AYM Baskani Arslan Açiklamasi '15 Temmuz Darbe Girisimi Sonrasinda Bireysel Basvuru Sayisi Rekor Düzeyde Artti'
Anayasa Mahkemesi (AYM) Baskani Zühtü Arslan, “15 Temmuz darbe girisimi sonrasinda bireysel basvuru sayisi rekor düzeyde artti” dedi.
‘Anayasa Mahkemesine Bireysel Basvuruda Is Yükü ve Çözüm Önerileri’ sempozyumunda konusan Arslan, AYM’ye 2012 yilindan bu güne kadar toplamda 383 bin bireysel basvuru yapildigini söyledi.
AYM’ye yapilan bireysel basvuru sayisi bir önceki yila göre yüzde 65 artti
Anayasa Mahkemesine yapilan bireysel basvurularin ilk iki yilda 10 bine ulastigini belirten Arslan, “Yaklasik on yillik bireysel basvuru uygulamasina bakildiginda agir bir is yüküyle karsi karsiya olundugu görülecektir. Bireysel basvurunun basladigi 23 Eylül 2012 tarihinden bugüne toplam 383 bin civarinda basvuru yapilmis, bunlardan yaklasik 310 bini karara baglanmistir. Bugün itibariyle Mahkememizin önünde 73 binin üzerinde derdest basvuru bulunmaktadir. Basvuru sayisinin her geçen yil arttigi da bilinmektedir. Ilk iki yil toplam 10 bin civarinda olan basvuru, 2014 ve 2015 yillarinda yillik 20 bine yükselmistir. 15 Temmuz darbe girisimi sonrasinda bireysel basvuru sayisi rekor düzeyde yükselerek 100 bini asmistir. Bu sayi 2017 yilindan 2021 yilina kadar istikrarli bir sekilde yillik ortalama 40 bin olarak gerçeklesmistir. Dogrusu geçen yilin basina kadar gelen basvurulari karsilama durumundaydik. Dahasi 2020’de gelen 40 bin basvuruya karsilik 45 binin üzerinde basvuruyu sonuçlandirmistik. Ayni sayida basvuruyu 2021 yilinda da sonuçlandirdik. Ancak bu kez yapilan basvuru sayisi bir önceki yila göre yüzde 65 artarak 66 bin 121 olarak gerçeklesmistir. Bu artisin en önemli sebebi geçen yilin basindan itibaren yogunlasan uzun yargilama sikayetleridir” diye konustu.
Is yüküyle etkili mücadelenin sadece Anayasa Mahkemesinin elverisli enstrümanlar kullanmasiyla çözülebilecek bir mesele olmadigina deginen Arslan, “Is yüküyle mücadelede belli ölçüde avantajli oldugumuzu, özellikle Avrupa Insan Haklari Mahkemesi’nin (AIHM) tecrübelerden yararlandigimizi belirtmek isterim. Bu baglamda liste usulü kabul edilemezlik kararlari (LUK) ve pilot karar yöntemi gibi tedbirler uygulanarak is yükünün azaltilmasi amaçlanmaktadir. Belirtmek gerekir ki, is yüküyle etkili mücadele sadece Anayasa Mahkemesinin elverisli enstrümanlar kullanmasiyla çözülebilecek bir mesele degildir. Bunun yaninda yapilan basvuru sayisinin azaltilmasina yönelik tedbirlerin alinmasi gerekmektedir. Bunlarin bir kismi yasama organi, diger bir kismi da idari ve yargisal merciler tarafindan alinmasi gereken tedbirlerdir. Bireysel basvuruyu hukuk sistemimize kazandiran yasama organinin is yüküyle mücadeleye iki türlü katki yapabilecegi söylenebilir. Birincisi bireysel basvurunun isleyisine yönelik gerekli yasal degisikliklerin yapilmasidir. Bu kapsamda yasal bir degisiklikle ‘anayasal önem’ diger ülkelerde oldugu gibi, müstakil bir kabul edilemezlik kriteri olarak kabul edilmelidir” ifadelerini kullandi.
