'2013'Ten 2018'E Kadar Neredeydiniz'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “5 yılda ant ile ilgili karar veriyor Danıştay, 2013’ten 2018’e kadar neredeydiniz? 2018’e kadar niçin bu konuda karar verilmedi de şimdi veriliyor, şimdi mi aklınıza geldi?” dedi.
Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen “Şura-yı Devlet’ten Danıştay’a Uluslararası Sempozyumu”nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, geciken yargı kararları ve Yargıtay’ın bazı kararlardaki tutumunu eleştirerek, “Ben merak ediyorum, yerindelik görevi veya hakkı idareye mi ait, yoksa yargıya mı ait? Bunun kavgasını 16 yıldır hep verdik, veriyoruz. O zaman yargı gelsin idare görevini de üstlensin” ifadelerini kullandı.
Yeni yönetim sistemi ile Türkiye’nin demokrasi yolculuğunda yeni bir aşamanın da ifadesi olduğunu, böylece Türkiye’nin uzun yıllar milli iradeyi esir alan vesayetçi yapıdan kurtulduğunu, gerçek demokrasiye geçiş yolunda tarihi bir adım attığını söyleyen Erdoğan, “Yeni sistemin en önemli özelliği yürütmede çift başlılığı sona erdirerek, sandıkta tecelli eden iradenin devlet yönetimine tam anlamıyla yansıtılabilmesini garanti etmesidir. Kuvvetler ayrılığını gerçek anlamda işletemeyen, bunun yerine millet iradesinin anti demokratik kurum ve kuruluşlar vasıtasıyla frenlenmesini hedefleyen çarpık anlayış nihayet düzeltilecek diye düşünüyorum ama kendi kendime soruyorum, acaba düzeltildi mi? Bazı uygulamalar görüyorum ki, maalesef çift başlılık değil, hatta çok başlılığa doğru giden süreç var. Bazı kavramların tanımında da zorlanıyorum. Nitekim bugünkü kavramda da özellikle başlık çok güzel, hakikaten şura-yı devlet, anlamı çok güzel, içeriği ile muhteşem, Danıştay, o da bir başka. Bu işten iyi anlayanlara sorsak şura-yı devlet, Danıştay nedir inanın içinden çıkamazlar. Çünkü şura-yı devlet, devletin danıştığı organ, peki karar, icra, bu kimin? Bu da yerindelik anlamıyla idarenindir. Burayı bir defa iyi anlamamız lazım. İyi anlayamazsak olay nereye gider biliyor musunuz, ben damdan düştüm de onun için konuşuyorum, olay İzmir Limanı’nın biz ihalesini yapıyoruz ve Danıştay’da İzmir Limanı’nın ihalesi 2 yıl bekliyor. 2 yılın sonunda burayı alacak kişi vazgeçiyor, biz 1 milyar dolar kaybediyoruz. Bunu bana Danıştay neyle izah edecek, 1 milyar doların hesabını kim verecek? Seri olarak ne düşünüyorsan bize bildirirsin, ondan sonra biz de kararımızı veririz. Ama 1 milyar doların bedelini bu millete kimsenin ödetmeye hakkı yok. İdarede böyle bir şey olduğu zaman bütün yargı organları idarenin üzerine çullanıyor. Ama Danıştay böyle bir kararı geciktirmede maalesef ağırdan aldığı zaman kim bunun hesabını soracak, bu hesabı soracak olan merci yok. Başka örnekler de var. Böyle bir toplantıda onların içine girmek istemem. 16 yıllık Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı döneminde bunları çoğu zaman yaşadım, yaşadığım için söylüyorum. Son anayasa değişikliğinde aslında danışır noktasındaki şey de bile değişikliğe gittik. Ama hala Danıştay’a nüfuz etmemiş, Danıştay daha bunu uygulamaya koymadı. Halbuki bu değişiklik yapıldı” diye konuştu.
