Türkiye, Başbakan Erdoğan’ı Anlatıyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Beyaz TV’de katıldığı “Ustanın Hikayesi” adlı belgeselde çocukluk anılarını anlattı.

Başbakan Erdoğan, konuşmasına, "Öncelikle ekranları başında bizi izleyen tüm milletime kalbi şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Küçüklerimin gözlerinden öpüyor, büyüklerime saygılarımı sunuyorum. Emeği geçenleri kutluyorum. Böyle bir hazırlığın içerisinde başta yönetim olmak üzere siz değreli arkadalara teekkür ederken bu sürece katkı verenlere de saygılarımı sunuyorum.

Başbakan Erdoğan, "İsminizi kim vermiş?" sorusuna, "Bildiğim kadarıyla rahmetli babam ve babamın bu ismi verişindeki espri şu, ben Recep ayında doğmuşum. Bundan dolayı göbek adımı Recep vermişler. Dedemin adı Tayyip'ti, dedemin adından dolayı babam bu şekilde vermiş. İşin sırrı bu. Babam böyle anlatırdı. Karadeniz'de sürekli olarak kızlarda anneannenin ismi, erkeklerde de dedelerin isimleri verilir. Yeni kuşaklarda bunlar artık değişmeye başlamıştır. Bir yerde geçmişi unutmamak bu çok çok önemli. Ceddini unutmadığınız sürece geleceğinizde siz de hatırlanırsınız" cevabını verdi.

Okulda arkadaşlarının, öğretmenlerinin kendisine nasıl hitap ettiği sorusuna Erdoğan, "İlkokulda farklı, imam hatip süreci farklıydı. Tayyip ismiyle anıldım. İmam hatipte de onunla devam etti. İlk okulda hoca dedikleri de olurdu. Din dersi olayından dolayı. Okulumuzun müdürü bize din dersine geliyordu. Bir gün namaz olayını anlatacak, sordu kim namaz kılacak. Ben elimi kaldırdım ben kılınca bu sefer o andan itibaren lakabımız o oldu. Öyle anılmaya başladık. Güzel bir lakap. Öğetmene de hoca diyorduk. Böyle anıldık. İmam hatip süresince Tayyip ismiyle anılarak öyle geldik" cevabını verdi.

Erdoğan, anne ve babasının kendisine hitap şekliyle ilgili "Böyle farklı bir hitapları yoktu. Karadeniz'de Tayyip ismini bu şekilde kullanamazlar. Dedemin ismi nüfus kağıdında Teyüp diye geçerdi. Annem rahmetli yumuşatarak o şekilde kullanırdı. Babam da benzer kullanırdı. Sonraları bu işi biraz düzeltiverdik. Karadeniz'de Fatma kullanılmaz Fatmalara Fadime denir. Rize'de böyledir. Lehçe farklılıkları diyebiliriz. Araplar Amine der, biz de Eminedir. Mehmet, Araplar'da Muhammet'tir. Biz de Mehmet olarak gelişmiştir" dedi.

'Çocukluğunuzda hareketli mi sakin miydiniz?' sorusu üzerine Erdoğan, "Çok sakin değildim. Hareketliydim. Eskiden apartman çocukluğu yoktu. Mahalle çocukluğu vardı. Bzlerde mahalle komşuluğu daha yaygındı. Aynı mahallede oturan insanlar birbirini çok iyi tanırlardı. Annem babam, nahiyede her insanı tanırlardı. Diğer köylerdeki insanları. Kasımpaşa'da oturduğumuz sokak ve diğer sokaklar biz oradaki bütün arkadaşlarımızla gayet sıkı fıkıydık. Sokaklar tamamen toprak. Her yer yağmurdan sonra çamur. Arkadaşlarımızla çamurların içinde oynaştaydık. Annem ede değilse arkadaşımın annesi beni yıkardı. Onun annesi yoksa benim annem onu yıkardı. Dayanışma vardı. Aramızdaki bağlar komşuluk bağları gerçekten çok güçlüydü. Birbirlerine yemekler götürülürdü. Bunlar muhabbeti, sevgiyi arttırıyordu. Buna artık hasretiz. Bunu büyükşehirlerde yaşamak ne yazık ki mümkün değil" diye konuştu.

