Türkiye'de özel kesim tasarruflarının düşmesi

Türkiye Bankalar Birliği tarafından hazırlatılan tasarruf alışkanlıklarına ilişkin araştırmada, ''Türkiye'de özel kesim tasarruflarının düşmesinde dayanıklı tüketim mallarına olan talep önemli rol oynadı'' saptamasına yer verildi.

Türkiye Bankalar Birliği , tasarruf oranlarının yükseltilerek yatırım, üretim, ihracat ve diğer ekonomik faaliyetlerin artırılması amacıyla akademisyenlere yaptırdığı araştırmaları internet sayfasında yayımladı.

İç tasarrufların artırılması, finansal sektöre çekilmesi ve kaynakların etkin kullanılmasının istikrar, sürdürülebilir ve dengeli büyüme ile kalkınmanın sağlanmasında çok önemli bir role sahip olduğunu vurgulayan TBB, Türkiye'de tasarruf oranlarının yükseltilerek yatırım, üretim, ihracat ve diğer ekonomik faaliyetlerin finansmanı yoluyla gelirin ve istihdamın artışına özel bir önem atfediyor.

TBB, bu çerçevede, Türkiye'de tasarruf alışkanlıkları ve belirleyen unsurlarla ilgili olarak akademisyenlere yaptırılan iki araştırmayı internet sayfasında ''Araştırma ve Yayınlar'' bölümünde yayımladı.

Araştırmayı yapan akademisyenlerden Prof. Dr. Ümit Özlale, ''Türkiye'de Tasarruf Açığının Nedenleri ve Kapatılması İçin Politika Önerileri'' başlıklı çalışmasında Türkiye'de son yıllarda gözlenen özel kesim tasarruf açığının nedenleri ve kapatılması için politika önerilerine yer verdi. Özkale, yüksek bir büyüme için ekonominin dış tasarruflara giderek daha bağımlı hale gelmesinin kuşkusuz sürdürülebilir bir büyüme modeli olmadığını, bu bakımdan, Türkiye'nin istikrarlı ve uzun dönemli bir büyüme performansı yakalaması için yurt içi tasarrufların kilit rol oynadığını belirtti.

Araştırmada, Türkiye'de son dönemlerde artan tasarruf açığının kaynağının özel kesim olduğu ve bu tasarruf açığının daha yüksek yatırımlardan kaynaklanmayıp daha az tasarruf edilmesi sonucu oluştuğu vurgulandı. Araştırmaya göre, 1990'lı yılların tersine, tasarruflardaki bozulma kamu tasarruflarındaki olumlu görünüme rağmen gerçekleşti. Kamu ve özel kesim tasarruflarının tam ikame olmaması, kamu tasarruflarının artırılmasının Türkiye'deki tasarruf açığının kapatılması için etkili bir politika seçeneği olduğunu gösterdi.

Türkiye'de özel kesim tasarruflarının düşmesinde dayanıklı tüketim mallarına olan talep önemli rol oynadı. Dayanıklı tüketim malları tasarruf olarak nitelendirildiğinde özel kesim tasarruflarında sadece ılımlı bir düşme görüldü.

Bu bulgu bankacılık kesiminin hane halkına sağladığı tüketici kredilerindeki artışla da birleştirildiğinde, 2001 krizi ve küresel kriz sonrasında hane halkının ertelenmiş harcamalarını yaptığı ve bunun da tasarruf oranlarını önemli ölçüde düşürdüğü görüldü.

Bu sonuç aynı zamanda tasarruf oranlarında konjonktür etkisinin de önemli olduğunu gösterdi.

Araştırmada, konjonktür ve eğitim gibi faktörler arındırıldığında bile Türkiye'nin düşük tasarruf eden ülke grubunda olduğu belirtilerek şu değerlendirmelere yer verildi:

''Kamu tasarruflarındaki bir artış özel tasarrufları düşürse de bu düşme bire bir olmayıp, kamu tasarruflarının artırılması toplam tasarruf açığını kapatıcı etki yapmaktadır. Bunun yanında makroekonomik belirsizliğin azalması tedbir amaçlı tasarruf eğilimini zayıflatıp özel tasarrufları düşürücü etki yapmaktadır. Son olarak, beklendiği üzere, nüfus bağımlılık oranındaki bir artış da bireyin tasarruf edebilme imkanını kısıtlayarak tasarrufları olumsuz etkilemektedir. Daha önceki çalışmaların tersine, kişi başı milli gelirdeki artışların tasarruflar üzerinde etkisi bulunmamıştır.

Yapılan ekonometrik analiz sonucunda, iç talep canlanıp ekonomi büyüdükçe talebin daha çok ithal ara ve yatırım malı kullanan ürünlere doğru kaydığı bulunmaktadır. Sonuç olarak, ülkede özel kesimin tasarruf açığı değişen üretim dinamikleri ve ithal girdi kullanımı sonucunda da önemli ölçüde etkilenmektedir.

