Yargıtay Başkanlar Kurulu'nda yazılı açıklama

Yargıtay Başkanlar Kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması hakkındaki teklif edilen metinin, Anayasa'nın temel ve değiştirilemez ilkelerinden birini oluşturan ''Hukuk Devleti'' ile ilgili olduğu ifade edildi.

Yargıtay Başkanlar Kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması hakkındaki teklif edilen metinin, Anayasa'nın temel ve değiştirilemez ilkelerinden birini oluşturan ''Hukuk Devleti'' ile ilgili olduğu ifade edildi.

Hukuk devletinin temel felsefesinin ise kuvvetler/erkler ayrılığına dayandığı kaydedilerek şöyle denildi:
''Erkler ayrılığında, daha doğrusu hukuk devletinde, bağımsız yargının doğal olarak asıl yetki ve görevi yasama ve yürütmenin işlemlerini denetlemektir. Yargı, yasama organınca/erkince çıkarılan yasaların yorumunu yapar. Yargının hukuksal yorumu bağlayıcıdır. Böylece yargı, yürütme ve yasamanın işlem ve faaliyetlerinin hukuk çerçevesi içinde kalmasını sağlar. Demokratik sistemde kuvvetler/erkler ayrılığını korumak, yasaları yorumlayarak yaşama geçirmek yargının görevidir."

Yargı bağımsızlığının, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün olmazsa olmaz koşulu olduğu vurgulanan açıklamada, adalete, yansızlığa ancak, bağımsız yargıyla ulaşılabileceği ifade edilerek, "Yargı bağımsızlığını sağlayamamış bir toplum, hukuk dışı yönetime boyun eğmek zorundadır. Böyle bir yönetimin adı ise demokrasi değildir'' denildi.

Anayasa'nın, toplumun temel yasası ve bir toplum sözleşmesi olduğu vurgulanan açıklamada, dolayısıyla Anayasa'da gerçekleştirilecek temel değişikliklerin öncelikle tüm toplum kesimlerinin görüşlerinin yansıtılması suretiyle hazırlanmasında zorunluluk olduğu belirtilerek şunlar kaydedildi:
''Ayrıca yargı/hukuk devleti/hukukun üstünlüğü ve bunların etkinliğini sağlayacak olan yetkili organların görüşlerinin öncelikle alınması gerekir. Yargı organlarının temel yapısında değişiklik gerçekleştirmeyi de hedefleyen Anayasa teklifinin, hukuk devleti/hukukun üstünlüğü ilkeleri bakımından yetkili yargı organlarının görüş, öneri ve birikimlerinden yararlanılması gerektiği yasal/anayasal bir zorunluluk değilse de hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin kaçınılmaz gereğidir. Bu değişikliklerin geniş bir değerlendirme süreci içerisinde yapılmasının çok daha sağlıklı olacağında kuşku bulunmamaktadır. Demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarının güvencesidir. Aynı zamanda hukuk devleti ve insan hakları da demokratik devleti belirleyen değerlerdir. Bu nedenle, demokrasi, sadece seçime indirgenmeyip, insan hakları ve bunların güvencesi olan hukuk devleti ilkesi ile birlikte gerçekliğe kavuşabilir. Çünkü demokrasi çoğulculukla birlikte tanımlanır. Çoğulculuk, temel yasa bağlamında herkesin görüşünün alınmasını gerektirir. Anayasa'da çok kısa süre içerisinde gerçekleştirilmek istenen temel değişikliklerin, haklı nedenleri olsa bile, genel kabul görebilecek değişiklikler biçiminde olmamasının, kısa sürede toplum vicdanında rahatsızlık yaratması ve mevcut Anayasa'da olduğu gibi, meşruluk tartışmasına sebebiyet vermesi kaçınılmazdır.

Bu nedenle Anayasa gibi bir temel yasada yapılan değişikliklerde, en yüksek düzeyde uzlaşma sağlanmaması/sağlanamaması, ilk adımın tartışmalı başlaması demektir. Yapılması düşünülen değişikliklerde toplumsal uzlaşmayı sağlayacak bir yöntem tercih edilmediği gibi, düzenlemelerden doğrudan etkilenecek Yargıtay ve Danıştay'ın görüşü dahi alınmamış, daha önce bu konuda kurulumuzca hazırlanan yargı reformu strateji raporu ile ortaya koyduğumuz öneriler de gözetilmemiştir''.