Erdoğan, oynadığı oyunlar konusunda da "Çocuklukta oynadığımız oyunlar çok. En çok oynananlar çelik çomak, uzun eşek, yakar top. Arkadaşlar bizim ev gelirse dama oynardık, dokuz taş oynardık. kandillerde falan o günler farklıydı, kandil noktasında kuleyi oluştururduk, leğeni onun içine, külü leğenin içine, daha sonra gaz yağını döker onu belli bir saaten sonra yakardık. Farklı günlerde anılarımız olurdu" dedi.

Başbakan Erdoğan, bisikleti olup olmadığı konusunda ise bisiklet alacak durumda olmadıklarını söyledi.

Erdoğan, 'Kumbaranız var mıydı?' sorusuna, "Öyle bir banka kumbarası şeklinde değil, anacağımın öyle hazırlayıp verdiği evde yaptığı bir kumbara. Orada paralarımı biriktirirdim. Orada paralarımı biriktirirdim. O biriken paraları annemize verirdik. Onlar tasarrufu en iyi şekilde yaparlardı. Paranla sana bunu aldım derdi. Bu sevinç kaynağı olurdu. Bunlar unutulmayacak anılardı" cevabını verdi.

Erdoğan, çocukluğunda tatillerde ne yaptığı sorusuna, "Babam iznini hep yaza getirirdi. 1 aylık izninde babamla beraber Rize'ye giderdik. O zamanlar Rize sadece çay memleketi değildi. Fındık da vardı. Çay ve fındık bahçelerine girdik. O heyecanı tattık. Gittiğimizde babam beni yalnız bırakmazdı. Bir hocaefendiye teslim eder, Kuran-ı Kerim Arapça derslerine orada ayrıca gitmişimdir. Oradan aldığım derslerin gelişmemde çok faydası oldu. Akrabalarımla kaynaşma fırsatını buluyorsun. Babamın vasiyeti üzerine arkadaşlarını ziyaret ederim. Geçen gittiğimde de evlatlarını torunlarını tek tek ziyaret ettim".

Erdoğan, 'Sokakta üstünüz başınız kirli, susadınız karnınız acıktı en çok hangi yemeği isterdiniz' sorusuna, "Özellikle mutfak Karadeniz yemekleriyle zengindi. Annem de çok maharetliydi. Annem fırından hamur alırdı. O hamuru açar biraz kalınca açar kavurmayla beraber fırında hazırlar. Fırınlı soba kuzinede onu hazırlar. Kemali afiyetle onu yerdik. Sarması meşhurdu annemin. Mıhlaması çok lezzetliydi. Sonra dövme karalahanıyı iyi yapardı. Karalahana çorbası iyiydi. Pilavın her türlüsünü çok güzel yapardı. Mutfağımız zengindi, istediğimizi bulurduk. Ev misafirsiz kalmazdı. Memleketten kimler gelse alır gelirdi. 2 oda vardı. Haber vermek babamda yoktu. Aniden yanında misafirle gelirdi, masa da yoktu. Sini yerde oada hemen sofra hazırlanır, yarım saate iş biter. Orada çöker yemeğimizi yerdik. Tadı bambaşkaydı. Gelen giden arasında muhabbet için önemli bir köprü. Babama kaptan amca diye hitap ederlerdi. Babam aynı zamanda hemşehrilerin kasasıydı. Yurtıdışında gemilerde çalışanlar onu yeddi emin olarak görürlerdi. Paralarını bırakırlardı. Hesapları ben tutardım hepsinin zarfı vardı. Köydeki eşlerine sağlam insanlarla otobüslerle para gönderirdi. Bundan dolayı çok güvenilen bir insan konumundaydı" cevabını verdi.

