Edebiyat Dünyasındaki Yükselişleri İntiharla Son Buldu

Kimisi Nobel Edebiyat ödülü aldı, kimisi de çok satan romanlara imza atarak dünya edebiyatına kalıcı şaheserler bıraktı.

Farklı milletlerin içinden çıksalar da ortak yönleri kendi iradeleriyle hayatlarına son vererek sevenlerini hayal kırıklığına uğratmaları oldu. Edebiyat dünyasının intihar eden yazarları arasında Ernest Miller Hemingway 'den Stefan Zweig 'a; Virginia Woolf 'tan Harry Martinson 'a kadar 40 'a yakın ünlü ismin olması dikkat çekiyor. Psikiyatri uzmanları, intiharlarda depresyonun yanı sıra, dünyanın iyi; güzel, anlamlı bir yer olduğuna dair inançlarının zedelenmesinin etkili olduğunu belirtiyor. Pisikiyatri Uzmanı Mustafa Ulusoy, konuyla ilgili olarak , 'Tılsımlı kelimelerle sayfalar arasında dünyalar inşa eden bu insanların ruhlarının ahirete imanın ruha açtığı nefes alıcı pencereden yoksun karanlık bir odada yaşadıkları anlaşılıyor.” değerlendirmesini yapıyor.

Biyografilerinden derlenen bilgilere göre, 'Duygu Karmaşası ' ve 'Yıldızın Parladığı Anlar 'ın yazarı Stefan Zweig, 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, kitaplarını yakması üzerine ülkesini terk etti. Brezilya'ya yerleşti. Hitler 'in tüm dünyayı ele geçireceğini sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, hayalini kurduğu geleceğin asla var olmayacağı düşüncesiyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Öldüğünde 61 yaşındaydı.

“Çanlar Kimin İçin Çalıyor”, 'Yaşlı Adam ve Deniz ' ve “Silahlara Veda” gibi çok sayıda romanı beyaz perdeye uyarlanan Amerikalı yazar Ernest Miller Hemingway, 1961 yılında 62 yaşında kendini av tüfeği ile vurarak hayatına son verdi. Hemingway, 1953 'te aynı Pulitzer Ödülünü, 1954 'te ise Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülmüştü.

ABD 'li yazar John Kennedy Toole, “Alıklar Birliği”adlı romanı yayıncılar tarafından beğenilmeyince ruh sağlığı bozuldu. Artan alkol ve ilaç kullanımı ve ağırlaşan depresyonu 32 yaşında intiharla sonuçlandı. 18 dile çevrilen Alıklar Birliği, yazarın ölümünden 12 yıl sonra 1981 'de Pulitzer Ödülü'nü kazandı.

“Conan”, “Kull” gibi fantastik macera romanlarının yazarı Robert E. Howard, annesinin ağır hasta olduğunu öğrenince bunalıma girdi. İddialara göre, annesinin ölümünü görmemek için 30 yaşında intihar etti.

“Bin Beyaz Turna”, “İzu Dansözü” ve “Kardan Ülke” romanlarının Nobel Edebiyat Ödüllü Japon yazarı Yasunari Kavabata, 1972'de gazla intihar etti.

“Gece ve Gündüz”, “Deniz Feneri” ve “Dalgalar” romanlarının İngiliz yazarı Virginia Woolf, savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stres sonucu ruhsal bunalıma girdi. 28 Mart 1941 'de içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamayıp evlerinin yakınlarında bulunan Ouse nehrine ceplerine taşlar doldurarak atladı. Öldüğünde 59 'uncu yaş gününün üzerinden iki ay geçmişti.

Modern İran Edebiyatı 'nın öncüleri arasında gösterilen Sadık Hidayet, ülkesinin gerilemesinin sebebi olarak gördüğü monarşiye eleştiriler yöneltmeye başladı. Yazılarında ölüm olgusu ve intihar konularına geniş yer verdi. Öykü kitabı “Diri Gömülen”i 1930 'da tamamlayan yazar, 9 Nisan 1951 günü Paris 'te Championnet caddesinde bulunan dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. 48 yaşındaydı.

