Hukuk mu Hukukçu üstünlüğü mü?

'Hukukun üstünlüğü, hukukçunun üstünlüğü anlamına gelmez. Hukuk kuralları yargı mensubunu da bağlar.' diyen Bakan Ergin, Ergenekon davası ve Kafes Eylem Planı'yla ilgili net ifadeler kullandı:

Hukuk mu Hukukçu üstünlüğü mü?
"Suç işleyen kim olursa olsun; bu siyasetçi olur, bürokrat olur, polis olur, asker olur, vatandaş olur... Ceza yasasında belirlenmiş fiilleri kim işlerse işlesin, hiç kimse layüsel (sorumsuz) değildir. Herkes bağımsız yargı önünde hesaba gitmek durumundadır." Ergin, Danıştay'ın katsayı kararını üstü kapalı olarak eleştirirken, yargının, idarenin eylemlerini ancak hukukîlik açısından denetleyebildiğini vurguluyor. Bunun yerindelik denetimi anlamına gelmediğini belirtiyor. Hükümete karşı başlatılan dinleme kampanyası konusunda önemli tespitlerde bulunan Bakan Ergin, illegal dinlemeye de dikkat çekerken, bunu 'mücadele edilmesi gereken bir hastalık' olarak görüyor. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın kurulmasıyla, vatandaşın hukukunun korunduğunu vurguluyor. Yüksek yargının dinleme konusundaki çelişkisine ise Ergenekon sanıklarında çıkan 51 No'lu DVD ile cevap veriyor: "İstanbul'da devam eden soruşturma kapsamında, kamuoyunda 51 No'lu DVD olarak bilinen ve içerisinde de bir kısım yargı mensubunun kaydının da olduğu kayıtlardan bahsedildi. Bunlar yasa dışı dinleme kayıtları. Bir mahkeme kararıyla yapılan dinlemelere verilen tepkilere, bir de yasa dışı yapılanlara verilen tepkilere bakın. Bir kişi dışında kimsenin şikâyetçi olmadığını biliyorum."

Adalet Bakanı Ergin, 11 bin yargı mensubunun dinlendiği yönündeki haberlerin doğru olmadığını ifade ederken, son 5 yıl içinde sadece 69 hâkim ve cumhuriyet savcısının mahkeme kararıyla dinlediğini hatırlatıyor. Bakan Ergin, "Bu, yeni bir bilgi değil. Ama kamuoyu ile paylaşılan bilgi, illegal bir olay varmış gibi takdim edildi. Bu, toplumda bir rahatsızlık oluşturdu. Yani olan şey farklı, algı farklı oldu." diyor.

Söz konusu haberlerin ardından HSYK, Yargıtay ve Danıştay'dan birbiri peşi sıra açıklamalar geldiğini, İstanbul Barosu'nun protesto yürüyüşü yaptığını hatırlatan Bakan Ergin, tepkilerin yönlendirme amaçlı olduğuna şu çarpıcı yorumla dikkat çekiyor: "STK'ların, meslek kuruluşlarının tepki hakları var. Ancak yakın siyasî geçmişimize baktığımızda olayların gerçeği ortaya çıkmadan yapılan açıklamalar, gösterilen tepkiler, çoğu zaman sahibini mahcup etti. Yakın siyasî tarihimize bir bakarsanız, birtakım suikastlardan sonra, bazı toplumsal olaylardan sonra gösterilen tepkilerin ne denli toplumu yönlendirmeye dönük, toplum mühendisliği olduğu gerçeği hafızalarımızdan çıkmış değil."

