BAŞÖRTÜSÜ KUR’AN’DA VARMIDIR?

Ümit ÖZDEMİR

Ümit ÖZDEMİR

Kur'an'da kadınların örtünmeleri ile ilgili ayetler de 'hımar', 'cilbab' ve 'hicab' kelimeleri kullanılmakta, genel anlamdaki giyinme de ‘'libas (elbise)' kelimesi ile ifade edilmektedir. Ayrıca örtünmenin zıttı olan ve dikkat çekme, kendini teşhir etme anlamlarına gelen 'teberrüc' de yasaklanmaktadır. (Nur, 31; Ahzab, 59; Ahzab, 53.)

Kur'an'da 'hımar' kelimesi başörtüsü anlamında kullanılmaktadır. Bu kelime gizlemek, örtmek, saklamakanlamlarına gelen ‘'hamr' kökünden türeyerek “kadının başına örttüğü örtü” manasındadır. Hımar kelimesine bunun dışında bir başka mana vermek Arap dili ve geleneği açısından mümkün değildir. Nitekim Kur'an'da başörtüsünü ifade edenbukelime ilgili ayette şöyle geçmektedir:

‘'Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Açıkta kalan yerleri (el, yüz) müstesna zinetlerini (güzelliklerini) göstermesinler. Başörtülerini / بِخُمُرِهِنَّ yakalarının üzerinden sarkıtarak göğüslerini kapatsınlar.' (Nur, 31.)

Kaynaklarda o dönemde kadınların yakaları açık elbiseler giydiği, günümüzdeki gibi boyunlarını ve göğüslerini gösterdikleri belirtilmektedir. Dolayısıyla bu ayette de kadınların başörtülerine dikkat etmeleri ve boyunları ile birilikte yakalarını da örtmeleri, zinetlerini göstermemeleri emredilmektedir. Çünkü ayette geçen 'haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar' emri “hıfz-ı füruc” kelimesi ile ifade edilmektedir. Bu kelime anlam olarak iffeti koruma, mahrem yerlerini örtme gibi anlamlara gelmektedir. Ayrıca içkinin haram kılındığı ayette de alkollü içkiler de ‘'hamr' kelimesi ile ifade edilmekte ve bütün aklı örten, insanı sarhoş edip iradesini elinden alan maddeleri ifade etmektedir. Nitekim konu ile ilgili ayette şöyle buyurulmaktadır:

'Ey iman edenler! el-Hamr / الْخَمْرُ (sarhoş eden bütün maddeler), kumar, dikili taşlar (putlar), fal okları (şans oyunları) şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.' (Maide, 90.)

Kur'an'da örtü ile ilgili geçen bir başka kavram da dış elbise anlamındaki ‘'cilbab' kelimesidir. Cilbab, kadının vücut hatlarını belli etmeyen, tesettürün temel amacını gözeten ve kadının bütün bedenini ve iç elbiselerini örten dış elbise olarak ifade edilmektedir.

Cahiliye döneminde yaşayan kadınların örtü kullandıkları ancak ne tamamen kapalı ne de bütünüyle açık oldukları belirtilmekte ve kadınların başörtülerini kimi zaman enselerine bağladıkları, kimi zaman da arkalarına bırakarak, yakalarını önden açtıkları ve zinetlerini (göğüslerini) gösterdikleri belirtilmektedir.

Kaynaklarda o dönemde böyle giyinen kadınlara yönelik yaşanan bazı taciz olaylarının olduğu ve sonrasında da cilbab ayetinin gönderildiği bildirilmektedir. Tefsirlerde, o dönemde Medine evlerinin dar ve tuvaletsiz olduğu, kadınlarında ihtiyaçlarını gidermek için geceleri evlerinden dışarı çıktıkları, biraz uzaklaşarak ihtiyaçlarını giderip evlerine geri döndükleri ancak bu durumu fırsat bilen bazı münafıkların ve kendini bilmez ahlaksızların da uygun yerlerde durarak, onları sözle veya elle taciz ettikleri belirtilmektedir. Dolayısıyla hem bu tacizlerin engellenmesi hem de dışarı çıkan Müslüman kadınların rahatsız edilmemesi için cilbab ayetinin gönderildiği ifade edilmekte ve ilgili ayette de şöyle buyurulmaktadır:

“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve Mü'minlerin hanımlarına söyle, dış giysilerini (cilbablarını) üzerlerine bürünsünler. Bu, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır...” (Ahzab, 59.)

Kaynaklarda Hz. Aişe ve Hz. Ümmü Seleme annelerimizin anlattığına göre, bu ayetin gönderilmesiyle beraberMüslüman kadınların üzerlerine siyah renkte elbiseler giydikleri ve evlerinden dışarı öyle çıktıkları, hatta üzerlerinde sanki siyah kuşlar (kargalar) varmış gibi hareket ettikleri belirtilmektedir.

