Türkiye-AB İlişkileri

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü Kalın: 'TürkiyeAB ilişkilerinin tamiri, Avrupalı liderlerin artık eşitsizlik ve adaletsizlik temelinde bir ilişkinin sürdürülemeyeceğini kabul etmesine bağlı' 'TürkiyeAB ilişkilerine 'reset' atılabilmesi ancak adalet, eşitlik, güven ve saygı gibi değerlerin, çifte standartlar ve siyasi ayak oyunlarının yerine koyulabilmesiyle mümkün olur' 'Avrupa şu ya da bu sebeple Türkiye'ye veya bir başka ülkeye sırtını dönerse bu ülkelerin farklı imkanları değerlendirmesi doğal karşılanmalıdır. Ayrıca Türk dış politika perspektifinin, çok merkezli bir küresel siyaset ortamında Batı ufkuyla sınırlı kalmama arzusunu sorgulamak anlamlı değildir'

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, "Türkiye-AB ilişkilerinin tamiri, Avrupalı liderlerin artık eşitsizlik ve adaletsizlik temelinde bir ilişkinin sürdürülemeyeceğini kabul etmesine bağlı" ifadelerini kullandı.

Kalın, Daily Sabah gazetesinde yayımlanan "Türkiye-AB ilişkilerinde 'reset' mümkün mü?" başlıklı yazısında Türkiye'nin, 2005'ten bu yana "Avrupa Birliği üyeliğine aday ülke" statüsünde bulunduğunu hatırlattı.

Türkiye'nin Avrupa'yla ilişkilerinde bir zamanlar heyecan verici ve gelecek vaat eden yeni bir sayfa olarak değerlendirilen bu sürecin, 12 yıl önce kimsenin düşünmediği kadar çok hayalkırıklığı, güven eksikliği ve yol kazalarını beraberinde getirdiğini belirten Kalın, "Bölgesel ve ulusal düzeyde yaşanan kriz ve sorunlar, Türkiye ile bazı Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkileri gererken, AB üyelik sürecimizi fiilen durdurdu. Kuşkusuz Türkiye-AB ilişkilerinde bir 'reset' ihtiyacı var. Bunu başarmamız ise ancak her iki tarafın birbirine adil, saygılı ve eşit ortak olarak davranmasıyla mümkün olabilir." görüşünü paylaştı.

Kalın, Türkiye'yi eleştirme furyasının kısa vadede popülist kazanımları beraberinde getirmekle birlikte kimseye barış, güvenlik veya refah sağlamadığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Açıkçası Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan sorunlar, bu ilişkinin sınırlarını aşarak, bu küresel kriz, yıkıcı nativizm, kontrolsüz ırkçılık ve artan umutsuzluk çağında Müslüman ve Batı toplumları arasındaki ilişkileri etkiliyor. İslam ve Batı dünyaları farklılıklarını aşmak ve insanlığın ortak çıkarlarına hizmet etmek için bir araya gelmediği sürece dünya barışını sağlamak ve küresel ölçekte saygı ve birlikte yaşama kültürünü muhafaza etmek mümkün olamaz. Bazı Avrupa ülkelerinde Türkiye düşmanlığı, sağ seçmenlere hitap ettiği için iç politikanın ana unsurlarından biri haline geldi. On yıl önce gözardı edilebilir bir trend olarak başlayan bu sorun, bugün ana akım siyasetin parçası oldu. Aşırı sağa karşı alttan almanın feci sonuçları olabilir. Tabii ki Avrupa'da görülen Erdoğan karşıtlığı, yalnızca Avrupalı devletlerle olan ilişkilerimizde gerginliğe yol açmakla kalmıyor. Aynı zamanda AB sınırları içerisinde yaşayan milyonlarca Türk vatandaşını zor durumda bırakıyor."

- "Nefret suçlarının diyarı haline geldi"

Türkiye'nin mevcut durumunun, 1963'te Avrupa Ekonomik Topluluğuna üye olmak istediğini beyan ettiği, 1999'da AB tarafından aday statüsüne alındığı dönemlerle kıyas edilemeyeceğini vurgulayan Kalın, ülke nüfusunun 1960'lardan bu yana 3 kat, gayri safi milli hasılanın ise 1963'ten beri 80 kat arttığını belirtti.

