Hanefi Bostan’dan Yök’e Sorumluluk Çağrısı
Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) kaçınılmaz görevlerinin olduğunu söyleyen Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M.
Hanefi Bostan, “Akademisyenlere 2002 yılından beri verilmeyen makam tazminatı verilerek görev tazminatı artırılmalıdır” dedi.
YÖK'ün sorumluluğunda olan, yerine getirmesi gereken, kaçınılmaz görevlerinin olduğunu söyleyen Hanefi Bostan, “Bu görevler bugüne kadar yerine getirilmediği için on binlerce üniversite personeli hak kayıplarına uğrayarak mağdur edilmiştir. Mağdur edilen üniversite akademik ve idari personelin hak kayıplarının giderilmesi için YÖK'ün vakit geçirmeden harekete geçmesi gerekmektedir. Ülkemizi daha güzel yarınlara ve aydınlık geleceğe taşıyacak temel etkenlerin başında üniversite öğretim üyelerinin yani akademisyenlerin geldiğini bilmeyen yoktur. Ancak akademisyenlerin hangi şartlarda çalıştığını, ekonomik durumlarının sefalet düzeyinde bulunduğunu bilen de yoktur” dedi.
“AKADEMİSYENLER KARIN TOKLUĞUNA ÇALIŞIYOR”
Akademisyenlerin karın tokluğuna çalıştıklarını söyleyen Hanefi Bostan, “Ülkemizi daha güzel yarınlara ve aydınlık geleceğe taşıyacak temel etkenlerin başında üniversite öğretim üyelerinin yani akademisyenlerin geldiğini bilmeyen yoktur. Ancak akademisyenlerin hangi şartlarda çalıştığını, ekonomik durumlarının sefalet düzeyinde bulunduğunu bilen de yoktur. Akademisyenler ülkemizde karın tokluğuna çalıştırılmaktadır. Nitekim 2014 yılı Nisan ayı sonu itibarıyla Yoksulluk Sınırı 3904 TL'ye dayanırken kıdemli profesörlerin dışında hiçbir akademisyen bu sınırın üstünde maaş alamamaktadır. En yüksek maaş alan kıdemli profesörlerin bile milletvekili danışmanlarından ve sekreterlerinden daha az maaş almaları, kamuda çalışan kıdemli bir işçinin çok altında bir ücrete mahkûm edilmeleri ve yeni mezun ettikleri öğrencilerinden daha az bir ücrete layık görülmeleri kabul edilebilir bir uygulama değildir. YÖK Genel Kurulu ve Yönetim Kurulu acilen toplanarak kamuoyunu bilgilendirmeli ve konuya müdahil olmalıdır. Öncelikle akademisyenlerin büyük çoğunluğuna 2002 yılından beri verilmeyen makam tazminatı verilerek görev tazminatı artırılmalıdır. Araştırma Görevlilerinin ek göstergesi 3600'e, Öğretim Görevlilerinin ve Yardımcı Doçentlerin 4800'e, doçentlerin 5300'e, profesörlerin de 7000'e çıkarılması gerekmektedir. Yine memurların ve şeflerin ek göstergesi 3000'e, şube müdürü, fakülte ve yüksek okul sekreterlerinin 3600'e çıkarılması bir zaruret haline gelmiştir. Ayrıca şeflerin birinci dereceye kadar yükselmelerine imkân tanınmalı, şube müdürü, fakülte ve yüksekokul sekreterlerine makam tazminatı verilmelidir” diye konuştu.
