Binden Fazla Eser Türkçe'ye Çevrildi
Malatya Valiliği Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Uygulama Denetim Bürosu (KUDEB) bünyesinde kurulan merkez, binden fazla eski eserin Türkçe'ye çevirisini yaptı.
KUDEB Başkanı Levent İskenderoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, KUDEB bünyesinde bir çeviri yazı merkezi kurduklarını söyledi.
Burada, yaptıkları kazılardan çıkan mezar taşlarını, tarihi eserlerin üzerlerindeki kitabeleri ve el yazması eserleri günümüz Türkçe'sine çevirdiklerini kaydeden İskenderoğlu, "Bu birimde çalışan arkadaşlarımız, Osmanlıca, Arapça ve Farsça uzmanı. Çevirileri onlar yapıyor. Merkezimiz 3,5 yıl içerisinde binden fazla mezar taşı, kitabe ve el yazması metnin çevirisini yaptı" dedi.
Arapgir ilçesinde Ömer Nurani Baba isimli bir Nakşibendi şeyhine ait türbe bulunduğunu dile getiren İskenderoğlu, burasının inanç turizmine kazandırılması yönünde Arapgir Belediyesinin çalışmaları olduğunu belirterek, "Arapgir, tarihi ve tarihi şahsiyetleriyle çok güzide bir ilçemiz. Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu'nun talebi üzerine buradaki tarihi mekanlarda inceleme yaptık. Bu ilçenin önemli şahsiyetlerinden ve aynı zamanda orayı önemli bir inanç merkezi yapan Ömer Nurani Baba'nın türbesinde asılı iki tablo gördük. Biri Kabetullah'a ait bir minyatürdü. Diğeri de bu gönül sultanının o dönemde yaşayan talebelerinden birinin Ömer Nurani Baba için kendi el yazısıyla yazdığı bir mersiyeydi. Minyatür matbaada basılmıştı ancak mersiye el yazmasıydı" diye konuştu.
- Güzel bir hat örneği
Ömer Nurani Baba'nın 19. yüzyılda yaşadığını belirten İskenderoğlu, şöyle devam etti:
"Kendisi, varlığın yalnızca Allah'a ait olduğu fikrini ömrü boyunca işledi. İnşaat ustası olduğu halde bostan ve ziraat işleriyle meşgul oldu. Hatta tarladan tarlaya geçerken ayakkabısındaki toprağı sirkeleyen, bu hassasiyette yaşayan ve çevresine de yaşadığı hassasiyet ölçüsünde ışık yayan, çevresini aydınlatan bir gönül sultanıydı. Türbesinde gördüğümüz mersiyeyi günümüz Türkçe'sine çevirmek üzere aldık. Mersiyeler Divan Edebiyatı'nda ölen bir kimsenin cömertliğini, iyiliğini, yaptıklarını övmek ve ölümünden duyulan acıyı dile getirmek için yazılan şiir türüdür. Dolayısıyla bu da, bu türe giren bir yazı. Osmanlıca kaleme alınmış güzel bir hat örneği. Bunu arkadaşlarımız Türkçe'ye çevirdiler. Biz bu çevrilmiş olan metni aynı el yazmalı, çerçeveli tabloyla beraber duvara asarak bu mersiyeyi bugünkü dilde insanların algılamasını, bilmesini sağlayacak bir adım atmış olacağız."
Metinde "Vehbi bu satırları yazıp takdim için cesaret alır" şeklinde bir dize bulunduğunu açıklayan İskenderoğlu, "Bu, yazan kişinin adı olabilir diye tahmin ediyoruz. Mersiyede hicri 1314 ve 1317 tarihleri belirtiliyor. Bu da 1890'lı yıllara tekabül ediyor. Yüz yirmi-yüz yirmi beş yıllık bir metin. Bu tür eserleri koruyarak ve gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayarak önemli bir işlevi de yerine getirmiş oluyoruz. Tarihimizi ve tarihte yaşamış önemli şahsiyetlerin hayatlarını, yaşam tarzlarını gelecek kuşaklara aktarmak açısından bu tür faaliyetlerin önemli olduğunu düşünüyoruz" ifadesini kullandı.
