Vizyona giren filmlerin değerlendirmesi

Habertürk'ün sinema eleştirmeni Kerem Akça, bu hafta vizyona giren filmlerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

  Postmodern sinema atılımımızı başlatan Reha Erdem , başyapıtı &ldquo ; Hayat Var&rdquo ; ın film modelini Tarkovsky ' nin dü ; nyasında canlandırıyor burada . Kars ' a gelen bir yabancının ü ; zerinden soyut , ö ; znel , gri ve hipnotize edici bir gö ; rsel yapı kuruyor . Ancak &ldquo ; Kosmos&rdquo ; , yö ; netmenin &ldquo ; Beş Vakit&rdquo ; ile birlikte en rahat anlaşılan filmi olduğundan , ne yazık ki dü ; nyasına dair ' yenilik yaptı yine! ' duygusunu barındırmıyor iç ; inde .

Tü ; rkiye ' de ' postmodern sinema ' diye bir şey varsa herhalde bunun mü ; sebbibi olarak Reha Erdem anılmalı . Ö ; yle ki minimalist sanat filmlerini rafa kaldıran ü ; retimiyle , farklı , yenilikç ; i ve ç ; ığır aç ; ıcı olanı bizlerle buluşturmayı tercih ediyor yö ; netmen ç ; oğu kez . Her filmi iç ; in değişik bir macera ve sinefil aç ; lığını doyuran bir sinema yolculuğu yorumunu yapmak mü ; mkü ; n .

Ü ; ç ; Reha Erdem filmi , sinema tarihimizin sayılı yapıtları arasında!

Zaten ö ; zellikle de &ldquo ; Kaç ; Para Kaç ; &rdquo ; ( 1999 ) , &ldquo ; Korkuyorum Anne&rdquo ; ( 2004 ) ve &ldquo ; Hayat Var&rdquo ; ın ( 2008 ) bu eğilimleriyle Tü ; rk sineması tarihinin sayılı yapıtları arasında anılmaları gerektiğini dü ; şü ; nmekteyim . Ö ; yle ki ü ; lkemizde yapılmaya cesaret edilemeyen şeyleri , hem de dü ; nya sineması seviyesinde ortaya koyan eserler bunlar . En ö ; nemlisi de o ' geleneksel sinema anlayışı ' mızdan sıyrılan yapıtlar olmaları elbette .

Ancak Reha Erdem , her filminde farklı bir şey ü ; retme sevdasında olduğundan kimi zaman kendi sinemasının gizeme aç ; ılan kapısından aşağı yuvarlandığı gö ; rü ; lebiliyor . &ldquo ; Kaç ; Para Kaç ; &rdquo ; ın kara film alanında , &ldquo ; Korkuyorum Anne&rdquo ; nin de Jiri Menzel ekolü ; nden sosyal komedilerinde farklı bir formü ; lü ; ne aç ; ıldığı sö ; ylenebilecekken , &ldquo ; Hayat Var&rdquo ; , Tü ; rk işi bir masal idi . Birç ; ok yö ; netmenden ve film modelinden belsenerek ' Reha Erdemesk ' bir şey ç ; ıkarıyordu karşımıza . Tü ; rk sineması tarihinin belki de en iyi filmiyle yü ; zleşmemizi sağlıyordu .

&ldquo ; Beş Vakit&rdquo ; ile beraber en sıradan ve rahat anlaşılır filmi

Fakat belli ki yö ; netmen bazen projelerin arasındaki sene aralığını aç ; mayıp hızlı ü ; retim yapınca sinemada ç ; okç ; a gö ; rdü ; ğü ; mü ; z filmlerin ya da formü ; llerin yine kaliteli ve profesyonel ö ; rneklerini ü ; retebiliyor . &ldquo ; Kosmos&rdquo ; ( 2009 ) da işte &ldquo ; Beş Vakit&rdquo ; ( 2006 ) ile beraber yö ; netmenin filmografisindeki bu alana katılıyor . Ö ; yle ki her iki film de sonuna kadar sinema duygusu depoluyorlar . Ancak yö ; netmenin hem en kolay ç ; ö ; zü ; lebilir hem en rahat anlaşılır hem de sinema izleyicine en uygun filmleri .