İLLEGAL OLANA TEPKİ DE YOK, ŞİKÂYET DE

Ergenekon sanığı emekli Binbaşı Levent Göktaş'ta ele geçirilen 51 No'lu DVD'de bazı hakim ve savcıların izlendiği, örgütün hedefindeki bazı yüksek yargıçların fişlendiği ortaya çıkmıştı. Ergenekon savcıları, DVD'de ismi geçen, aralarında Yargıtay üyelerinin de bulunduğu hakim ve savcılara şikayetçi olup olmadığını sormuş, sadece bir kişi şikayetçi olduğunu bildirmişti. Adalet Bakanı, yargınının bu konuda neden sessiz kaldığını soruyor: "Bunlar yasadışı dinleme kayıtları. Bir mahkeme kararıyla yapılan dinlemelere verilen tepkilere, bir de yasadışı yapılanlara verilen tepkilere bakın. Bir kişi dışında kimsenin şikâyetçi olmadığını biliyorum. Çok sayıda yargı mensubunun adının geçtiği ifade ediliyor. İlginç olan şu, bir tarafta mevzuata uygun olan bir çalışma, diğer tarafta illegal olan bir çalışma var. Ama illegal olana ciddi bir tepki görmüyoruz, şikâyet de yok."

Adalet Bakanı Ergin, kamuoyunda oluşan "Dinleniyor muyum?" tedirginliğini değerlendirirken, yasal çerçevede yapılan dinlemelerden tedirgin olunmaması mesajını veriyor. "Çünkü bir taraftan hâkim incelemiştir. Çünkü hâkimin kararı TİB'de yasadaki şekil şartlarına uygun olup olmama açısından denetlenmiştir." diyen Ergin, illegal dinlemeleri ise ayırıyor: "Yurtdışından dinleme kaydedici cihazlar getirenler, özel-tüzel kişiler, bunu özel amacı için kullanan kurum-kuruluşlar, şahıslar yok diyemiyoruz. İllegal dinlemenin mücadele edilmesi gereken bir hastalık olduğunu kabul etmemiz gerekiyor."

-Yargı bugüne kadar çekingen dururken şimdi bu tür suçların üzerine kararlılıkla gidiyor.

Değişik değerlendirmeler yapılabilir. Önemli olan, somut verilerin ortaya çıkmasıyla harekete geçmesi ve etki altında kalmadan görevini bağımsız şekilde yapabilmesi esasıdır. Ortada somut bilgi belge yoksa, sadece tevatür üzerinden, sadece rivayet üzerinden elbette yargı faaliyet icra edemez. Bilgi, bulgu, delile soruşturma aşamasında ulaşılırsa elbette ki yargı kendi görevini ifa eder.


Amatör futbolcuydu, şimdi tenis oynuyor

Sadullah Ergin, kabinenin genç bakanlarından. 1964 yılında Antakya'da dünyaya gelen Ergin, bakanlığın yoğun temposu nedeniyle yalnızca 5 saat uyuyabiliyor. Çocukları Mehmet İsmet, Hatice Kübra ve Zeynep Şule'ye fazla zaman ayıramasa da, onlara kahvaltı hazırlamayı ihmal etmiyor. Siyasetin ve bakanlığın yoğunluğu içerisinde, bedenen ve ruhen dinlenmek için haftanın 2-3 günü spor yapıyor. Günde asgari 2 saat... Özellikle masa tenisinde çok iddialı. Gençlik yıllarında Antakya'da, amatör futbol oynayan bakan, yakın bir zamanda da tenise başlamış.

Bakan Ergin'in bugünlerde okuduğu kitaplar da, masasının üzerinde duruyor. Kazım Karabekir'den Günlükler, Altan Öymen'den Değişim Yılları, Feridun Emecan'dan Osmanlı Klasik Çağında Siyaset, Francis Fukuyama'dan Büyük Çözülme ve Nizamülmülk'ten Siya-setname bunlardan bazıları. ZAMAN



ÇAKMA KARAR İLE DİNLEME

Bakan Sadullah Ergin, 'çakma dinleme' diye de adlandırılabilecek ilginç bir dinleme hikâyesi anlatıyor. Bakan'ın verdiği bilgilere göre Karadeniz'de bir kasabada, bir savcı gönül ilişkisi içinde bulunduğu yanında çalışan bir bayan personelin eşini, bir hâkim arkadaşına aldırttığı karar ile dinlemeye başlar. Gerçeğin ortaya çıkmasının ardından savcı açığa alınır. Bakan, iki farklı yerde mahkeme çalışanlarının da hâkimlerin imzalarını taklit ederek dinleme yaptırdıklarının ortaya çıktığını aktarıyor.