Levent İskenderoğlu, mersiyede tasavvuf ağırlıklı bir içerik olduğunu vurgulayarak, şu bilgileri verdi:
"'Büyük bir saygıyla bu levhaya gerçekleri yazdım / Okuyup ezberlesin diye bu sözleri tüm dostlarım / Bilinsin yüce değeri yüceltilmiş bu divanım / Bize bir iyilik ve bağışlamadır bu hoş nurlu dergahım / Bize bağış ve dermandır övülmüş makamlı sultanım.' Bunlar bu mersiyenin ilk 5 dizesinde yazanlar. O gönül sultanını övmek, onun ölümünden duyduğu acıyı ifade etmek adına gerçekten güzel bir edebi dille kaleme alınmış hoş bir mersiye. Yaptığımız bunun bilinmesi, yaygınlaştırılması anlamında önemli bir adım oldu."
- "Bize kabul makamıdır övülmüş makamlı sultanım"
Metni yazan kişinin kendisinden 'öğrenci' diye bahsettiğini ifade eden İskenderoğlu, şiirden şu bölümleri okudu:
"On yedi martta 'Rabbine dön' emri geldi nurlu kişiye / Yedi ağustosta gedli bu hal övülmüş makamlı kişiye / Söz dalgaları arasında geldi söz ben aciz kişiye / Bize her hal ve durumda kolaydır bu hoş nurlu dergahım / Hasılı bize bir ilandır övülmüş makamlı sultanım / Bin üç yüz on dörtte ulu kevser içti o nurlu kişi / Bin üç yüz on yedide Hakk'a gitti övülmüş makamlı kişi / Hoşnutlukla onlara kavuşmayı seçti bu dertli kişi / Bize bir edep ve davranışdır bu hoş nurlu dergahım / Bize kabul makamıdır övülmüş makamlı sultanım."
İskenderoğlu, Ömer Nurani Baba'yı bugün hala ziyaret edenler olduğunu belirterek, "Çevre illerden, ilçelerden Arapgir'e giderek orayı ziyaret eden, hala gönül bağıyla Ömer Nurani Baba'ya bağlı olan bir çok insan var" ifadesini kullandı.
Kaynak: AA
Burada, yaptıkları kazılardan çıkan mezar taşlarını, tarihi eserlerin üzerlerindeki kitabeleri ve el yazması eserleri günümüz Türkçe'sine çevirdiklerini kaydeden İskenderoğlu, "Bu birimde çalışan arkadaşlarımız, Osmanlıca, Arapça ve Farsça uzmanı. Çevirileri onlar yapıyor. Merkezimiz 3,5 yıl içerisinde binden fazla mezar taşı, kitabe ve el yazması metnin çevirisini yaptı" dedi.
Arapgir ilçesinde Ömer Nurani Baba isimli bir Nakşibendi şeyhine ait türbe bulunduğunu dile getiren İskenderoğlu, burasının inanç turizmine kazandırılması yönünde Arapgir Belediyesinin çalışmaları olduğunu belirterek, "Arapgir, tarihi ve tarihi şahsiyetleriyle çok güzide bir ilçemiz. Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu'nun talebi üzerine buradaki tarihi mekanlarda inceleme yaptık. Bu ilçenin önemli şahsiyetlerinden ve aynı zamanda orayı önemli bir inanç merkezi yapan Ömer Nurani Baba'nın türbesinde asılı iki tablo gördük. Biri Kabetullah'a ait bir minyatürdü. Diğeri de bu gönül sultanının o dönemde yaşayan talebelerinden birinin Ömer Nurani Baba için kendi el yazısıyla yazdığı bir mersiyeydi. Minyatür matbaada basılmıştı ancak mersiye el yazmasıydı" diye konuştu.
