamda Türkiye'nin kendi iç güvenliğine yönelik tedbir almasından daha normal daha olumlu ne olabilir" dedi.
Bakan Işık, şöyle devam etti:
"Bir şüpheli geldi, 'sen beni bekle, ben bir arama veya gözaltı kararı alayım' mı diyecek. Yani Almanya, Fransa ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde bu kararlar var. Bu kararları almanın demokrasiyle çelişen ne yönü var. 'Keyfi uygulama' olurmuş. Niye Almanya'da veya diğer Avrupa ülkelerinde keyfi uygulama olmuyor da Türkiye'de oluyor. Devlet görevlisi keyfi uygulama yaparsa ağır cezası var.
Niyet samimi olsa 'biz bu kanunu geçirmeyeceğiz' anlayışı değil de 'gelin bu konuyu birlikte müzakere edelim, tartışalım' olsa onlar görüşlerini ortaya koyarlar. Dün yine Sayın Başbakanımız çağrıda bulundu, bugün tekrar çağrıda bulundu. Eğer yasayla ilgili varsa bir öneriniz, gelin konuşalım. Buna AK Parti bugüne kadar da hep açık oldu. Ama önce yumruğu sıkacak sonra da 'sen benim elimi sıkmıyorsun' diyecek. Yani sıkılı yumrukla tokalaşılmaz."
"MHP'NİN ARGÜMANI JANDARMANIN İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NA BAĞLANMASI"
CHP, MHP ve HDP'nin söyleminin "Biz bu kanunu geçirmeyeceğiz" yönünde olduğuna dikkat çeken Işık, "Zaten MHP bunu kendi tabanına da anlatamıyor. Şu anda MHP tabanında ciddi bir eleştiri var yani 'siz böyle bir güvenlik paketine nasıl itiraz edersiniz' yönünde. Böyle bir güvenlik paketine bu konjonktürde bu coğrafyada karşı durmak MHP açısından izahı olmayan bir durum. MHP'nin argümanı Jandarma'nın İçişleri Bakanlığı'na bağlanması. Bütün gelişmiş ülkelerde iç güvenlikten sorumlu kuruluş içişleri bakanlığıdır ve bütün kolluk güçleri içişleri bakanlığına bağlıdır. Kaldı ki bu denge gözetilerek bu değişiklik yapılıyor" ifadelerini kullandı.
HDP'yle kol kola bu yasayı engellemeye çalışmanın MHP açısından çok büyük bir risk olduğunu söyleyen Işık, şunları kaydetti:
"Niye bunu yapıyorsun. MHP'nin bunu yapma gerekçesi yok. Jandarmayla ilgili konuda endişeleriniz getirin, ortaya koyun, bakalım. Türkiye'de İç Güvenlik Yasası'yla getirdiğimiz tedbirlerin hiçbirini özünde ne demokrasiye aykırı bir durum ne de Türkiye'nin realitelerini dışlayan bir yaklaşım var. Olayı seçimler öncesi yasalar üzerinden savaşa dönüştürmeye çalışan bir muhalefetle karşı karşıyayız.
Bu yasa tasarısı, 'polis sokakta istediğini durduracak, arayacak, gözaltına alacak' anlamına gelmiyor, yok böyle bir şey. Burada kanun onları belli kriterlere bağlamış. En üst mülki amirden izin almak durumunda veya çok acil durumlarda da hemen izni onaylatmak şartıyla gözaltına alabilir. Yoksa eğer keyfi uygulama olacaksa mevcut kanunla da olur. Biz, polisimize güvenmek durumundayız ama polisimizden yanlış yapan olursa bedelini ödeyecek. Bu noktada bütün dünyanın sistemi böyle kurulmuş. Fransa, İtalya, İngiltere, Almanya ve İspanya'da olan düzenlemeleri Türkiye'de yaptığımız zaman 'Türkiye diktatörlüğe gidiyor' diye kimse kusura bakmasın. Buna 'evet' deme şansımız yok veya bu yaygaradan sonra alınması gereken bu tedbirleri erteleme şansımız yok."
