Kırkmerak dizisinin ilk iki kitabı

Can Yayınları, okurlarını yeni dizilerle buluşturmaya hazırlanıyor. Bu dizilerden ilki, “kırkmerak”…

Kırkmerak dizisinin ilk iki kitabı

Kırkmerak, yalnızca edebiyat okurlarına değil, tüm kitapseverlere seslenen kitapları bir araya getirecek. Dizide yer alan kitaplar birbirinden renkli ve “meraklı”. Can Yayınları, yazının her alanından yaşamın her alanına bakan, yaşadığımız dünyayı edebiyatın, felsefenin, mizahın penceresinden izleyen keyifli, kalıcı bir dizi kitap yayımlamayı amaçlıyor. Kırkmerak, tatilde, kısa bir dinlenme anında, yolculukta ya da gece uykunuz kaçmışken sizi saracak, şaşırtacak kitapları içeriyor.

Bu dizi, edebiyatın, edebiyatçıların, filozofların, tarihsel kişiliklerin, kentlerin, hayvanların, gündelik hayatın gözden kaçan taraflarını merak ediyor daha çok. Sözgelimi, lüks acaba sanıldığı kadar kötü bir şey midir? Peki siesta nasıl ortaya çıkmıştır? Kafka çorbası nedir? 1939 yazında, dünya dipsiz bir uçuruma yuvarlanmadan hemen önce kimler nerede ne yapıyordu? Sartre yemek yapsaydı bu yemek nasıl olurdu acaba?

KIRKMERAK DİZİSİNİN İLK İKİ KİTABI

BİR SANATTIR ÖĞLE UYKUSU / THIERRY PAQUOT


Öğle uykusuna, bir başka adıyla siestaya övgü. Dinlenmeye ve hiçbir şey yapmadan oyalanmaya adanmış fevkalade bir savunma. Tembellik Hakkı’ndan bu yana yazılmış en sükûnet yanlısı manifesto.

Bir Sanattır Öğle Uykusu yazarın kendi öğle uykusu deneyimlerinden yola çıkarak siestaya methiyeler düzdüğü sayfalarla başlıyor ve günü bölen kısa bir uykunun insanı diriltici etkisinden, bir soluklanma, tazelenme duygusu yarattığından bahseden faydalı bilgilerle devam ediyor! Sizi karanlık kış öğleden sonralarının ya da gölgeliklere sığındığınız yaz ikindilerinin tadına doyulmaz uykularına geri götüren yazar, insanın tarihiyle yaşıt olan siesta kavramının etimolojik kökenlerini de araştırıyor, öğle uykusu olgusunu tarih içinde değişen zaman kavramıyla birlikte ele alıp, sanayi devrimi öncesi durumu, kapitalist dünyada metaya dönüşen zamanı ve zaman kullanımının geçirdiği evrimi de inceliyor. Modern çağ öncesinde insanın kendisine ait olan zamanın, değişen dünyayla birlikte satın alınan bir “birime” dönüşmesini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Anlattıklarını edebiyattan verdiği örneklerle destekleyen yazarın bu keyifli denemesi, dünya çapında büyük yankı uyandırdı, övgüler aldı ve on beş dile çevrildi. Kitabın, şekerleme yapan insanları resmetmiş ünlü ressamların tablolarından bahseden bölümü ise tatlı bir sürpriz, okur bu bölümde bir yandan tablolara bakıp bir yandan da okuma keyfini sürdürebilecek.

SAKLI LEZZETLER: Mutfağa Felsefi Bir Yaklaşım / LAURA ESQUIVEL

Saklı Lezzetler’in odak noktası, yemek yapma tutkusu. Kitabın alt başlığından da anlaşılacağı gibi yazar yemek yapmaya, çok farklı açılardan yaklaşıyor. Laura Esquivel’e göre mutfak, dünyadaki karmaşanın, savaşların ve bütün acıların temelinde yatan “insanın insandan kopması” olgusu karşısında herkesi birleştirebilecek, insanın içindeki yaratıcılığı, sevgiyi ortaya koyabileceği bir ortam ve hepsinden önemlisi, kendini tanıma ve anlama çabası için en uygun yer.