&ldquo ; Beş Vakit&rdquo ; in kö ; y hayatına dair uyguladığı hikayeyi ç ; oğu Avrupa filminde gö ; rmek mü ; mkü ; n iken , &ldquo ; Kosmos&rdquo ; da Tarkovsky ' nin film modelini birebir Tü ; rkiye ' ye , Kars coğrafyasına uyarlıyor . Birç ; ok dini ve dilsel mü ; dahale ile bir bü ; tü ; ne ulaşmanın peşine dü ; şü ; yor . Tamam ü ; lkemizde gri filtre ile ç ; ekilmiş , mistisizmin ü ; zerine giden , metaforlarla yü ; rü ; yen , bunlar ışığında da ö ; znel dü ; nya kuran filmlerin sayısı ç ; ok az .

Alegorik bir dü ; nya

Geç ; tiğimiz yıl izlediğimiz Tayfun Pirselimoğlu imzalı &ldquo ; Pus&rdquo ; ( 2009 ) ile rakip bu konuda &ldquo ; Kosmos&rdquo ; . Ama orada kapitalizm ve metropol hayatının sıkışmışlığı bir karakter ü ; zerinden anlatılıyordu . Burada ise alegorik bir sıkışmışlık mevcut . Bü ; tü ; n dü ; nyanın ya da Tü ; rkiye ' nin bir portresini ç ; ıkartmanın peşine dü ; şmü ; ş Erdem . Bunun iç ; in de yine bir karakterin , Kosmos ' un ( Tü ; rkç ; e anlamıyla dü ; nya ) hikayesine odaklanıyor .

Onun kasabaya gelip hıristiyanlıktaki ' healer ' ( iyileştirici mistik ö ; ğe ) işlevini ü ; stlenmesini anlatıyor . Bunu yaparken de sö ; mü ; rü ; lebilecek abartılıktaki karakterler soğukkanlılıkla sinemalaştırıp postmodern bir dü ; nyanın iç ; ine yerleştiriliyor .

&ldquo ; Hayat Var&rdquo ; modelinin Tarkovsky durağı

Ancak yö ; netmen , bunu yaparken Tarkovsy ' nin film modelini ö ; dü ; nç ; almış . Ö ; zellikle &ldquo ; Nostalghia&rdquo ; da ( 1982 ) bir kasabaya gü ; nah ç ; ıkartmaya gelen rahibe ç ; okç ; a benziyor Kosmos . Ancak Erdem , belli ki &ldquo ; Hayat Var&rdquo ; sonrası farklı bir yola aç ; ılmak istiyor . &ldquo ; Kosmos&rdquo ; da bu yolun Tarkovsky durağı olmalı .

Ö ; yle ki orada ' Hayat ' adlı ana karakterin ardından burada da yine alternatif ç ; izgi roman anti-kahramanlarını andıran bir tiplemen olan ' Kosmos ' un izini sü ; rü ; yor . Onun ekspresyonist makyajlarla donatılmış olması , sessiz sinemadaki o akıma gö ; re tepki vermesi ve absü ; rd komedi alanına kayması da zaten &ldquo ; Hayat Var&rdquo ; modelinin yolunu izlediğini ispatlıyor &ldquo ; Kosmos&rdquo ; un .

Ancak nihai sonuca baktığımızda , ' ses dalgası ' ve ' mezbaha ' gibi metaforik ' tü ; kenme ' anlatan ö ; ğelerin araya girişleriyle yaratılan hipnotize edici atmosferin kullanıldığı daha sarsıcısı Tarkovsky filmleri gö ; rebildiğimiz sö ; ylenebilir . Ü ; stelik burada aşk duygusu , orta yaşın seks arzusu , ç ; ocuk kaybolması gibi konular zekice inceleniyor ona da okeyiz .

Yaratılan ana karakter , hipnotize edici dü ; nyaya uyum sağlama konusunda sıkıntı yaşıyor

Fakat Reha Erdem , bu ' Tanrının gö ; nderdiği yabancının kasabaya girişi ' konseptini uygularken Kosmos karakterini hiç ; konuşmayan bir şekilde ç ; izseymiş hipnotik ve soyut atmosfer daha iyi işlermiş . Ö ; zellikle de onun ne olduğunu anlasak da , yö ; netmenin sü ; rekli ' Allah ' odaklı diyaloglarla izleyicinin anlamasını sağlamak istemesi , filmin tonunu ve ö ; znel dü ; nyasını bozuyor .