Anayasa Mahkemesinin özel hayata saygi hakki, mülkiyet hakki, ifade hürriyeti gibi temel hak ve özgürlükler yönünden sadece yeterli gerekçe olmamasi sebebiyle verdigi çok sayida ihlal karari bulundugunu hatirlatan Arslan sözlerini söyle sürdürdü:
“Kisi özgürlügü ve güvenligi hakkini ele alalim. Anayasa Mahkemesi bu hakkin ihlal edildigine dair sikayetlerde somut olayin kendine özgü sartlarina göre farkli sonuçlara ulasabilmekle birlikte birtakim ilkeler belirlemistir. Buna göre tutuklamaya ancak suç islendigine dair kuvvetli belirtinin bulunmasi, kisinin kaçmasi ya da delilleri degistirmesi gibi tutmayi zorunlu kilan nedenlerin varligi halinde basvurulabilir. Ayrica ‘tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptirimin agirligi karsisinda ölçülü olmasi’ gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin tutuklamaya iliskin kararlari tutuklamanin istisnai bir tedbir oldugunu, bu sebeple cezalandirmaya dönüsmemesi gerektigini göstermektedir. Bu baglamda hakimlerin ve mahkemelerin tutuklamaya iliskin bu ilke ve esaslari gözeterek karar vermeleri, bu konuda yapilacak bireysel basvurulari ve muhtemel ihlal kararlarini azaltacaktir. Bir baska örnek, gerekçeli karar hakkindan verilebilir. Anayasa Mahkemesine göre adil yargilanma hakkinin bir güvencesi olan gerekçeli karar hakkinin bir yandan taraflarin yargilama sirasinda ileri sürdükleri iddialarinin kurallara uygun sekilde incelenip incelenmedigini, diger yandan da demokratik bir toplumda millet adina verilen kararlarin sebeplerini milletin fertlerinin ögrenmesini saglama islevleri bulunmaktadir. Bu kapsamda gerekçeli karar hakki, mahkemelerin kararlarinda davanin esas sorunlarini incelemesini ve taraflarin davanin sonucuna etkili olabilecek iddia ve savunmalarina makul bir gerekçe ile cevap vermelerini gerektirmektedir. Daha da önemlisi mahkemelerin ilgili ve yeterli gerekçe olusturmalari adil yargilanma hakkinin yaninda diger temel hak ve özgürlüklerin korunmasi bakimindan da önemli bir güvencedir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin özel hayata saygi hakki, mülkiyet hakki, ifade hürriyeti gibi temel hak ve özgürlükler yönünden sadece yeterli gerekçe olmamasi sebebiyle verdigi çok sayida ihlal karari bulunmaktadir. Bu nedenle derece mahkemelerinin bu ilke ve esaslara dikkat ederek kararlarini gerekçelendirmeleri bu konudaki yeni basvurulari önleyecektir.”
Sempozyumda konusan Bilkent Üniversitesi Mütevelli Heyeti Baskani Prof. Dr. Gülsev Kale ise AYM’nin Türkiye’deki tüm vatandaslarin temel hak ve özgürlüklerinin korunmasi yönünden çok önemli islevlerinin bulundugunu söyleyerek, üniversite olarak AYM ile birlikte çalismaktan büyük bir mutluluk duydugunu ifade etti.
Kaynak: İHA
AYM’ye yapilan bireysel basvuru sayisi bir önceki yila göre yüzde 65 artti
Anayasa Mahkemesine yapilan bireysel basvurularin ilk iki yilda 10 bine ulastigini belirten Arslan, “Yaklasik on yillik bireysel basvuru uygulamasina bakildiginda agir bir is yüküyle karsi karsiya olundugu görülecektir. Bireysel basvurunun basladigi 23 Eylül 2012 tarihinden bugüne toplam 383 bin civarinda basvuru yapilmis, bunlardan yaklasik 310 bini karara baglanmistir. Bugün itibariyle Mahkememizin önünde 73 binin üzerinde derdest basvuru bulunmaktadir. Basvuru sayisinin her geçen yil arttigi da bilinmektedir. Ilk iki yil toplam 10 bin civarinda olan basvuru, 2014 ve 2015 yillarinda yillik 20 bine yükselmistir. 15 Temmuz darbe girisimi sonrasinda bireysel basvuru sayisi rekor düzeyde yükselerek 100 bini asmistir. Bu sayi 2017 yilindan 2021 yilina kadar istikrarli bir sekilde yillik ortalama 40 bin olarak gerçeklesmistir. Dogrusu geçen yilin basina kadar gelen basvurulari karsilama durumundaydik. Dahasi 2020’de gelen 40 bin basvuruya karsilik 45 binin üzerinde basvuruyu sonuçlandirmistik. Ayni sayida basvuruyu 2021 yilinda da sonuçlandirdik. Ancak bu kez yapilan basvuru sayisi bir önceki yila göre yüzde 65 artarak 66 bin 121 olarak gerçeklesmistir. Bu artisin en önemli sebebi geçen yilin basindan itibaren yogunlasan uzun yargilama sikayetleridir” diye konustu.
