Füze kalkanında henüz konuşulmayanlar

Sadece bir ABD projesi olmaktan çıktı, NATO projesine dönüştü ama geleceği hâlâ İsrail'in güvenliği koşuluna bağlı.


Haklısınız, 54 maddelik NATO Lizbon Zirvesi sonuç bildirgesinin hiçbir yerinde İsrail adı geçmedi; tıpkı Türkiye’nin de talebiyle İran adının geçmediği gibi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de haklı: Bu anlaşmadan Türkiye’ye bir hava savunma sistemi çıkar. Bu sistem, Türkiye’nin Ulusal Füze Savunma programıyla birleştirilebilirse, hem maddi, hem siyasi maliyeti daha düşük ve daha hızlı sonuçlar elde edilebilir. Bir NATO üyesi ve önemli bir üyesi olmasına karşın, Türkiye’nin toprak ve nüfusunun tamamının koruma kapsamına alınması, ancak Türkiye’nin diplomatik girişimleriyle mümkün oldu. Türkiye, komşusu İran’ın ismen tehdit olarak alınmamasında da önemli çaba harcadı.
Ama Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin sinirlerine hâkim olamayarak “Bizde kediye kedi derler” demesi gibi, İran’ın gölgesi NATO Füze Sistemi üzerinde asılı kalmaya devam edecek.
Fransa’nın İran (ve aynı zamanda Suriye) isimlerinin NATO belgesine girmesi konusunda ABD’den daha ısrarcı olmasının sebebi, yalnızca (İsrail’e nükleer teknolojiyi zamanında sağlamış ülke olan) NATO sistemini sulandırma niyeti değildi. Sarkozy, Fransa’daki siyasi muhataplarınca füze savunma sisteminin neden niye İran ve Suriye’ye karşı koruma sağlamadığı konusunda sorguya çekilmek de istemiyordu. 

Tehdit kriteri ne?
Size de tuhaf gelmiyor mu? Bir an varsayalım ki, İran’da Fransa’ya, yani hem NATO bünyesinde hem de NATO’dan bağımsız nükleer vuruş kapasitesine sahip Avrupa Birliği üyesi Fransa’ya saldırmayı düşünecek kadar çılgın bir yönetim iş başında… Peki, Türkiye’den bağımsızlığını dahi bir ölçüde Fransa’ya borçlu Suriye neden ve hangi füzelerle Fransa’ya tehdit oluştursun?
Füze kalkanı lisanında İran, İsrail demektir.
‘İran tehdittir’ sözünü kayda geçirmek isteyen taraflar, “Bu füze savunması İsrail’i de korumalıdır” demek istiyor.
Anlaşma varsa, korusun; saldırı tehdidi altındaki her ülke gibi İsrail’in de savunma amaçlı önlem alması meşrudur. Ama kediye gerçekten kedi diyeceksek, ne demek istediğimizi hiç değilse bilelim.
İsrail istihbarat kaynaklarıyla bağlantılı olduğu öne sürülen Debka internet sitesinin daha Lizbon’da imzalar atılmadan “Türk komutan olacakmış, bize koruma verilmez” diye sızlanması boşuna değil. Debka, Fransa, ABD gibi lobilerinin güçlü olduğu ülkelerdeki siyasi güçleri alarma geçirmeyi amaçladığı söylenebilir. İyi de, bir NATO projesi, NATO üyesi olmayan İsrail’i neden bu kadar ilgilendiriyor? 

Erdoğan hâlâ ‘olmalı’ diyorsa…
Yanıt projenin kökeninde yatıyor. Füze kalkanı projesi ilk ortaya atıldığında bir Amerikan projesiydi. O projeye içerili olarak İsrail’in koruma şemsiyesine alınması da vardı.
Aslına bakarsanız, İsrail’in güçlü bir füze savunma sistemi var. Füzeler bir kez vuruş menziline girdi mi, onu havada yok edebiliyorlar. Birinci Körfez Savaşı’nda Saddam’ın fırlattığı –ve menzilini arttırmak için savaş başlığı azaltılmış çakma- Scud’ları öyle etkisiz hale getirdiler. Ama İsrail füzesavar radarları şimdi daha yüksek hızlı ve etkili füzlerin fırlatıldığını saptayıp takip edemiyor. ABD bu yüzden 2008’de İsrail’de bir radar istasyonu kurup menzil arttırdı, ama yine yetmiyor. İşte Amerikan füze kalkanı bunu sağlayacaktı.
Ama Rusya ve Türkiye dâhil bazı NATO üyeleri yeni bir Soğuk Savaşı andıran bu fikre karşı çıktıkları için 19-20 Kasım’da Lizbon’da –artık onu kendisine karşı olmadığından ikna olmuş görünen- Rusya’nın da onayıyla NATO projesine dönüşmesi karar çıktı.
Karara göre 2011 Mart’ındaki NATO savunma bakanları toplantısında komuta-kontrol sistemleri, hazirandakindeyse işletim sistemleri ve eylem planı konuşulacak.
Tabii, bu konu yalnızca Fransa’nın sorunu değil. ABD Başkanı Barack Obama da Kongre önüne bu projeye bütçe istemek için çıkacağı günü bekliyor.
Cumhuriyetçiler kadar Demokratların belli kesimleri de İran’ın neden tehdit olarak yazılmadığını, ola ki İsrail’e füze atarsa NATO’nun ona faydasının olup olmayacağını soracaklardır. Obama belki onlara, komutanın NATO’da olacağını, ancak (hep bir Amerikalı olan) NATO Avrupa kuvvetleri komutanının da ‘saldırı altındaki dostlara’ yardım için her zaman yetkisini kullanabileceğini söyler ve projeye bütçe vermeye ikna eder, bilemeyiz.
Şimdi daha açık değil mi, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün hâlâ ‘Komuta NATO’da olmalı’ dileğini endişeyle dile getirmesi?