İstikrar İçin Tek Seçenek Başkanlık Modeli

Anayasa Komisyonu Başkanı, AK Parti İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, başkanlık modelinin Türkiye'nin gündeminde olması gerektiğini ve olacağını da belirterek, "Hem sağ hem de soldan dengeli adamlar bu modelde başa geçer

İstikrar İçin Tek Seçenek Başkanlık Modeli
Anayasa Komisyonu Başkanı, AK Parti İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, başkanlık modelinin Türkiye'nin gündeminde olması gerektiğini ve olacağını da belirterek, "Hem sağ hem de soldan dengeli adamlar bu modelde başa geçer. Milletin önemli bölümünü kucaklayacak insanlar bu sistemde öne çıkar" dedi.
2011 yılında yeni anayasa yapacaklarını belirten Kuzu, "Yeni anayasa hazırlanırken, iktidar, muhalefet beraber yapmak istiyoruz. Uzlaşma olsun istiyoruz. Hedefimiz bu. Samimi düşüncemiz bu. Sayın Başbakan'ın hedefi de böyle. Hani başkanlık modeli olursa ne ala, bizim tercihimiz olur. Ama ille de olsun demekle olacak bir sistem değil çünkü evvela bunu değişik kesimlere, değişik siyasi eğilimlere iyi anlatmak lazım. Onlar tarafından kabul görmezse sistem daha başta sağlıklı doğmaz, sağlıklı doğmayınca da
devamı sıkıntıya girer" diye konuştu.
Siyasi istikrarın önemle altını çizen ve bunu sağlamada en önemli modelin başkanlık sistemi olduğunu savunan Kuzu, "Bu parti bu millete çok hizmet etti. Hakikaten bir dönem Adnan Menderes'in hizmetleri, bir dönem keza rahmetli Özal'ın hizmetlerini önemsemek lazım. Şu anda da Başbakanımız gece gündüz koşturuyor. Eğer Türkiye bir yere gidiyorsa, bunun sebebi siyasi istikrar. Borsaya bakıyorsun, eğer bugün Türkiye Arjantin'den sonra borsası dünyada en iyi olan ikinci borsa olarak gözüküyorsa bu istikrarla
alakalıdır. Bu, siyasi istikrar meselesidir. Bunun altında bu yatıyor. Türk malları bugün dünyada hakikaten marka haline gelmişse üretimdeki kararlılıktan kaynaklanıyor. Bunun bütün temeli siyasi istikrar. Siyasi istikrar olmayan bir ülkenin geleceği hakikaten hep diken üstü olur. Millet çekinir, korkar, yatırımdan korkar, atak yapmaktan korkar, ihracat, ithalattan çekinir. Parasını yastık altı, yorgan altı yapar. 2001 yılı öncesinde yaşadığımız tablo böyleydi. Devraldığımız Türkiye böyleydi. Siyasi
istikrarın devam etmesi için başkanlık sistemi dediğimiz sistem bunu sağlamada çok önemli bir model olarak gözüküyor. Sadece bir örnek vereyim ben size, gelişim anlamında... 1950-60, 10 sene Menderes memleketi ciddi bir noktaya getirmiş, 3 yılda bütün yapılanlar bitmiş. Sonra bakıyorsun 64-68'e kadar Demirel bir şeyler yapmış arkasından 70'deki muhtıra gelmiş, 2-3 yılda onlar bitmiş. 80'e kadar Türkiye perişan, gene darbe, sıkıntı devam ediyor. Özal gelmiş çok güzel şeyler yapmış. Arkasından yine koalisyon
dönemi başlamış. Sonra Tayyip Erdoğan dönemi başlamış, Sayın Başbakanımız'ın. 8-10 yıldır istikrar devam ediyor. Bakın bu 50 yılı alın. Bırakın son 1-2 yılı. İlk 10 yılı istikrar. Sonra perişanlık sonra istikrar sonra perişanlık, sonra istikrar sonra perişanlık. Şimdi istikrar. Türkiye bir dalga boyuyla gidiyor. Bir kuş misali yükselemiyor. Bunu tamamen istikrara bağlıyorum. Bizim tek başına hükümet olmamız, kararları seri almamız bununla alakalı. Bunun devam etmesi lazım. Ama her siyasi partinin de bir ömrü
var. Birçok siyasi parti geldi geçti. AK Parti'nin 200-300 yıl kalacak hali yok. Partiler belirli sürelerle hizmet ediyor memlekete. Sistemi çok iyi kurup partileri, birini ya da ötekisinin gelmesini çok önemsememek lazım. Hangi siyasi parti gelse bir şeyler yapacak duruma getirmek lazım. Bunun dünyadaki tek yolu başkanlık modelidir. Başka hükümet modeli bunu sağlamıyor. Şu an 60 nolu hükümet var. Dörtle çarparsak 240 yapar. Cumhuriyetimiz'in 87. yılında 60 nolu hükümet kurmuşuz. Aslında bunu Cumhuriyet'in
240. yılında kurmamız gerekiyordu. Hükümet istihkakını çok çabuk harcamışız. Biz 2011 yılında yeni anayasa yapacağız. Yeni anayasa hazırlanırken iktidar muhalefet beraber yapmak istiyoruz, uzlaşma olsun istiyoruz. Hedefimiz bu. Samimi düşüncemiz bu. Sayın Başbakan'ın hedefi de böyle. Hani başkanlık modeli olursa ne ala bizim tercihimiz olur. Ama ille de olsun demekle olacak bir sistem değil çünkü evvela bunu değişik kesimlere, değişik siyasi eğilimlere iyi anlatmak lazım. Onlar tarafından kabul görmezse,
sistem daha başta sağlıklı doğmaz, sağlıklı doğmayınca da devamı sıkıntıya girer. Biz o yüzden yeni dönemde bunu anlatacağız ama bu anlatmamız ne kadar ikna eder yeni kompozisyonunu parlamentonun. Türkiye'de en büyük şanssızlık bu model çok bilinmiyor. Bileni az bu modelin. Diktatörlük getirir diyorlar. Halbuki diktatörlük gibi şeyler başkanlık modeline çok ters şeyler. Çünkü orada yetkiler tamamen dağıtılmış. Yasama, yürütme, yargı birbirlerini balans ayarı gibi güçle dengeleyen bir model. Halbuki
parlamenter modelde yürütme yasama dengesinde yasama diye bir şey yok. Yürütmenin emrinde çalışıyor. Dolayısıyla güçler birliği burada var. Sıkınlrkiye Arjantin'den sonra borsastı varsa parlamenter modellerde var. Başkanlık modelinde diktatörlük değil tam aksine daha dizginlenmiş bir yürütmeyle karşılaşıyorsunuz. Peki biz neyi savunuyoruz? Orada hükümet krizi yok. Koalisyon diye bir şey yok. Güven oylaması yok. Gelen hükümet kimse 4 sene kalıyor. Sonra yenisi geliyor. Direkp Siyasi istikrar olmayan bir
ülkenin geleceği hakikaten ht halk tarafından seçiliyor. Zaten halk tarafından seçiliyor deyince, 2012 ya da 2014 hangisi olacaksa bir cumhurbaşkanı seçimi yapılacak. Artık cumhurbaşkanını halk seçecek. Halkın seçmesi demek zaten yarı başkanlık ve başkanlık modellerinde yüzde 50'si çözülmüş demektir. Bundan sonraki değişiklikler mutlaka yarı başkanlığa veya tam başkanlığa tekabül edecek ve o tarafa bir dönüşüm sağlayacak" şeklinde konuştu.