“KAZANDIKLARI HALDE ATANMAK İÇİN BEKLİYORLAR”
Akademisyenlere verilen ek ödemelere de değinen Bostan, “666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 1500 TL'ye varan ek ödemeler söz konusu iken; bu ülkenin itici gücü olan, bilimsel çalışma üreten, sürekli bilimsel yayınları takip ederek kendisini geliştirmesi gereken, gençlerimizi bilimin ışığında yetiştiren profesörlerin, doçentlerin, yardımcı doçentlerin, öğretim görevlilerinin, okutmanların, araştırma görevlilerinin tamamı ve idari personelin büyük bir çoğunluğunun böylesine görmezden gelinmesi, onların geçim derdiyle baş başa bırakılmaları ülkemiz için utanılacak bir durumdur. Bugün doktorasını tamamlamış araştırma görevlileri, kadro yokluğu bahane edilerek yardımcı doçent olamamakta, doçentliği aldığı halde doçent kadrosuna ataması yapılmamaktadır. Aynı şekilde küçümsenmeyecek sayıdaki doçente kadro verilmediği için profesör olamamaktadır. Öğretim üyesi yetiştirmek kolay bir iş değildir. Birkaç yılda öğretim üyesi yetiştiremezsiniz. Bütün şartlar hazır olduğunda en az 6 ila 8 yıllık bir zamana ihtiyaç bulunmaktadır. Siz zamanı kısıtlayarak, ya da araştırma görevlilerinin önüne engeller koyarak bunu başaramazsınız. Araştırma görevlilerinin sorunlarıyla bire bir ilgilenmek ve çözüm bulmak zorundasınız. Başka türlü başarılı olmanız mümkün gözükmemektedir. Nitekim 2010-2013 yılları arasında 310.835 üniversite mezunu Öğretim Üyesi Yetiştirme Programına (ÖYP) başvurarak araştırma görevlisi olmak istemiştir. Bu adaylardan 14.817 kişi bu programa yerleşmeye hak kazandığı halde sadece 10.086 kişi araştırma görevlisi olarak atanmıştır. Yaklaşık beş bin kişi kazandığı halde atanmak için başvuruda bulunmamıştır. Bunun nedenlerinin başında hiç şüphesiz adayların önüne konulan kefalet senetleri, kısa sürede yabancı dil öğrenme yükümlülüğü ve öngörülen maaş azlığıdır. Öğretim elemanı adaylarının kefalet senetleriyle gözü korkutulmamalı ve yabancı dil öğrenme sorununu çözmek için biraz daha esnek davranılmalıdır. Yüksek lisans ve doktora süreleri ile ilgili zaman sınırlaması biraz daha uzatılmalı ve geçim sıkıntısı çekmeyecek düzeyde maaş verilmelidir. Yüksek lisans ve doktora yaptıkları illere eşlerinin tayini için gerekli kolaylıklar sağlanmalıdır” şeklinde konuştu.
“BURSLAR HABER VERİLMEDEN DONDURULDU”
Öğretim elemanlarının burslarının haber verilmeden dondurulduğunu iddia eden Bostan, sözlerini söyle sürdürdü: “YÖK, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu uyarınca, öğretim üyesi ve araştırmacı yetiştirilmesi amacıyla yüksek lisans, doktora, doktora sonrası araştırma için yurtdışına öğretim elemanları göndermeyi ve bunlara araştırma bursu tahsis etmeyi kararlaştırmıştır. Süreleri kısa olmakla birlikte yerinde ve doğru bir karar olduğunu belirtmek gerekmektedir. Ancak YÖK, bu araştırma burslarına müracaat eden öğretim elemanlarının burslarını ilgililere haber vermeden dondurduğu sendikamıza yapılan şikâyetlerden anlaşılmaktadır. Burslar neden donduruldu ve ne zaman serbest bırakılacaktır? Uzun çalışma ve gayretler sonrası yurtdışındaki araştırma merkezleri ve üniversitelerden kabul alan ve hatta ucuz olsun diye önceden uçak biletlerini alan öğretim elemanları bugün bu belirsizlik karşı hayal kırıklığına uğramışlardır. Konu ile ilgili sorun kısa zamanda çözülmeli ve akademisyenler bilgilendirilmelidir. Sendika olarak Askerlik Sevk Tehiri Yönetmeliği’nin 12. maddesinde yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin sevk tehirine ilişkin hükmün yüksek lisans öğrencilerine de uygulanması gerektiğine ilişkin Milli Savunma Bakanlığı’na yazdığımız yazıya cevap verildi.
Bakanlık cevabi yazısında; yurtiçinde yüksek lisans ve doktora eğitimi yapan yükümlülerin sevk tehiri işlemleri, eğitim gördükleri kurumlarının teklifi üzerine, 35 yaşını doldurdukları yılın sonunu geçmemek üzere tabi oldukları Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği’nde belirtilen azami süreler kadar yapılabileceğini tarafımıza bildirdi. Ancak bu konuda enstitülerin zorluk çıkardığı sendikamıza yapılan müracaatlardan anlaşılmaktadır. Öğretim elemanına şiddetle ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, Enstitülerin, Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği’ndeki süreleri bahane ederek yüksek lisans yapanların araştırmalarını yarıda keserek askere alınmaları, buna karşılık para karşılığında askerlik hizmetinden muaf tutulanların varlığı büyük bir çelişki değil midir?”