BAKAN IŞIK'IN GÖZÜNDEN ŞAH FIRAT OPERASYONU
Savunma sanayiinde insanlı ve insansız hava uçakları (İHA) dahil diğer teknolojilerin kullanılmasıyla beraber önemli mesafelerin kat edildiğini belirten Bakan Işık, bu açıdan Türkiye'nin yurt dışındaki tek toprağı olma özelliği taşıyan Suriye'deki Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nun tahliyesine yönelik TSK'nın düzenlediği Şah Fırat operasyonunu değerlendirdi.
"DOSTA GÜVEN, DÜŞMANA KORKU VEREN BİR OPERASYON"
Siyasetin belirleyici olmasının demokrasinin en temel kuralı olduğunu anlatan Işık, "Türkiye'de bu noktada demokrasi işliyor. Yani Genelkurmay operasyonu yapıp da Başbakan'a haber vermiyor. Bu açıdan demokrasinin ne kadar sağlıklı işlediğinin aslında bir göstergesi. İkincisi, bu operasyon, kurumlar arasında son derece güçlü bir koordinasyon ve uyum olduğunun da aslında bir başka göstergesi. Üçüncüsü de Türkiye'nin imkan ve kabiliyetlerinin nasıl geliştiğinin bir göstergesi. Bu üç açıdan baktığımız zaman gerçekten gurur verici bir tablo. Dosta güven, düşmana korku veren bir operasyon yapıldı" dedi.
Muhalefetin konuyu AK Parti karşıtlığına getirip "Bunu eğer AK Parti hükümeti yaptıysa yanlıştır" ön kabulüyle Şah Fırat operasyonuna yönelik eleştiride bulunmasının son derece hayret verici olduğunu söyleyen Işık, "Bu milli bir konu. Hükümetle ilgili çok fazla siyasi yönü de yok" dedi.
"IŞİD'DEN MEDET UMAN BİR CHP İLE KARŞI KARŞIYAYIZ"
Bakan Fikri Işık, "Sayın Kılıçdaroğlu canlı yayın maç yorumcusu gibi bir pozisyon ile her pozisyona ayrı yorum yapıyor, iki pozisyon öncesiyle de yüzde yüz ters şeyler söyleyebiliyor. Bu operasyon aslında iyi bir örnek oldu. Yani Musul'da 'siz niye önceden tahliye etmediniz' diye hükümete söylemediğini bırakmayan Sayın Kılıçdaroğlu, orada 38 askerimizin bir tehdide maruz kalmasının kuvvetle muhtemel olduğu bir dönemde 'siz niye burayı boşaltıyorsunuz' diyor. Bu canlı yayında aynen bir maçın iki farklı pozisyonu için birbiriyle yüzde yüz çelişen iki ayrı yorum. Biz Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu tavrına alıştık" ifadelerini kullandı.
CHP'nin sadece Şah Fırat operasyonunda değil her alanda açmazları bulunduğunu vurgulayan Işık, şöyle devam etti:
"CHP, bütün politikalarını AK Parti karşıtlığı üzerine oluşturuyor. Böyle bir politika oluşturursanız AK Parti doğru yaptığı zaman karşıtı yanlıştır. Siz o zaman yanlış tarafta kalırsınız. Bu olay tipik bir olay oldu. Halbuki doğruya 'doğru', yanlışa 'yanlış' derseniz o zaman millet 'bu insanlar siyaseti iyi yapıyorlar, eğer AK Parti'den ümidimiz azalırsa bir alternatifimiz var' der. Şu anda Sayın Kılıçdaroğlu kendi fanatik tabanını tutmak ama 'sağduyulu CHP'li nereye giderse gitsin' anlayışıyla siyaset yapmaya çalışıyor. Dikkat edin, bir parti 13 yıldır iktidarda olur da her geçene seçimde oyunu artırır mı. Burada elbette AK Parti'nin başarıları çok önemli. Çok güzel hizmetler yapılıyor, vatandaş da bunu takdir ediyor. Bu aynı zamanda muhalefet partisinin başarısızlığı demektir. Muhalefetin kendini gözden geçirmesi lazım.