Açıklamada, Anayasa Mahkemesi'nin yapısı ve görevleri ile ilgili olarak değişiklikler önerildiği belirtilerek, Anayasa Mahkemesi'nde yedek üyeliğe son verilerek, üye sayısının artırılmasının ilke olarak yerinde olduğu vurgulandı. Değişiklik teklifinde, Anayasa Mahkemesi'ne üye seçiminde aday gösterme bakımından çeşitlilik ve farklılık yaratıldığı, ayrıca Anayasa Mahkemesi üye sayısı artırılıp yedek üyelik sistemi kaldırılırken, Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen üye sayısının düşürüldüğü kaydedilerek, ''Birçok üyenin, hukuk dalında öğrenim görmemiş kişiler arasından seçilmeleri ve buna rağmen bir ceza yargılaması olan Yüce Divan yargılamasında görev alabilmeleri, diğer yurttaşlara oranla Yüce Divan'da yargılanacak olanlar açısından büyük bir güvencesizlik ve eşitsizlik oluşturabilecektir'' ifadesi kullanıldı.

''Ayrıca ceza yargıçlarının çoğunlukta olmadıkları bir yargı düzenindeki yargılamaların belli dönemler bakımından yargılanacak olanların lehlerine olacağı düşünülebilir ise de bunun her zaman böyle olmayabileceğini de öngörmek yerinde olur" denilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Ceza Yargılama Yasası'nın 23/3. maddesinin, 'Yargılamanın yenilenmesi halinde, önceki yargılamada görev yapan hakim, aynı işte görev alamaz' şeklindeki hükmü uyarınca yargılamanın yenilenmesi söz konusu olduğunda, Anayasa Mahkemesi'nde ilk kararı vermiş olan heyetteki üye kadar üyeyi aynı mahkemeden sağlamak mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar ceza davası olduğundan, genel ceza yargılamasına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Yüce Divan'da yargılanmış olanlarla ilgili olarak vereceği 'ihlal' kararı karşısında sorunun nasıl çözülebileceği çok önemli bir konudur. Ayrıca diğer mahkemelerde yargılananlar bakımından temyiz incelemesi mümkün olduğu halde, Yüce Divan kararlarına karşı böyle bir başvuru yolunun olmaması, Anayasa'nın 40, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası'nın 34/2. ve 232/6. maddeleriyle de örtüşmemektedir. Avrupa'da yargı kararlarına karşı başvuru yolunun en temel
ilkesi kabul edilmesine karşın, ülkemizde bu hakkın Yüce Divan'da yargılananlardan esirgenmesi gibi bir sonuç doğuracaktır.''

Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun açıklamasında, "Yargıtay ve Danıştay'ın Anayasa Mahkemesi ve HSYK'daki temsili azaltılırken, bu kurumlarda görev alacak olanlar bakımından gerek Yargıtay ve Danıştay'la ilgileri, gerekse meslekle bağlantıları olmayan veya az olan kimselere ağırlık verilmesi nedeniyle bu Anayasa değişikliklerine yönelecek eleştiriler, 1982 Anayasası'na yöneltilenlerden daha az olmayacaktır" denildi.

Yargıtay Başkanlar Kurulu tarafından yapılan açıklamada, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yoluna ilişkin düzenlemenin, hukukçu yargıçlarca verilen ve kesinleşen kararların, bir kısmı hukukçu olmayan yargıçlarca denetlenmesini öngördüğü, bu düzenlemenin kesinleşen yargı kararlarının otoritesini sarsıcı ve Yüksek Mahkemeler arasında var olan yetki ve görev ayrımı ile denkliği bozucu nitelikte olduğu kaydedildi. Bireysel başvurunun sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer alan haklarla sınırlı tutulduğu belirtilen açıklamada, "Yasama işlemleri için doğrudan bireysel başvuru yolu tanınmayıp, 'kamu gücü tarafından ihlal edildiği' ve devamında kamu gücünün ne olduğu, 'kanun yollarının tüketilmiş olması şartıyla' denilmek suretiyle bireysel başvurunun sadece yargı kararlarına karşı kabul edildiği şeklinde açıklanmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer alan ve mahkemelerce verilip kesinleşen kararlara karşı bireysel başvuruları inceleyebilecektir" denildi.