Babasının sevgisini gösteren bir baba olduğunu belirten Erdoğan, "Fakat çok otoriterdi. Bizim yetişmemizde karakter yapımızın oluşmasında onun ciddiyetinin çok faydası olmuştu. Ağızınızdan çokacak kötü lafın faturası ağırdı. Zaman zaman babam bizimle hesaplaşmıştır. Faturasını ağır ödedik ama kazandık".

Erdoğan, 'Çocukluğunuzda kitap okuma alışkanlığınızı biliyoruz, kütüphanenizi nasıl oluşturdunuz alışkanlık nereden geldi?' sorusuna, "Sınıfta benim İsmail diye arkadaşım vardı. Kitabevleri vardı. Ben tabii yatılı okuduğum için haftada bana 2.5 lira verirdi babam. Ben kartpostal alırdım. Sirkecide Keskin Color diye kartpostal firması vardı. Dersten sonra gider alır etüde yetişirdim. Arkadaşlar, bu kartpostallarla Anadoluya memleketine annesine babasına durumunu anlatırdı. İletişim bu şekimlde kuruluyordu. Buradan kazandığım paralar vardı. Simit su satardım hafta sonları. Arkadışmadan ilk kaynak kitaplarımı ansiklopediyi ilk tefsir kitabın onlardan aldım. 5 lira taksitle aldım. Babam benim bu teşebbüsümü görünce bir marangoz arkadışına kütüphane yaptırttı. Benim ihtiyacıma cevap verecek şekilde kitaplarımı orada saklayacak şekilde bana yaptırttı. Şu anda mevcut gazetelerden birisinin düzenlemiş olduğu şiir yarışması vardı. Teknik Ressamlar Cemiyeti düzenliyordu. Cemiyet, duvara monte bir kütüphane, yayın grubu da kitap serisi ödül olarak koymuştu. O yarışmaya katılmıştık. Ben birinci olmuştum. O ödülleri almıştık. 500 lira da bir para ödülü almıştım. İlk aldığım ödül oydu. Kütüphanedeki ilk sahip oluş orada başladı.

Liselararası münazaralara katılmam da iki şeye sevkediliyordu. Araştırma yapmak ve okumak. Bunlar bize ciddi zenginlik kazandırdığı gibi kitleler karşısında konuşma cesaretimizi artırdı" diye cevap verdi.

Erdoğan, 'Çcuklarla iletişim, oyuncaklar bu hassasiyet nereden geliyor' sorusu üzerine, "Gerçekten çocuk sevgisi aslında sevgili Peygamberimizin en önemli sünnetidir. Onlarla oynardı. Bu alışveriş elektrik bunlar çok önemli. Bende hakikaten çocuklara karşı emsalsiz bir sevgi var. Torunlarım için de o sevgi sözkonusu. Çocuğu sevmek geleceği sevmektir. Kendi dünyasında farklı bir zenginliğin temellerini oluşturuyor. Sizden sevgiyi görürse ileride bir başkasına aktaracaktır. Onların şefkat edeceği nesilleri yetiştirmek için bu şekilde büyütmemiz gerekir diye düşünüyorum" dedi.

Erdoğan, gençliğinin geçtiği Kasımpaşalılığı ise şöyle tanımladı:
"Bu bugünün bir jargonu değil. Kasımpaşa tarihi misyonu itibariyle Osmanlı'nın denizcilikte müstesna olan kesiminin oturduğu yerleşik olduğu bir yer. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı hala orada. Cezayirli Hasan Paşa orada. Deniz hastanesi orada. Güzellikleri olan bir yer. Şu andaki hal kasımpaşa değildir. Bizim de oturduğumuz bir ahşap binanın içerisindeydik. Biraz ilerimizde çocukluğumuzda dut bahçelerini görürdük. Piyale Paşa Bulvarı'nın adı Doymaz dereydi. Oradan atık sular akardı. Baruthane vardı, askerlerimiz gelip atış talimlerini yaparlardı. Bu dönemler Kasımpaşa'da doğru bulmadığımız zaman zaman mafyanın içine karışmış tipler de oradan yetişmeye başladı.

