Erdoğan'a 'son 10 Yılın Dünya Şahsiyeti' Ödülü Verildi (2)

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Sorumsuz, öngörüsüz, vizyonsuz liderlik, Avrupa değerlerini maalesef törpüler bir hal almıştır" dedi.

Slovenya'da bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, Uluslararası Ortadoğu ve Balkanlar Araştırma Enstitüsü (IFIMES) tarafından "Son 10 Yılın Dünya Şahsiyeti" ödülü takdim edildi. Ödül töreninde, Uluslararası Ortadoğu ve Balkan Çalışmaları Enstitüsü'ne, ödülü şahsına tevdi ettikleri için teşekkürlerini sunan Başbakan Erdoğan, törene katılan devlet adamları ve akademisyenlere de teşekkür etti.

"BU ANLAMLI ÖDÜL, DOSTLUK KÖPRÜSÜNÜ DAHA DA GÜÇLENDİRECEK"

Erdoğan, konuşmasında, "Son 10 Yılın Dünya Şahsiyeti Ödülü'nü almak, şahsım için gerçekten büyük bir gurur vesilesi. Ancak bu ödülü, dost bir ülkenin, Slovenya'nın bu seçkin Enstitüsü'nden alıyor olmaktan, dost ülkelerin devlet adamlarının katılımıyla alıyor olmaktan da büyük memnuniyet duyduğumu, büyük bir heyecan duyduğumu ifade etmek istiyorum. İnanıyor ve umuyorum ki bu anlamlı ödül, Slovenya ile Türkiye arasındaki dostluk köprüsünü daha da güçlendirecek, işbirliğimizin, diyalogumuzun, ortak hedef veideallerimizin bir nişanesi olduğu kadar, halklarımız arasında da dayanışmanın vesilesi olacaktır'' ifadelerini kullandı.

Balkan coğrafyasının yıllar boyunca acı ve trajedilerle anıldığını belirten Erdoğan, "Hep birlikte içinde bulunduğumuz bu coğrafya tarih boyunca ne yazık ki çok büyük acılara büyük trajedilere sahne oldu. sadece son 20, 50, 100 yılda değil, tarihin bilinen tüm dönemlerinde maalesef bu coğrafya, kan, gözyaşı ve çatışmayla birlikte anıldı. Türkiye dahil, bölgedeki her ülkenin, acı tecrübelerden ve trajik hadiselerden geçerek bugünlere ulaştığını hepimiz biliyoruz. Ben, şu noktayı gerçekten enteresanbuluyorum; tarihin hemen her döneminde, çatışmalar, savaşlar sona erip, ülkeler ve halklar birbirleriyle iletişime geçtiğinde, bu bölgenin, aslında ne kadar renkli, coşkulu, keyifli bir bölge olduğu da ortaya çıktı. Politikacıların ve orduların kenara çekildiği, halklar arasındaki duvarların yıkıldığı dönemlerde, Balkan halklarının birbirini tamamlayan, birbirini renklendiren, birbirini anlayan ve çok kolay birbirine uyum sağlayan insanlar olduklarını gördük ve yaşadık. Bu coğrafya üzerinde, ülkelerimiz,bayraklarımız, dillerimiz farklı olabilir, tarihlerimiz farklı süreçlerden geçmiş olabilir, her birimizin, kendimize has kültürü, kendimize özgü medeniyet tasavvuru olabilir. Ama Balkan ülkelerinin fertleri bir araya geldiğinde, birbirleriyle konuşmaya, iletişim kurmaya başladığında, hiç yabancılık çekmediklerini, aralarındaki binlerce yıllık dostluğun anında kendisini belli ettiğini görüyoruz. Aslında, bir Türk'ün, bir Yunan'ın, Arnavut'un, Makedon'un, Sırp'ın, Karadağlı'nın, Boşnak'ın, Hırvat'ın veSloven'in, dil farklılıklarını, şivelerini, inanç farklılıklarını ortadan kaldırdığınızda, birbirinden hiç ama hiç farkları olmadığını rahatlıkla görüyoruz" dedi

"ORTAKLIĞIMIZ SADECE TARİHİMİZ DEĞİL"