Hukuk devletinde yasama ve yürütme işlemlerinin yargısal denetiminde yargıçların ön plana çıkarılması gerekirken, sistem ters yüz edilerek, özellikle bireysel başvuru yolunda yargıç sınıfından olmayanların yargıçların kararlarını denetlemeleri sağlanmış olacağı belirtilen açıklamada, "Anayasa Mahkemesi'ne yapılacak bireysel başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılacak başvuruları engellemeyeceği veya azaltmayacağı gibi, Anayasa Mahkemesi'nin mevcut yapısıyla bu başvuruları adıl yargılama ilkelerine uygun olarak makul sürede sonuçlandırması olanağı da bulunmamaktadır. Ayrıca diğer yargı organlarının iş yüklerinin azaltılması, alt yapı eksikliklerinin giderilmesi yerine bireysel başvurunun güvencesiz biçimde getirilmesi yerinde değildir. Asıl yapılması gereken iş, öncelikle yargının sorunları çözülerek hak aramadaki tıkanıklıkların giderilmesi ve sonra Anayasa Mahkemesi'ne üye seçme yöntem ve içeriğinin istenilen sonucu elde etmeye elverişli hale getirilmesi daha uygun olurdu" denildi.

Mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kurulan ve görev yapan HSYK'da Yargıtay ve Danıştay'dan seçilen üyelerin sayısının azaltılmakta olduğu kaydedilen açıklamada, "Böylece Yargıtay ve Danıştay'ın Anayasa Mahkemesi ve HSYK'daki temsili azaltılırken, bu kurumlarda görev alacak olanlar bakımından gerek Yargıtay ve Danıştay'la ilgileri, gerekse meslekle bağlantıları olmayan veya az olan kimselere ağırlık verilmesi nedeniyle bu Anayasa değişikliklerine yönelecek eleştiriler, 1982 Anayasası'na yöneltilenlerden daha az olmayacaktır" ifadelerine yer verildi.

"HSYK'nın, daha bağımsız, daha güvenceli, yasama ve yürütme erklerinin siyasi etkilerinden uzak bir yapıya kavuşturulması gerekirken, geniş tabanlı temsil esası, demokratik meşruiyet gibi kavramlar adı altında erkler ayrılığı ilkesini ihlal eder biçimde yapılandırılarak, siyasi etkilere açık ve Adalet Bakanlığı'nın artan kontrolünde oluşturulması istendiği" iddia edilen açıklamada, "Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyince hazırlanan yargıya ilişkin rapor ve önerilerde de belirtilen ve Kurulda bulunmamaları konusunda herkesin üzerinde anlaşmış olmasına karşın, Adalet Bakanı ve Müsteşarına yer verilerek varlık ve etkinliği sürdürülmek suretiyle, Yüksek Yargı organlarının Kurulun oluşumundaki etkinlikleri zayıflatılmıştır" denildi.