"SOL KESİM TEDİRGİN"
Sol kesimin başkanlık modelinde tedirginlikleri olduğunun altını çizen Kuzu, "Konuya sol-sağ açısından bakmamak lazım. Sol kesimin tedirginlikleri var. En çok yüzde 30 oyumuz var diyorlar. Cumhurbaşkanı Yüzde 51'le seçiliyor halk tarafından. Ama ben de diyorum ki sağdan da soldan da en makul isimleri, en kucaklayıcı isimleri koyarak, her 2 tarafın da uç, sivri isimlerini koymamakla hem sağ hem soldan dengeli adamlar bu modelde başa geçer. Mesela rahmetli Özal tipik bir başkan olacak kişiydi. Tayyip Bey
de bunlardan birisidir. Yani milletin önemli bölümünü kucaklayacak insanlar bu sistemde öne çıkar. Biz bunun bir dayatma ve diretmeyle yapılmasını doğru bulmuyoruz. Çoğunluğumuz vardır, işte getirdik mantığı doğru değil. Bu sistemin daha başta sancılı doğmasına sebep olur. Kalıcılığını engeller. Ama Türkiye'nin gündeminde bu olmalı ve olacaktır. Seçimlerde gelecek kompozisyona bağlı. İnşallah AK Parti tek başına hükümette olacaktır. Anayasa değiştirme gücünü inşallan tekrar kazanacaktır. Ama bu biz sadece
AK Parti'nin anayasası olacak şekilde bir hazırlığımız olmaz. Konuya böyle bakmıyoruz. Bütün Türkiye'deki sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, parlamento içi ve dışı muhalefeti de hesaba katarak, onların da görüşünü alarak, hep birlikte bir anayasa hazırlamak lazım. Bunun da tartışma zemini başkanlık modeli olmalı. Evvela buradan başlamamız lazım. Ama bunu anlatamazsak parlamenter model içinde yeni bir anayasa pekala yapılabilir" dedi.