Hikâyelerini “Böyle Buyurun Gaza Bayanlar Baylar ' ismi altında toplayan Polonyalı yazar Tadeusz Borowski, 1951 yılında gaz sobasından, gaz soluyarak 28 yaşında intihar etti.

Fransa'da bir kişiye birden fazla verilmeyen Goncourt Ödülü'nü iki kez alan “Cennetin Kökleri” ve “Onca Yoksulluk Varken” romanlarının yazarı Romain Gary, 2 Aralık 1980'de Paris'te namluyu şakağına dayadı ve tetiğe bastı.

“Hayalet Gemi” ve “Aniara”nın İsveçli yazarı Harry Martinson, 1974 Nobel Edebiyat ödülüne layık görüldü. Ödülünü aldıktan 4 yıl sonra 74 yaşında intihar etti.

UZMANLAR: DEPRESYON VE AHİRET İNANCINDAN YOKSUNLUK ETKİLİ
Peki, nasıl oluyor da, kelimelerle kurdukları tılsımlı dünyada milyonlarca okuru etkileyen sanat eserlerini kaleme alan ünlü yazarlar dramatik şekilde hayatlarına son veriyor? Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Kemal Arıkan, her intiharın ayrı bir sebebi, alt yapısı olsa da intihar eden yazarların ortak noktalarının depresyon olduğunu ifade ediyor. Arıkan, 'O noktada bildiğimiz bir gerçek vardır. O da iki uçlu duygulanım bozukluğu ile yaratıcı güç arasındaki ilginç genetik bağlantının varlığıdır. Demek ki, Nobel ödülü alıp intihar edenlerin büyük çoğunluğu iki uçlu duygulanım bozukluğunun depresyon fazında bulunmaktadır. ' diyor. İntihar eden bazı yazarların ise narsistik, histrionik (kişilik bozukluğu), borderline (Duygularda, insan ilişkilerinde, davranışlarda dengesizlik ve aşırı kaybetme korkusu) kişilik özellikleri olduğu dile getiren Arıkan, şunları aktarıyor: 'Söz konusu yazarlar dikkat çekmek, engellere tahammül edememek, ilgi odağı olmaksızın yaşayamamak gibi özelliklere sahiptirler. Eğer bu tür ihtiyaçları giderilmezse kolayca deprese olmakta ve intihar girişimlerine dek bu süreç derinleşebilmektedir. '

İntihar eden yazar Virginia Woolf üzerinden konuyu değerlendiren Psikiyatri Uzmanı Mustafa Ulusoy ise Woolf 'un iki uçlu duygulanım bozukluğundan muzdarip olduğunu ve depresif bir döneminde intihar ettiğine dikkat çekiyor. İntiharlara varoluşçu psikoterapi kuramının penceresinden bakıldığında yazarların daha derin sorunlardan muzdarip olduğunu kaydeden Ulusoy, şunları ifade ediyor: 'Bu yazarların yaşadıkları döneme dikkat edilirse, ortak bir özelliklerinin olduğunu gözlemleriz. Bazıları Birinci Dünya Savaşını, bazıları İkinci Dünya Savaşını bazıları da her iki dünya savaşının acılarına maruz kalmış. Said Nursi, 'Birinci Dünya Savaşını gören ihtiyardır' der. Çünkü savaş insanın kötü yönlerinin en çok açığa çıktığı, çok sayıda insanın toplu olarak zulme maruz kalabildiği bir durumu ifade eder. Bir savaşın içinde olmak ve onu müşahede etmek insandaki adalet duygusunu sarsar. '

İntihar eden yazarların dünyanın iyi, güzel, anlamlı bir yer olduğuna inançlarının ciddi şekilde zedelendiğini belirten Ulusoy, 'Tılsımlı kelimelerle sayfalar arasında dünyalar inşa eden bu insanların ruhlarının ahirete imanın ruha açtığı nefes alıcı pencereden yoksun karanlık bir odada yaşadıkları anlaşılıyor. Mağdur ve masum insanlara mutlak varlığın ahirette sonsuz bir rahmetle mükâfatlandıracağını, zalimlerden tam bir adaletle hesap sorulacağına derin bir inanç besleselerdi, yaşadıkları kasvetin onda birini bile yaşamayacaklardı kanaatindeyim. ' değerlendirmesini yapıyor.