HUKUKÇUNUN DEĞİL, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, hâkim ve cumhuriyet savcılarının dinlendiği yönündeki tartışmaların ardından bakanlığına ve hükümete yönelik eleştirileri de cevaplandırdı. Ergin, Anayasa gereği görev suçlarının mutlaka bakanlık bünyesinde yapılması gerektiğine işaret ediyor. Ergin, "Yargının bağımsızlığı, hâkimin ve savcıların kurallara uyma mecburiyetini ortadan kaldırmaz. Hukukun üstünlüğü, hukukçunun üstünlüğü anlamına gelmez. Üstün hukuk kuralları yargı mensubunu bağlar." şeklinde konuşuyor.


Kuvvetler ayrılığı ihlal edilirse ne demokrasi kalır ne hürriyet

-İktidar mücadelesinin yargı üzerinden verildiği, yargının siyasallaştığı gibi yorumlar yapılıyor. Nasıl bir değerlendirmede bulunursunuz? Bu konuda değişik değerlendirmeler yapılabilir. Montesqieu'nün bir tespitini sizinle paylaşmak istiyorum: Yasama kuvveti sınırlıdır; çünkü kendi koyduğu kuralları uygulama yetkisi yoktur. Yürütme kuvveti de sınırlıdır; çünkü yasamanın koyduğu kuralları yürütmektedir. Yargı da sınırlı bir kuvvettir; çünkü hâkimler yasamanın kurallarını uygulamaktadır. Bu üç kuvvet kendi görevlerinin dışına çıkarsa, o sistemde demokrasi de hürriyet de ortadan kalkar. Yargının siyasallaşması denilen şey herhalde bu olsa gerek. Yargı pozitif hukuku uygulamakta görevlidir. Onun bağımsızlığı bu alan içindedir. İdari yargı, idarenin eylem ve işlemlerini denetler. Hukukilik denetimidir, yerindelik denetimi değildir. Bilmiyorum, daha fazla bir şey söylemeye gerek var mı? Herkes kendisine düşen payı çıkarır. Sorduğunuz soruların bütün cevapları var burada.

-Danıştay'ın aldığı kararı nasıl değerlendirirsiniz?

Montesquieu'nün görüşlerini aktardım. Anayasa'nın 125. maddesini okudum. Danıştay'ın son kararını da koyun, takdiri siz yapın.

Kimse layüsel değil, suç işleyen yargıda hesap vermek zorunda

-Faili meçhuller dosyası Diyarbakır'da görülüyor, Ergenekon davası İstanbul'da görülüyor. Bir de 'Kafes Eylem Planı' çıktı. Yargı bunların altından kalkabilecek mi?

İddialara bakıldığında konuşulanlar, yazılanlar, çizilenler, içerik itibarıyla insanın tüylerini ürperten cinsten. Ancak daha önce de ifade ettim, bunlar soruşturma aşamasında olan iddialar. Soruşturma sonucunu beklememiz gerekiyor. Gerçekleri bağımsız yargının yapacağı çalışmalar ortaya çıkaracak. Önemli olan şudur; hiç kimse layüsel değildir. Bu toplumda, ceza yasalarında müeyyidelere bağlanmış, suç öngörülmüş fiilleri işleyen kim olursa olsun; bu siyasetçi olur, bu bürokrat olur, bu polis olur, bu asker olur, bu memur olur, bu vatandaş olur... Herkesin şunu algılaması önemli; yani bu coğrafyada ceza yasasında belirlenmiş, sınırları çizilmiş fiilleri kim işlerse işlesin hiç kimse layüsel değildir, herkes kanun önünde, herkes bağımsız yargı önünde hesaba gitmek durumundadır.