YouTube yasağının perde arkası

YouTube meselesinde en başa döndük. Yasağın nasıl kalktığından onların da haberi yok.


[Audio_43]

 

YouTube konusunda şu ana kadar yaşananları bir özetleyelim. Her şey Almanya’dan birilerinin Atatürk’e hakaret içeren 4 video yüklemesiyle başladı. Kimin yüklediği bilinmiyordu. 2008’de Türkiye harekete geçti, savcılık, “Bu videolar Türkiye’de yasak, kaldırın” dedi. YouTube makul buldu ve bu videoların Türkiye’ye ulaşımını engelledi. Buna IP blocking deniliyor. Yani Türkiye sınırları içinde bu videoları göremiyorsunuz ama YouTube açık, diğer videoları izleyebiliyordunuz. Olay halledilmiş gibi görünürken savcının küçük bir isteği daha oldu! “Bu videoları Türkiye’de engellemek yetmez, tüm dünyadan kaldırın” dedi. YouTube da buna “Hayır bu, yetki alanınızı da aşar” diyerek cevap verdi. YouTube, Türkiye’de tamamen engellendi. Bu aşamaya kadar ortada vergi tartışması yok, dikkatinizi çekerim.
Son olarak Almanya’da bir Türk girişimci konuyu çözmek için harekete geçti. Almanya’da bu şirket, Türkiye’de TRT arşivlerinin telif haklarının korunmasını resmi olarak üstleniyordu. YouTube’daki Atatürk görüntülerinin de TRT arşivlerinden çıktığını fark ettiler. 

Otomatik sistem
YouTube’un içinde telif haklarını koruyan otomatik bir sistem var. Yani siz telif haklarına sahip olduğunuz bir ürünü, film, şov ya da bir görüntüyü, sizin dışınızda yüklenenleri kaldırtabiliyorsunuz.
İşte Almanya’daki şirket, TRT dolayısıyla sahip oldukları Atatürk’ün görüntülerini göstererek bu videoların tüm dünyadan kaldırılmasını istedi. Nitekim YouTube rutin bir işlem olarak otomatik kaldırdı. Devlet de bunun üzerine Türkiye’deki YouTube yasağını kaldırdı. Anlayacağınız, yasağın Türkiye’de nasıl kalktığından YouTube’un da haberi yoktu. Konuyu araştırdıklarında olayı çözdüler. Bu videoları siteye tekrar yükleyip Türkiye’ye erişimini engellediler.
Yani başa döndük. Savcının ne yapacağı önemli. Bu arada nur topu gibi bir de global tartışmamız oldu: Özel bir şirket bir liderin tüm video telif haklarına sahip olabilir mi? Bu haklar nerede başlar, nerede biter? “Atatürk’ü kötü gösteren ‘sakıncalı’ videolar tüm dünyada kaldırılsın” demek işin kolayı. 

Zor bir istek
Peki ya aynı isteği yarın bir gün Kuzey Kore lideri de talep ederse ne olacak? Lider olmaya da gerek yok, sizin istemediğiniz görüntüler dünya çapında bir paylaşım sitesinde yayımlanırsa bunların ulaşımını ne kadar kontrol edebilirsiniz? Şunun için soruyorum. Bugün Türkiye’den ulaştığımız YouTube’a girip ‘Deniz Baykal’ yazdığınızda 3200 ayrı videoya ulaşabiliyorsunuz. Nesrin Baytok görüntülerini izleyenlerin sayısı şimdiden 100.000 kişinin üzerinde. Haydi şimdi çıkın işin içinden çıkabilirseniz!
Not: Gazete baskıya girerken, YouTube için yeni bir yasak geldi.

Bir ampul kaç balıkla yanar?
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun çok önemli bir kusuru var; fazla çalışkan! Tuttuğunu kopartıyor. Devlet için bir işe mi girişti, sonunu getirmeden bırakmıyor. O iş olana kadar o denli hırsla asılıyor ki, etrafın kırılıp dökülmesine pek de aldırmıyor. Bu haliyle olmazı olduruyor. Anlayacağınız, bir başbakanın arayıp da bulamayacağı bir bakan profili...
Veysel Eroğlu işte bu özelliklerinden dolayı bir bürokrat olarak DSİ’de önemli işler başardı. Nitekim biraz da bunun ödülü olarak bakanlık koltuğunu fazlasıyla hak etti. Gelin görün ki seçim sonrası yanlış bir bakanlığa atandı! DSİ’deki birikimi ve deneyimi ile Enerji Bakanı olması gerekirken, o günlerde daha çok bir ‘prestij’ bakanlığı görüntüsündeki Çevre ve Orman Bakanlığı’na getirildi. Ardından AKP çok dikkat çekmeyen tuhaf bir adım attı. Eroğlu’nun deneyimlerinden yola çıkılarak 31 Ağustos 2007’de DSİ, Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlandı. 

Doğru bakan, yanlış bakanlık
Bu karar çevrecilerin ruhuna el Fatiha okumak anlamına da geliyordu. Veysel Eroğlu işe öyle bir koyuldu ki DSİ deneyimiyle barajların gizli kralı oldu. Ne Allioni tutunabildi karşısında ne çevreye destek veren Tarkan hatta görüyorsunuz ne de (dolaylı da olsa) HES konusunda kalem oynatan Oktay Ekşi!
İlk hidroelektrik santralı Türkiye’de 1902 yılında kurulmuş. DSİ’nin resmi sitesine baktığınızda, bugün Türkiye’deki HES’lerin sayısı 172 ancak çevrecilere göre bu sayı 2000’i aşacak.

Çevreci ayaklanmasın kimler ayaklansın!
Solaklı’da dere üzerine 32 HES yapılıyor. İkizdere’de HES başvuru sayısı 26. Aslında hiç kimse HES yapılmasın demiyor ama biraz insaf yahu! Ankara’da konuşulan ise HES’in uyanık yatırımcılar için yeni bir rant kapısına dönüştüğü yolunda. Lisans pazarlayan ‘çantacı’lardan, “Bizim neyimiz eksik” diye HES kurmak için kolları sıvayan amatör spor kulüplerine kadar yok yok.
Kantarın topuzu bir yerde kaçmış durumda.
İşin kötüsü, hükümette bunu başbakana söyleyip uyaracak hatta işleri rayına oturtacak kişi bu işin başında.
Bildiniz, kuzu, kurda emanet!
Şimdi başbakanın, Veysel Eroğlu’na derhal yeni bir bakanlık bulması ve DSİ’yi Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan çıkartması gerekiyor.
Yoksa çevrecilerin yanında saf tutup hep beraber ellerimizi havaya kaldırıp gözlerimizi yukarı dikerek içimizden çevrenin de ormanların da bakanlığın da ruhuna el Fatiha okuyabiliriz.