Anayasa değişmezse kaos olacak!

Demokrat Yargı Derneği Başkanı Osman Can'dan yargının durumu ve Anayasa değişikliğiyle ilgili çarpıcı açıklamalar...

Anayasa değişmezse kaos olacak!
Osman Can… Anayasa hukukçusu. Onu Venedik kriterlerini, AİHM kararlarını ve insan hakları sözleşmesini dayanak gösterip AK Parti'nin kapatılmaması yönünde görüş bildirdiği raporla tanıdık. Türban, DEHAP, TSİP raporlarıyla da az konuşulmadı. Soros’çu, Fethullahçı olduğu suçlamaları yapıldı. Kimi muhafazakâr ilan etti, kimi sosyalist. Ama o hiç kategorilere sığmıyor. Aksine kendini, “Türkiye’nin ve dünyanın farklı mahallelerini dolaşıp bu mahallerdeki insanların kuyruklu olmadığını gören biri” olarak tanımlıyor. Çalıştığı masanın arkasında, ‘Adalet cennette, bizden alacağınız sadece bir karardır” diye yazıyor. Bir İngiliz yargıcın adaletin ön anlayışlarla değil, süreçlerle tesis edilebileceğini anlatan, dolayısıyla tam da laikliği anlatan bu ifadesi, kimilerince “laikliğe aykırı düşüncelerin Anayasa Mahkemesine kadar ulaşmışlığına” yorumlanıyor. Kurduğu Demokrat Yargı ile yargının kutsallaştırılmasına savaş açıyor. Yıllardır içinde bulunduğu yargı kurumlarını gözlemleyen ve bunun değişmesinin zorunlu olduğunu söyleyen Can, “Yanlışlardan örülü tapınak-mağaralar içinde yaşıyoruz. Dışarıdan haberimiz yok. Ama tapınaktakiler dışarıdakiler hakkında adalet dağıttığını iddia ediyor. Burayı kutsallaştırmayı bir tarafa bırakın. Olympos dağındaki tanrıların adalet süreçleri bizi ilgilendirmez. Biz toplumsal adalet peşindeyiz” diyor.

27 Mayıs ve 12 Eylül ürünü yargı kurumlarının baştan sona yenilenmesi gerektiğini savunan Can’la Türkiye’deki yargının durumunu, olası bir Anayasa değişikliğinin koşullarını ve yargıda neler yapılması gerektiğini konuştuk. Türkiye’de bir Anayasa değişikliği değil toplumun farklı kesimlerinin mutlaka yer aldığı yeni bir Anayasa’nın yapılması gerektiğini savunan Can, “Bu toplum kendi Anayasasını yapacak. Efendiler istese de istemeseler de bu toplum bu Anayasa’yı yapacak” diyor.

Can’ın buna engel olacaklara, bu koşullarda Anayasa değişirse kaos olur diyenlere de uyarıları var: Anayasa değiştirilmezse ardından da yeni bir Anayasa gelmezse bu toplum çok ciddi acılar yaşar.

- Osman Can kimdir? Ne yapmaya çalışıyor?

Osman Can Türkiye’nin ve dünyanın bütün mahallelerini elinden geldiği kadar dolaşmayı seven dolayısıyla bütün mahallelerdeki insanları tanıma çabası içindeki biri. Bu mahalleleri dolaştığı için bu mahallelerde kuyruklu insanlar olmadığını gören bir insan. Kimsenin kuyruğu yok. Ne Ermeni’nin, ne Rum’un, ne Alevi’nin, ne Dindarın, ne de Kürt’ün kuyruğu var. Yargıcın da askerin de kuyruğu yok. Bizim gibi insan hepsi. Hepimizin üzerinde uzlaşacağı bir geleceği inşa sürecini başlatmak gerek. Bunu korkulara feda edemeyiz. Ama mağara içinde kalmaya devam edersek orada bir mumu aydınlık zannetmeye başlarız. Oysa güneş dışarıda doğup dışarıda batıyor. Mağaradakiler yalnızca gölgeleri görür.

DEVLET AJANI BENZETMESİ

- Peki tapınak-mağaradakilerin dünyası nasıl?