Halbuki kırmızı ojeyle kendilerini boyayarak aşkıyla uç ; tukları sahnedeki sinemasal mü ; dahale başta olmak ü ; zere , yö ; netmenin kendi sanatını estirdiği birç ; ok an var burada . Gö ; kten dü ; şen şeyin ü ; zerine gidilmesi de mistik alt metinleri gü ; ç ; lendiriyor . Hatta askerlik meselesi ile dinin ç ; atışmasıyla ilgili ilginç ; dü ; şü ; nsel ö ; ğeler de aç ; ılıyor .

Erdem ' in filmi hem sinemasal hem de metinsel olarak derin bir yolculuk sunuyor uzun lafın kısası . Ancak absü ; rd komedi yaratma konusunda daha cesur olması ve altenatif ç ; izgi roman estetiğinde gö ; rsel olarak daha dışavurumcu takılması gerekirmiş . Bir de tabii son 30 dakikayı atıp kıvamında bıraksaymış , hikayenin derdini anlatma konusunda leyhine yansırmış bu durum , ona da şü ; phe yok!

Kü ; nye :

Kosmos
Yö ; netmen : Reha Erdem
Oyuncular : Sermet Yeşil , Tü ; rkü ; Turan , Hakan Altuntaş , Sabahat Doğanyılmaz
Sü ; re : 122 dk .
Yapım Yılı : 2009

MELODRAMA YAPILAN LEONE YAKIŞTIRMASI

Douglas Sirk ve Pedro Almodovar ' ın ' renk paleti ' nden gü ; ç ; alarak duygu sö ; mü ; rü ; sü ; nden uzaklaştırdığı melodram geleneğini izleyen &ldquo ; Tek Başına Bir Adam&rdquo ; , bunun ü ; zerine bir de spagetti westernin ö ; ncü ; sü ; Sergio Leone ' nin yö ; netmenlik stilini ekliyor . Ancak yapıtın son 40 dakikasında yö ; netmen Tom Ford ' un ilk filmini ç ; ekmenin verdiği dezavantajla kendini ana karakterin duygusallığına kaptırması , ' Leone estetiği ' ni elinin tersiyle itip filmin yapısını bozmasını sağlamış . Yine de gö ; rsel ve duygusal anlamda keyifli izlenen bir eser var karşımızda .

Melodram ç ; ekmek kolay iş değildir . Ö ; yle ki tü ; r iç ; inde demode gö ; zü ; kme ihtimalini her daim taşırsınız . Ancak 50 ' lerde Douglas Sirk ' ü ; n tü ; re getirdiği yenilik , onun ardından bu eğilimi izleyen Fassbinder ve Almodovar filmleriyle birlikte ' elle tutulur renkli ö ; rnekler ' vermiştir alan . En son ise 2002 ' de Todd Haynes ' in &ldquo ; Cennetten Ç ; ok Uzakta&rdquo ; sı ( &ldquo ; Far From Heaven&rdquo ; , 2002 ) biç ; imsel bir ç ; ığır daha aç ; mıştır . Haynes ' in yaptığı Douglas Sirk ' ü ; n yapay renklerin , kostü ; mlerin , aksesuarların ve kırılgan karakterlerin ü ; zerine giden bu technicolor ( ilk renkli pelikü ; le verilen isim ) dü ; nyayı gü ; nü ; mü ; ze filtre ile postmodern bir dü ; nya ç ; erç ; evesinde uyarlamaktı .

Douglas Sirk melodramlarının yapısını ö ; dü ; nç ; almış

Tom Ford da belli ki Douglas Sirk , Rainer Werner Fassbinder ve Pedro Almodovar ' ın hayranı . Ö ; zellikle de Almodovar ' ın tü ; re kattığı ' eşcinsel karakter odaklı yapı ' yı beğeniyor . Ö ; yle ki &ldquo ; Tek Başına Bir Adam&rdquo ; ( &ldquo ; A Single Man&rdquo ; , 2009 ) , 1962 ' de geç ; mesinin o ' kitsch ' ( bayağılık estetiği ) avantajını leyhine kullanan bir eser . Ö ; yle ki yö ; netmen burada ' ö ; len sevgilisinin ardından yalnız kalan adam ' meselesinin ü ; zerine gidiyormuş gibi yapsa da , aslında Douglas Sirk melodramlarının yapısını ö ; dü ; nç ; alıyor .