Is yüküyle etkili mücadelenin sadece Anayasa Mahkemesinin elverisli enstrümanlar kullanmasiyla çözülebilecek bir mesele olmadigina deginen Arslan, “Is yüküyle mücadelede belli ölçüde avantajli oldugumuzu, özellikle Avrupa Insan Haklari Mahkemesi’nin (AIHM) tecrübelerden yararlandigimizi belirtmek isterim. Bu baglamda liste usulü kabul edilemezlik kararlari (LUK) ve pilot karar yöntemi gibi tedbirler uygulanarak is yükünün azaltilmasi amaçlanmaktadir. Belirtmek gerekir ki, is yüküyle etkili mücadele sadece Anayasa Mahkemesinin elverisli enstrümanlar kullanmasiyla çözülebilecek bir mesele degildir. Bunun yaninda yapilan basvuru sayisinin azaltilmasina yönelik tedbirlerin alinmasi gerekmektedir. Bunlarin bir kismi yasama organi, diger bir kismi da idari ve yargisal merciler tarafindan alinmasi gereken tedbirlerdir. Bireysel basvuruyu hukuk sistemimize kazandiran yasama organinin is yüküyle mücadeleye iki türlü katki yapabilecegi söylenebilir. Birincisi bireysel basvurunun isleyisine yönelik gerekli yasal degisikliklerin yapilmasidir. Bu kapsamda yasal bir degisiklikle ‘anayasal önem’ diger ülkelerde oldugu gibi, müstakil bir kabul edilemezlik kriteri olarak kabul edilmelidir” ifadelerini kullandi.
Anayasa Mahkemesinin özel hayata saygi hakki, mülkiyet hakki, ifade hürriyeti gibi temel hak ve özgürlükler yönünden sadece yeterli gerekçe olmamasi sebebiyle verdigi çok sayida ihlal karari bulundugunu hatirlatan Arslan sözlerini söyle sürdürdü:
“Kisi özgürlügü ve güvenligi hakkini ele alalim. Anayasa Mahkemesi bu hakkin ihlal edildigine dair sikayetlerde somut olayin kendine özgü sartlarina göre farkli sonuçlara ulasabilmekle birlikte birtakim ilkeler belirlemistir. Buna göre tutuklamaya ancak suç islendigine dair kuvvetli belirtinin bulunmasi, kisinin kaçmasi ya da delilleri degistirmesi gibi tutmayi zorunlu kilan nedenlerin varligi halinde basvurulabilir. Ayrica ‘tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptirimin agirligi karsisinda ölçülü olmasi’ gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin tutuklamaya iliskin kararlari tutuklamanin istisnai bir tedbir oldugunu, bu sebeple cezalandirmaya dönüsmemesi gerektigini göstermektedir. Bu baglamda hakimlerin ve mahkemelerin tutuklamaya iliskin bu ilke ve esaslari gözeterek karar vermeleri, bu konuda yapilacak bireysel basvurulari ve muhtemel ihlal kararlarini azaltacaktir. Bir baska örnek, gerekçeli karar hakkindan verilebilir. Anayasa Mahkemesine göre adil yargilanma hakkinin bir güvencesi olan gerekçeli karar hakkinin bir yandan taraflarin yargilama sirasinda ileri sürdükleri iddialarinin kurallara uygun sekilde incelenip incelenmedigini, diger yandan da demokratik bir toplumda millet adina verilen kararlarin sebeplerini milletin fertlerinin ögrenmesini saglama islevleri bulunmaktadir. Bu kapsamda gerekçeli karar hakki, mahkemelerin kararlarinda davanin esas sorunlarini incelemesini ve taraflarin davanin sonucuna etkili olabilecek iddia ve savunmalarina makul bir gerekçe ile cevap vermelerini gerektirmektedir. Daha da önemlisi mahkemelerin ilgili ve yeterli gerekçe olusturmalari adil yargilanma hakkinin yaninda diger temel hak ve özgürlüklerin korunmasi bakimindan da önemli bir güvencedir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin özel hayata saygi hakki, mülkiyet hakki, ifade hürriyeti gibi temel hak ve özgürlükler yönünden sadece yeterli gerekçe olmamasi sebebiyle verdigi çok sayida ihlal karari bulunmaktadir. Bu nedenle derece mahkemelerinin bu ilke ve esaslara dikkat ederek kararlarini gerekçelendirmeleri bu konudaki yeni basvurulari önleyecektir.”
Sempozyumda konusan Bilkent Üniversitesi Mütevelli Heyeti Baskani Prof. Dr. Gülsev Kale ise AYM’nin Türkiye’deki tüm vatandaslarin temel hak ve özgürlüklerinin korunmasi yönünden çok önemli islevlerinin bulundugunu söyleyerek, üniversite olarak AYM ile birlikte çalismaktan büyük bir mutluluk duydugunu ifade etti.