Balkan ve Akdeniz halklarının yalnızca tarihleriyle değil, aynı zamanda kültürleriyle de tek yürek milletler olduğunu belirten Erdoğan, "Ortaklığımız sadece tarihimiz değil. Ortaklığımız, Balkanların ve Akdeniz'in halkları olarak sadece ortak reflekslerimiz, ortak tepkilerimiz değil. Bizler, mutfaklarıyla müzikleriyle ağıtları ve ezgileriyle sevinçleri ve hüzünleriyle aslında iç içe geçmiş, tek yürek olmuş milletleriz. Şunu burada samimiyetle ifade etmek durumundayım; aramızdaki farklılıklar, aramızdakiortaklıklar karşısında gerçekten önemsenemeyecek kadar azdır. Aramızda, tarihin tüm dönemleri boyunca ortaya çıkan anlaşmazlıklar, inanın dostluklarımız karşısında çok ama çok kısadır. Tarihin acı dönemlerine değil, tatlı dönemlerine baktığımızda, önümüze umut veren bir tablo çıkacağına en ufak bir şüphe yoktur. Ben, tarihi unutalım demiyorum. Tarih, bir ibret vesikası olarak, yanlışlarımızı ortaya koyacak son derece anlamlı bir derstir. Tarihin verdiği dersleri okuyarak, politikacılar, bilim insanları,sanatçıların öncülüğünde tarihin hatalarını telafi ederek, bugün artık geleceğe bakmak zorundayız. Bugün, Avrupa denildiğinde, Avrupa Birliği denildiğinde, yarım asır önce yaşanmış kanlı savaş ve çatışmalar değil, dünyanın ve tarihin en güçlü birlikteliği akla geliyor. Ortadoğu'da bunu başarmak elbette mümkün. Kafkasya'da bunu başarmak elbette mümkün. Afrika'da bunu başarmak mümkün. Ama en çok da Balkanlar'da bunu başarmak mümkün. Tarihe değil geleceğe odaklandığımızda, ön yargıları, ön kabulleri ortadankaldırdığımızda, farklılıkları değil, ortaklıkları öne çıkardığımızda, inanıyorum ki çok farklı bir Balkan coğrafyası ortaya çıkacak, acı ve gözyaşıyla değil refah, barış ve huzurla anılan bir bölge inşa edilecektir" ifadelerini kullandı.

"OKUDUĞUM BİR ŞİİR NEDENİYLE MAHKUM EDİLDİM VE HAPİSTE YATTIM"

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan sonra okuduğu bir şiir nedeniyle mahkum edildiğini hatırlatan ve AK Parti'nin kuruluşuna değinen Erdoğan, "1994 yılında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na seçilmesinin ardından, okuduğum bir şiir nedeniyle mahkum edildim ve hapiste yattım. Ardından, 14 Ağustos 2001'de, yol arkadaşlarımızla birlikte partimizi kurarak, Türkiye'nin idaresine talip olduk. Çok kısa süre içinde örgütlendik ve partimizin kuruluşunu yaptıktan 16 ay sonra Türkiye'de iktidarolduk. Tek başımıza iktidar olduk. Parlamentonun yüzde 65 çoğunluğuna sahip olduk. Dış politikada, önümüze son derece sade, basit, anlaşılır ve gerçekleşmesi mümkün bir hedef koyduk, dedik ki; sıfır sorun. Başta komşularımız olmak üzere tüm ülkelerle aramızdaki sorunları tek tek masaya yatırdık, işbirliğini geliştirmenin yollarını aradık. Gördük ki kimileri on yıllardır, hatta kimileri asırlardır devam eden sorunlar, aslında, bizim Türklerin deyimiyle, 'incir çekirdeğini doldurmayacak' sorunlardı. Birçoksorunun, bir çözüm yöntemi olarak çözümsüzlüğe mahkum edildiğini gördük. Birçok sorunun, iletişimsizlikten, diyalogsuzluktan kaynaklandığını fark ettik. Aynı şekilde, birçok sorunun, kendi ülkemize bir maliyet yüklediği kadar, muhatabımıza da bir maliyet yüklediğini müşahede ettik. Ön yargıları, ön kabulleri, kalıplaşmış bahaneleri, statik gerekçeleri elimizin tersiyle ittik ve cesaretle, kararlılıkla bu sorunların üzerine gittik. Kıbrıs meselesinde, çözümü zorlayan taraf biz olduk. Ermenistan'la çözümüzorlayan taraf biz olduk. Yunanistan'la sorunları masaya yatırıp, diyalogla sorunları çözüm yoluna koyduk. Romanya ile Bulgaristan ile Rusya, Gürcistan, İran, Irak, Suriye ile yani tüm komşularımızla aramızdaki küçük ya da büyük meseleleri birlikte masaya yatırdık, birlikte çözümler aradık. Hiçbir sorunun kördüğüm olmasına, çözümsüzlüğe mahkum edilmesine müsaade etmedik. Dış politikada çözümsüzlüğe, dış politikada umutsuzluğa asla inanmadık ve inanmıyoruz. Komşularımızın içeride yaşadıkları sorunlarınedeniyle zaman zaman diyalog ortamı kesilse de sorunların zamanla ortadan kalkacağına, işbirliği sürecinin kaldığı yerden devam edeceğine her zaman inandık ve inanıyoruz" dedi.