George rolü ; ndeki Colin Firth ' ü ; n mü ; thiş oyunculuk gü ; cü ; nü ; arkasına alması bir tarafa , esasen o karakterin renk skalasının iç ; inde kaybolmasıyla gö ; rsel bir şö ; len ç ; ıkarıyor karşımıza . Ancak bu durum , ruh hali odaklı ilerleyip klişeleşmiyor . Aksine onun flashback anlarını pastel , şimdiki zamanı siyah-beyaza yakın solgun bir renk skalası ile gö ; rmesi , Ford ' un hem Sirk ' ü ; n hem de Haynes ' in tü ; re getirdiği yeniliğin izini sü ; rmesini sağlıyor . Ö ; yle ki melodram , onların filmleriyle ö ; zü ; ndeki dalga geç ; ilen yapıyı yapmacıklı bir pembe dizi estetiğine ç ; evirmiştir .

Tom Ford ' un da burada ana karakterinin gö ; zü ; nden yapmak istediği bu . Douglas Sirk ' ü ; n &ldquo ; Written on the Wind&rdquo ; ine ( 1956 ) yapılan silah metaforu gö ; ndermesi ile &ldquo ; Annem Hakkında Her Şey&rdquo ; in ( &ldquo ; Todo Sobre Mi Madre&rdquo ; , 1999 ) Cecilia Roth ' unun o mü ; thiş ve devasa kitsch tablosunun &ldquo ; Sapık&rdquo ; ın ( &ldquo ; Pyscho&rdquo ; , 1960 ) Vera Miles ' ı iç ; in canlanmış hali de bu durumu ispatlıyor . Sirk ' ü ; n bolca kullandığı aynanın daha yaratıcı sahnelerle karşımıza getirilen bir metafora dö ; nü ; şmesi de bunlara ekleniyor ve filmin tü ; rü ; n alanında yaptığı yenilikleri arttırıyor .

Tam da bir ' spagetti melodram ' geliyor derken . . .

Ö ; yle ki yö ; netmen , belli ki &ldquo ; Tek Başına Bir Adam&rdquo ; projesi iç ; in yola ç ; ıkarken gö ; rsel anlamda bir ' spagetti ' havası benimsemiş . ' Spagetti ' dediğimiz de Sergio Leone ' nin western tü ; rü ; nü ; stilize etmek iç ; in 60 ' ların sonunda devreye soktuğu bir yö ; netmenlik stili aslında . Adını spagetti western alt tü ; rü ; nden alıyor . Bu uygulamayı aslında geç ; en yıl Paolo Sorrentino ' nun &ldquo ; Il Divo&rdquo ; da ( 2008 ) biyografiye yaptığını gö ; rmü ; ştü ; k . Opera estetiğini sinemaya uyarlayan , mü ; zik ezgilerini , ç ; ok yakın planları ( extreme close-up ) ve yavaş ç ; ekimi iç ; iç ; e geç ; irip adeta bir vals havası yaratan biç ; imci filmlerdir bunlar .

Tom Ford ' un da arabanın devrildiği ilk sahnedeki Firth ' ü ; n yü ; rü ; dü ; ğü ; andan itibaren bö ; ylesi bir bakışı var bu melodram iç ; in . Ancak filmi başlatan bir saatte bu yenilikç ; i karışım , son 40 dakikada bir anda yö ; netmenin romanın ö ; zü ; ndeki ana karakterin duygusallığına kendini kaptırmasıyla yıkılıyor . Ö ; yle ki bu kısım , Firth ' ü ; n niye Julianne Moore ' un Charley karakteri ile beraber olmadığını ve eşcinsel sevgilisinin ardında yatan gerç ; ekleri anlatan ' klasik bir bö ; lü ; m ' e dö ; nü ; şmü ; ş .

Bu da filmin ç ; ıktığı yolu tamamlayamamasını ve gö ; rsel olarak dağınık durmasını sağlamış . Halbuki siyah-beyaz bir fotoğrafın estetiğini bile yapabilen yaratıcı bir film karşımızdaki! Lafın ö ; zü ; , bir yö ; netmen daha , duygusal ve kişisel bir şey uğrunda yü ; zde yü ; z bir başarıdan mahrum kalmış ne yazık ki . Ancak yine de Ford ' un yolunun aç ; ık olduğunu sö ; yleyebiliriz .

