ANALİZ - Trump'ın 'Nükleer Kumarı' Ters Tepebilir

Avrupalı müttefiklerin itirazlarına rağmen Soğuk Savaş'ın en önemli kazanımlarından Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan çekilme kararı alan Trump, Rusya ile gelecekte daha iyi bir anlaşma yapabileceği varsayımıyla hareket ediyor Washington’un bugün Avrupalılarla yaşadığı çıkmaz Asya’daki Japonya, Güney Kore, Filipinler ve Vietnam gibi dost ve müttefikleri için de geçerli. Trump’ın kurduğu satranç tahtası satrançtan ziyade kumar masasını andırıyor ABD yönetimi büyük bir kibirle nükleer caydırıcılığın sadece güçtehdit ve hedef arasındaki bir ilişki olduğunu düşünerek hep yanılıyor Trump Amerikası aslında Rusya bahanesiyle INF kıskacından kurtularak halihazırda Çin’in geliştirmiş olduğu ve Pasifik’te konuşlandırdığı orta menzilli füze kapasitesine karşılık vermek amacını güdüyor olabilir

NURŞİN A. GÜNEY - Dünyada gündemi meşgul eden az iş varmış gibi, ABD Başkanı Trump 20 Ekim günü yaptığı açıklamayla zaten tabutta yatmakta olan silahsızlanma fikrinin üzerine bir kürek daha toprak attı. Trump, ABD’nin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan (Intermediate Nuclear Forces Treaty /INF Anlaşması) çekileceğini kamuoyuna duyururken, 2014’ten itibaren ABD’deki çeşitli çevrelerin gündeminde olan bildik bahaneyi, yani Rusya’nın halihazırda INF Anlaşmasını ihlal ettiği bahanesini tekrarladı.

Şu bir gerçek ki uzun süredir ABD-Rusya, çevreleme-çevrelemeyi delme oyununu yeni biçimler, farklı retorikler altında oynuyorlar. Ve bu karşılıklı oyun silahsızlanma fikrini geriye itmekle kalmıyor, yeni silahlanma dönemine bizi adım adım yaklaştırıyor. Bu sefer de Beyaz Saray, Rusya’nın geliştirdiği yeni orta menzilli 9M729 Navator füzesinin -NATO tarafından SSC-8 olarak isimlendiriliyor- INF anlaşmasına aykırı olduğunu bu nedenle ABD’nin artık INF Anlaşmasının yükümlülükleriyle bağlı sayılamayacağını iddia etti. Neticede tıpkı ABM (Füze Karşıtı Füze Sistemini Yasaklayan Anlaşma) gibi INF de ABD’nin rafa kaldırdığı silahsızlanma anlaşmalarından biri oldu. Elbette, Moskova yönetimi bir kamu diplomasisi hamlesi olarak Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov’un ağzından, 1987 tarihli INF Anlaşması’na bağlılıklarını sürdüreceklerini tekrar ifade etti. Ancak şu da unutulmamalı, Rusya INF’e bağlılığını yinelerken, ABD’nin iddiasına konu olan yeni geliştirdiği füzeler hakkında detaylı bir bilgiyi kamuoyu ile paylaşmıyor; sadece ve büyük bir ısrarla INF’yi delecek bir davranışta bulunmadıklarını söylüyorlar. Eğer ABD, resmi olarak Trump’ın duyurduğu adımı atar ve INF’den çekilirse, bu eylemin yürürlüğe girmesi çekilme tarihinden itibaren 6 ay sonra olacak. Asıl bu süre zarfında, ABD’nin attığı adımın iki ayaklı etkisinin, yani hem müttefikler -burada Avrupalılar-, hem de rakipler -Rusya ve Çin- üzerindeki etkisine ve bu aktörlerin ne cevap vereceğine bakmak gerekecek.

- INF ve temsil ettikleri

Bilindiği gibi, INF Anlaşması 1987 yılında dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ile Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbachev arasında imzalanmıştı. Anlaşma uyarınca menzili 500-5500 km olan karadan havaya orta menzilli füzelerin Avrupa’da konuşlandırılması yasaklanıyordu. Ancak, tarafların sahip olabilecekleri denizden ateşlenen orta menzilli füzeler bu kısıtlamaya dahil edilmiyordu. Bu anlaşma için, Soğuk Savaş döneminde nükleer silahsızlanma alanında iki tarafın gerçekleştirmiş olduğu en önemli başarılarından biridir değerlendirmesi yapılabilir. Nitekim INF Anlaşması ile kendisinden sonra imzalanan START (Stratejik Silahların Azaltılması) Anlaşması Soğuk Savaş koşullarında değerlendirildiğinde, Rusya ve ABD’nin kendi nükleer caydırıcılıklarına zarar vermeden nükleer silahsızlanmaya gitme konusunda ne kadar ciddi oldukları anlaşılabilir.