"KÜRESEL KRİZ KARŞISINDA ÇOK SAĞLAM DURAN BİR TÜRKİYE EKONOMİSİ VAR"

Türkiye'nin 'sıfır sorun' vizyonlu aktif dış politikanın ülkeye getirisi hakkında görüş bildiren Erdoğan, "2002 sonunda görevi devraldığımızda, Türkiye'nin ihracatı 36 milyar dolardı. Bugün Türkiye'nin ihracatı 2011 sonu itibari ile 135 milyar dolar. Milli gelirimiz 2002 sonunda 230 milyar dolardı. 2011 sonu itibari ile milli gelirimiz 772 milyar dolara ulaşmış durumda. Türkiye'ye gelen toplam turist sayısı 10 yıl önce 13 milyon kişi iken 2011 sonu itibari ile Türkiye'ye gelen turist sayısı 31 buçukmilyon kişiye ulaştı. Aynı şekilde turizm gelirimiz 8 buçuk milyar dolar iken şu anda 23 milyar dolara ulaştı. 10 yıl içinde Türkiye'nin hemen her ekonomik göstergelerinde en az 3 katlık bir artış kaydettik. Türkiye'nin 10 yıl önce kamu net borç stoku yüzde 74 iken, 2011 sonu itibari ile yüzde 40'a düşmüş vaziyette. Bu Masrih kriterlerinin altına bir oran. Devletin borçlanma faizi yüzde 64 iken, şu anda yüzde 8 buçuk. Buralara düşmüş vaziyette. Bizim IMF olan ilişkilerimiz bazıları tarafından farklı elealınıyor. Fakat göreve geldiğimizde IMF'ye olan borcumuz 23 buçuk milyar dolardı. Şu anda IMF'ye olan borcumuz 2.3 milyar dolara düştü. Yani onda bir. Ve biz 4 yıldır da IMF ile stand-by anlaşması yapmıyoruz. Şu anda bunu tamamen ödeyip kapayabiliriz. Ama gerek yok zira 2013'ün Nisan ayına kadar süre var. Merkez Bankamızın döviz rezervi göreve geldiğimizde 10 yıl önce 27 milyar dolardı, şu anda 91 milyar dolara çıktı. Hedefimiz bu yılsonu bunu 100 dolara ulaştırmak. Yere hep sağlam bastık, mali disiplindeasla taviz vermedik. Ve hiçbir zamanda gevşemedik. Şu anda küresel kriz durumu karşısında çok sağlam duran bir Türkiye ekonomisi var. Kriz sürecinde dahi yüzde 8 buçuk büyüme kaydederek dünyada Çin'den sonra en hızlı büyüyen ülke konumundayız. Avrupa'da yapılan ihracatta düşüş yaşanırken; Asya'ya, Avrupa'ya, Ortadoğu'ya ihracatını arttıran genel ihracat rakamlarını muhafaza eden hatta yükselten bir ülke olduk. İşte bu gelişme aktif bir dış politikanın da bir neticesidir. Bu gelişme dostluğun, dayanışmanın,diyalogun egemen olduğu bir dış politikanın neticesidir. Biz sadece kendi refah seviyemizi artırmak ile kalmadık, bölgemizde iş yaptığımız ülkelerle de birlikte büyüdük, refah artışı kaydettik. Geçmişine takılıp kalan bir Türkiye olsaydı, inanın bunu başaramazdık. Tarihte yaşanan acıları her gün içinde büyüten bir Türkiye olsaydı, bu gerçekleşmezdi" diye konuştu.