Kü ; nye :

Tek Başına Bir Adam ( A Single Man )
Yö ; netmen : Tom Ford
Oyuncular : Colin Firth , Julianne Moore , Matthew Goode
Sü ; re : 99 Dk .
Yapım Yılı : 2009

DENİZDEN GELEMEYEN DOSTLUK

2008 ' de &ldquo ; Son Buluşma&rdquo ; ile sinemaya sekiz senelik bir aranın ardından bir belgeselle dö ; nen Nesli Ç ; ö ; lgeç ; en , belli ki &ldquo ; Sonbahar&rdquo ; dan ç ; ok etkilendiği iç ; in 2010 ' da &ldquo ; Denizden Gelen&rdquo ; ile ç ; ıkmış karşımıza . Ancak oradaki sinema duygusunun devamı sağlayamaması bir yana , melodram katkısıyla yü ; rü ; yebilecek yapmacık bir formü ; l kullanması , bunu da sonda sosyal sorumluluk projesine dö ; nü ; ştü ; rmesi , kafası karışık bir filmle yü ; zleşmemizi sağlıyor ne yazık ki .

80 ' lerde ç ; ıkan Tü ; rk yö ; netmenlerden olan Nesli Ç ; ö ; lgeç ; en , son iki filminde sınıfı geç ; ememişti ne yazık ki . Bunun da sebebi duygusallık ile sosyal meseleyi aynı potada eritememesi idi hiç ; kuşkusuz . &ldquo ; Son Buluşma&rdquo ; nın ( 2008 ) duygu sö ; mü ; rü ; sü ; patlaması hali , &ldquo ; Oyunbozan&rdquo ; ın ( 2000 ) ise kara filmin gereklerini yerine getirememesi , onun ' ö ; zdeşleşme ' odaklı sinemasının kemale erememesini sağlamıştı .

Dü ; nya sinemasında aktif ama başarısız bir formü ; l

Burada ise yö ; netmen dü ; nya sinemasında aktif bir formü ; lü ; ele alırken , bunu sosyal sorumluluk projesine dö ; nü ; ştü ; ren bir esere imza atmış . &ldquo ; Denizden Gelen&rdquo ; , 30-40 yaşlarındaki bir adam ile 10 yaşlarındaki kü ; ç ; ü ; k bir ç ; ocuğun nefretle başlayan dostluk ilişkisini ele alıyor .

Bunun ö ; rneklerini dü ; nya sinemasında &ldquo ; Merkez İstasyonu&rdquo ; ( &ldquo ; Central Do Brasi&rdquo ; , 1998 ) ve &ldquo ; Happy Times&rdquo ; ( &ldquo ; Xingfu shiguang&rdquo ; , 2000 ) gibi filmlerde , ü ; lkemizde ise &ldquo ; Bü ; yü ; k Adam Kü ; ç ; ü ; k Aşk&rdquo ; ta ( 1998 ) gö ; rebiliyoruz . Elbette son derece klişe ve polyannaccı bir iskelet bu . Bu sebeple de ' iki sorunlu insanın soyut dostluğu ' konusunda başarılı olmak bir hayli zor . Handan İpekç ; i , konuyla ilgili biraz da olsa dengeyi tutturmuş olsa da . . .

Ç ; ö ; lgeç ; en de burada kazara bir Afrikalıyı ö ; ldü ; ren , bu sebeple de vicdan azabı ç ; eken bir polis ile ü ; lkemize gö ; ç ; edip yalnız kalan kü ; ç ; ü ; k bir Afrikalı ç ; ocuğun hikayesini anlatıyor . Elbette nefretle doğan ilişki , fedakarlıklara ve melodramatik bir sona doğru ilerliyor . Aslında amaç ; gö ; ç ; sorununun ve adalet sorununun Tü ; rkiye ' de benzeştiğini ele almak . Filmin alt metinleri de bu doğrultuda ilerliyor .

Richard Kingston ' ın amca oğulları . . .