Efendilerin oturduğu onların yerleşik olduğu Kasımpaşa bu hale geldi. Daha sonar onlar da değişime uğradı. Kasımpqaşa Türkiye'nin bir özeti durumuna geldi. Orada yaşadığmız yıllar Karadenizliler'in olduğu dönemlerdi. Daha sonra Romanlardan gelen kardeşlerimiz var. İçlerinden arkadaşlarım vardır. Okulda beraber okuduk. Onlarla yaşamımızı birleştirdik. Kendilerine kenstsel değişim içerisinde sizin buralar yıkalım. Yeni oluşum içinde siz de yerinizi alın. Alışkanlıkları kolay kolay atamıyorlar. kasımpaşalı sözünün eridir. Bir şeye eğer söz verildiyse o sözü yerine getirir. Karşı taraftan da sözünü yerine getirmesini ister, yoksa bedeli ağır olur. Bu anları yaşadık, bildik. O dönemde aile yapısı içerisinde o karakter oluşuyor. O karakter size sözü ile özünün bir olmasını veriyor. Bize onu verdi. Kasımpaşa'yı böyle anladım böyle tanıdım. Belediye başkanı oldum. Beyoğlu belediye başkanı olan arkadaşım da, Kadir bey de Kasımpaşalı sayılır. Böyle bir yapı içerisinde Kasımpaşa'dan yetiştik. Hala orada çok sevdiğim arkadaşlarım dostlarım var. Zaman zaman görüşüyoruz. Annemin ölümene kadar kabir ziyaretlerinde Kasımpaşaya daha çok gidiyorduk. Babamın kabrinin naklini yaptığımız için Karacaahmet'te oluyoruz ağırlıklı olarak".

Erdoğan, okurken, ötekileştirmeye dair sıkıntılarını ise şöyle anlattı:
"Benim imam hatipe gidiş vesilem ilk okul müdürümdür. Bir imam hatipli anlaşıyı olan bir müdür değildi. Bize din dersine gelişi babamı davet edip biz Tayyip'i buraya gönderelim deyişi babam bunu sevdi. Gittik imtihana girdik. İmtihan neticesinde giriyoruz. O şekilde başladık. Öğretmenlerimiz bize bunu söylerdi niye buraya geldiniz ölü mü yıkayacaksınız. Bu ötekileştirmenin aslında kullandığı jargon buydu. Ölü mü yıkacaksınız. Bunlarla mı uğraşacaksınız. Buradan her üniversiteye gidemezsiniz. Yüksek İslam Enstitüsüne gidebilirsiniz. Fark derslerini verdikten sonra başka üniversiteye gidebilirsiniz. 6 fark dersi vererek Eyüp Lisesi'ni bitirdim. Buradan aldığım diplomayla Marmara Üniversitesi'ne girdim. İmam hatip diplomam evde duruyordu. Ötekileşme orada başlamıştı. Bizim kuşaklar dışarıdan gidip lise bitirdi. Ayrıca üniversiteyi o şekilde okuduk. Her yer size kapalı. 28 Şubat'la birlikte tekrar imam hatiplerin önü kapandı. Bir çok yönetici imam hatiplerde hangi dersin okunduğunu bilmiyor. Bütün dersleri okuduk. Bizim dönemlerde liseler orta lise 6 seneyken, biz 7 sene okuyorduk. Yapıan neydi biz çalışacağız dedik almamız gereken dersler var. 4 çocuğun 4 'ünü de imam hatibe gönderdik. İmam hatipten çıktılar üniversiteyi okumada erkeklere katsayı, kızlara hem katsayı hem başörtü engeli bunları yaşadılar. İnanç ayrımı yapmıyoruz diyeceksiniz., öbür taraftan başörtüsünu kullanıyorum diyen çocuğa eğitim hakkı iş imkanı vermeyeceksin bu adalet mi hani ayırım yoktu. ABD'de okuyor batıda okuyor ve çalışabiliyor. Türkiye halkının yüzde 99'u müslüman olan ülkede okuyamıyor. Türkiye laik. Laiklik ne demek. 82 anayasında var bütün inanç gruplarına eşit mesafede olmak. Dolayısıyla ayrıma gidemezsin. Bu ayrımı yaptılar. Bunlar aşılıyor. Bu rahatsızlığın altında yatan bu. Başı açık olan da örtülü olan da bütün imkanlardan istifade etmeli. Hepsi aynı haklara sahip olsun. Rekabet içerisinde olsun. Bu toplum birbirini kucaklasın sevsin. Ben de çocuklarımla gurur duyuyorum".

