Bakan Çelik'ten sert sözler!

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, İstanbul’da yaşanan asansör kazası ve iş kazalarıyla ilgili çok önemli açıklamalar yaptı.

Bakan Çelik'ten sert sözler!
Çelik “İş Sağlığı ve Güvenlik Sözleşmesi yapma zorunluluğu bulunan 680 bin çok tehlikeli iş yerlerinden 180 bini sözleşme yapmış, 500 bini yapmamış” diyerek tehlikenin boyutlarını gözler önüne serdi.

Türkiye'nin her alanda büyük bir değişim ve dönüşüm gerçekleştirmesi gerektiğinin altını çizen Çelik,"Şunu sormamız gerekiyor, önce can mı mal mı? Türkiye, bu kararı vermek durumundadır" diye konuştu.

İnşaat sektörünün çok tehlikeli iş kollarından birisi olduğunu, alınacak önlemlerin önem arz ettiğini kaydeden Çelik, Türkiye'de ilk kez 2012'de, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası gibi temel bir yasanın yürürlüğe girdiğini, yasanın getirdiklerinin uygulanması için de 2 yıldır yoğun bir çaba gösterdiklerini anlattı. Çelik, bu çalışmaların sonucunda 2002'de 100 bin işçiden 16 işçinin hayatını kaybettiğini, 2012 sonunda bu rakamın 6'ya düştüğünü, bunun da son derece önemli bir başarı olduğunu belirtti.

Bakan Çelik, sözlerine şöyle devam etti:

"Neden oluyor bu işler? Çok açık ve net bunu görüyoruz, üretim zorlaması var. Bunu herkesin görmesini özellikle rica ediyorum. Bunu görmediğimiz an gerçekleri tespit edemeyiz. Üretim zorlaması, kazanma hırsı... Kazanma hırsı herkeste vardır ama eğer hukuk içerisinde kontrollü değilse bu kazanma hırsı ne gibi sorunlar açtığını hep beraber izliyoruz. Bunun yanında maliyet zorlaması var. Siz işi daha ucuza yaptırmak için taşeronluk sistemini acımasız bir şekilde kullanarak, insanları, çalışanları adeta köleleştirerek bir uygulama içerisine girerseniz, burada maliyetin getirdiği baskılardan dolayı, çok kazanma hırsıyla bütünleşen bu anlayış ister istemez güvenliği ikinci derecede bırakmaktadır.

Diğer bir konu, imar zorlaması var. İstanbul'da gördüğümüz tablo da bu. Ali Sami Yen Stadı'nın yerine, Galatasaray'a yapılan stada karşılık takas işlemleri yapılıyor. İster istemez bir imar sorunu ortaya çıkmış, bir imar zorlamasıyla da karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Ve en önemlisi, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin gelişen bu teknolojiye uygun bir şekilde işverenler tarafından, işin sahipleri tarafından uygulanıyor olmaması."

'KONUNUN CAHİLİ OLAN İNSANLAR ÇOK KONUŞUYOR'

İş sağlığı ve güvenliği alanının insan faktörüyle ilgilisi nedeniyle çok hassas olduğuna dikkati çeken Çelik, şöyle konuştu:

"Bu konunun cahili olan insanlar çok konuşuyorlar, en çok ağrımıza giden konu o. Anlatıyorsunuz, söylüyorsunuz, söylediğinizi anlamaktan aciz ve yorum yaparken, değerlendirirken çok farklı değerlendirme yapıyorlar. Bir yer, eğer tümden anahtar teslim, bir başkasına inşa için verilmişse sorumlu olan anahtar teslim o işi alandır. Yer sahibinin, arsa sahibinin burada bir kusuru söz konusu değil. Ama bir ortaklık söz konusu ise, müştereken onların sorumlulukları vardır. Yoksa bir vatandaş arsasını müteahhite veriyor, bir kaza meydana gelirse sorumluluk arsa sahibinindir gibi bir şey söylemek doğru değil. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum. Binayı TOKİ yapıyorsa sorumluluk TOKİ'nindir, orada bulundurması gereken teknik tüm elemanları orada bulundurmak durumunda, o sorumluluktan TOKİ kaçamaz ama eğer siz bunu anahtar teslim bir başkasına, arsa sahibi olarak vermişseniz, o sorumluluk onu alan ve yapan firmadadır."

'TÜRKİYE, CAN MI MAL MI KONUSUNDA KARAR VERMELİ!'

Bakan Çelik, İstanbul'da kazanın yaşandığı inşaatın bütün teknik işlerinden sorumlu bir fenni mesulü bulunduğuna, yapı denetim firmasının da A'dan Z'ye, temeli attıktan çatıyı kapatıncaya kadar devam eden bir sorumluluğu olduğuna işaret etti. Asansör firmasının da inşaatta sorumlusu ve teknik heyeti bulunduğunu, asansörün kurallara uygun çalışıp çalışmadığının, periyodik denetimlerinin yapılıp yapılmadığının da makine mühendisleri odaları ilgililerince takip edildiğini anımsatan Çelik, sözlerine şöyle devam etti:

"Bu kaza, bunların ortasında meydana geliyor. 24 saat işin başında, görev karmaşası yok, herhangi bir sıkıntı yok. Yeni bir görev tanımlamasına gerek yok. Bizzat asansörden sorumlu olan insanlar, yetkililer var. Bizzat inşaatın teknik inşasından sorumlu görevliler var ve bunların ortasında bu olay meydana geliyor.