Dolayısıyla da mutfak insanın fiziksel yenilenmesinin olduğu kadar, ruhsal varoluşunun da merkezi, bir tür kutsal alan olarak tanımlanıyor. Kitabın arkasında yer alan bölüm de bu açıdan belirleyici: “İnsan, yedikleri, onları yerken kendisine eşlik edenler ve onları nasıl yediğidir. Milliyeti belirleyen doğduğumuz yer değil, çocukluğumuzda bize eşlik eden tatlar ve kokulardır.”

Kitabın bir başka önemli vurgusu da geçmişle, geçmişe ait kişilerle ilişkiler. Günümüzün mutsuz ve eksik insanını tamamlayabilecek, onu bütünlüğe ve mutluluğa götürebilecek yollardan biri şüphesiz geçmişiyle, atalarıyla ve onların gelenekleriyle yeniden ilişki kurması ve onları kendi yaşamına dahil edebilmesidir. Yazarın sık sık vurguladığı “Yeni İnsan” işte böyle tanımlanır: Geçmişini, kuşaklar boyu ürettiği biçimleri, alışkanlıkları, geleneği kendinde taşıyabilen insan…

Mutfak aynı zamanda aşkın da mekânı, edebi deklarasyonların yapılabildiği bir kürsü, insanın yalnızlığından kurtulabileceği mükemmel bir sığınak, herhangi bir eğitim kurumundan çok daha insani, sıcak bir okul, varlık ve gerçeklik sorgusunun yapılabileceği Platon’un mağarasıdır…

UYGARLIĞI DEĞİŞTİREN 100 KÖPEK / SAM STALL

Tek bir köpeğin gücünün tarihin akışını değiştirmeye yetmeyeceğini sanıyorsanız, belli ki Peritas’ı duymamışsınız, Büyük İskender’i bir filin ayakları altında ezilmekten kurtaran köpeği. Ya da Fransa ile Rusya arasında savaş çıkmasına yol açan İtalyan tazısı Biche’i. Papa VII. Clemens’i ısırıp İngiltere’nin Katolik Kilisesi’nden kopmasına neden olan Urian’ı. Richard Wagner’e operalarını bestelerken yardım eden Peps ile Fips’i…

Bunlar, Uygarlığı Değiştiren 100 Köpek’in kahramanlarından sadece birkaçı. Kitap, bu 100 köpeğin bilim, tarih, sanat, devlet yönetimi, din ve insana mal edilmiş hemen her alana yaptığı olağanüstü katkıları gözler önüne seriyor. Fransa cumhurbaşkanlığına soyunan bir köpekle ve bir film stüdyosunu kurtaran bir diğeriyle tanışıyoruz. Büyük edebî eserlere esin kaynağı olan köpeklerden tutun da, savaşta gösterdikleri üstün hizmetlerden dolayı madalya alanlar, hatta emlak devi haline gelen bir köpek bile var. Keyifli bir dille anlatılan bu gerçek hikâyeler, sevgili yoldaşımız köpeğin zekâsı, cesareti ve sevecen doğasına bir övgü niteliğinde.

FİLOZOFLARIN SOFRASI / MICHEL ONFRAY

Filozoflar düşündükleri sırada bedenlerini unutur, özellikle yemek yerken ne yediklerini, nasıl yediklerini pek bilmezler. Oysa düşüncenin yolu hepimizin bildiği gibi mideden geçer. Çiğ ahtapot yemeyi sevmese Diogenes uygarlığa düşman olur muydu? Toplum Sözleşmesi’nin yazarı Rousseau, sabah akşam süt ürünleri yemek zorunda olmasa, azla yetinmeye bunca methiye düzer miydi? Kâbuslarında devamlı yengeç gören Sartre, hayatı boyunca kabuklulardan iğrenişinin bedelini ödemedi mi?

Michel Onfray, Filozofların Sofrası adlı bu eğlenceli yapıtında, insanlığın düşünce tarihine damgasını vurmuş filozoflara, yiyeceklerle olan ilişkileri üzerinden yaklaşıyor. Kant’tan Nietzsche’ye, Fourier’den Marinetti’ye, Sartre’dan Sade’a büyük bir şölen sofrasının başına oturttuğu düşünürlerin yeme alışkanlıklarını, söylemleriyle eylemleri arasındaki aykırılıkları, fikirleriyle davranışlarının örtüştüğü noktaları çok zekice gözlemliyor; beslenme alışkanlıklarının düşüncelerini, dünya görüşlerini, yapıtlarını ve yaşamlarını nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor.