"YUMURTA ATAN ÖĞRENCİLERİ AFFETTİM"
Kendisine yönelik yumurtalı protestoya da değinen Anayasa Komisyonu Başkanı Kuzu, kendisine yumurta atan öğrencileri daha üniversiteden dışarı çıkmadan affettiğini belirterek, "Protesto olayında 2 şeye üzüldüm. Birisi üniversite öğrencileri nerede duracaklarını bilmeli. Protesto edilorsun diye 15 dakika bir, adama yumurta atıyorsun. Sonu gelmiyor. Yumurta dursa konuşma imkanı doğacak ve bazı öğrencilerin dinleme hakkı devreye girecek. Ama ben konuşamamış oldum, öğrenci dinleyememiş oldu. Bir nevi
kendilerinin protesto hakkını kullandırmadığını ileri sürdükleri polisin önüne geçen bir davranış oldu bu. Daha başta yok oldu. Öğrencilerin bunu tartamamasına üzülüyorum. İkincisi de bu öğrencilere akıl veren, bunların haraketlerini destekleyen kesimin tutumu. 68 kuşağı, bunu söyleyince çok kızıyorlar ve bunların öğrencisi olan 78 kuşağı Türkiye'ye çok pahalıya patlamıştır. 5 binden fazla gencimiz hayatını kaybetmiştir. Ben o olayların döneminde hep üniversilrkiye Arjantin'den sonra borsastede bulunan biri
olarak birinci elden gördüğüm olayları nakletmeye çalışıyorum" şeklinde konuştu.
200'e yakın sivil itaatsizlik yöntemi bulunduğunun altını çizen Kuzu, "Ben onlardan şunu beklerim. Tamam protestonuzu edin, bağırın çağırın ama bunu dp Siyasi istikrar olmayan bir ülkenin geleceği hakikaten haha makul sınırlar içerisine koyun. Daha farklı yöntemler bulun. Yumurta yöntemi en kaba olanıdır. En kabasını seçmeyin, daha ılımlı, daha ince, daha zekice olan yöntemler var. Bunları öğretmek lazım. Nostalji gibi bakıyorum içlerinde uhde kalmış gibi, çok Türkiye'ye bir iş yapmışlar gibi heba olmuş
bir gençlik, 68 ve 78 kuşağı. O yüzden yeni öğrencilerin daha akıllı davranmaları lazım. Bunlara üzülüyorum. Yoksa yapılan hareket beni üniversitelerden soğutmaz. Çünkü ben zaten onları orada affettim. Daha dışarı çıkmadan davacı olmayacağımı söyledim. Üzüntü duyduğum, öğrenci öyle olmamalı, gelmeli bana soru sormalı, beni sorularıyla terletmeli, yumurta atarak değil, sorularıyla öyle hale sokmalı ki bir daha gelemez duruma düşmeliyim. Yani bilgili ve kültürlü bir nesil. O yok. O olmayınca haliyle farklı
tablolar ortaya çıkıyor" diye konuştu.

"SEÇİME KADAR ÜNİVERSİTELERDE KONFERANSLARA KATILMAYACAĞIM"
Kötü kullanıldığı için seçimlere kadar üniversitelerde konferanslara gitmemeyi daha uygun bulduğunu kaydeden Kuzu, "Ben daha sonra İstanbul Üniversitesi'ne gittim, başka üniversitelere gittim. Çok teklifler aldım, gittiklerim oldu, gitmediklerim oldu. Ama seçime kadar, bu kötüye kullanıldığı için gitmemeyi daha uygun görüyorum. Bunu deşenler, irdeleyenler, dürtükleyenler var" dedi.
Cumhurbaşkanı'nın Diyarbakır gezisini de değerlendiren Kuzu, "Cumhurbaşkanı'nın bölgeye gidişi güzel olmuştur. Bu karar 2 hafta önceden verilmiştir, özerklik toplantısıyla doğrudan bir ilgisi olduğunu zannetmiyorum, denk geldi. İyi de oldu. Orada verilen mesajlara ben de katılıyorum. Başbakanımız da bütçe konuşmasında bunlara değindi. Türkiye'de çok kültürlülük gibi söylenebilir. Ama bunları zenginlik diye sunarken ayrışma unsuru olarak görürsen, o zenginlik başa bela oluyor. Demek ki bu zenginliği iyiye
kullanmak lazım, kötüye kullanmamak lazım. Bin 500 yıldan beri beraber yaşamışız. O kadar kaynaşmışız ki bir mozaik falan değil, ebru sanatı gibi işlenmiştir, ayıramazsın" diye konuştu.
Kuzu, özerk yapılanmayı Osmanlı döneminde Sırplar, Yunanlılar, Bulgarlar tarafından istendiğini, İttihat Terakki'nin de bunu tanır gibi olduğunu belirterek, "Sonra başımıza bela oldu Komün modeli. Bu komün sistemi çok tehlikeli bir model. İnsan hakları bakımından da bir komünist söylemdir esasen. Bir Marksist, Leninist yaklaşımdır. Bunun çok daha özgürlük tarafı yok" dedi.

