AKP demokratik atılım yapıyor

Türkiye, AKP döneminde özgürleştiği gibi, küresel bir güç haline de geldi. AKP'nin laikliğin altını oyduğuna dair iddialar saçma. Partinin iç ve dış politikasına yön veren şey İslam değil, ekonomi ve ulusal güvenlik çıkarları. Türkiye asıl şimdi ABD'nin Ortadoğu'daki en önemli müttefiki


‘İslami ahlaki değerlere’ bağlı olduğunu ifade eden bir siyasi parti, Türkiye’yi tam demokrasiye kimsenin yapamadığı kadar yaklaştı-rıyor. Askeri darbenin demokratik yolla seçilmiş Süleyman Demirel hükümetini devirmesinden 30 yıl sonra, Türkler pazar günü Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ılımlı İslamcı AKP’si tarafından sunulan anayasa değişikliklerine ezici çoğunlukla onay verdi.
Reformlar kadınların, çocukların ve engellilerin haklarını güçlendiriyor, Türkiye’nin Hıristiyan ve Kürt azınlıklarının (her ikisi de önceki hükümetlerden sürekli baskı gördü ve dışlandı) özgürlüklerini genişletiyor, Türkiye’nin katı iş yasalarını yumuşatıyor, ordunun siyaset üzerindeki etkisini azaltıyor ve ülkenin her köşesinde daha demokratik kurumların oluşturulmasına imkân tanıyor. Daha da hayati önem taşıyan husus, reformların yargı sisteminin
yapısını yeniden şekillendirerek, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını sağlaması ve sıradan vatandaşlar için daha sağlam yasal güvenceler getirmesi.

Kimliği bastırmaya gerek yok
Referandumda hayır oyu verilmesini savunan muhalifler, değişikliklerin cumhurbaşkanı ve parlamentoya, bilhassa yargıçların atanması konusunda çok fazla yetki tanıdığını öne sürdü. Ancak bu tür argümanlar seçmenleri ikna etmeye yetmedi; seçmenlerin yaklaşık yüzde 60’ı AKP’nin Türkiye’nin AB üyeliği için gerekli bir adım olarak sunduğu paketin lehinde oy kullandı. (Meselenin ilginç yanıysa, AB üyeliğine desteğin son dönemde yüzde 68’den 54’e düşmesi. Göründüğü kadarıyla ekonomik ve siyasi değişimler öylesine popüler ki, seçmenler artık Avrupa’nın Türkiye’den ne istediğine değil, Türklerin kendileri için ne istediğine bakıyor.)
Avrupa’daki muhafazakâr Hıristiyan Demokratları kendisine örnek alan AKP 2002’de iktidara geldiğinden bu yana, ordunun Türk demokrasisinin koruyucusu olarak kendine biçtiği rolü adım adım buduyor. AKP bunun yerine Türklere, anayasal demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne bağlılığı yansıtan, fakat ülkenin dini kimliğinin zorla bastırılmasına da ihtiyaç duymayan bir yönetim modeli sunuyor.
Türkiye AKP iktidarında daha özgür, daha liberal, daha kapsayıcı ve daha demokratik bir ülke haline gelmekle kalmadı, daha hâkim bir küresel güç haline de geldi ve beklenmedik bir ekonomik büyüme dönemi yaşadı. Gerçekten de Türk ekonomisi küresel resesyondan geçmişte hiç olmadığı kadar güçlü çıktı, sözgelimi bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 10.3’lük bir büyüme oranı yakaladı. Bu da Türkiye’yi Singapur ve Tayvan’ın ardından dünyanın en hızlı büyüyen üçüncü ekonomisi kılıyor.
Ancak AKP Türkiye’nin başlıca muhalefet partilerinin devletin ‘laik kurumlarının’ altını oyduğu, sözgelimi kadınların başörtüsüyle okula gitmesinin önünü açmaya çalıştığı yönünde bıkkınlık veren söylemle karşı karşıya kalmayı sürdürüyor.
Benzer eleştirileri ABD’de de duymak mümkün; son dönemde Türkiye’nin giderek iddialı hale gelen dış politikası, İran, Suriye ve Irak’ta güçlenen ilişkileri ve İsrail’in Filistinlilere yönelik tavrını açıkça eleştirmesi üzerine pek çok şey yazılıp söyleniyor. Hatta bazıları NATO’nun tek Müslüman üyesi olan Türkiye’nin Batı’yla stratejik ittifakına sırtını dönmekte olduğunu ve bunun yerine Amerika’nın bölgedeki çıkarları aleyhinde bir ‘İslami mihver’ inşa ettiğini öne sürüyor.
Bu iddialar saçma. AKP’nin iç veya dış politikasına yön veren şey İslam’dan ziyade, ekonomi ve ulusal güvenlik çıkarları. Türkiye diplomatik çabalarını Ortadoğu, Orta Asya ve İran Körfezi üzerinde yoğunlaştırıyorsa, bunun nedeni ekonomik büyümesinin Avrupa veya ABD’den değil buralardan kaynaklanması.
Dahası Türkiye’nin daha atak dış politikası ve bölgesel ihtilaflara arabulucu rolüyle müdahil olma girişimleri,
dirilen ulusal özgüveninin sonucu. Türkiye artık tabi olmak istemiyor, bölgenin sorunlarıyla iştigal etmek konusunda kendi önerileri ve politikaları bulunan bir müttefik ve muadil olarak muamele görmekte ısrar ediyor.
Bu iyi bir şey, zira Türkiye’nin bölgedeki çıkarları, ister İsrail-Filistin ihtilafına iki devletli çözüm, ister Irak ve Afganistan’da istikrar sağlanması, isterse İran’ın nükleer silah elde etmekten alıkonulması olsun, ABD’nin çıkarlarıyla örtüşüyor. Şunu söylemek hiç abartılı olmayacaktır: Türkiye asıl şimdi Amerika’nın Ortadoğu’daki en önemli stratejik müttefiki.

Ortadoğu’nun yeni süper gücü
Daha önemlisi, Türkiye Ortadoğu halklarına Mısır, Ürdün ve Suriye’deki laik diktatörlüklerden veya İran ve Suudi Arabistan’ın dini otoriterliğinden daha güvenilir bir İslami yönetimin örneğini veriyor. AKP İslam’la demokrasi arasında illa karşıtlık olması gerekmediğini, İslami değerlere bağlı bir partinin aynı ölçüde insan haklarına, anayasal yönetime, çoğulculuğa ve hukukun üstünlüğüne de bağlı olabileceğini gösteriyor. Anayasal reformların kabul edilmesiyle birlikte, Türkiye Ortadoğu’nun yeni süper gücü olarak konumunu pekiştirmek yönünde yeni bir adım atıyor. Türkiye, fırsat verildiğinde modern, Müslüman çoğunluklu bir demokrasinin neleri başarabileceğinin parlak bir örneği. (17 Eylül 2010)