Üstelik, morina balığına, arpa çorbasına ve sucuğa saygınlıklarını geri verirken, bir yandan kahvenin ve şarabın haklı şöhretlerine selam durmayı da ihmal etmiyor. Filozların Sofrası, okumaktan keyif alan herkes için yazılmış bir “şen bilgi” kaynağı.

KİTAPLARDAN KURTULACAĞINIZI UMMAYIN / UMBERTO ECO – JEAN-CLAUDE CARRIÈRE

Ünlü yazar ve düşünür Umberto Eco ile ünlü sinemacı ve dramaturg Jean-Claude Carrière karşı karşıya geçmiş sohbet ederken, papirüsten dijital arşive kitabın beş bin yıllık tarihinde eğlenceli bir zaman yolcuğuna çağırıyorlar okuru. Kitap baştan sona, gerçek kişilerin kurmaca karakterlerle yan yana geldiği, çağdan çağa, mekândan mekâna mekik dokuyan anekdotlarla dolu, ilk defa duyduğunuz sayısız ayrıntıyla merak uyandıran, mizaha da göz kırpmaktan geri durmayan heyecanlı bir koşuşturma adeta. İki yazar, kitap koleksiyoncularının delilik sınırındaki tutkuları ya da pek çok başyapıtın art arda doğduğu mutlu dönemler gibi sohbet konularına girdikleri, belleğin işleyişi ya da bir kitaplığın düzenlenişi gibi ilginç konuları masaya yatırdıkları, karşılıklı söyleşme esasına dayalı lezzetli bir çalışma çıkarmışlar ortaya. Okuma ve düşünme kültürüne saygı duruşu niteliğindeki bu neşeli kitap, okumama hastalığına karşı bir panzehir adeta.

TADI DAMAĞIMDA / PHILIPPE DELERM


Gündelik küçük mutlulukların incelikli yazarı Delerm’den fark etmeden değip geçtiğimiz tatlar üzerine lezzetli bir çalışma. Sıradanlığa methiye… Yeme, içme, nesneler ve kitaplar…

KAFKA’NIN ÇORBASI / MARK CRICK

Londralı fotoğrafçı Mark Crick’in benzersiz kitabı Kafka’nın Çorbası, ünlü yazarların kaleminden çıktığını iddia ettiği mutfak maceralarından oluşuyor: John Steinbeck’in Büyük Bunalım dönemi risottosu; Marquis de Sade’ın kahramanı Justine’in ağzından, onu tutsak eden adamın hazırladığı kemikli civciv dolması; Jane Austen’ın sakin bilgeliğini yansıtan tarhunlu yumurta; Raymond Chandler’ın asabi bir dille anlattığı kuzu kapama; Gabriel García Márquez’in destansı coq au vin’i; Harold Pinter’ın tek perdelik peynirli tostu; Chaucer’ın nazım formunda yazdığı soğanlı turtası.

Mark Crick dünya edebiyatında inanılmaz bir ustalıkla geziniyor, her yazarı kusursuzca “seslendiriyor”. Bununla da yetinmeyip, Andy Warhol, William Hogarth, Jean Cocteau, Vincent van Gogh ve Henry Moore gibi isimleri ti’ye alan kendi çizimlerini de kitaba eklemiş. Edebiyat oburlarını doyuracak bir kitap.

LÜKSE ÖVGÜ / THIERRY PAQUOT

Evet, lüks deyince akla hemen marka çantalar, parfümler, gösterişli lokantalar, pahalı yolculuklar, özetle “gereksinim dışı, aşırı” olan geliyor. Ama Paquot, toplu öğle uykusu konusunda da yaptığı gibi, çağdaş yaşam ve zamanda pek yakışıklı bir kavram olarak yüceltiyor lüksü; sözcüğün kökenlerine inip tekrar tanımlıyor. Lüksü böylesi para ve ekonomi temelli bir toplumda insanın zamanını canının istediğince kullanabilmesi için bir araç olarak gösteriyor; bir kere daha yerleşik düşüncelere şiddetle karşı çıkıyor.