Bundan sebep tarihten günümüze kadar Müslüman kadınların da bu uygulamayı terk etmediği ve siyah ferace, çarşaf veya buna benzer dış elbiseler giydiği görülmektedir. Nitekim kaynaklarda Hz. Ebubekir'in kızı Esma'nın birgün üzerinde ince bir libas (elbise) ile Hz. Peygamber'in huzuruna çıktığı ve Hz. Peygamberinde ondan yüz çevirerek şöyle buyurduğu da belirtilmektedir:

“Ey Esma! Kadın ergenlik çağına ulaşınca, şüphesiz şu yerlerinden başkasının (yüz ve el avuçlarına işaret ederek) görülmesi uygun değildir.”

Kur'an'da örtü ile ilgili geçen bir diğer kavram ise Perde manasındaki ‘'hicab' kelimesidir. Kaynaklarda bu ayetin gönderilmesine sebep iki olay nakledilmektedir. Bunlardan birincisi Hz. Ömer'in, Hz. Peygamber'in evine girip çıkanlardan rahatsız olduğu ve Hz. Peygamber ile bu konuyu konuştuğu ve daha sonrasında da bu ayetin gönderildiği bildirilmektedir. İkinci rivayete göre de Hz. Peygamberin, Hz. Zeyneb annemiz ile evlendiği günün akşamında verdiği düğün yemeğidir. Nitekim yemekten sonra davetlilerin kendi aralarında sohbete daldığı ve yeni evlileri bir türlü baş başa bırakmadığı, Hz. Peygamberinde bu durumdan rahatsız olduğu ve ardından da bu ayetin gönderildiği belirtilmektedir. Kanaatimizce de ikinci rivayet daha ağır basmaktadır. Çünkü ilgili ayette şöyle buyurulmaktadır:

‘'…Peygamberin evlerine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin! Fakat davet edilirseniz girin ve yemeği yiyince de dağılın. Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu haliniz Peygamberi üzüyor, o da size bir şey söylemeye (kırılmayın diye) çekiniyordu. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez...' (Ahzab, 53.)

Günümüzde modern dünyanın etkisinde kalan bazı kadınların ne yazık ki dini inanç ve uygulamalardan uzaklaştığını, hatta daha ileri giderek maalesef Kur'an'da örtü ayetlerinin olmadığını iddia ettiklerini görmekteyiz. Ancak yukarıda da görüldüğü gibi gerek İslami kaynaklarda, gerekse de dinler tarihinde örtünmenin olmazsa olmaz bir yeri ve önemi bulunmaktadır.

Eski Medeniyetlerde Başörtüsünün Yeri..

Örtünme emri ilk defa Kur'an'ın başlattığı bir uygulama değildir.

İslam öncesi dönemlerde de örtünmenin olduğu, hatta ‘'Yahudilik' de ve ‘'Hıristiyanlık' da kadınların dini bir emir olarak örtündükleri kendi ellerinde bulunan kutsal kitaplarındaki pasajlarda belirtilmektedir. Özellikle günümüzdeki Hıristiyan rahibeler ile dindar Yahudi kadınların giyim ve örtünme şekilleri bu konu da örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.

‘'Mezopotamya' uygarlıklarına da bakıldığında şal ve başörtüsü benzeri giyim türlerinin olduğu görülmektedir. Özellikle de tapınaklarda dini tören veya dini hizmet zamanlarında kadınların başlarını örttüğü bilimsel kaynaklarda belirtilmektedir. Aynı şekilde Anadolu'da ‘'Hitit' ve ‘'Friglerde' kadınların başlarının üzerinde değişik şekillerde örtü biçimlerine rastlanmaktadır.‘'İran', ‘'Bizans' ve ‘'Hint' medeniyetlerinde de örtünmenin yaygın bir uygulama olduğu, bunlara ait dinsel ve tarihsel metinlerden açıkça anlaşılmaktadır.

‘'Sümerler' döneminde de örtünmenin önemli bir yeri bulunmaktaydı. Sümerlerde tapınağın otoritesi, saraydan ya da diğer dinden uzak (seküler) kurumlardan daha baskındı ve tapınaklarda rahibeler bulunmaktaydı. Bu rahibelerin statüsü kutsal kabul edildiğinden, toplumdaki diğer kadınlardan ayrılmaları için başlarını örttükleri kaynaklarda ifade edilmektedir. ‘'Asurlular' döneminde de sokağa çıkan evli ve iffetli kadınların örtünmek zorunda olduğu, ancak toplumda kötü kabul edilen fahişelerin örtünmelerinin yasak olduğu kaynaklarda belirtilmektedir.

Ayrıca gerek Mezopotamya'da gerekse Anadolu'da ve birçok medeniyette nikahın, tanıklar önünde kadın başının örtülmesiyle tescil edildiği, ‘'İbrani' ve ‘'Arami' dillerinde ‘gelin' sözcüğü yerine ‘örtünme' anlamındaki “kalattu”, Latince'de ise ‘düğün, peçeyle örtünme' anlamındaki “obnubere” kelimesinin kullanıldığı ve Almanca'da kadın (weib) kelimesinin, örtünmüş, gizlenmiş, önüne perde çekilmiş anlamında ‘'wiba' sözcüğünden geldiği de belirtilmektedir.

Detaylı bilgi için 'Bu Sorular Adamı Dinden Çıkarır' kitabımızı inceleyebilirsiniz.