"2 DİLLİ HAYAT TALEBİ TEHLİKELİ"
Kuzu, gündemdeki 2 dilli hayat konusunda da şunları söyledi: "Dil konusu en tehlikeli taleptir. Dil öğrenilmeli, konuşulmalı, sanatta kullanılmalı, üniversitede öğrenilmeli, bunun için kürsü açılmalı, yaptık zaten bunları. Ama Türkçe'nin yanında 2. eğitim dili olarak Kürtçe Matematik, Türkçe Matematik, Kürtçe Coğrafya, Türkçe Coğrafya, bunu bu şekilde memlekete kabul ettiremezsiniz. Doğru da değil. Dünyada federal yapıda olan ülkeler mesela ABD'de 51 eyalet var. 1 tanesinde İspanyolca ile İngilizce'yi
blrkiye Arjantin'den sonra borsaseraber eğitim dili olarak kullandılar. Baktılar iş kötüye gidiyor hemen vazgeçtiler. 50 eyalette olduğu gibi resmi dili, eğitim dilini İngilizce olarak tatbik ediyorlar. Başka türlü olmaz. Almanya'da da öyle. Bir traftan bölünmek istemiyorum diyeceksinp Siyasi istikrar olmayan bir ülkenin geleceği hakikaten h, arkasından da 2 bayrak olacak. 2 dil olacak, eğitim 2 dilli olacak, güvenlik sağlama bana ait olacak, bölgenin ekonomik kaynakları tamamen bana ait olacak diyeceksin.
Bu zaten müstakil devletin tanımı".
Çözümün Meclis olduğunun altını çizen Kuzu, "Bir siyasi parti bunu mutlak doğru gibi dayatır, hele hele anayasal düzen ne derse desin ben buna rağmen yaparım derse o zaman sorun büyümüş demektir. Siyasi parti bunu dememeli. O siyasi parti Güneydoğu'daki vatandaşın yüzde kaçını temsil ediyor, bütün Türkiye'deki vatandaşın yüzde kaçını temsil ediyor? Sen bu hesapla ülkenin başka bölgesini işin içine katmadan sonuç alamazsın. Yani Güneydoğu sorunu Kürtlerin sorunu değil, bütün Türkiye'nin sorunu, senin
sorunun, benim sorunum. Bunun çözüm yeri Meclis'tir. Başka yerde çözüm aramamak lazım. Bu anayasa ne diyorsa bellidir. Sınır da çizilmiştir. 2 dille alakalı öğrenme konusunda sonuna kadar varız. Kürtçe olsun başka yerel diller olsun. Ana dil öğrenilir. Bunda hiç tereddüt yok. Yardımcı da oluruz. Devlet de yardımcı olur. Ama ben bunu Türkçe'nin yanında resmi dil olarak 2. bir dil olsun diyorsan bu bizi Belçika modeline götürür ve zaten Belçika da çatırdıyor" dedi.

"KAMU REFORMU YASASI MUTLAKA ÇIKMALI"
Problemlerin çözülmesi için mutlaka kamu reformu yasasının çıkarılması gerektiğini belirten kuzu şunları söyledi: "Bize en uygun model Fransa modelidir. Üniter yapısı vardır. Fransa modeli üniter yapıda en az bizim kadar hassastır. Dolayısıyla kamu reformu yasasını çıkarmak lazım. Fransa 88, 92 ve 98'de 3 büyük yasa çıkardı. 2004'te geldiğimiz zaman 100 maddelik kamu reformu yasası çıkardık. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer iade etti. Anayasa Komisyonu'nda bekliyor. Belki bundan sonraki dönemde
çıkar. O yasa çıkmış olsaydı, bugün bu talepler çok daha az düzeyde olurdu".
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerektiğini kaydeden Kuzu, "Mahalli idarelerin güçlendirilmesi lazım. Bunu yaparken, Diyarbakır neyse İzmir de o. Edirne neyse Hakkari de o. Trabzon neyse Antalya da o. Türkiye'nin her tarafında nerede bir mahalli idare varsa, bunlara hangi yetkiler veriliyorsa ona o yetkiyi vermek lazım. Bunları sağlamada da başkanlık modeli ciddi bir çözümdür. Çünkü başkanlık modelinde merkezde belli yetkiler bulunuyor, daha çok yerele aktarılıyor. Tadı da burda bu sistemin.
Ankara'nın hantallığından uzaklaşıyorsun, önemli şeyler Ankara'da bitiyor, daha tali şeyler kendi bölgesinde bitiyor" dedi.