"Onu diyen getti!..

Ersoy BABA

Ersoy BABA

Merhaba gazetemizin değerli okurları.

Bir hafta gibi uzun bir süre sonra tekrar aynı sütunda sizlerle karşılaşmak çok güzel. Biliyorum size uzun bir zaman gibi geliyor. Ama daha birkaç saat önce yayınlandı diye hissettiğim yazının üzerinden koca bir hafta devrilmiş ve tekrar yazmam gerektiği gerçeği önüme serilmiş durumda. Yo, yoo! Konu sıkıntısı çekmiyorum. Yazacak o kadar çok şey var ki, sadece önceliği hangisine vermeliyim telaşındayım.

Öyle güzel bir ülkede yaşıyoruz ki; her gün hatta her saat yeni bir olay, yeni bir gelişme, yeni bir gündem. Yazarlar ve karikatüristler için cennet! Konu cenneti. Düşünün bir kere. İskandinav ülkelerinde yaşıyor olsaydık halimiz nice olurdu?

En heyecan verici haber Başbakan'ın işe giderken kullandığı bisikletin vites büyütmesi olurdu. Gazetedeki başlık: “Başbakan hız sınırlarını zorladı. Ülkeyi riske etti” olurdu her halde.
Tabi onların terör gibi sorunları yok. Dolayısıyla plastik torba fabrikalarında “sarı torba” üretmenin zevki yaşanamıyor!

CHP gibi bir siyasi partileri yok. Ondandır ki; yapılan her işi gereksiz gören ve engellemek için mahkeme mahkeme dolaşanları yok.
Her gün 6'lı masada kriz çıkması gibi dertleri yok. Dolayısıyla Başbakanlarının veya içişleri bakanlarının isimlerini bile bilmeyen bu ülkenin vatandaşlarının “binde 3” oyu olan partilerin bakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı için verdikleri mücadeleyi ve kavgaları hiç bilmiyorlar.

Düzgün ve istikrarlı gidişe taş koymak için yalan haber yayan trol dertleri yok. İnternet ve sosyal medya onlar için akşam gidecekleri bar ya da kafe için haberleşmede kullandıkları mecralar. Bizdeki gibi olsa kafayı yerlerdi her halde.

Markete gittiğinde bir üründe dünkü ile aynı fiyatı görünce “Acaba gramaj mı düştü de onun için mi fiyat yükselmedi?” diye ambalaj detaylarını okuma derdi yok.




Ülkenin askerleri aralarında anlaşıp belli günler bir araya gelen gençler. Parti ve eğlencede kullanıyorlar askeri tesisleri.

Bizdeki gibi çevreleri topraklarına ve zenginliklerine dadanmak için can atan düşman ülkelerle çevrili değil. Hatta bırak öyle on binlerce kilometre öteden gelip komşularında sana karşı üsler kurmayı, ülke olarak varlığın bile fark edilmiyor.

Ülkenin varsa kralı veya kraliçesi diğer komşu ülkelerin kral veya kraliçeleri ile yakın akraba. Zamanında kim kiminle sabahlamış, kimin eli kimin neresinde herkes biliyor. O bakımdan da komşularıyla savaşmak gibi endişe de taşımıyorlar. “Savaşma seviş” sloganının yanı sıra “Kol kırılır yen içinde” diyerek sorunları ince akrabalar arasında hallediyorlar.
Bir yaya yola ayağını bastığı anda duran arabalara bu ülkelerde çok rastlarız. Yayalar ağız tadıyla intihar bile edemezler. Araç sahipleri de araçlarının çizilmesinden korkarlar muhtemelen.

Bu kadar problemsiz ve değişmeyen aylık gündemlerle gün geçiren ülkelerde olsaydık ne yazar olabilirdik ne çizer. Yazdıklarımız da çizdiklerimiz de tat vermezdi. Şükür ki çok harika bir ülkede yaşıyoruz.

