Ne Kadar İnce Dilimlersen Dilimle; 2 Yüzü Var!

Ersoy BABA

Ersoy BABA

“Rahmetli Osman Bölükbaşı ile İsmet İnönü bir uçak yolculuğunda denk gelirler. İsmet yanındaki torununa:

- “Git, Osman amcandan para iste.”

O da gelip:

- “Osman amca bana para verir misin?” der.

- “Ne yapacaksın oğlum parayı?”

- “Köylülere atacağım, sevinsinler” der.

Osman Bölükbaşı cevabı patlatır:

- “Git dedeni at, bütün Türkiye sevinsin!..”

Ersoy Baba yazılarından oradan buraya zıplamak adet olsa da mutlaka bir bağlantısı vardır.

Durup dururken zıplamıyorum. Sabredin bağlayacağım konuyu.

26 Aralık 1939'da Erzincan'da büyük bir deprem olur. Öyle böyle değil. Halen unutulamayan çok büyük bir deprem. 32 binden fazla insanımızın hayatını kaybettiği bir deprem. Bu depremde 100 binden fazla yaralımız vardı. Yaralıların tedavi edilebileceği hastaneler ve yardımlar yoktu. Kendi kendine iyileşecek ya da zaman içinde öleceklerdi. 7,2 şiddetindeki bu depremde 117 BİN bina tamamen yıkılmıştı.

Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü meşhur ve konforlu “Beyaz Tren'i ile bölgeye inceleme ziyaretinde bulunur. Deprem bölgesini gezerken kendisine Erzincan valisi eşlik eder. İnönü, yıkıntılar içinde 50 metre kadar yol alır. Halk devletin yaralarını saracağı umudu ile İnönü'nün etrafını sarar. İnönü de ilgileniyormuş gibi yapar. Erzincan Valisi:

-“Sayın Cumhurbaşkanım gördünüz, daha ileriye gitmeye lüzum yok, her yer aynı. Dönelim” der. Milli şef İnönü de :

-“Tamam” diyerek sevgili Beyaz Tren'ine geri döner.



Çok üzülmüş ve üstüne kasvet çökmüştür. O kadar üzgündür ki; Ankara'ya dönerken arkadaşları ile poker oynayıp içerler.

Yoğun iş temposunda zaman ayırıp Erzincan' a geldiği için bir şükran ifadesi olarak bir anıtının dikilmesine karar verilir. Heykeltıraş Râtip Aşir tarafından yapılan heykel 5 yılda tamamlanabilir. Onun da ailesi vardır. Çoluk çocuğu okumaktadır. Giderleri vardır. Birkaç ayda biten bir heykelin bedeli ile kaç ay geçinilebilir ki? O da 5 yılda bu heykeli tamamlar. Yedi sülalesi ihya olur. Heykel Erzincan'a dikilir. İnsanların acıları biter. Yaraları böylece sarılmış olur.

Devlet böyükleri yıkılan evler için de Erzincan'dan yardımlarını esirgemezler. Yıkılan her ev için depremzedelere “8'er adet çivi” dağıtılır. O zamanın teknolojisinde 8 çivi ile bir ev yapılabiliyordu. Şimdi Toki-Moki bu teknolojiye sahip olamadığından boştan yere uğraşıp duruyor.



Devletimizin üst aklı İngiltere en yüksek nakdi yardımı yapan ülkedir. 133 bin Sterlin gönderir.

Yaklaşık 5 milyon TL.

Bu paraya Erzincanlılar için deprem konutları yapılmasına karar verilir. Ancak İnönü müthiş zekası ile düşünür:

-“Erzincan'a yapılacak deprem konutları tekrar deprem olması halinde yıkılacak ve o para da heba olacaktır.”

Bu sebeple konutların Ankara'da yapılmasına karar verilir. Konutlar Bakanlıklarda Saracoğlu mahallesine inşa edilir. O konutlar da çoğunlukla geçen yazılarımda bahsettiğim Türk vatandaşı yapılıp, Türk isimleri verilen ve önemli görevlere getirilen bürokratlara lojman olarak tahsis edilir.