Bugünkü Avrupa'nın 2000'li yılların başındaki haliyle aynı olmadığına da dikkati çeken Kalın, şöyle devam etti:

"Günümüzde eski kıta, neo-Nazi aşırıların, popülizmin ve göçmenlere, Müslümanlara ve diğerlerine karşı işlenen nefret suçlarının diyarı haline gelmiştir. Avrupa'da hızla kötüleşen güvenlik koşulları, bazı Avrupa devletlerinin Türkiye'ye kapıyı kapatma çabalarıyla birleşerek, Türk halkının AB sürecine desteğini istikrarlı şekilde azaltmıştır. Avrupalı popülistler kültürümüzü, seçilmiş liderlerimizi ve çıkarlarımızı hedef alırken Türkiye yeni ve daha yapıcı bir yaklaşım çağrısında bulundu. Son olarak 16 Nisan referandumununun ardından Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in de aralarında bulunduğu Avrupalı liderlerle yaptığı görüşmelerde 'İlişkilerimizde yeni bir sayfa açalım' mesajını verdi. Ancak buna rağmen Alman hükümeti ve diğer bazı Avrupa devletlerinin, aralarında PKK ve FETÖ destekçileri de dahil olmak üzere Anayasa reformuna karşı çıkanlara destek vermek ve reform yanlılarının seslerini duyurmasına engel olmak suretiyle Türkiye’nin iç işlerine karıştıklarına şahit olduk. Cumhurbaşkanımız, referandum sonrasında AB yetkilileriyle Brüksel’de yapılan görüşmelerde Türkiye-AB ilişkilerini canlandırma konusunda kararlı olduğunu ifade etti. Ancak Avrupa’da aşırı sağın boğucu yükselişi, bu konuda aşama kaydedilmesini engelledi."

- Almanya'daki seçimler

Kalın, Almanya'da geçen ay yapılan seçimlerin bir kez daha Türkiye ve Erdoğan düşmanlığını körüklemenin aşırı sağın yükselişine engel olamayacağını gösterdiğini belirterek, Almanya'nın büyük partilerinin liderlerinin kampanya sürecinde Türkiye ile ilgili sert açıklamalar yaptıklarını anımsattı. Seçim sonuçlarının çok açık bir gerçeği ortaya koyduğuna işaret eden Kalın, şu ifadeleri kullandı:

"Angela Merkel’in partisine 2013 seçimlerinde oy veren bir milyondan fazla kişi, bu seçimlerde tercihini ırkçı AfD partisinden yana kullandı. Özellikle eski Doğu Alman şehirlerinde, sağ ve sol radikal hareketler, merkez partiler karşısında ciddi başarılar elde etti. Üstelik radikal hareketlerin Alman ekonomisinin iyi performans gösterdiği bir dönemde bu kadar başarılı olabilmesi, yoksulluk ve radikalleşme arasında geleneksel olarak kurulan bağın sorgulanmasına sebep oluyor. Yüz yıl önce aşırılara karşı alttan alma politikası işe yaramamıştı. Bugün de başarılı olacağını düşünmek için hiçbir sebebimiz yok."

- "Türkiye’yi oyunbozanlıkla suçlamak adil bir yaklaşım değildi"

Türkiye'nin, AB üyeliğini, siyasi, ekonomik ve güvenlikle ilgili sebeplerle stratejik bir hedef olarak gördüğünü bildiren Kalın, şunları kaydetti:

"Ülkemiz, gittikçe daha tehlikeli bir küresel ortamda Avrupa’nın güvenliği için önemli bir rol oynuyor. Ancak çifte standartları, tehditleri ve açık düşmanlığı sineye çekecek değiliz. Türkiye-AB ilişkileri ancak Avrupalı liderler bu ilişkinin artık eşitsizlik ve adaletsizlik temelinde sürdürülemeyeceğini kabullenirse tamir edilebilir. Dolayısıyla Avrupa, Türk milletinin demokratik tercihlerine saygı duymaya, ülkemizin seçilmiş liderlerine saygılı davranmaya ve Türkiye'ye eşit ortak olarak muamele etmeye hazır olmalıdır. Bu durum, Türkiye-AB mülteci anlaşması ve esasen uzun yıllar önce Türk vatandaşlarına tanınması gereken vizesiz seyahat hakkı konusunda da geçerlidir. Avrupa'nın verdiği sözleri tutmamasını, küçük ve teknik bir mesele olarak gözardı ederken Türkiye’yi oyunbozanlıkla suçlamak adil bir yaklaşım değildir."

Güven, karşılıklı saygı ve dayanışmaya dayalı bir ilişkinin hem Türkiye'nin hem Avrupa'nın çıkarlarına hizmet edeceğini belirten Kalın, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Ancak bu ilişkinin yükü sadece Türkiye'nin omuzlarına bırakılamaz. Avrupa şu ya da bu sebeple Türkiye'ye veya bir başka ülkeye sırtını dönerse bu ülkelerin farklı imkanları değerlendirmesi doğal karşılanmalıdır. Ayrıca Türk dış politika perspektifinin çok merkezli bir küresel siyaset ortamında Batı ufkuyla sınırlı kalmama arzusunu sorgulamak anlamlı değildir. Bunun yerine Avrupalıların, 21. yüzyıl gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda öncelikle kendi çıkarlarına zarar veren Avrupa merkezcilikten kurtulmaları ve Türkiye'nin meşru güvenlik endişelerine ve çıkarlarına dikkat etmeleri beklenir. Türkiye-AB ilişkilerine 'reset' atılabilmesi, ancak adalet, eşitlik, güven ve saygı gibi değerlerin, çifte standartlar ve siyasi ayak oyunlarının yerine koyulabilmesiyle mümkün olur."
Kaynak: AA