- Güzel bir hat örneği
Ömer Nurani Baba'nın 19. yüzyılda yaşadığını belirten İskenderoğlu, şöyle devam etti:
"Kendisi, varlığın yalnızca Allah'a ait olduğu fikrini ömrü boyunca işledi. İnşaat ustası olduğu halde bostan ve ziraat işleriyle meşgul oldu. Hatta tarladan tarlaya geçerken ayakkabısındaki toprağı sirkeleyen, bu hassasiyette yaşayan ve çevresine de yaşadığı hassasiyet ölçüsünde ışık yayan, çevresini aydınlatan bir gönül sultanıydı. Türbesinde gördüğümüz mersiyeyi günümüz Türkçe'sine çevirmek üzere aldık. Mersiyeler Divan Edebiyatı'nda ölen bir kimsenin cömertliğini, iyiliğini, yaptıklarını övmek ve ölümünden duyulan acıyı dile getirmek için yazılan şiir türüdür. Dolayısıyla bu da, bu türe giren bir yazı. Osmanlıca kaleme alınmış güzel bir hat örneği. Bunu arkadaşlarımız Türkçe'ye çevirdiler. Biz bu çevrilmiş olan metni aynı el yazmalı, çerçeveli tabloyla beraber duvara asarak bu mersiyeyi bugünkü dilde insanların algılamasını, bilmesini sağlayacak bir adım atmış olacağız."
Metinde "Vehbi bu satırları yazıp takdim için cesaret alır" şeklinde bir dize bulunduğunu açıklayan İskenderoğlu, "Bu, yazan kişinin adı olabilir diye tahmin ediyoruz. Mersiyede hicri 1314 ve 1317 tarihleri belirtiliyor. Bu da 1890'lı yıllara tekabül ediyor. Yüz yirmi-yüz yirmi beş yıllık bir metin. Bu tür eserleri koruyarak ve gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayarak önemli bir işlevi de yerine getirmiş oluyoruz. Tarihimizi ve tarihte yaşamış önemli şahsiyetlerin hayatlarını, yaşam tarzlarını gelecek kuşaklara aktarmak açısından bu tür faaliyetlerin önemli olduğunu düşünüyoruz" ifadesini kullandı.
Levent İskenderoğlu, mersiyede tasavvuf ağırlıklı bir içerik olduğunu vurgulayarak, şu bilgileri verdi:
"'Büyük bir saygıyla bu levhaya gerçekleri yazdım / Okuyup ezberlesin diye bu sözleri tüm dostlarım / Bilinsin yüce değeri yüceltilmiş bu divanım / Bize bir iyilik ve bağışlamadır bu hoş nurlu dergahım / Bize bağış ve dermandır övülmüş makamlı sultanım.' Bunlar bu mersiyenin ilk 5 dizesinde yazanlar. O gönül sultanını övmek, onun ölümünden duyduğu acıyı ifade etmek adına gerçekten güzel bir edebi dille kaleme alınmış hoş bir mersiye. Yaptığımız bunun bilinmesi, yaygınlaştırılması anlamında önemli bir adım oldu."
- "Bize kabul makamıdır övülmüş makamlı sultanım"
Metni yazan kişinin kendisinden 'öğrenci' diye bahsettiğini ifade eden İskenderoğlu, şiirden şu bölümleri okudu:
"On yedi martta 'Rabbine dön' emri geldi nurlu kişiye / Yedi ağustosta gedli bu hal övülmüş makamlı kişiye / Söz dalgaları arasında geldi söz ben aciz kişiye / Bize her hal ve durumda kolaydır bu hoş nurlu dergahım / Hasılı bize bir ilandır övülmüş makamlı sultanım / Bin üç yüz on dörtte ulu kevser içti o nurlu kişi / Bin üç yüz on yedide Hakk'a gitti övülmüş makamlı kişi / Hoşnutlukla onlara kavuşmayı seçti bu dertli kişi / Bize bir edep ve davranışdır bu hoş nurlu dergahım / Bize kabul makamıdır övülmüş makamlı sultanım."
İskenderoğlu, Ömer Nurani Baba'yı bugün hala ziyaret edenler olduğunu belirterek, "Çevre illerden, ilçelerden Arapgir'e giderek orayı ziyaret eden, hala gönül bağıyla Ömer Nurani Baba'ya bağlı olan bir çok insan var" ifadesini kullandı.