Burada şunu sormamız gerekiyor, önce can mı mal mı? Türkiye, bu kararı vermek durumundadır. Çağdaş ülke olacaksak 'can mı mal mı' noktasındaki kararımızı netleştirmemiz gerekiyor. Bunu dille söylememiz bir şey ifade etmiyor. Bunu, söylüyorum diye söylemek değil. Gerçekten bunun gereğini yerine getirecek bir anlayış içerisinde olmamız halinde biz bu konuda candan yana olduğumuzu ortaya koyabiliriz. Yoksa ifade olsun diye söyleyelim, 'candan yanayız' ama bildiğimiz okumaya devam edecek olursak bu konu yani kazaların kaçınılmaz bir durum alacağını bir kez daha ifade ediyorum. Bu konu bir bakanlığın çözeceği bir konu değil, bu bir sistem meselesidir. Bu sistem meselesinden dolayı da zihniyetimizin, bakış açılarımızın değişmesi, 'önce insan' dememiz gerekiyor. Bütün işverenler, çalışanlar, bütün taraflar olarak önce bir zihniyet sorgulaması mutlaka yapmamız gerekir. Yoksa iş çok kolay, Çalışma Bakanlığının üzerine davulu asacaksınız tokmağı alacaksınız, vuruyorsunuz. Bunun bir karşılığı yok, yanlış adres yani bu."

'İŞYERLERİNDE RİSK DEĞERLENDİRMESİ ÖNEMLİ'

"İş Sağlığı ve Güvenliği Eylem Planı" konusundaki çalışmaların ne aşamada olduğu sorulan Çelik, risk değerlendirmesinin önemine değindi. Risk değerlendirmesi yapılmamasının cezai müeyyideleri olduğunu kaydeden Çelik, iş yerlerinin niteliğine göre kademeli ceza uygulamasının getirilebileceğini söyledi.

İşçi ve işveren kesimleriyle görüşülerek, varsa eksikliklerin giderilmesinden yana olduklarını ifade eden Çelik, "Çalışma hayatı, keskin tarafları olan bir hayat. Burada bir uzlaşı ve diyalog son derece önem arz ediyor. Çünkü işçi ve işveren birbirinden ayrılmaz ikili" dedi.

'MÜEBBET HAPSE MAHKUM ŞAHIS BİR RÜYA GÖRMÜŞ'

Bakan Çelik, Soma'daki maden faciadan önce teftiş yapan müfettişler hakkında Bakanlıkça soruşturma izninin verilmemesinin gerekçelerinin sorulması üzerine, şunları kaydetti:

"Savcılık, kendisine gelen şikayetleri bize gönderiyor. Şikayet dilekçeleri kimden geliyor? Bir mimar, madenlerle ilgili yasal düzenleme yapılması gerektiğiyle ilgili bir kanun teklifi hazırlıyor, savcılığa gönderiyor. Savcı da bunu bize gönderiyor. 2011 yılında Muğla Sosyal Güvenlik Kurumu il müdürümüzü öldüren müebbet hapse mahkum olmuş şahıs, bir rüya görmüş, suçun kimde olduğuyla ilgili. Bununla ilgili bir dilekçeyi Savcı Bey'e yazıyor. Onun üzerine de bizden soruşturma izni verilmesi isteniyor. Esas sorun nereden kaynaklanıyor, buna bakmak gerekiyor. Soma'da ilgili firmayla 2009'da sözleşme yapıyor; '2017'ye kadar 15 milyon ton kömür üretilecek' deniyor ama 2014'ün mayıs ayında 15 milyon ton kömür üretiliyor. 2,5 yıl öncesinden. Bütün raporla 'üretim zorlaması' diyor. Bu hırs, bu anlayış olduğu sürece, bundan kurtulmadığımız sürece, buralara bir neşter ayılmadığı sürece, iş kazası zaten 'geliyorum' diyor."

'301 KİŞİNİN SORUMLUSU MÜFETTİŞ DİYE BİR TABLOYU KABUL ETMEK MÜMKÜN DEĞİL!'

Savcının görevini yaptığını, kendisine gelen dilekçeyi Bakanlıklarına gönderdiğini belirten Çelik, şöyle devam etti:

"Bu işin ne sahibi müfettişlerdir, ne işleticisi müfettişlerdir, ne oradaki teknik sorumlusu müfettişlerdir. Müfettişler, görevlerini yapmış. Müfettişlerin idari olarak orada bir kusuru varsa bunlar zaten soruşturuluyor, o da bitmiş değil. Ama geriye dönük 2009 yılına kadar teftiş yapan tüm müfettişlerin soruşturulmasıyla ilgili izin isteniyor. 2009, 2010, 2011 yılında kaza olmamış ki, o müfettişlere madalya takmamız gerekiyor o zaman. Onlarla ilgili neden soruşturma yapıyoruz. Burada bir adres sıkıntısı var. Bu konuların tartışılması gerekiyorsa çok açık, şeffaf tüm kesimlerle tartışmaya hazırız. Çalışma Bakanlığı ne inşaatın ruhsatını veriyor, ne madenin ruhsatını veriyor. Çalışma Bakanlığı ne oranın teknik sorumlusudur. Orada işlerin sağlıklı yürümesi için herkesin görevinin başında olup olmadığına, alet, edevat ve ekipmanın olup olmadığına bakar. İlk işçi çalışmaya başladığı an Çalışma Bakanlığının görevi başlar, onun öncesi görevi değildir. Onun için bir haksızlık yapmayalım, yanlış neredeyse onu tespit edelim. Onu bulalım, onu çıkartalım. Yoksa yılda iki kere yapmış, eksiği bulmuş, az bulmuş, ceza yazmış olan müfettişleri ana sorun haline getirip… Hayatını kaybeden 301 kişinin sorumlusu yılda iki kez teftiş yapan müfettişmiş gibi bir tabloyu kabul etmek mümkün değil."