Yaşanan son olayda ne gördük: Orada askerimize yönelik bir tehdit oluşabilir. Belli ki önümüzdeki süreçte IŞİD'le mücadele de daha radikal önlemler devreye girecek. Sadece Türkiye açısından söylemiyorum. Burada 38 askeriniz ve çok değer verdiğiniz bir kutsal emanetiniz var. Bunu taşımayacaktık da yarın oraya bir saldırı yapıldığında Allah korusun birkaç askerimiz şehit olduğunda o zaman ne denecekti. IŞİD'den medet uman bir CHP ile karşı karşıyayız."
"KILIÇDAROĞLU ESED'İN TÜRKİYE SÖZCÜSÜ GİBİ"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Suriye'nin resmi haber ajansı SANA'nın websitesinde manşet olmasını değerlendiren Bakan Işık, "Suriye ve İran'ı anlarız kendi ülke politikaları açısından. Aslında onların bile makul bir gerekçesi yok. Bir Türk toprağının güvenlik açısından başka bir yere nakledilmesidir, bu sembolik bir şeydir. Buna Suriye ve İran'ın gösterdiği tepkiyi kabul etmeyiz ama kendi politikaları açısından tutarlı bulabiliriz. Tutarlı bulamayacağız nokta Sayın Kılıçdaroğlu'nun ve CHP'nin bu süreçte takındığı tavırdır. Yani adeta Esed'in Türkiye'deki sözcüsü gibi şu anda Suriye'nin bildiğim kadarıyla büyükelçisi yok herhalde büyükelçiliğini CHP'ye taşıdılar. Yani Suriye Büyükelçisi ne diyecekse CHP Genel Merkezi aynı şeyi söylüyor. Bu çok vahim bir durum ve CHP seçmeninin de dikkatinden kaçmayacak" dedi.
Bakan Işık, "Gösterdikleri tepki ile Suriye'nin verdiği tepki birebir örtüşüyor. Yani Suriye hükümetinin verdiği tepkiyle CHP yönetimini verdiği tepkiyi alın, 'Türkiye, Suriye topraklarına girmiştir.' Nerden gidecekti, kendi toprağına nereden ulaşacaktı, tankı havadan mı götürecekti? Ne yapacaktı, o türbenin naklini nasıl yapacaktı. Suriye'de iç savaş başladığı günden beri CHP'nin tavrı adeta Baas partisinin Türkiye mümessilliği gibi. Bu kabul edilemez. Yoksa eğer böyle yanlış politikalar üretmeseler CHP belki bugün toplumda daha prim yapacak. Ama yaptıkları iş, kullandıkları dil, geliştirdikleri söylem hep bu tarzda. Bu toplumun, seçmenin dikkatinden kaçmıyor" değerlendirmesinde bulundu.
"MHP'NİN TAVRI SÜRPRİZ OLDU"
"Bizi asıl şaşırtan MHP'nin tavrı oldu" diyen Işık, "Çünkü MHP özellikle Sayın Bahçeli bugüne kadar milli ve ulusal güvenlikle ilgili konularda daha sağduyulu açıklama yapardı. İç politikaya yönelik çok sert açıklamaları var. MHP'nin İç Güvenlik Paketi'ndeki tavrından sonra özellikle Şah Fırat operasyonuyla ilgili tavrı çok sürpriz oldu. Sebebi, ulusal güvenlik, ülke çıkarları konularında Sayın Bahçeli'nin daha sağduyulu bir tarzı vardı. Ama son dönemde herhalde seçimler yaklaşıyor, seçimlerde de arzu ettikleri başarıyı gösteremeyecekleri anketlere yansıdığı için bir agresif tavır var. Halbuki MHP'nin bu konularda doğruya yakın durması, ülkenin çıkarlarını önceleyen bir söylem geliştirmesi MHP'ye de yarıyordu" şeklinde konuştu.