İzole bir dünyaları vardır. Hukuk fakültesine girdikten sonra toplumdan bütün bağlarını koparmaya başlıyorlar. Zor bir eğitim, ardından hakimlik-savcılık sınavı. Kazanır kazanmaz, tanrısallaşmaya, peygamber postunda kendilerini görmeye başlıyorlar. Onlara bu payeleri veren devlet olduğundan, aynı devlet onların kişiliklerini oluşturmaya başlıyor. Birer devlet ajanına dönüşüyorlar. Devlet-toplum karşıtlığı içinde devleti temsil etme refleksi geliştiriyorlar. Bu nedenle, tapınaktan dışarı çıkmaz, mahalleleri bilmezler genellikle…

ESKİ İLE YENİNİN AYRIŞMASI
-Demokrat yargı süreci buna tepki olarak mı gelişti?
Tabii ki buna yönelik itirazlarla başladı. Sosyal duyarlılığa sahip yargıçlar yargı içindeki hiyerarşiyi hukuk adına, toplumun adalet beklentisi adına sorgulamaya başladılar. Bir “kalem kardeşliği” ortaya çıktı. Bu arada Türkiye’de eski ile yeni arasında bir ayrışma süreci yaşanıyor. Geleneksel hatlar dışında Türkiye’nin geleceğini “yeni”de bulan, geleceğe bakan bir perspektif ayrışması da oluştu.

-YARSAV’la ayrışma böyle mi oldu?
YARSAV’la ayrışma da böyle, siyasal, hukuksal ve toplumsal gelişmeleri okuma biçimlerimizde, bunları yorumlama ve değerlendirme yöntemimizde ayrışma ortaya çıktı. Çünkü referanslarımız farklıydı. Bizim referanslarımız geleceğe dönüktür. Hatıraları dışında tüketeceği hiçbir şeyi kalmayanlar ve onların uzantılarıyla, yeni ve çağdaş dünyada hangi saygın yeri edineceğiz endişesini taşıyan kuşakların farkını gördük. Biz gelecek adına ortaya çıktık.

İKTİDARLA İLGİSİ YOK ZAMANI GELDİ
-Son 7 yılda her şeyi tartışmaya başladık. Bunun yargı da etkisi ne oldu?

Toplumsal çoğulcuğun en az yansıdığı bir yapı olduğundan, bu tartışmalardan en az etkilenen de yargı. Ama Türkiye bir şeyleri tartışmaya ve sorgulamaya başlıyor. Böyle olması birilerinin iktidar olup olmamasıyla ilgili değil. Koşulları oluştuğundan değişim talebi ortaya çıkıyor. Her şey başka şekilde olmayacağı için öyle olur. İktidarı ortaya çıkaran faktör toplumsal dinamiklerdir. Roller değişti artık. Bu tarihi bir şeydir. Ankara’daki bürokratik veya sivil politik merkezler bunu görmemeye çalışır ama dinamik farklılaştı.

DEĞİŞMEYEN SİYASETÇİ TARİHE KARIŞIR
- Nedir sizce yaşanan değişim?
Mal ve hizmet dolaşımı hızlandı. Zaman hızlandı. Laikleşmeyi sağlayan da bu zaten. 2500 metre yukarıdaki bir köyde Türk politikasını tartışma imkanına sahibiz. Bu karmaşık toplum, modern toplum demek. Modern toplumda bir siyasi parti ve o siyasi partinin tepesindeki kişinin bu toplumu yönlendirme kontrol etmesi mümkün değildir. Bundan sonra eğer ayakta kalmak istiyorlarsa, tarihe karışmak istemiyorlarsa politikacıların yapabileceği tek bir şey var: Toplumsal politikayı kendi politikalarının temeline yerleştirmek. Ben şu ideoloji ile çıkıyorum, şu değeri savunuyorum, benim partim doğrudur devri geçti. Doğruluğun yanlışın kriteri toplumsal onaydır.



DEĞİŞİKLİK YETMEZ YENİSİ GEREK
-Bu siyasi gerilim ortamında bir Anayasa değişikliği ne kadar mümkün?
Türkiye hukuk devleti değil. İskeletinin hukuk devleti veya hukukun üstünlüğü ile ilgisi yok. Yargıya, politikaya, askeriyeye ilişkin yapı normlarının hiçbiri ulusal irade ürünü değil. Bu trajik ve utanç verici bir şey. Yargıtay’ın Danıştay’ın, askeri yargının kanunlarına bakın altında 5 tane generalin imzası var. Hukukun üstünlüğünden değil, darbeci iradelerin üstünlüğünden söz edebiliriz. Adım atılmaması veya kısır çekişmeler bu ülkede neyi koruyor, düşünmek gerekir. Anayasa değişikliği zorunluluktur. İkinci olarak yeni demokratik bir Anayasa yapmak zorunludur. Bir iki değişiklik yetmez. Yepyeni bir anayasa gerek. Bu toplumun bütün kesitlerini içine alan bir sürecin ürünü olmalıdır.