Erdoğan, Fenerbahçe sevgisinin nereden geldiği sorusuna, "Bizim ailede futbolla ilgili ne babamda ne yakınlarımda hastalık yoktu. Tersi vardı. Ben imam hatibe başladığım andan itibaren ben de futbol tutkusu başladı.

Okul bahçesinde oynardım. Mahalle takımları vardı. Mahalle kulübü iyi bir kulüptü. Orada futbola başladım. Her hafta onu geldiğimizde 15 yaştan sonra oradaki arkadaşlarımın ve büyüklerimizin etkisiyle kulp başkanı Fenerbahçeliydi. Lefter'in hastasıydı. Bizi maça götürürdü. O zamanki Lefter'in oyunlarını görerek ondan etkilenmiş olacağız ki Fenerbahçelilik başladı.

15-16 yaşında İstanbul genç karmaya seçildim amatörde. O süreç bizi ilerletti. Statlara serbest giriş kartı aldık. Mithatpaşa Stadı'na bedava girebiliyroduk. Benim ilk tranferim de Camialtı'na olmuştu. 17 -18 yaşlarında. İmam hatipte okuyorum futbol oynuyorum. Babamın haberi yok. Önce kızdı sonra onu da alıştırdık. Fenerbahçeliliğimiz bu şekilde gelişti. Ailede hanım hariç herkes Fenerbahçelidir. Son olaylardan sonra bütün aile soğudu bu işlerden. Eşim Beşiktaşlı" cevabını verdi.

Erdoğan, eşiyle tanışmasını ise şöyle anlattı:
"Hanım bana anlatırdı. Ben bilmiyorum. Kasımpaşa Stadı'nın olduğu yerde Tepebaşı Gazinosu vardı. O gazinoda partimizin bir toplantısı var. O toplantıda ön sıralarda dikkatimi çekti. Duruşu falan dikkatimi çekti. Yeni şeyle elektriklenme diye ifade edilen, edebi noktasından baktığımız zaman aşık olma durumu orada meydana geldi. Benim aşkı tanımlamam farklıdır. Aşk kişinin sevdiğinde yok olmasıdır. Biz bir aşık olduk pir aşık olduk".

Erdoğan, eşini isteme merasimini şu sözlerle aktardı:
"Önceki milli eğitim bakanımızın Ömer Bey'in oğluna kız istemeye gittik. O gün orada bir sürpriz yaptılar. Kızımız oğlumuzun kahvesine tuzu fazla kaçırmış olacak ki oğlumuz kıvranıyor. Herkes kahkaha atmaya başlayınca anlaşıldı. Benim eşim bana öyle bir zulüm yapmadı. Halamın oğlu onun bir arabası vardı. Onunla beraber gittik. Babam, annem, yengem beraberce gittik. Giderken de çikolatalı baklava yaptırmıştım. Onu oraya getirdik. İsteme işlemini yaptığımızda sonradan öğrendim ki ben bayağı kızarmışım. Deneyimli değilim. Babam annem orada tabii kayınpederim kayınvalidem en ufak bir zorlama çıkarmadan olumlu cevabı verdiler. 1 sene içerisinde nişan ve nikahı kıyıverdik".