Kaynak: İHA
YÖK'ün sorumluluğunda olan, yerine getirmesi gereken, kaçınılmaz görevlerinin olduğunu söyleyen Hanefi Bostan, “Bu görevler bugüne kadar yerine getirilmediği için on binlerce üniversite personeli hak kayıplarına uğrayarak mağdur edilmiştir. Mağdur edilen üniversite akademik ve idari personelin hak kayıplarının giderilmesi için YÖK'ün vakit geçirmeden harekete geçmesi gerekmektedir. Ülkemizi daha güzel yarınlara ve aydınlık geleceğe taşıyacak temel etkenlerin başında üniversite öğretim üyelerinin yani akademisyenlerin geldiğini bilmeyen yoktur. Ancak akademisyenlerin hangi şartlarda çalıştığını, ekonomik durumlarının sefalet düzeyinde bulunduğunu bilen de yoktur” dedi.
“AKADEMİSYENLER KARIN TOKLUĞUNA ÇALIŞIYOR”
Akademisyenlerin karın tokluğuna çalıştıklarını söyleyen Hanefi Bostan, “Ülkemizi daha güzel yarınlara ve aydınlık geleceğe taşıyacak temel etkenlerin başında üniversite öğretim üyelerinin yani akademisyenlerin geldiğini bilmeyen yoktur. Ancak akademisyenlerin hangi şartlarda çalıştığını, ekonomik durumlarının sefalet düzeyinde bulunduğunu bilen de yoktur. Akademisyenler ülkemizde karın tokluğuna çalıştırılmaktadır. Nitekim 2014 yılı Nisan ayı sonu itibarıyla Yoksulluk Sınırı 3904 TL'ye dayanırken kıdemli profesörlerin dışında hiçbir akademisyen bu sınırın üstünde maaş alamamaktadır. En yüksek maaş alan kıdemli profesörlerin bile milletvekili danışmanlarından ve sekreterlerinden daha az maaş almaları, kamuda çalışan kıdemli bir işçinin çok altında bir ücrete mahkûm edilmeleri ve yeni mezun ettikleri öğrencilerinden daha az bir ücrete layık görülmeleri kabul edilebilir bir uygulama değildir. YÖK Genel Kurulu ve Yönetim Kurulu acilen toplanarak kamuoyunu bilgilendirmeli ve konuya müdahil olmalıdır. Öncelikle akademisyenlerin büyük çoğunluğuna 2002 yılından beri verilmeyen makam tazminatı verilerek görev tazminatı artırılmalıdır. Araştırma Görevlilerinin ek göstergesi 3600'e, Öğretim Görevlilerinin ve Yardımcı Doçentlerin 4800'e, doçentlerin 5300'e, profesörlerin de 7000'e çıkarılması gerekmektedir. Yine memurların ve şeflerin ek göstergesi 3000'e, şube müdürü, fakülte ve yüksek okul sekreterlerinin 3600'e çıkarılması bir zaruret haline gelmiştir. Ayrıca şeflerin birinci dereceye kadar yükselmelerine imkân tanınmalı, şube müdürü, fakülte ve yüksekokul sekreterlerine makam tazminatı verilmelidir” diye konuştu.