DEĞİŞİMİN ÖNÜNDE KİMSE DURAMAZ
-Anayasa değişikliğinde Türkiye için doğru yöntem ne olabilir?
Biz siyasetçi değiliz ama bu Anayasa’nın batı standartları yönünde değiştirilmesi tüm siyasetçilerin topluma karşı sorumluluğudur. Bu kurucu meclisle olabileceği gibi, mevcut meclisin başlatacağı bir inisiyatifle de olabilir. Hepsinin örnekleri vardır.

-CHP ve MHP’nin çok sert tepkileri var bu konuda.
Çağdaş demokrasiler standardını sağlayabilecek değişikliklere karşı çıkmak, onların hangi siyasal pozisyonda olduğuna işaret eder. Bu pozisyonu ise halk değerlendirecektir. Bu toplum kendi Anayasasını yapacak. “Efendiler” istese de istemese de bu toplum bu Anayasa’yı yapacak. Bu sosyal gelişim yasasının soncudur. Durdurmak mümkün değildir.

KARŞI ÇIKANLARI AN-LA-YA-MA-YIZ
- 3-5 maddelik bir değişiklik hazırlığı var. Türbanla ilgili değişiklikten sonra umudunuz var mı süreçten?
2007’deki yeni anayasa imkanının türbana kurban verilmesi çok talihsiz oldu. Bu tarihi bir hataydı. Ama şimdi yargıya ilişkin ciddi bir reform sürecine ihtiyaç var. Bu reform süreci hangi alana yönelik ve ne düzeyde başlatılırsa başlatılsın ciddiye almak gerekir. Kim yaparsa yapsın, yeter ki bu toplumun temsilcileri yapsın. Ama biz Demokrat Yargı olarak Avrupa standartlarının korunup korunmadığına, yapılış amacına uygun olup olmadığına bakar ve bunları kamuoyu ile paylaşırız. Bu süreçte Avrupa standartlarına uygun bir değişiklik yapılmaya çalışıldığında buna karşı çıkmayı da biz an-la-ya-ma-ya-yız. Çünkü herkes kaybeder ve zaten kaybediyoruz!

YARGI SİYASETTEN AYRILABİLİR Mİ?
-Peki muhalefetin ‘yargı teslim alınacak, yargı siyasallaşacak’ endişelerini haksız mı buluyorsunuz?
Devletin yasama erki, seçimle, yürütme erki de bir bakıma doğrudan seçimle oluşmaktadır. Çünkü siyasal parti programları yarışmakta, seçilen partinin başkanı hükümeti kurmakla görevlendirilmektedir. Yani bunların yetkiyi halktan aldıkları açıktır. Tamamen siyasetin ürünü olan yasalara ve düzenleyici işlemlere göre yargılama yapan kişilerin “yargı yetkisi”ni kullanabileceklerine kim karar veriyor? Halk nerde? Yok! Siyasal toplum olan devletin üçüncü erki olan yargı, temel siyasetin bir parçası. Yargıyı bu ilişkinin dışına çıkarmak, egemenliğin halka ait olması gerektiği biçimindeki temel demokratik ilkeye aykırılık oluşturmaktadır. Siz Avrupa’da böyle anlaşılabilecek bir talep dile getirilirse “faşizmi getirme, Avrupa’yı 1945 öncesine çevirme” tepkisiyle karşılaşılır. Çünkü 45 öncesi Avrupa böyle. Yargı ve ordu siyaset dışıydı. Oysaki tüm erkler ve kurumlar siyasetin ürünüdürler. Demokratik siyasetin ürünü olmadıklarında, demokrasi karşısı siyasetin taşıyıcısı ve misyonerine dönüşürler.
-Bahsedilen siyasallaşma partizanlaşma ama…
Kişi hangi siyasi ve sosyal ilişkiler içinde olursa olsun, yasal çerçeve içinde hareket ettiği ve ideolojik ön anlayışlara esir olmadığı sürece, tarafgirleşmeden söz edilemez. Yasal çerçeve en iyi testtir. Yasa ve Anayasanın açık hükümlerine rağmen kararlar belirli bir ideolojik doğrultuda çıkıyorsa, tarafgirleşmeyi başka yerde aramamak gerekir.