"HALKLARIN İRADESİNİN ÜSTÜNDE BİR İRADE YOKTUR"

Türkiye'nin Irak, Suriye ve İsrail'e karşı takındığı tavır hakkında görüş bildiren Erdoğan, "Komşu bazı ülkelerde yaşanan hadiseler konusunda takındığımız tavır Irak ile Suriye ile İsrail ile yaşanan gerginlikler zaman zaman içimizde muhalefet tarafından zaman zaman uluslar arası platformlarda eleştiri konusu yapılıyor. Biz bölgede barışı savunduğumuz, bölgede istikrarı, refahı, huzuru, hakkı ve hukuku savunduğumuz için altını çizerek ifade ediyorum 'geçici olarak bu sorunları yaşıyoruz'. İstikrar hakimolduğunda bu ülkelerle bölgenin barış ve istikrarı için adımlar atmaya başladığında, bu ülkeler kendi halklarının çağrılarına karşılık vermeye başladığında Türkiye hiç çekinmeden gerekeni yapacak, gereken adımları atacaktır. Halkların iradesinin üstünde bir irade yoktur" dedi.

"VİZYONSUZ LİDERLİK AVRUPA DEĞERLERİNİ MAALESEF TÖRPÜLER BİR HAL ALMIŞTIR"

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım sürecine değinen Erdoğan, "Avrupa Birliği ile katılım müzakereleri, bizim hükümetimiz döneminde başlatılmıştır. Gereken kriterleri çok hızlı şekilde sağladık. Müzakere için tarih aldık. O tarihte de müzakereleri başlattık. Süreç içinde müzakereleri kararlılıkla yürüten sorumluluklarını hakkı ile yerine getiren bir ülke olduk. Süreci yavaşlatan, yokuşa süren ve zorlaştıran taraf asla ve asla biz olmadık. Bu süreci ortak dostlarımız çok iyi bilirler. Ne yazık ki AvrupaBirliği içindeki kimi ülkelerin ırkçı, ayrımcı ve popülist yaklaşımları neticesinde süreç yavaşlamakla kalmadı, Avrupa değerleri sorgulanır hale geldi. Hiç kimse kusura bakmasın; Norveç'te yaşanan hadise sıradan bir adli vakanın ötesindedir. Almanya'da zaman zaman yaiz şanan hadiseler aynı şekilde. Fransa'da seçim öncesi ortaya konan tavırlar hakeza. Sorumsuz, öngörüsüz, vizyonsuz liderlik Avrupa değerlerini maalesef törpüler bir hal almıştır. Biz yine de umudumuzu kaybetmiyoruz. Biz yine de kararlı şekildeAvrupa Birliği'ni bir hedef olarak muhafaza ediyor, süreci kararlılıkla devam ettiriyoruz. Balkanlardaki dost ülkelerin, Avrupa Birliği'ne entegrasyon süreçlerini de aynı şekilde gönülden destekliyoruz. Sadece Türkiye'yi değil, Balkan ülkelerini de içine alan bir Avrupa zayıflamayacak, tam tersine güç kazanacak, değer kazanacak, en önemlisi de renk kazanacaktır. Bunu başarmamız lazım. Geçmişte her ne yaşanmış olursa olsun, gelecek hepimiz için umut vaat ediyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde, Türkiye'nin de,Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgelerin de değişeceğine, daha huzurlu, daha müreffeh bölgelerin oluşacağına inanıyorum" dedi

Kaynak: İHA