''25 Aralık Kumpas'' Soruşturması İddianamesi (11)

"Paralel Devlet Yapılanması'nın 25 Aralık kumpas soruşturması" iddianamesinde, ''Türkiye Cumhuriyeti, teröre yardım eden bir ülke haline getirilmek istenmektedir. Bu işin yerli taşeronları da Paralel Devlet Yapılanması mensubu kişilerdir'' denildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İsmail Uçar tarafından hazırlanan iddianamede, dönemin valisi Hüseyin Avni Mutlu ile dönemin emniyet müdürü Hüseyin Çapkın'ın, 17-25 Aralık soruşturması diye bilinen soruşturmalardan hiçbir şekilde bilgilendirilmedikleri ve sonradan öğrendikleri kaydedilerek, şu ifadelere yer verildi:

''Bir polis müdürü, neden hiyerarşik olarak bağlı olduğu il emniyet müdürüne bilgi vermeden kendi başına soruşturma yapar? Bir cumhuriyet savcısı, bağlı olduğu ve adına işlem yaptığı başsavcıya neden güvenmez ve onu yaptığı soruşturmadan bilgilendirmez? Devlet sistemi içinde çalışılıyorsa devletin birimlerine güvenmek zorunda olmalısınız. Demek ki bir polis müdürü, amirine güvenmiyor ve kendini daha güvenilir buluyorsa ve bir cumhuriyet savcısı kendisini bağlı bulunduğu il başsavcısından daha güvenilir buluyorsa burada bir sorun var demektir. Bu durumda demek ki devlet hiyerarşisinden farklı bir yapılanma var diyebiliriz. Oysaki devlette devamlılık esastır.''

''Balyoz'' dosyası olarak bilinen dosyada sahte CD'lerin delil olarak kullanıldığı, Hrant Dink cinayeti soruşturmasının bu dosyayı da hazırlayan cumhuriyet savcısı tarafından korunması gereken polisler bulunduğundan 3 yıl kadar işlemsiz bırakıldığı belirtilen iddianamede, ''Ergenekon'' dosyası olarak bilinen dosyada polisler tarafından bir kısım şüpheliler hakkında hiç yapmadıkları telefon görüşmeleri yapılmış gibi tapeler hazırlanmak suretiyle sahte deliller uydurulduğu anlatıldı.

"17-25 Aralık operasyon dosyalarında Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına uyan tek bir nokta bulunamadı. Dosya, tamamen diğer kumpas dosyalarında olduğu gibi kumpas mantığına göre kurgulanmış, paralel devletin usul kurallarına göre teşekkül ettirilmiştir'' tespitlerine yer verilen iddianamede, şöyle denildi:

''Cumhuriyet savcısı, bu konuda usulsüzlük olduğunu bilecek durumdadır. Ancak buna rağmen usul yasalarına uymamakta ısrar edilmiştir. Bunun sebebi de cemaat olarak yaptıkları operasyonlarda toplumdan hiçbir tepki gelmemiş olması, sistemi çok güzel kurmuş olmalarından kaynaklanmaktadır. Örgüt, polis ve ilk derece mahkemelerinde çok iyi kadrolaşmıştır. Kararların bozulmayacağına inanarak bu hukuksuzluklara imza atılmaktadır. Teftiş kuruluna yapılan şikayetlerin işlemsiz bırakılması, HSYK'ya intikal eden dosyaların yıllarca bekletilmesi hususu da cemaat hakim savcılarını cesaretlendirmiştir. Önlerinde hiçbir engel bulunmamaktadır. Yaptıkları, cemaatin medyasıyla desteklenmekte ve kamuoyu desteği sağlanmaktadır. Dosyayı hazırlayan ekip de yasalara uymamakta hiçbir engel görmemiştir. Denetimden muafiyetleri olduğunu bilmektedirler. Ayrıca yaptıkları operasyon neticesinde hükümetin düşeceğinden çok emin olmalarından dolayı kendi usul kanunlarını uygulamışlardır.''

- ''Paralel devlet polisleri, hakim ve savcıları iş birliğinde''

Dosyaların başlangıçta kanuna aykırı olarak başlatıldığı, görevsiz savcının soruşturmayı başlattığı, yürüttüğü, görevsiz hakimler tarafından da iletişimin tespitine dair kararlar alındığı, bu şekilde dosyanın temelinin sağlam olmadığı anlatılan iddianamede, ''Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince diğerleri de yanlış gider diye bir söz vardır. Bu dosya da yanlış başlamış ve yanlış gitmiştir. Görüldüğü gibi bu dosyanın hazırlanmasında devletten maaş alan ama emir ve talimatları başka yerlerden alan devlet içinde yuvalanmış paralel devlet polisleri ve hakim savcıları iş birliği içinde yapmışlardır'' denildi.

Şüpheli polislerin gerçekte şüpheli yapmak istediği kişileri değil ona ulaşmak istediği kişileri dinlemeye dahil etmek için rapor düzenlediği belirtilen iddianamede, ''Yani aslında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan takip edilmek istenilmiş ancak Turgay Ciner şüpheli gösterilerek onun üzerinden Ankara'daki Başbakanlık konutundan yapılan görüşmenin baz istasyonu takibi yapılmak suretiyle cell haritası çıkartılmıştır'' değerlendirilmesinde bulunuldu.