Kurcaladıkça çıkan bilgileri paylaşayım istiyorum. Ancak güzel bir Pazar sabahınızı rezil etmemek için de yüzeysel geçiyorum.

Ankara'da Emek mahallesinde İsrail evleri adıyla kooperatif evleri vardır. 1940'li yıllarda inşaatı başlamıştır. İsrailli inşaat şirketi Solel Boneh tarafından yapıldığı için o adı almıştır. İşin enteresan tarafı İsrail 1948 yılında kurulmuştur. 1940 yılında nasıl bir İsrail şirketi iş almıştır merak konusudur. İsrail evleri halen aynı isimle nasıl devam edebilmektedir. Merak ettiğimiz çok şey var.

- Sözde Cumhuriyetiz ama Anayasamızın gizli maddeleri olduğu söyleniyor.

- Merkez bankamız çok ortaklı bir anonim şirket... Ne statüsü ne ortakları doğru düzgün belli değil... Paralarımızın üzerinde Türkiye Cumhuriyeti ifadesi bile yazmıyor...

- Dönemin Genel Kurmay başkanı Yahudilerin ibadethanesi Ağlama Duvarında ağlayıp duruyordu. Bir Yahudi olduğunu Ağlama Duvarında ağlaya ağlaya belli eden bu kişinin en yüksek askeri rütbeye tırmanması da enteresan.

- Türkiye'nin kuruluşundan günümüze gelene kadar, meşhur idarecilerimiz, askerlerimiz, bürokratlarımız hep Sabetaycı Yahudi kökenden çıkmıştır.

- Yeni Türkiye devletinin resmen tanındığı Lozan'da bizi Yahudi Hahamı Haim Naum temsil etmiştir.

- Ünlü Sabetaycı Yahudi Orhan Pamuk Amerika'da bir panelde “Modern Türkiye Cumhuriyeti'ni biz kurduk” demiştir.

- Muhtemelen de Türkiye Cumhuriyeti bir Yahudi cenneti olarak inşa edilmişti, veya o şekle dönüştürülmüştü.

- 1924'te Yunanistan ile yaptığımız Mübadele ile Türk diye hep Selanik Yahudileri getirilmişti. Bildiğim kadarıyla şu an bile en az iki büyük siyasi partinin lideri de bunlardan.

- Bir Yahudi hahamının oğlu olan Moiz Kohen, Tekinalp takma adı ile Türkçülük ve Kemalistlik sistemini kurmuştu.

- M. Kemal'in eşi Latife, İzmir'in tanınmış Yahudi ailelerinden birine mensuptu.

- Celal Bayar, Bursa'da siyonist okulunda okumuş masondu.

- Fevzi Çakmak gibi sağlam bir Türk olduğunu bildiğimiz birinin karısı, evini Yahudilere hibe etti ve havra yapıldı. Nerelerden nasıl kuşatıldığımızı görün diye belirttim.

- İngilizler de asırlardır hayalleri ile yaşadıkları İstanbul'u her zerresine kadar işgal etmişken nedense (!) hiç savaşmadan, tek kurşun atmadan bırakıp gittiler. Olaylar ve sonuçlar müthiş bir Siyonist kuşatmayı işaret ediyor. Bunları araştırırken David Rockefeller'in sözleri ile karşılaştım:

-“Türkler yıllar boyu komünizme mücadele etmiştir. 1950'lerde ülke yönetimine bizim desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki; ödeme günleri geldiğinde bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu'na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik. Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidardaki yerini uzunca bir süre için sağlamlaştırdığını zannediyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece CELAL BAYAR kurtuldu, çünkü bir MASONDU ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan'ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.”

Millet olarak gözümüz açıldı. Halen gafil olup bunları destekleyenleri gördüğünüzde acımayın. Düzeltmeye de çalışmayın. Emin olun hemen hemen tamamı bize 80 yıldır dayatılanların torunları.

Bu kadar kasvet yeter.

“Papaz her zaman pilav yemez”

Kalın sağlıcakla.