Yüksek büyüme ve yüksek yatırım oranlarıyla beraber tasarruflarını da artırabilmiş ülkelerin ortak özelliği ihracat odaklı bir büyüme strateji izleyip mali piyasalarını kısa zaman içinde büyütebilmiş olmalarıdır. Başarılı ülke örneklerinin bir başka ortak noktası, tasarruf oranı görece düşük olan hane halkını ve küçük yatırımcıyı sisteme dahil edip tasarruf etmesini sağlayacak mekanizmaların oluşturulmasıdır. Bu ülkelerde kurulan tasarruf teşvik fonları ya da tasarruf bankaları, sağladığı vergi avantajları, tasarrufu zorunlu kılan uygulamaları ve hane halkının sosyolojik yapısına uygun ürünler sunmasıyla önemli başarılar elde etmişlerdir. Kuşkusuz bir başka önemli nokta da tasarrufların demografik faktörlere duyarlı olmasıdır. Bu açıdan incelenen ülkelerdeki nüfus ve yaş dağılımı bu ülkeleri tasarrufa teşvik ederken Türkiye bu açıdan tasarruf oranları daha düşük olan Latin Amerika ülkeleriyle benzer bir profil sergilemektedir.''

Raporda, tasarrufların ekonomik konjonktüre duyarlılığının unutulmaması gerektiği kaydedildi. Gelecek dönemde beklenen düşük büyüme ve yurt içi talebin canlı olmamasının beraberinde tasarruf oranlarında bir artış da getirebileceği öngörüldü.

Tasarruf açığının ana nedeninin özel kesimin tasarruf oranlarında bir düşme olsa da, kamu tasarruflarında sağlanacak bir iyileşmenin toplam tasarruf açığını azaltıcı etki yapacağı görüşünün aktarıldığı raporda şunlar ifade edildi:

''Özellikle Türkiye gibi dolaylı vergi gelirlerinin toplam vergi içindeki payının yüksek olduğu ekonomilerde tasarrufları teşvik amacıyla gelir ve kurumlar vergisini daha da düşürmek vergi sistemini daha da olumsuz hale getirecektir. Burada faiz gelirlerinden alınan vergilerin düşürülmesi tasarrufları cezp edici bir etki yaratabilir.

Tasarruf oranlarını arttırabilmiş ülkelerin tamamında mali piyasaların derinleştiği ve tasarruf sahiplerine geniş bir portföy olanağı sunduğu görülebilir. Bu açıdan İstanbul Finans Merkezi projesi yurt içinde tasarrufları özendirici bir şekilde tasarlanabilir. Bu noktada özellikle ''yastık altı'' diye tabir edilen tasarrufların sisteme dahil edilmesi de tasarruf açığının kapatılmasına katkı yapacaktır. Üretim sürecinde ara ve yatırım malı ithalatının azaltılarak sanayideki üretim değerinin artması şirketler kesimindeki tasarruflar üzerinde olumlu etki yapacaktır. Dolayısıyla, oluşturulacak olan sanayi ve dış ticaret politikası bu unsuru da dikkate almalıdır. Mevcut tasarruf oranlarıyla daha yüksek ve sürdürülebilir bir büyüme sağlamanın tek yolu toplam faktör verimliliğini arttırmaktan geçmektedir. Ancak bu yolla yatırım oranlarını fazla arttırmadan yüksek bir büyüme sağlanabilir.''

-''Hane halkı Tasarruf Eğiliminin Analizi'' araştırması-

Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak ve Doç. Dr. Harun Öztürkler'in ''Tasarrufun Belirleyicileri: Küresel Tasarruf Eğiliminde Değişim ve Türkiye'de Hane halkı Tasarruf Eğiliminin Analizi'' başlıklı araştırmasında şu değerlendirmeler yer aldı:

''Türkiye'de tasarruf düzeyini yükseltmenin, gelir düzeyini yükseltmekle olanaklı olduğunu görmekteyiz. En yüksek gelir grubu için tasarrufun en önemli belirleyicisi gelirdir. Tasarruf dilimi yükseldikçe gelirin tasarruf üzerine etkisi artmaktadır. Türkiye'de düşük gelir düzeyi, tasarrufların gelir duyarlılığını artırmaktadır. Servet teorik beklentilere uygun olarak tasarruf eğilimi üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Ancak, düşük gelirli hane halkı için bir servet unsuru olarak konut sahipliği, bu gelir grubunun harcamalarında çok önemli bir yer tutan kira harcamalarını ortadan kaldırarak tasarrufları olumlu etkilemektedir.

Tasarruf kuramlarının öngörülerine göre, emekli olanlar daha az tasarruf yaparlar. Ancak, Türkiye'de hanedeki emeklilik yaşındaki kişi sayısının artması tasarrufları olumlu etkilemektedir. Bunun anlamı özellikle düşük gelirli hanelerde emeklilerin emeklilik gelirleri ile hane gelirine katkı yapıyor olmalarıdır.

Türkiye'de düşük gelir düzeylerinde sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı hane halkı kişi sayısı düzenli gelir anlamına gelmekte ve tasarrufları olumlu etkilemektedir. Ancak belli bir gelir ve dolayısıyla tasarruf düzeyine ulaşıldığında hanedeki düzenli gelire sahip kişi sayısının tasarruf davranışı üzerindeki etkisi, dolayısıyla sosyal güvenliğin tasarruf üzerine etkisi azalmaktadır.''

Muhabir: Murat Birinci

Yayıncı: Affan Kulunyar
Kaynak: AA