Kürt sorununda megatrendler

İçinden geçmekte olduğumuz ilginç tarihi dönem bizleri, diğer pek çok alanda olduğu gibi Kürt sorununda d...


İçinden geçmekte olduğumuz ilginç tarihi dönem bizleri, diğer pek çok alanda olduğu gibi Kürt sorununda da on yıllardır kullanmaya alıştığımız tanımlama ve adlandırmaların geçerliliğini gözden geçirmeye zorluyor.
Misal, "PKK" adı artık sorunun Kürt tarafındaki muhatabını işaret etmekte yetersiz kalıyor. Kürt sorunu siyasallaştıkça kent örgütlenmelerinin, yerel yönetimler ve parlamentonun silahlı kanada nazaran önemi artıyor ve "PKK" kısa adı, kapsayıcı bir içeriği anlatmaktan uzaklaşıyor. Bir süredir ne zaman bu kifayetsizliği hissetsem PKK yerine "Kürt hareketi" ifadesini kullanmayı tercih ediyorum.
Öyle görünüyor ki Kürt sorunundaki değişim, "Kürt hareketi" şeklindeki konturları belirsiz ifade ile de idare etmemizi zorlaştıracak.
Kürt hareketinin legal boyutunun köşe taşları az çok belli: BDP, parlamento grubu, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri... Bu legal boyut güçleniyor.
Yasadışı boyutta ise hızlı bir dönüşüm yaşanıyor. "KCK"yı (Kürdistan Topluluklar Birliği) artık daha çok duyuyoruz; "PKK" adı ise giderek sonuncu Kürt isyanının şiddet boyutunu sembolize eden bir "tarihsel kod" halini alıyor.
Yasadışı Kürt örgütlenmesi, kentlerde silahsız mücadele yöntemlerine öncelik tanıyan bir anlayışın benimsenmesi nispetinde KCK'ya dönüşüyor.
Eylemsizliğin 2011'in haziran ayındaki genel seçimlerin sonrasına kadar uzatıldığını bildiren açıklamanın önce KCK tarafından yapılması da, bu eğilimin siyasi bakımdan önemli bir simgesel tezahürü olarak anlaşılmalı.
Eylemsizliğin hem de bu kez sekiz ay gibi uzun bir süre için devamı çok önemli ve olumlu tabii... Bunu mümkün kılan parametrelerde ise bir değişiklik yok.
Vadeyi tayin eden unsur yine "seçim takvimi"... Tıpkı daha önce referandum takviminin vade olarak alınmış olmasındaki gibi "oy sandığı" rol oynuyor.
Şiddetsiz bir referandum süreci özellikle MHP seçmenini "evet"e ikna etmekte AKP'ye büyük fayda sağladı; yine aynı şekilde şiddetsiz bir genel seçim süreci de benzer bir politik faydayı iktidar partisine sunacaktır.
KCK'nın AKP iktidarını milliyetçi Türk kamuoyunun öfkesinden sakınmak gibi bir kaygısı olduğu göze çarpıyor. Bu amaçla, "devletle müzakere ediyoruz" diyorlar. Hâlbuki muhatapları hükümet...
Devletle iktidar partisinin tek parti dönemindeki gibi bütünleşmekte olduğu bir dönemde, "Öcalan devletle görüşüyor" demek şike kokuyor. Hayır, Öcalan hükümetin temsilcileriyle görüşüyor ve bunun ne ahlak ne de siyaset açısından ayıplanacak bir yönü var.
Devam edelim; PKK'nın hapisteki kurucu lideri Abdullah Öcalan eylemsizlik müzakerelerinin yine bir numaralı fiili muhatabı...
Legal ve illegal kanatlarıyla Kürt hareketi eylemsizliğin devamı için genel hatlarıyla yine referandum öncesi ileri sürdüğü talepleri seslendiriyor...
Bu yazının amacı söz konusu taleplerden hangilerinin seçimden önce fiilen karşılanabileceğini ya da karşılanamayacağını değerlendirmek değil...
Bunu yapmadan önce Kürt hareketindeki bir eğilimi saptamak gerekiyor... O da şu: "Şiddete başvurma eğilimi" giderek zayıflıyor; "şiddet tehdidi" Kürt hareketinin siyasi taleplerini ileri sürerken sırtını dayayabileceği güçlü bir takat noktası olma özelliğini yitiriyor.
Tam tersine şiddeti erteleme ve öteleme eğilimi belirginleşiyor.
Kürtlerdeki şiddet yorgunluğu bunun nedenini tek başına açıklamaya yetmez.
Asıl itici ve çok boyutlu güç, Kürt sorununun siyasileşmesidir. Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edilmesiyle başlayan bu iniş çıkışlı süreç 2009'dan itibaren sorunun bütününe hâkim olmuştur, bir "megatrend" halini almıştır.
Eylemliliğin en az sekiz ay ötelenmesi bu megatrendle uyumlu, kayda değer bir gelişmedir. Siyasileşme, silahlı kanatın şiddet seçeneğine başvurma eğilimini arızileştiriyor.
Kürt sorununun siyasi sıklet merkezi artık kentlere kayıyor. Bu da birincisiyle, yani siyasileşmeyle karşılıklı etkileşim içinde olan ikinci megatrenddir ve olumludur.
Kürt sorunu kentlere kaydıkça, Kürt hareketinde çoğullaşmaya, çok seslileşmeye ve müzakereciliğe daha çok yer açılacaktır. Bugün zaten yaşanmakta olan da budur.

Â