Bakan Fikri Işık, şöyle devam etti:
"Şimdi bu son İç Güvenlik Yasası ve Şah Fırat operasyonuyla ilgili MHP'nin tavrı, MHP'nin tabanında da ciddi bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı oluşturdu. Neden, bütün dünyanın takdir ettiği, hükümetin, Silahlı Kuvvetlerin birlikte planladığı ve başarıyla icra edilen bir faaliyet MHP'yi aslında sevindirmesi, memnun etmesi lazımdı. Kaybedilen bir toprak yok. Daha önce iki defa taşınan türbe, kabir ve kutsal emanetler üçüncü defa taşınıyor. Eğer yanlışsa o zaman da yanlıştı. Bizim orada canlı askerlerimiz var ve bir terör tehdidi var. Yoksa 'seçime yakın orada bir baskın olur da hükümet zor durumda kalır' diye mi bir beklenti var."
BAKAN FİKRİ IŞIK'IN, BAŞKANLIKLA İLGİLİ FİKRİ
Türkiye'nin uzun süredir gündeminde yer alan başkanlık sistemi tartışmalarına yönelik düşüncelerini açıklayan Bakan Işık, "Türkiye, 21 Ekim 2007'de cumhurbaşkanını doğrudan halk tarafından seçilmesiyle ilgili Anayasa değişikliğini kabul ettiğinde aslında fiilen başkanlık sistemine doğru adım attı" dedi.
Parlamenter sistemlerde cumhurbaşkanlığı makamın daha sembolik olduğunu anlatan Işık, "Burada benim şahsi kanaatim yani hükümet adına konuşmuyorum, Fikri Işık olarak konuşuyorum: Çift başlılık Türkiye için uygun değildir. Bu dönem olabilir ama yarının garantisi yok. Burada önemli olan sistemi bu noktada problem üreten değil sorun çözer hale getirmek. Şu anda Sayın Başbakanımızla Sayın Cumhurbaşkanımız arasındaki hukuk belli bir süre bunu götürebilir ama yarının garantisi yok. O yüzden çift başlılık Türkiye için uygun olmaz. Kontrol ve denge mekanizmalarının iyi kurgulanmış olması kaydıyla başkanlık sistemine Türkiye geçmelidir. Bu benim kanaatim. Bu benim bugünkü kanaatim değil siyasete girdiğim günden itibaren şahsen savunduğum fikir" ifadelerini kullandı.
"ÇİFT BAŞLILIK TÜRKİYE İÇİN UYGUN OLMAZ"
"Şu anda Türkiye'de parlamenter sistem işlemiyor" diyen Işık, "Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu sistem ne parlamenter sistem ne yarı başkanlık sistemi ne de başkanlık sistemi. Bu sürdürülemez bir durum. Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle ilgili Anayasa değişikliğinden sonra yeni bir Türkiye'nin kurguya ihtiyacının olduğu çok açık. Bu benim şahsi kanaatim, iki başlılık olmaz. Bu bugün için sürdürülebilir belki ama yarın aktörlerin değişmesiyle birlikte bunun keskin bir çatışmaya dönüşmesi kaçınılmaz olur. O yüzden ben bu seçimlerde Türkiye'de başkanlık sisteminin her yönüyle tartışılması ve seçimlerden sonra oluşan parlamentonun bu konuyu ciddiyetle ele alıp Türkiye için en uygun modeli belirleyip bunun bir Anayasa değişikliğiyle hayata geçirilmesini son derece hayırlı görürüm" değerlendirmesinde bulundu.
BAKANLAR KURULU'NUN İKİNCİ KEZ BEŞTEPE'DE TOPLANMASI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kabine üyelerini 9 Mart'ta ikinci kez Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda toplama kararına ilişkin muhalefetin eleştirilerine yanıt veren Bakan Işık, "İkinci kez değil de hiç toplanmamış olsaydı muhalefetin diyeceğini söyleyeyim size, 'Cumhurbaşkanını halk seçti, halk Cumhurbaşkanından belli şeyler bekliyor, Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu'nu niye toplamadı' diyecekti. Biz muhalefetin dediğiyle hareket edemeyiz" dedi.