Aslında, bu nükleer silahsızlanma sürecinin o dönemki kazananları sadece ABD (nükleer caydırıcılığını sağlıyor ve teknolojik üstünlüğünü koruyor) ve Sovyetler Birliği (nükleer caydırıcılığını koruyor ve silahlanmanın getirdiği mali yükü azaltıyordu) değildi, esas kazananlardan biri, topraklarındaki orta menzilli nükleer füzelerin kaldırılmasını sağlayan Avrupalılardı. Avrupa, Soğuk Savaş dönemi nükleer Armageddon riskini en çok hisseden yerdi çünkü iki büyük güç arasında ortaya çıkan terör dengesi yani birbirlerini nükleer vuruşla yok edebilme (MAD- Mutual Assured Destruction) durumu da Avrupa’ya çare olmuyor, tam tersi Avrupa’nın hedef olma korkusunu artırıyordu. Bu yüzdendir ki kuzey ülkelerinde daha sesli, Avrupa’nın diğer köşelerinde daha sessiz bir nükleer silahsızlanma isteği Soğuk Savaş döneminde hem ABD’nin hem de Sovyetler Birliği’nin düşünüp hesaba katması gereken bir unsur olmuştu. Bergman’ın ünlü filminde olduğu gibi, Avrupalılar, iki büyük güç ölümle satranç oynarken, dağ çileği yiyip dans etmek yani, ekonomik kazanç ve kültürel yücelme arzu ediyorlardı.

Bugün Avrupa’yı ekonomik kazanç ve kültürel yücelmeden uzak tutan pek çok unsur var. Doğrusu Avrupalıların kendilerinin de bu ideallere yakın politikalar izlediklerini söylemek zor. Hepimizin bildiği popülist sağ iktisadi ve kültürel politikalar kapıda. Başlarında boza pişiren Trump’ın ekibinin Avrupalıların tüylerini diken diken eden Armegeddon hayalini sabah-akşam kuranlardan oluştuğu biliniyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi şimdi ekibi içerisindeki silahsızlanma karşıtlarının (Bolton ve Tim Morison gibi) sözlerine kulak veren Trump INF’den çekileceğini açıkladı. Üstelik yaptıkları suçlamalarda da doğruluk payı yok değil. Rusya’nın bir süredir INF Anlaşması ile aykırı düşecek bir biçimde füze geliştirdiği biliniyor. Hatta bir süredir silahlanmanın kapıyı çaldığı biliniyor ve Avrupalılar da daha fazla silahlanmanın önünü açtılar. Kısaca, iki büyük güç ölüm ile satranç oynamaya pek hevesli görünürken Avrupalılar, geçmiş zamanın izleri, ekonomik kazanç ve kültürel yücelmenin hayali hafızalarında pozisyon almak için inisiyatifi birilerinin almasını bekliyor.

Sözün özü, ABD’nin Avrupalı müttefikleri her ne kadar Trump’ın Rusya’yı geliştirmekte olduğu füzeler ve yeni yetenekler konusunda daha şeffaf olmaya davet etmesini desteklemişlerse de ABD’nin otuz yıldır Avrupa güvenliğinin teminatı olan INF Anlaşması’ndan çekilmesine şiddetle karşı çıkıyorlar. AB Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’ye göre, INF Anlaşması otuz yıl önce yürürlüğe girdiği andan itibaren Avrupa’da hem Soğuk Savaş’ın sona ermesinin en önemli sembollerinden biri olmuş hem de Avrupa Güvenlik Mimarisinin de ciddi bir ayağını oluşturmuştur. Mogheri’nin ifade ettiği gibi, INF Anlaşması sayesinde bir zamanlar Avrupa’da ABD ve Rusya tarafından konuşlandırılmış olan 3000 adet nükleer ve konvansiyonel başlıklı orta menzilli füze kaldırılmış ve yok edilmişti. İşte bu nedenle ABD’nin neredeyse tüm Avrupalı müttefikleri, Washington’un INF’den çekilme kararının yeni bir silahlanma dalgası yaratacağını düşünüyor ve bu fırtınayı ABD’nin kendi eliyle neden beslediğini anlayamıyorlar. Gerçi Trump Yönetiminin ateşe körükle gitme tarzı bir diplomasi anlayışı var ancak körüklenen silahlanma nükleer silahlanma ateşi olduğu müddetçe Avrupa güvenliğinin ve istikrarının geleceği söz konusu. Avrupalılar NATO ve kendi inisiyatifleri arasında şimdiden yalpalarken, eldeki parayı şu veya bu şekilde (yeni Gümrükler, yeni Amerikan LNG’si, yeni NATO harcamaları) ABD’ye kaptırmışken bir de yeniden nükleer silahların gölgesinin topraklarına düşmesi sebebiyle ecel terleri dökmeye başladı bile.