Ancak birincisi Ç ; ö ; lgeç ; en , Afrikalı oyuncuları seç ; erken ç ; ok seç ; ici davranmamış . Bunun yanında onları sessiz sinema dö ; neminin Hollywood ' undaki kadar şekilci bir şekilde kö ; kten ırkç ; ı bir tavırla yansıtmış . Bunu bilinç ; li mi yapmış onu bilemeyeceğiz . Ancak onların danslarına ve şarkılarına ilgi duyabileceğimiz bir sirk ortamı bile oluşuyor zaman zaman . Bu doğrultuda da Tü ; rk sinemasının siyahi kesimle fazla iç ; iç ; e olmaması sebebiyle geri kalmış bir bakış ç ; ıkıyor karşımıza .

Zaten karakterin ü ; vey ailesinin soyadının ü ; lkemizde Sakaryaspor , Galatasaray , Gö ; ztepe , Elazığspor , Antalyaspor gibi takımlarda oynayan Richard Kingston ' ın soyadını alması veya kendi adının Michael Jordan ' a atıfta bulunur şekilde Jordan olması da bu şaşkınlığı ortaya koyuyor . Ü ; stelik bu ü ; vey anne-baba , Gana milli takımının kalecisi Richard Kingston ' a nazire yaparcasına Ganalılar! Zaten Afrika ' da geç ; en birkaç ; sahnenin Tü ; rkiye ' nin hangi bö ; lgesinde ç ; ekildiğini ç ; ö ; zmek konusunda bir başka ç ; aba da sarfediyorsunuz ister istemez , o da ayrı bir konu!

&ldquo ; Sonbahar&rdquo ; ın devamı gibi . . .

Bunun yanında Ç ; ö ; lgeç ; en , belli ki Onur Saylak ' ı &ldquo ; Sonbahar&rdquo ; da ( 2008 ) da yine sosyopolitik bir olaydan mustarip olan bir karakteri canlandırdığı iç ; in seç ; miş . Burada da bir bakıma ç ; ok etkilendiği o filmin devamı niteliğinde bir eser var . Ancak Ö ; zcan Alper ' in sinema duygusu yerini denizden gelen su ile iki yakın plana bırakmış aç ; ılış sekansında . Zaten Alper , Andrei Tarkovsky ekolü ; nü ; , Ç ; ö ; lgeç ; en Atıf Yılmaz ekolü ; nü ; izliyor . Bu sebeple de ö ; yle bir etki yaratılma şansı yok burada .

Bunun yanında , filmin ana ç ; alışma noktası olması gereken Saylak ' ın Jordan karakterindeki Jordan Deniz Boyner ' le uyumu da bir hayli zayıf . Bu sebeple de Ç ; ö ; lgeç ; en ' in sıradan bir hikaye anlatma sinemasıyla başarıya ulaşacakken ç ; ok fazla meseleyi inceler hale gelmesi , sınıfta kalmasını sağlamış . Ö ; yle ki yö ; netmenin sinema anlayışı oyunculuklardan ve onların arasındaki ilişkiden gü ; ç ; alıyor . Tabii eldeki formü ; l klişe durmasın diye veya duygusallık sağlansın diye araya sokulan yapmacık aşk ilişkisi de ekleniyor bu duruma .

Aşk katkılı sosyal sorumluluk projesi

Ahu Tü ; rkpenç ; e ' nin karakteri ister istemez sonradan yapıştırılmış gibi duruyor . Senaryonun bir sü ; reden sonra mantık boşluklarıyla yü ; rü ; yen iskeletine de katkı yapıyor bu durum tabii . Nihai sona vardığımzıda ise filmin gö ; ç ; sorunu ile ilgili bir sosyal sorumluluk projesi olduğu ortaya ç ; ıkıyor . Bu da zaten dü ; nya sinemasında ' sinema tarihi ' ne katkı yapmadan ç ; ıkan filmlerin bir ö ; rneğine dö ; nü ; şmesini sağlıyor &ldquo ; Denizden Gelen&rdquo ; in .

Zaten denizin aç ; ıklarından gelen bir yan karakterle veya suyla beslenen bir ana karakterle aç ; ılan bir filmin mitolojik bir aç ; ılımı olmaması da bir garip hayli garip! Bu yö ; nden bakınca da filmin zaafları ve evrensel dü ; nyadan bihaber oluşu ortaya ç ; ıkıyor zira&hellip ;

Kü ; nye :

Denizden Gelen
Yö ; netmen : Nesli Ç ; ö ; lgeç ; en
Oyuncular : Onur Saylak , Ahu Tü ; rkpenç ; e , Jordan Deniz Boyner
Sü ; re : 107 Dk .
Yapım Yılı : 2010