“KAZANDIKLARI HALDE ATANMAK İÇİN BEKLİYORLAR”
Akademisyenlere verilen ek ödemelere de değinen Bostan, “666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 1500 TL'ye varan ek ödemeler söz konusu iken; bu ülkenin itici gücü olan, bilimsel çalışma üreten, sürekli bilimsel yayınları takip ederek kendisini geliştirmesi gereken, gençlerimizi bilimin ışığında yetiştiren profesörlerin, doçentlerin, yardımcı doçentlerin, öğretim görevlilerinin, okutmanların, araştırma görevlilerinin tamamı ve idari personelin büyük bir çoğunluğunun böylesine görmezden gelinmesi, onların geçim derdiyle baş başa bırakılmaları ülkemiz için utanılacak bir durumdur. Bugün doktorasını tamamlamış araştırma görevlileri, kadro yokluğu bahane edilerek yardımcı doçent olamamakta, doçentliği aldığı halde doçent kadrosuna ataması yapılmamaktadır. Aynı şekilde küçümsenmeyecek sayıdaki doçente kadro verilmediği için profesör olamamaktadır. Öğretim üyesi yetiştirmek kolay bir iş değildir. Birkaç yılda öğretim üyesi yetiştiremezsiniz. Bütün şartlar hazır olduğunda en az 6 ila 8 yıllık bir zamana ihtiyaç bulunmaktadır. Siz zamanı kısıtlayarak, ya da araştırma görevlilerinin önüne engeller koyarak bunu başaramazsınız. Araştırma görevlilerinin sorunlarıyla bire bir ilgilenmek ve çözüm bulmak zorundasınız. Başka türlü başarılı olmanız mümkün gözükmemektedir. Nitekim 2010-2013 yılları arasında 310.835 üniversite mezunu Öğretim Üyesi Yetiştirme Programına (ÖYP) başvurarak araştırma görevlisi olmak istemiştir. Bu adaylardan 14.817 kişi bu programa yerleşmeye hak kazandığı halde sadece 10.086 kişi araştırma görevlisi olarak atanmıştır. Yaklaşık beş bin kişi kazandığı halde atanmak için başvuruda bulunmamıştır. Bunun nedenlerinin başında hiç şüphesiz adayların önüne konulan kefalet senetleri, kısa sürede yabancı dil öğrenme yükümlülüğü ve öngörülen maaş azlığıdır. Öğretim elemanı adaylarının kefalet senetleriyle gözü korkutulmamalı ve yabancı dil öğrenme sorununu çözmek için biraz daha esnek davranılmalıdır. Yüksek lisans ve doktora süreleri ile ilgili zaman sınırlaması biraz daha uzatılmalı ve geçim sıkıntısı çekmeyecek düzeyde maaş verilmelidir. Yüksek lisans ve doktora yaptıkları illere eşlerinin tayini için gerekli kolaylıklar sağlanmalıdır” şeklinde konuştu.
“BURSLAR HABER VERİLMEDEN DONDURULDU”
Öğretim elemanlarının burslarının haber verilmeden dondurulduğunu iddia eden Bostan, sözlerini söyle sürdürdü: “YÖK, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu uyarınca, öğretim üyesi ve araştırmacı yetiştirilmesi amacıyla yüksek lisans, doktora, doktora sonrası araştırma için yurtdışına öğretim elemanları göndermeyi ve bunlara araştırma bursu tahsis etmeyi kararlaştırmıştır. Süreleri kısa olmakla birlikte yerinde ve doğru bir karar olduğunu belirtmek gerekmektedir. Ancak YÖK, bu araştırma burslarına müracaat eden öğretim elemanlarının burslarını ilgililere haber vermeden dondurduğu sendikamıza yapılan şikâyetlerden anlaşılmaktadır. Burslar neden donduruldu ve ne zaman serbest bırakılacaktır? Uzun çalışma ve gayretler sonrası yurtdışındaki araştırma merkezleri ve üniversitelerden kabul alan ve hatta ucuz olsun diye önceden uçak biletlerini alan öğretim elemanları bugün bu belirsizlik karşı hayal kırıklığına uğramışlardır. Konu ile ilgili sorun kısa zamanda çözülmeli ve akademisyenler bilgilendirilmelidir. Sendika olarak Askerlik Sevk Tehiri Yönetmeliği’nin 12. maddesinde yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin sevk tehirine ilişkin hükmün yüksek lisans öğrencilerine de uygulanması gerektiğine ilişkin Milli Savunma Bakanlığı’na yazdığımız yazıya cevap verildi.
Bakanlık cevabi yazısında; yurtiçinde yüksek lisans ve doktora eğitimi yapan yükümlülerin sevk tehiri işlemleri, eğitim gördükleri kurumlarının teklifi üzerine, 35 yaşını doldurdukları yılın sonunu geçmemek üzere tabi oldukları Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği’nde belirtilen azami süreler kadar yapılabileceğini tarafımıza bildirdi. Ancak bu konuda enstitülerin zorluk çıkardığı sendikamıza yapılan müracaatlardan anlaşılmaktadır. Öğretim elemanına şiddetle ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, Enstitülerin, Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği’ndeki süreleri bahane ederek yüksek lisans yapanların araştırmalarını yarıda keserek askere alınmaları, buna karşılık para karşılığında askerlik hizmetinden muaf tutulanların varlığı büyük bir çelişki değil midir?”