Onun sözünü ettiği lüks, maddiyattan çok öte bir davranış tarzı, kurtarıcı bir ölçüsüzlük, bireyi kendiyle uzlaştıran bir yaşama sanatı. Paquot gereksiz olan şeylerin gerekli yanlarını keşfetme deneyimine “lüks” diyor ve ona “ütopik” değerler yüklüyor.

Herkesin gözbebeği “kendi kendisi olabilme” kavramı, bugünün toplumunda başlı başına bir lüks değil mi zaten?

KİTAP KIYIMININ EVRENSEL TARİHİ / FERNANDO BÁEZ

Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi, trajik bir hikâyenin izini sürüyor. Venezuela Milli Kütüphanesi’nin Müdürü Fenando Báez, Heinrich Heine’nin “Kitapların yakıldığı yerde insanlar da yakılır” cümlesiyle başlayan bu ilginç ve ürkütücü araştırmasında Sümer tabletlerinden, 2003’te Irak Milli Kütüphanesi’ndeki elyazmaları ve sanat eserlerinin yok edilişine kadar uzanan bir yelpazede kitap kıyımını ele alıyor. Bu kıyımın cahillikten değil, toplumsal belleği ve tarihi yok etmek üzere bile isteye yapıldığını gözler önüne seriyor.

Kitap, İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılışından kaybolan büyük Yunan klasiklerine, 13. yüzyılda Bağdat’ı işgal ettiği sırada dönemin kültür başkenti kentteki kütüphaneleri yakıp yıkan Moğol hükümdarı Hulagu’dan Avrupalı fatihlere eşlik eden misyonerlerin Aztek ve Maya kodekslerini yakışlarına, Herculanum’un yanmış papirüslerine, Engizisyon’un akıl dışı uygulamalarına, D.H. Lawrence’tan James Joyce ve Salman Rushdi’ye çeşitli yazarlara uygulanan sansürlere, kısacası insanlığın düşünce özgürlüğü konusundaki ayıplarla dolu utanç verici tarihine ışık tutuyor.

39 YAZI / WERNER BIERMANN


Tarihçi ve film yapımcısı Werner Biermann’ın son eseri, mükemmel bir araştırmaya dayalı çok güzel bir kitap. Yazar, İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden önceki yazı ele almış. Alışılmadık ama etkili bir yöntem kullanıyor; hikâyesini, ünlü-ünsüz birçok insanın gözünden anlatıyor. Kimileri savaşın başlamasında pay sahibi, kimileri değil, ama hepsi de yaşanan felaketin kurbanı olacak.

Konu edilen birçok kişi arasında Thomas Mann, Bertolt Brecht, Albert Camus ve Ernest Hemingway gibi yazarların yanı sıra, bilim dünyasından Einstein ve Freud’a kulak veriyoruz. Hitler (elbette) ve Göbbels de boy gösteriyor; hatta o sıralar üniversitede doktora tezi için araştırma yapan genç John Kennedy'yle bile karşılaşıyoruz.

Amerikan birlikleri için şarkı söyleyen büyük yıldız Marlene Dietrich, Führer'e suikast denemesi başarıya ulaşsaydı savaşın patlak vermesini önleyebilecek olan Georg Eisler, inançları uğruna can veren ama artık pek hatırlanmayan Anneliese ve Andreas Hoevel çifti de dile gelecek. Kötü adamların başını Bruno Tesch çekiyor: ölüm kamplarında kullanılan zehirli siklon B gazının baş dağıtımcısı.

Kitap, dünya liderlerinin dayattığı kararların ülkelerin ve insanlığın kaderini değiştirirken, tek tek yaşamları da nasıl etkilediğini ustalıkla gözler önüne seriyor. Savaşlara ne yol açar? Sadece hırs ve çılgınlık mı? Savaşların acısını kim çeker? Masumlar kadar suçlular da mı? Biermann, okurlarını, milyonlarca hayata mal olacak ve dünyayı sonsuza dek değiştirecek o savaştan önceki aylarda bir yolculuğa çıkarıyor.

