Kürt sorununda kalıcı 'ateşkes' için

Hapishane arkadaşım, Diyarbakır'ın önemli işadamlarından, sağduyulu Kürt aydınlarından, eski gazeteci Raif Türk'ün mermer...


Hapishane arkadaşım, Diyarbakır’ın önemli işadamlarından, sağduyulu Kürt aydınlarından, eski gazeteci Raif Türk’ün mermer ocağına baskın yapıldığını okuyarak  güne başladım. Yaşamını özgürlük davasına adamış sevgili arkadaşım Raif’e yönelik bu saldırı yüreğimi acıttı. Raif, yıllardır, doğup büyüdüğü kent olan Diyarbakır’a ve yöresine büyük çapta yatırımlar yapan,
yörenin zenginleşmesi için emeğini, birikimini en yoğun şekilde kullanan bir işadamı.
Savaşın ve şiddetin devamının ne anlama geldiğini o yörenin insanları, özellikle de Raif gibi insanlar, olağanüstü derecede iyi bilirler. Diyarbakır’a her gidişimde mutlaka Raif’le buluşur ve yöredeki gelişmelere bir de onun gözünden bakarım. Raif, sakin ve duyarlı diliyle, yörenin havasını bana her seferinde aktaran bir sestir.
Raif’in işyerine saldırılıp, iş makinelerinin yakılması, çözümsüzlüğün yol açabileceği sonuçlar hakkında ciddi ipuçları veren bir olay. Silahların konuştuğu yerde sözün hükmünün kalmadığını, düşüncenin etkisinin olmadığını bir kez daha görüyoruz.
***
PKK’nın referandum sürecinde aldığı ‘eylemsizlik’ kararı, yöredeki acıları bir süreliğine azaltabildi. Çatışmalar asgariye indi. Bölgede ciddi bir sakinleşme başladı. Hakkari’de ateşkes kararına uyarak çatışma bölgesinden çekilen 9 PKK’lının bir mağarada bombalanarak öldürülmesi, iki imamın kurşunlanarak katledilmesi gibi, bazı yörelerde PKK ile askerler arasında çatışmaların olması gibi negatif olaylar yaşansa da, ‘ateşkes’ can kayıplarının daha ileri düzeylere ulaşmasını engelledi. Ancak dün Hakkari’deki mayın patlaması ülkedeki psikolojik durumun yeniden karışmasına neden oldu.
20 Eylül, PKK’nın ‘eylemsizlik’ ilan ettiği sürenin son günü. O tarihe kadar bazı adımlar atılabilir, bazı ikna edici hamleler yapılabilirse, daha kalıcı bir ateşkesin önü  açılabilir. Kürt sorununun toptan silahsızlandırılması için yeni bir imkân yaratabilir.
PKK, kalıcı bir ateşkesin ilk adımı olarak, ‘çatışma’ alanları dışına çıkardığını söylediği güçlerine yönelik askeri operasyonların durdurulması istiyor. Uzun zamandan beri dillendirilen ‘parmakların tetikten karşılıklı olarak çekilmesi’ meselesi yeniden gündemimize geliyor.
Türkiye’deki bazı çevrelerin, “Dağdaki eşkıyaya karşı bir devlet sessiz kalamaz, askerin durdurulması kabul edilemez” şeklindeki algı biçiminin devam ettiğini görüyoruz. Ama, PKK güçlerinin üzerine gidilmesi halinde PKK da buna değişik saldırılar ve eylemlerle cevap veriyor. Acı acıyı getiriyor. Bir sarmal içine giriliyor.
‘Parmakların tetikten çekilmesi’ durumunda, konuyu insani bir dille incelemek için bir zemin oluşacak. Ölme ve öldürme kavramlarının dışında bir çözüm dili kurma imkânı doğacak. Çatışmadan beslenenlerin “Asla kabul edilemez” gibi göstermeye çalıştığı bu olasılık, Türkiye’nin demokrasiye ve geleceğe olan yolculuğuna hız kazandırma potansiyelini içinde barındırıyor.
***
Kürt kimliği talebinin, yöre insanı açısından geri dönülemez, haklı ve insani bir talep olduğunu defalarca yazdık. Kürtlerin ana dillerinin eğitim sistemi içine yerleştirilmesi için devletten bekledikleri hamlenin haklılığı ortada.
Yerel yönetimlerin özerkliği/özerkleşmesi, sorunun barış içinde ve doğal bir şekilde çözümü için kullanılabilecek yollardan biri. Bazı gazete köşelerinde, kimlik konusuyla ilişkin ortaya atılan bütün önerilerin ‘kışkırtıcılık’, ‘bölücülük’ gibi önyargılarla karşılanması, işleri iyice içinden çıkılmaz hale getiriyor ve toplumsal gerginliği kışkırtıcı bir etki yapıyor. Gazeteci meslektaşlarımızın daha dikkatli bir dil kullanmaları şart. Daha fazla çatışmayı ve ölümü artık istemediği yönünde belirgin sinyaller veren bu toplumun zihnini bulandırmaya kimsenin hakkı yok.
H H H
Referandumla birlikte Türkiye birçok açıdan yeni bir vizyon kazandı. Küresel standartlarda bir demokrasi vizyonu yakalamış olmamıza rağmen, Kürt sorunu ciddi bir engel olarak hâlâ önümüzde. Tutucu bir devlet yapısıyla, Türkiye’nin ekonomik açıdan da kültürel açıdan da toplumsal açıdan da potansiyelinin tamamını kullanması ve global bir aktör olması zor. Ancak çok kültürlü, çok dilli, çok renkli bir ülke olmayı başarabilirsek sahip olduğumuz potansiyeli tam olarak kullanabiliriz. Türkiye’nin daha zengin ve kaliteli bir yaşam tarzı yakalaması yalnızca modern yaşam tarzıyla sınırlı bir şey değildir, kültürel özgürlükler ve kimlik özgürlükleri de aynı oranda belirleyicidir.
Türkiye, son yıllarda demokrasi önündeki birçok engeli aştı. Ekonomisini büyüttü. Otoriter ve milliyetçi devlet geleneğini değiştirme adımları attı. Ama geçmiş otoriter milliyetçi devlet geleneğinden miras aldığı Kürt sorunu, hâlâ (çok değişmemiş bir şekilde) önümüzde duruyor.
Geçmiş milliyetçi gerekçelerle, tutucu devlet mantığıyla Kürt sorununa çözüm üretilemeyeceği defalarca kanıtlandı. Anayasa referandumundaki enerji ve risk alma cesaretinin Kürt sorununda da gösterilmesini beklemenin aşırı bir beklenti olacağını düşünmüyorum.
‘Ellerin tetikten çekilmesi’yle başlayabilir her şey...
Cesaret...