Fezleke incelendiğinde dosyada Turgay Ciner'in şüpheli olarak gösterilmediği, hakkında gözaltı kararı olmadığı, Ciner'in aslında dosyadaki ihalelerle ilgisi bulunmadığı ifade edilen iddianamede, cemaat polis ve savcılarının Turgay Ciner'i bir şekilde dinlemeye takarak hakkındaki özel bilgileri elde ettikleri, iş ilişkilerini, kimlerle buluştuğunu ve özel yaşamını kayda aldıkları bildirildi.

İddianamede, şu ifadelere yer verildi:

''Dosyada hakkında takip yapılmış olan Turgay Ciner, örgüt lideri Fetullah Gülen ile bir telefon konuşması yapar, 'Turgay abi Amerika'dan arıyorum, hocam görüşecek' diye arayan bir ses girdikten sonra konuşmada Turgay Ciner, Fetullah Gülen'e rahatsızlığından dolayı geçmiş olsun dileklerini iletmekte, Gülen de 'Mahdumunuz buradaydı misafir ettim' diye teşekkür etmektedir. Bu konuşmanın ardından gizli tanık Fatih'in ifadesine göre; dinlemeyi yapan polis memurunun birkaç gün kendine gelemediği 'Hocaefendiyi doğrudan dinleme şerefine nail oldum' diye sevindiğini bildirmiştir. Anlaşılacağı üzere polisler Fetullah Gülen'i sevmektedirler ve aralarında bir bağ vardır. Bu bağ sempati beslemek boyutunda mı yoksa ondan aldığı emir ve talimatlarla soruşturma yapmak boyutunda mı, soruşturmamızı ilgilendiren kısım budur. Fezlekenin son şekli verildiği esnada polislerden bazılarının Turgay Ciner'in de dosyada dinlendiğini bildirmesine rağmen savcının 'çıkarttık' demesi ve dosyadan Ciner'in gerçekten çıkartılmış olması gizli tanığın beyanını doğrulamaktadır.''

Gizli tanık Fatih'in, beyanında, fezlekeyi hazırlayan ekibin Turgay Ciner örgüt lideri Fetullah Gülen ile görüşünce ''Bu iyi adam, bunu dosyadan çıkartalım'' dediklerini söylediği anlatılan iddianamede, aynı şekilde şüphelilerden Cengiz Aktürk'ün çocuklarının cemaate ait kolejlere gittiğini polislerin öğrenmesi üzerine ''Bakın, şayet Zaman abonesiyse bu adamı soruşturmadan çıkartalım' diye konuştukları, bunun gizli tanık beyanıyla sabit olduğu, bunun, mali şubenin aslında hukuki bir soruşturma yapmadığının en büyük kanıtlarından birini oluşturduğu kaydedildi.

- ''Dinlemelerde Zekeriya Öz, BaşsavcıvekiliX''

17-25 Aralık dosyaları kapsamında paralel polis memurlarının yaptıkları soruşturmada yanlı davranış sergiledikleri vurgulanan iddianamede, şu örnek verildi:

''Başsavcıvekili Zekeriya Öz şüpheli sıfatıyla iletişimi tespit edilen Osman Ağca ile telefon görüşmesi yapmakta, yaptığı görüşmelerde Adidas marka mont gördüğünü ve bunu almak istediğini bildirmekte, Osman Ağca da faturanın şirketine kesilmesini istemektedir. Yine Zekeriya Öz, Osman Ağca'ya ait GözGrup mağazalarından birinden gözlük almaktadır. Osman Ağca yine faturanın şirketine kesilmesini istemektedir. Soruşturma evrakında içeriği hiçbir suç teşkil etmeyen birçok insanın konuşmasını tape yapan şüpheliler, Zekeriya Öz’e gelince ismini 'BaşsavcıX' olarak kodlayarak çözümlüyor ve herhangi bir işlem yapmıyor. Fezlekede bu husustan hiç bahsetmiyor. Oysaki Zekeriya Öz'ün yaptığı eylem dikkate değer bir eylemdir.''

Yapılmak istenen operasyonların Başbakan ve MİT Müsteşarının yasa dışı örgütlerle bağlantılı olduğu izlenimi uyandırma amacını taşıdığı vurgulanan iddianamede,  ''Zaten dosyadaki görüntülerin basına sızdırılması bu amaca hizmet ettiklerini göstermektedir. MİT tırlarının, devletine ihanet eden birkaç kişi tarafından yapılan ihbarlarla durdurulması ve içerisinde bulunan malzemelerin görüntüleri alınarak medya üzerinden dünyaya servis edilmesi de yine aynı gayretin ürünüdür. Türkiye Cumhuriyeti, teröre yardım eden bir ülke haline getirilmek istenmektedir. Bu işin yerli taşeronları da Paralel Devlet Yapılanması mensubu kişilerdir'' ifadeleri yer aldı.

(Sürecek)

Kaynak: AA