REFERANS AVRUPA ÖRNEKLERİ

-Nasıl bir yeni yargı sistemi doğru olur?
Tarihsel deneyimlerle ortaya çıkmış Avrupa’da yöntemler var. Yargısal kurumlara seçimlerde nitelikli çoğunluk her halükarda olmalı. Türkiye’de HSYK kalmalı. Ama ikili meşruiyete sahip olmalı. Yargı toplum adına yetki kullanıyorsa, HSYK’nın bir kısmı toplum adına yetki kullananlar tarafından belirlenmelidir. Bu parlamento tarafından gerçekleşir. Bu kurum yargıç ve savcılar hakkında karar vereceği için o kurulun en az yarısı da hâkim ve savcıların seçimleri ile belirlenmelidir. Bu yöntem, yargıyı yürütmeye bağlı olmaktan da kurtarır.

MAĞARADAN DIŞARI ÇIKILMALI
- Böyle bir düzenleme yargıyı nasıl bir noktaya taşıyacak sizce?
Yargıyı halka ait kılar. Tüm 1945 sonrası ülkelerde gözlemlendiği gibi… Kutsal mekanlarda tapınaklarda adalet dağıtılmaz. Adalet toplumsal gerçeklikle mümkündür. Kutsallaştırılmış yargı, yargı değildir, tapınak rahibidir. O kadar çok yanlış var ki. Yanlışlardan örülü bir tapınak-mağarada yaşıyoruz. Dışarıdan haberimiz yok. Ama tapınak-mağaradakiler dışarıdakiler hakkında adalet dağıtıyor. Böyle şey olmaz. Burayı kutsallaştırmayı bir tarafa bırakın. Olympos dağındaki tanrıların adalet süreçleri bizi ilgilendirmez. Biz toplumsal adalet peşindeyiz.

ANAYASA DEĞİŞMEZSE KAOS OLUR
-Bu ortamda Anayasa değişikliği yapılırsa kaos olur uyarıları var. Sizin böyle bir endişeniz var mı?
Anayasa değiştirilmezse ardından da yeni bir anayasa gelmezse bu toplum çok ciddi acılar yaşar. Devlet ile toplum arasında, bürokratik yapı ile toplumsal talepler arasında uçurum doğdu. Mekanizma topluma ait bir mekanizma değil. Bu kırılmaya doğru götürür. Ben tanımlamak istemem bu kırılmayı. Demokratik ülkelerde Anayasanın ne olması gerektiğine toplumsal dinamiklere bakılarak karar verilir. Anayasayı toplum yapar, siyasi partiler ise bunun imkânını sunar. Siyasal aktörler toplumsal dinamiği okuyup ona göre kendini uyarlayamazsa, bu yeteneği gösteremezse kırılma yaşanır.

-Kanadoğlu’nun AK Parti’nin Anayasa değişikliği yapamayacağıyla ilgili sözlerine ne diyorsunuz?
Önce şu hatayı düzeltmek gerek. Anayasa değişikliğinin parti değil parlamento yapar. İkincisi bu parlamento yapamaz derseniz Anayasa değişikliğini mutlak surette engelleme çabası içine girersiniz. Yeni bir parlamentoda başka dengeler ortaya çıktığında ve aynı şeyi ötekiler derse ne olacak? Biraz mantıklı olmak gerek. Bu ülke, bu tür iddiaları ciddiye alacak noktadan uzaklaşmış durumdadır.

YARGI KRİZ ÇÖZMELİ ARTIK
Öğrencilerime ilk derste şunu sorarım: Hukuk ne işe yarar? İki cevabı var: Toplumsal ilişkileri ve o ilişkilerin kurulu olduğu siyasi yapının işleyişini düzenler. Toplumsal ilişkileri düzenlemesi ve bunu garanti eden devlet yapısının sorun çözme yeteneğine sahip olması için hukuk normu üretilir. Bu normlardan sorun çözmesi ve devletin işleyişini mümkün kılması beklenir. Yani hukuk sorun üretmemeli, sorun çözmelidir. Devleti işlemez değil, devleti işler hale getirmelidir. Kriz üretmemeli, kriz çözmelidir. Hukuk kuralları bunun için üretilir. Ama hukuk normları kriz üretmek için yorumlanmaya başlanırsa hukuk amacından sapar ve ideolojik bir silaha dönüşür. “Demokrat Yargı”nın hukuka bakışında böyle bir temel fark vardır.