Adam karısını bıçaklıyor. Her bıçakladığında sayıyor. Bir ara karşısında durup bıçağı yere bırakmasını bekleyen polis memuruna:

-“Kaç etti? Kaçta kaldık?” diye soruyor. Memur:
-“17 etti. Yeter artık ölmüştür. Bırak bıçağı da seni alalım” diyebildiği ve bıçaklı adamın karakolda ifade vermek için bekletilirken beklemekten dolayı sinirlendiği bir ülkedeyiz. Birkaç saat sonra da serbest bırakıldığında:

-“Beni aldığınız yere bırakın. Mecbur muyum otobüste dolmuşta sürünmeye?” diye polislere fırça atılabilen bir ülkemiz var.
Biz öyle güzel bir ülkedeyiz ki herkes rahat rahat konuşabiliyor. Geçen gazeteden çıktığımda 4 abi ve amca (abiler ve amcaların açılımlarını önceki yazımda yapmıştım) kaldırımda sohbet ediyorlar. 3'ünün konuşmaları hükümetin yapmadığı veya eksik yaptığı şeyler. Abarta abarta anlatıyorlar. Anlattıkça coşuyor, coştukça eklemeler yapıp biraz daha anlatıyorlar. 4. Abi dayanamadı sordu:

“-Kadir bey, siz iktidar partisinde milletvekilliği yaptınız. Sizi aday göstermeyecekleri kesinleşti. Eğer gösterselerdi mu konuşmaları yapıyor olmayacaktın!”

-“Fahri bey ve Hikmet bey! Sizin de masalarınınız güzeldi. 7-8 sene o koltukta oturdunuz. Sizi oraya getiren, yerinize bir başkasını oturttuğundan beri düşman kesildiniz. Mevcut iktidar, sizi zamanında o koltuğa oturtmasaydı öyle bir makama bir yerlerinizi yırtsaydınız gene gelemeyecektiniz. Makamlarınız devam etseydi burada bu konuşmaları yaparak altılı masada HDP hedeflerini gerçekleştirmeyi amaçlayan buçuklu partiler için çalışıyor olmayacaktınız!”
Velhasıl “Keser döndü, sap döndü” Dün orada “Vatan Millet” diyenler bugün başka yerlerde ülkemizin düşmanlarının payandası haline geldiler.
Araya küçük bir anekdot gireyim.

Wimbledon Tenis Turnuvalarının şampiyonlarından biri AIDS hastalığına yakalanır. Hastanedeki tedavi surecinde bir gazeteci kendisiyle röportaj yapar. Gazeteci uzun bir soru cevaptan sonra son bir soru sorar:

-“Yüz binde bir yakalanılan bir hastalığa yakalandınız. Kendi kendinize hiç “TANRIM, NEDEN BEN?” diye hiç sorgulamadınız mı?”

Tenis şampiyonunun cevabı biraz uzun ama müthiştir.

“-Dünyada 5 milyon çocuk tenis oynar. Bunlardan 500 tanesi başarılıdır ve müsabakalara katılır. Bunların sadece 100 tanesi Wimbledon Tenis Turnuvasına katılamaya hak kazanır. İşte ben o yüz kişiden biri olarak bu turnuvaya katıldım ve şampiyon oldum. Şampiyonluk kupasını havaya kaldırdığımda “TANRIM NEDEN BEN?” diye sorgulamadım. Şimdi neden sorgulayayım?”

Yazımın henüz ortalarına varmamışken yazdığım kısmın baya bi uzun olduğunu fark ettim. Devam etsem güzelim Pazar gününüzü işgal anlamına gelir ki ben abiler ve amcalar gibi “illa ben olacağım, benim yazımı okusunlar, başka yazı okumasınlar” babında düşünemem. Diğer yazarlara da zamanınızı ayırıp okuyun. Benim kadar eğlenceli değiller ama güzel şeyler yazıyorlar. Onlara da fırsat vermek, saygı duymak lazımdır.

Çay da demlenmiş. Ben yazıma son verip kahvaltıya geçeceğim. Meşhur baba kahvaltılarına yeni bir ekleme düşünüyorum. Harika bir lezzet yakalayabilirsem haftaya sizinle paylaşırım.

Sizler de merak edip bu lezzeti tatmak isterseniz malzemeleri hazır edin. Bir de konum gönderin. Gelir beraber yapar yeriz. Şehir içinde taksi parası davet edene aittir. Şehir dışında uçak ucuz oluyor diyorlar. Kesenizi zorlamam. İlla THY olacak diye bir şartım da yok. Nerden alırsanız. Ben uçmayı severim.

Kalın sağlıcakla…