HALEP / SERHAT ÖZTÜRK

Ortadoğu’nun kadim kentlerinden Halep, İpek Yolu’nun önemli merkezlerinden biri, 18. yüzyılda bölgenin Batı’ya açılan kapısı, İstanbul’un iaşesinde önemli rol oynayan Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli sancaklarından, yüzyıllar boyu Arapların, Türklerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Kürtlerin, Yahudilerin bir arada yaşadığı bir şehirdi. Bugün de onca milliyetçilik dalgasından sonra hâlâ çoğul kimliğini korumayı sürdürüyor.

Halep, bir kent kitabı. İzlenimlerden oluşan bir kent kitabı. Kentin mimarisinden, tarihinden, orada yaşayan ve kentin tarihinde iz bırakmış milletlerden ve kişilerden, yemeklerden, lokantalardan, pazar yerlerinden, kaleden, tımarhaneden, camilerden, kiliselerden, avizelerden, içkilerden, savaşlardan, arkeolojik bulgulardan, kuru baklavalardan, müzelerden ve yaşayan insanlardan söz ediyor. Okurlara nostaljik bir okuma lezzeti sunan bir kitap bu. Öte yandan kitabı alıp Halep’e giden biri hem günlük hayat için bir rehber kitap edinmiş olacak, hem de kentin beş bin yıllık tarihi içinde yönünü bulabileceği ipuçlarına ulaşacak.

Bırakın sürekli yer değiştiren ve değiştirecek olan çizgisel sınırları! Kültürel anlamda Halep çok uzun yıllar bizim bir parçamızdı, tıpkı bizim de onun bir parçası olduğumuz gibi. Araya uzun bir ayrılık girdi. Dileriz bu küçük kitap, hafıza tazelemek ve yeniden tanışmak için vesile olur.

KUKLA USTALARI / JOHN HUGHES-WILSON


İngiliz askerî istihbarat örgütünden emekli uzman John Hughes-Wilson, dünya tarihindeki pek çok önemli olayın aslında çeşitli casus şebekelerinin işi olduğunu, en yetkili kişilerden biri olarak delilleriyle ortaya koyuyor. John Le Carré’nin romanlarındaki Soğuk Savaş dönemine ait casusluk oyunları, aslında yüzyıllardır sürüyor. KGB’nin ya da CIA’in uyguladığı pek gizli taktik, İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in istihbarat şefi Walsingham’ın daha 16. yüzyılda uyguladığı yöntemlerden farklı değildi. Walsingham’ın “Amaç aracı haklı kılar” inancı, Roma İmparatorluğu döneminden bugüne tüm başarılı istihbaratçılar tarafından paylaşılmıştır.

Askerî istihbarat “dünyanın en eski mesleği” olmak iddiasında fahişeliği bile geride bırakır. Bu iki meslek çoğu kez çakışsa da, Eriha’da Yeşu’nun casuslarını saklayan fahişeden, KGB’nin CIA ajanları, politikacılar ve işadamlarını tuzağa düşüren ünlü “Ballı Kapanlarına” kadar, gecenin kadınları öykünün bir yerinde mutlaka ortaya çıkıverir. Büyük Katerina’nın sarayındaki Fransız casusuysa, Avrupa’daki hükümdarların yarısına şantaj yapmaya yetecek belge toplayan bir travestiydi.

Albay Hughes-Wilson, bir yandan Sezar’dan Cengiz Han’a, Kardinal Richelieu’den George Washington’a bütün büyük devlet adamlarının ve kumandanların başarılarının gerisindeki gizli istihbarat örgütlerinin sırlarını ortaya dökerken, bir yandan da Amerikan istihbaratının 11 Eylül’de yaşadığı büyük fiyaskoyu irdeliyor.