Başbakan Erdoğan, 'Hanımefendi hep yanınızda. Emine hanım iyi bir yol arkadaşı nasıl tarif edersiniz emine hanımı' sorusuna, "Kendisi bu sosyal hayatın içinde ve bugün STK diye ifade edilen kendisinin de bir derneği vardı. Ben gençlik kollarındayım. Böyle bir süreç içerisinde evlendiğimiz andan bugüne siyasi mücadelem içerisinde bir gün olsun niye geç geldin sorusuyla karşı karşıya kalmadım. Bir kez büyük kızım öyle bir sersenişte bulundu. O serzeniş bize hasret ben de onlara hasretim ama verdiğimiz mücadele bu zamanı ayırmaya fırsat vermiyor. Mücadeler daha zor sıkıntılı dönemler. Bir gece yatak odamızın kapısına bir pusula asmış 'babacığım bir geceni de bize ayır '.Duyglulandım. Fakat bütün yavrularımla beraber aynı yolda yürüyüş eşimin çok ciddi bir yükü almış olması ve onun arkamda dik duruşu işimizi kolaylaştırdı. 40 yıla yaklaşan siyasi mücadelemizde bizi rahat kıldı" cevabını verdi.

Erdoğan, kıyafet seçiminde aile bireylerinden destek alıp almadığı konusunda, "O konuda eşime ve çocuklara yük olmam. Kendim hallederim" dedi.

Erdoğan, el becerileri konusunda ise "Kasımpaşa'dayken tamiratla uğraştığım çok olurdu. Belediye başkanı olduktan sonra o işler üzerimizden gitmiş oldu. Kasımpaşa'da oturduğumuz dönemlerde badana boya bu tür işleri yapma gayreti içerisinde oldum ve yaptım" dedi.

Erdoğan, 'Yemek yaptınız mı mutfağa girdiniz mi?' sorusuna, "Sadece öğrencilik yıllarımızda arkadaşlarımızın arasında bir menümüz vardı. Sadece önu yapardım eşim de zaten bütünleştikten sonra bize mutfak kalmadı. Öğrencilik yıllarımızda menemeni iyi yapardım" dedi.

Erdoğan, 'Evlatlarınız mı torunlarınız mı?' sorusuna, "Bu konuda değişik şeyler söylenir. Evlat sevgisi bambaşka bir şey. Torunlar evlatları bize aratmadı. O başka bir sevgi bize getirdi. Gerek eşim gerekse çocuklar hele hele ufak kızım onların sürekli yanında olması. Onlar teyze illa bu gece beraber yatalım derler, onunla beraber yatarlar. Gittiğimizde bakarım ki kayıp, nerede yeğenlerinin yanında. O kadar birbirleriyle muhabbetleri aşırı derecede, başka bir tadı var onların onlar doyumsuz oluyor. bizim 3 tane var. Çoçuklarıma en az 3 diyorum. Devamı gelir diye temenni ediyorum" cevabını verdi.

Erdoğan, tkorunlarının siyasete girip germemeleri konusunda, "Biz çekildikten sonra niye olmasın. Siyaset yaşamımızın olmazsa olmazıdır. iyi yetişmiş dürüst gayretli insanımıza hizmet vereceksin. Böyle bir kabiliyet varsa kendileri bir heyecan duyuyorsa girmelerini isterim" dedi.

Erdoğan, torunlarıyla ne yaptığıyla ilgili olarak "Çizgi film onlar beni zorladığı için izliyorum. Anneleri belli bir limit koyuyor. Biz de katlanmak durumundayız. Beraber izliyoruz. İstanbul'da oturduğumuz yer bir park gibidir. Orada böyle bir imkanı buluyoruz. Büyük torun topu çok sever. çok da hırslı. İki numara o kadar değil. Onlarla bazen top oynarım. En ufağı bir başka bir sevgi odağı, yumağı. Size ayrı bir güç katıyor. Onun sinerjisi farklı. Diğerlerinin ki daha farklı" dedi.

Kaynak: İHA