- Trump INF’yi neden dikkatsizce kurban etti?

Avrupalıların endişeleri, korkuları ve arzuları Trump’ın zerrece umurunda değil; bu umursamazlığını da ABD Başkanı çeşitli fırsatlarda en nezaketsiz biçimde ortaya koymaktan hiç sıkılmadı. Aslında uluslararası toplum, INF Anlaşması hikayesiyle birlikte ABD Başkanı’nın uzun bir süredir uygulamakta olduğu yeni Amerikan dış politika uygulamasının bir başka örneği ile baş başa kalmış durumda.

Diplomasinin inceliklerini uzun bir süredir rafa kaldırmış olan ve ya hep ya hiç mantığı ile hareket eden Başkan Trump, INF Anlaşması’ndan ABD’nin çekileceği tehdidinde bulunarak Rusya ile gelecekte orta menzilli nükleer füzeler meselesinde daha iyi bir anlaşma yapabileceği varsayımıyla hareket etmekte. Hatta, bu konuda bir önceki Başkan Obama’yı Anlaşma’dan neden çekilmediği konusunda suçlamakta. Kuzey Kore’yi tehditle dize getirdiğini düşünen Trump’ın aynı reçeteyi her yerde denemek istemesi de anlaşılabilir. Çünkü Trump’ın durduğu ve baktığı noktadan ha Kuzey Kore, ha İran ha Rusya. Elbette ABD içerisinde Nükleer Armageddon tanımlamasını zil çalıp oynayarak ağızlarına almayan daha sağduyulu çevreler de var. Onlar Başkanı birkaç konuda uyarıyor: İlk uyarı; Kore Yarımadasının silahsızlanması konusunda çok umutlu olanlar kadar, sürece aynı tas aynı hamam şeklinde bakanlar da var, yani henüz Kuzey Kore’nin nükleer silahsızlandırılmasını ABD başarmış değil. Böyleyken, ikinci uyarı; ABD’nin sınırlı nükleer kapasiteye sahip Pyongyong ile nükleer alanda ABD’nin eşiti olan Rusya’yı aynı kefeye koyması anlaşılabilir değil. Rusya’nın nükleer zorlama ve şantajla başa çıkma yöntemleri var ve bu yöntemler müteffikler için de ABD için de nahoş olabilir. Üçüncü uyarı; Trump Amerika’sı INF Anlaşması’nın silahsızlanma ve Avrupa -ve hatta Uzakdoğu- güvenliği açısından önemi/vazgeçilmezliği üzerinde odaklanmak suretiyle, Rusya’yı anlaşmaya sadık kalmak yolunda ikna edici tekliflerde bulunabilir ve böylece Anlaşma’nın ömrünü uzatabilirdi. Oysa, Washington’un INF Anlaşması’ndan çekilmesine karşılık vereceğini söyleyen Rusya’nın mevcut orta menzilli füzelerini Avrupa’ya yöneltmesi durumunda kıtanın yeniden Soğuk Savaş benzeri günlere dönmesi mümkün. Bu da ABD’nin Avrupalı müttefiklerinin çoğunun hiç istemediği bir şey. Dördüncü ve belki de en önemli uyarı bu yüzden Avrupalılardan geliyor: Alman Uluslararası Güvenlik Enstitüsü’nden Oliver Meier INF sonrası dönemde, ABD ve Avrupalı müttefiklerin Rusya’ya karşı alınacak ortak tedbirler konusunda oldukça zorlanacakları hususuna dikkat çekmiş. Kısaca NATO’nun yeni stratejileri ve bütçesi üzerinden kapanması umulan Trans-Atlantik ortaklar arasındaki uçurum daha da açılabilir.