Mukayeseli hukuktan örnekler verilmek suretiyle, Kurulun yapısının oluşturulduğu ve bu şekilde oluşumun uluslararası normlar ve uygulamalara uygun olduğu belirtilmiş ise de örneksenen ülkelerin tarihi ve sosyal koşulları ile yargı makamlarının oluşumu ve yapısı dikkate alınmadığı ifade edilen açıklamada, "Yeni düzenlemeye göre, Kurulun yönetimi ve temsili Başkanı olan Adalet Bakanı'na aittir. Adalet Bakanı, sahip olduğu yetkilerden bir kısmını başkanvekiline devredebilmektedir. Böylece, Adalet Bakanı'nın kuruldaki yetkisi, erkler ayrılığı ilkesini ortadan kaldıracak biçimde genişletilmiştir. Hakim ve savcılar hakkında Kurulun, ilgili dairesince inceleme ve soruşturma yapılmasına karar verilmesi halinde, bu soruşturma ve inceleme işleminin yaptırılmasının Kurul Başkanı olan Adalet Bakanı'na verilmesi, Kurul müfettişlerinin şu andaki düzenlemedeki gibi, Kurula değil de Adalet Bakanı'na bağlı olduklarını açıkça göstermektedir. Teklif metninde Kurul müfettişleri dışında, savcıların yönetsel işlerini denetleme görevi olan Adalet Müfettişlerinin Kurula değil de Adalet Bakanlığına bağlı olması savcılık güvencesine aykırıdır. Kurula bağlı Adalet müfettişleri ile Adalet Bakanlığı'na bağlı müfettişlik ihdas edilirken, bu oluşumun, 1961 Anayasası'nın Yüksek Hakimler Kurulu ile Yüksek Savcılar Kurulu şeklindeki yapılanmadan kaynaklandığı göz ardı edilmiş, net bir görev tanımı yapılmamıştır" ifaderine uygun olarak makul sürededeleri kullanıldı.

HSYK'ya, Yargıtay ve Danıştay'dan seçilecek üyeler için Yargıtay ve Danıştay genel kurullarında tek oy verileceği ilkesi getirilerek, üyelerin seçime katılımı ve tercih iradelerinin sınırlandırıldığı belirtilen açıklamada, bu düzenlemenin genel kurul iradesinin sayısal çoğunluğa yansımasını engelleyecek nitelikte olup, demokratik temsil ilkesine aykırılık oluşturacağı iddia edildi.

Yüksek yargıdan ve yerel mahkemelerden seçilecek üye sayıları arasındaki oransızlık, yüksek yargı ile yerel mahkemeler arasındaki bağın, birlik ve beraberliğin, yargısal bütünlüğün engellenmesi niteliğinde olduğu belirtilen açıklamada, "İlk derece mahkemesi yargıç ve savcılarına HSYK'ya üye seçme sürecine katılım yolunun belli oranda açılmasına, ilke olarak karşı çıkılmamakla birlikte ilk derece mahkemeleri ile yüksek mahkemeler arasında ayrışmaya ortam hazırlayacak şekilde düzenleme yapılması da uygungörülmemektedir. Kurulda halen görev yapan yüksek yargı üyelerinden bir kısmının görevlerinin Anayasa'nın yargıçlık güvencesi ilkesine aykırı olarak sona erdirilmesi öngörülmüştür. Yapılması düşünülen değişikliklerin yasal alt yapısı hazırlanmadan geçici hükümlerle, ülkenin kaderini etkileyebilecek bir oluşum gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır" denildi.

Anayasa değişiklik teklif metninde, siyasi partilerin kapatılmaları konusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın dava açma yetkisinin, Yasama Organı bünyesinde oluşturulacak bir komisyonun iznine bağlanmasının, erkler ayrılığı ilkesiyle bağdaşmadığı belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Ayrıca, bu düzenleme sonucu bir siyasi parti hakkında dava açılması iznini verme yetkisi o partinin de temsil edildiği bir komisyona verildiği için partilerin hukuki yönden denetimi ortadan kaldırılmaktadır. Komisyonun bu kararının, yargı denetimi dışında bırakılmasına ilişkin düzenleme, hukuk devleti ve erkler ayrılığı ilkesine açıkça aykırıdır. Diğer yandan parti kapatmalarında, Anayasa'nın 69. maddesinin 6. fıkrasına 'idarenin eylem ve işlemleri, odaklaşmanın tespitinde gözetilemez' cümlesi eklenerek, sadece partilerin eylemlerini dikkate alınması önerilmektedir. Bu düzenleme sadece iktidar partisi/partileri için getirilmiş olmaktadır. Çünkü iktidarda olmayan partilerle 'idare' arasında bağlantı olamayacağından, iktidar partisi/partileri ile muhalefet partileri arasında kapatma kararı bakımından iktidar partisi/partileri lehine eşitlik bozulmuş olacaktır."