YAZINSAL YAŞAMLAR / JAVIER MARÍAS

Ünlü İspanyol yazar Javier Marías dünya edebiyatının yirmi dev ismini, yaşamlarının en mahrem ve gizli kalmış yönleriyle anlatıyor. William Faulkner, Joseph Conrad, Isak Dinesen, James Joyce, Giuseppe Tomasi di Lampedusa, Henry James, Arthur Conan Doyle, Louis Stevenson, İvan Turgenyev, Thomas Mann, Vladimir Nabokov, Rainer Maria Rilke, Malcolm Lowry, Madame du Deffand, Rudyard Kipling, Arthur Rimbaud, Djuna Barnes, Oscar Wilde, Yukio Mişima ve Laurence Stern…

Marías Yazınsal Yaşamlar’da, bu ünlü yazarların en sıradışı, ama bir yandan da en insani yanlarına, korkularına, tuhaf huylarına, takıntılarına, zaaflarına, fantezilerine, çaresizliklerine odaklanıyor. Böylece bu kısa, eğlenceli ve bilgilendirici metinlerde her yazar bir kurgu kişisine, adeta bir roman kahramanına dönüşüyor. Marías’ın ironik yaklaşımı ve sevecen dili, yazarların hikâyelerini daha da ilginç hale getiriyor. Kipling’in şaka kaldırmazlığı, Rilke’nin tembelliği, Conan Doyle’un kendi kahramanı Sherlock Holmes’a karşı nefreti ya da İvan Turgenyev’in derin hüznü, okurun sevdiği yazarlarla daha samimi ve kişisel bir bağ kurmasını sağlayacak ayrıntılardan birkaçı.

“Gelip Geçen Kadınlar” bölümünde, farklı hayatlarıyla ilgi odağı haline gelmiş ya da büyük yazarların esin perisi olmuş kadınlar anlatılıyor. “Kusursuz Sanatçılar”daysa Marías, kendi kartpostal koleksiyonundan seçtikleri eşliğinde Stéphane Mallarmé, Charles Dickens, Charles Baudelaire, André Gide, Friedrich Nietzsche, Jorge Louis Borges gibi birçok yazarın duruşlarını ve yüz ifadelerini eğlenceli bir bakış açısıyla yorumluyor.

Yazınsal Yaşamlar, edebiyatseverler için gerçek bir şenlik…

SENYOR BORGES / E.U ROBLEDO - A. VACCARO


20. yüzyılın en büyük yazarlarından Jorge Luis Borges, eserlerinin bir satırını bile okumamış bir kadının yazdığı kitabın eleştirmenler tarafından kendisiyle ilgili en başarılı eser kabul edilip övgüyle karşılandığını duysaydı, herhalde çok gülerdi. Borges'e 30 yıldan fazla hizmet etmiş, 70 metrekarelik bir daireyi onunla paylaşmış olan Epifanía Uveda de Robledo'nun ünlü Borges uzmanı Alejandro Vaccaro'ya on yıl boyunca anlattıklarından, belki de Borges'leilgili en ilginç kitap doğdu.

Borges'in "Fanny" dediği Epifania'nın tanıklıklarından oluşan Senyor Borges, ünlü yazarın gizli korkularını, hayallerini, annesiyle ilişkisini, evliliklerini, Nobel Ödülü'nü alamayışı konusundaki düş kırıklığını, sekseninde yaşadığı aşkı anlatıyor.

Senyor Borges, çağdaş edebiyatta çığır açmış bir yazarı, entelektüel yaşamının çok uzağında kalan ama uzun yıllar günlük yaşamını paylaşmış bir kadının gözünden sunuyor.

UYGARLIĞI DEĞİŞTİREN 100 KEDİ / SAM STALL

Amerikalı yazar Sam Stall’un kaleme aldığı Uygarlığı Değiştiren 100 Kedi, evlerimizi ve sokaklarımızı paylaştığımız tüylü dostlarımızın uygarlıktaki yerini; bilim, sanat, edebiyat ve hayata katkılarını gözler önüne seriyor. İçlerinde acımasız bir katili yakalatan Kartopu da var, bize fizik öğreten F.D.C. Willard da, Hz. Muhammed’in en sevdiği kedi olan Müezza da, Edgar Allan Poe’nun ilham kaynağı Cattarina da, Pakistan ile ABD arasında diplomatik bir tartışmayı tetikleyen Ahmedabad da… Onlar, farkında bile olmadan uygarlığı değiştiren 100 kediden yalnızca beşi.

Zekâ, beceri, yetenek ve cana yakınlıklarıyla dünya tarihinde ya da kişisel tarihimizde iz bırakan bütün kediciklere selam duran bu kitap, tüm hayvan dostlarına ithaf edilmeli.