Tüm bu uyarıların ciddiyeti nedeniyle, ABD’nin INF’den çekileceği konusundaki açıklamaları iyi üretilmemiş, dikkatsiz bir strateji olarak görenlere hak vermemek elde değil. Bu endişeleri taşıyanların ortak kanısına göre INF gibi önemli bir silahsızlanma anlaşmasını Rusya’ya baskı kurmak adına çöpe göndermek ABD’nin işine yaramayacak ama Moskova, ayağına kadar gelen bu topu doğru değerlendirerek aslında pek çok faul yaparak oynadığı bu oyunu kendisi için kazançlı hale getirebilir. Bu noktada beşinci uyarıyı yapalım: Trump Avrupalıların 35 yıl önceki Avrupalılar olduğunu hesap ederek yanılıyor olabilir. Avrupalılar (Birleşik Krallık, Almanya, Hollanda, İtalya ve Belçika) 35 sene önce topraklarına 572 adet nükleer başlıklı orta menzilli füzenin (diğer adıyla Euro-Missiles) konuşlanmasına izin vermişti. Bugün Rusya ile ilişkilerin farklı dinamikleri de düşünüldüğünde, her fırsatta Avrupa güvenliğini terk edebileceğini açıklayan Trump’ın ölümle satrancına katılmakta hevesli olmayabilirler. ABD yönetimi büyük bir kibirle nükleer caydırıcılığın sadece güç-tehdit ve hedef arasındaki bir ilişki olduğunu düşünerek hep yanılıyor. Alınan siyasi ve askeri riskleri müttefikler de taşıyor ve ikna edilmeleri çok önemli. Müttefikleri ikna etmeden, inandırmadan silahsızlanma anlaşmalarını kurban etmek için kurnaz görünüp uluslararası politikadan hiç anlamamak lazım. Üstelik konu orta menzilli nükleer füzeler olunca, görünenin ötesine yani Avrupa’nın ötesine de bakmak lazım. Washington’un bugün Avrupalılarla yaşadığı çıkmaz Asya’daki Japonya, Güney Kore, Filipinler ve Vietnam gibi dost ve müttefikleri için de geçerli. Öyleyse Trump’ın kurduğu satranç tahtası satrançtan ziyade kumar masasını andırıyor.

- ABD’nin Çin’e karşı pivot politikası

Trump Amerikası aslında Rusya’yı bahane ederek INF kıskacından kurtularak halihazırda Çin’in geliştirmiş olduğu ve Pasifik’te konuşlandırdığı orta menzilli füze kapasitesine karşılık vermek amacını güdüyor olabilir. Bu varsayım, satranç tahtasına benzeyen kumar masasına kurulmuş Trump’ın havaya salladığı silahlanma zarlarını da açıklar. Sonuçta Pasifik’te Çin’i anakaraya hapsedebilecek herhangi bir stratejinin getirisi büyüktür. Ancak, önceden de belirttiğimiz üzere, Washington’un Pasifik’teki dost ve müttefikleri de artık ABD’nin füzelerine eskisi gibi ev sahipliği yapmak istemiyorlar. Herkes, Avrupa’da ve Asya’da, ABD’yi güvenilmez buluyor. Üstelik herkesin bildiği bir gerçek var; yakın geçmişte ABD’nin Silahsızlanma Anlaşmalarından çekilmesi, beklentilerin aksine Washington için olumsuz diplomatik ve stratejik sonuçlar doğurmuştur. Örneğin, Bush yönetimi 2001 yılında, ABM’den çekilince Kremlin ikinci START Anlaşmasını terk etmiş ve karada konuşlandırılmış çok başlıklı füze yasağına karşı tutum sergilemişti. Nitekim Rusya bugün karada konuşlandırılmış 10 ve hatta 10’dan fazla başlık taşıyan ağır balistik füzeleriyle ABD’nin füzesavar füze sistemlerini etkisiz kılmaya çalışmakta. Sonuçta, Washington’un INF’den çekilme kararı gerçekleşirse ve tabii eğer bu bir blöf değilse, nükleer alanda Moskova-Washington rekabeti daha da hızlanacak. Herkes silahlanırken Çin de boş durmayacaktır.

Trump’ın açıklamasının blöf olup olmadığını yakında göreceğiz. Eğer ABD, INF’den gerçekten Rusya ve Çin’i sıkıştırmak için çekiyorsa işler hiç de istediği gibi sonuçlanmayabilir. Ancak görünen o ki, dikkatsizce yapılmış, oldu-bitti Amerikan stratejilerinin baş ağrısını yine maalesef öncelikle Avrupalı ve Asyalı müttefikleri çekecek.

[Kıbrıs Bahçeşehir Üniversitesi İİSBF dekanı olan Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Üyesidir]
Kaynak: AA