Sami Yusuf Konserinde Büyük Şok Yaşadım

Türker Akıncı

Türker Akıncı

Yaklaşık iki ay öncesinden biletimi almıştım. Eşimle birlikte heyecanla beklediğimiz bir buluşmaydı bu. On yılı aşkın süredir Türkiye`ye uğramayan Sami Yusuf, nihayet İstanbul`daydı. Konser Yenikapı Meydanı`nda yapılacaktı; biz de “özel bir gece olacak” umuduyla hazırlıklarımızı yaptık, yola koyulduk.

Konser alanına vardığımızda ilk intiba olumluydu. Devasa bir sahne, etkileyici bir LED ekran, muhteşem ışıklar… Her şey görsel anlamda kusursuz görünüyordu. Tribünler dolmuş, sandalyeler tıklım tıklım doluydu. Yüzlerce değil, on binlerce insan aynı heyecanla o anı bekliyordu.

Ne var ki sahneye çıkan Sami Yusuf`un ilk notalarından itibaren büyü bozuldu. Ses sistemi o kadar zayıftı ki, dinleyiciyi içine alacak bir atmosferden eser yoktu. Sanki televizyondan konser izliyormuşuz gibiydi. Alanın genişliği, rüzgâr ve teknik yetersizlik birleşince müzik bir türlü salona –ya da daha doğrusu meydana– sinemedi.

Elbette Sami Yusuf ve orkestrası her zamanki gibi profesyoneldi. Orkestradaki çeşitlilik hayranlık uyandırıyordu: Türk musikisinden İspanyol ezgilerine, Çin`den Orta Asya`ya kadar geniş bir yelpazede nağmeler işittik. Bu açıdan sahnede gerçek bir dünya müziği vardı. Ancak sesin yetersizliği yüzünden bu zenginlik de hakkıyla yansımadı.

Bir başka hayal kırıklığı da repertuarda yaşandı. Evet, Sami Yusuf İstanbul`a yeni albümünü tanıtmak için gelmişti. Bu doğal. Fakat on yıl sonra Türkiye`ye ayak basıyorsanız, sizi yıllardır bekleyen binlerce hayranınız da hiç değilse birkaç klasik eser duymak ister. “Hasbi Rabbi” tribünlerden defalarca istendi ama söylenmedi. “Ben Bu Cihana Sığmazam” dışında bilindik hiçbir parça repertuvara alınmamıştı. Üstelik konserin büyük bölümünde Yusuf`un kendi sesini duymak yerine orkestra solistlerini dinledik.

Bu noktada sanatçının “tasavvuftan spiritüele müzik yolculuğu” açıklaması yeterli değil. Çünkü o yolculukta sizi yalnız bırakmayan da dinleyicilerinizdir. Onların gönlüne dokunan birkaç parçayı araya serpiştirmek, yalnızca bir jest değil aynı zamanda bir sorumluluktur.

Üstelik konser bir anda bitiverdi. Henüz ara verilmiş diye düşünürken Sami Yusuf “İyi geceler” diyerek sahneden indi. Ardından tekrar dönüp bir şarkı daha söyledi ama tatmin edici olmaktan çok uzaktı.

Sosyal medyadaki yorumlara baktığınızda tablo net: Binlerce kişi aynı hayal kırıklığını yaşamış. Elbette “Sanattan ne anlıyorsunuz?” diye karşı çıkanlar da var. Ama burada mesele sanatı anlamak değil; dinleyicinin emeğine, zamanına ve beklentisine saygı göstermek.

Evet, PR çalışmaları kusursuzdu, orkestra iyiydi, görsellik muhteşemdi. Ancak kötü ses sistemi, eksik repertuar ve iletişim kazaları birleşince sonuç ne yazık ki hüsran oldu.

Belki de bu konser bize bir gerçeği hatırlattı: Albüm lansmanı ile on binlerce kişinin beklediği konser aynı şey değildir. İlki için AKM`nin küçük salonu yeterli olur; ikincisi içinse halkın bildiği ve sevdiği şarkıları söylemek şarttır.

Sonuç olarak… On yıl aradan sonra beklenen buluşma, gönüllerde iz bırakmak yerine büyük bir boşluk yarattı. Umarım Sami Yusuf bu eleştirileri dikkate alır ve bir dahaki gelişinde sadece kendi müzik yolculuğunu değil, hayranlarının yolculuğunu da gözetir.