“YARGI GÜCÜ İÇİN BAĞIMSIZLIK VE TARAFSIZLIK BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN İKİ KİLİT KAVRAMDIR”
Siyasi istikrarı garanti altına alan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde ülke tarihinde ilk defa güçler ayrılığının da tam anlamı ile tesis edildiğini söyleyen Erdoğan, “16 Nisan halkoylaması ile yargının bağımsızlığı yanında tarafsızlığın da anayasal çerçeveye alınması tarihi öneme sahiptir. Zira yargı gücü için bağımsızlık ve tarafsızlık birbirini tamamlayan iki kilit kavramdır. Bağımsızlık yargıya dış etki ve müdahalelere karşı koruyan bir güvence sunarken, tarafsızlıkta ideolojik kalıplar, politik tutumlar ve bireysel önyargılardan arınmış bir muhakeme faaliyetini ifade eder. Yargının hakemlik vasfını layıkıyla yerine getirebilmesi, yargının bu iki kavramın çizdiği çerçeveye sadık kalmasıyla mümkündür. Gerek 17-25 Aralık girişiminde, gerekse 15 Temmuz darbe teşebbüsünde yaşadığımız acı tecrübeler bize bu iki kavramın adaletin tesisi noktasında ne kadar elzem, hayati öneme sahip olduğunu göstermiştir. Kararlarını verirken akıl ve vicdanları yerine ideolojik bağnazlığı koyanlar, bağımsızlık ve tarafsızlık yerine FETÖ elebaşından gelen emirlere göre hareket edenler Türkiye’yi büyük bir felaketin eşiğine getirmişlerdir. FETÖ ihanet çetesinin ülkemizi sürüklemek istediği bu yıkımdan kurtaran, siyasi iradenin kararlı duruşu ile aziz milletimizin demokrasisine canı pahasına sahip çıkması olmuştur” şeklinde konuştu.
“O ZAMAN YARGI GELSİN İDARE GÖREVİNİ DE ÜSTLENSİN”
Hukuk devletinin mütemmim cüzünün etkin ve hızlı işleyen, milletin vicdanını rahatlatan kararlara imza atan bir yargı sisteminin mevcudiyeti olduğunu belirten Erdoğan, “Hukukun üstünlüğünü esas alan bir devlette yargı hakem vasfındadır. Yargının bu görevini yerine getirebilmesi ise önüne gelen sorunları objektif, adil ve anayasanın, yasaların çizdiği sınırlar içinde kalarak çözmesine bağlıdır. Yargı organlarının kanuni çerçeveye sadık kalarak hareket etmesi diğer tüm kurum, kuruluş ve şahısların tavırlarından çok daha önemlidir. Bu konuda yaşanacak en küçük ihmal ya da ihlal milletimizin yargıya olan güvenini zedelemekle kalmayacak, aynı zamanda yönetimde de telafisi zor zararlara sebebiyet verecektir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı nasıl demokrasinin olmazsa olmaz şartı ise jüristokrasi de aynı derecede büyük bir tehdittir. Yargının öncelikle kendi itibarını tehlikeye atan jüristokrasi tuzağına düşmesini engelleyecek en önemli unsur karalarını verirken, yetkilerini aşmamaya göstereceği özendir. Yasayı uygulamak yerine yasa koyucu gibi hareket etmek, hukuka uygunluk denetiminin sınırlarını yerindelik denetimini de içine alacak şekilde genişletmek asla doğru değil. Bunun üzerinde de durmamız lazım. Ben merak ediyorum, yerindelik görevi veya hakkı idareye mi ait, yoksa yargıya mı ait? Bunun kavgasını 16 yıldır hep verdik, veriyoruz. O zaman yargı gelsin idare görevini de üstlensin. Bir taraftan kalkıp bunların ayrılığından bahsediyoruz, diğer taraftan yerindelik yetkisini de yargı kendinde kullanıyor. Böyle bir şey olamaz. Şura-yı devlet diyorsak Danıştay olarak bir istişari organ olarak bunu değerlendiriyorsak o zaman bir istişari organ görevini ifa etmesi gerekir. ‘Ben karar merciyim’ diyorsa o zaman biz burada niye duruyoruz? Şuanda Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerini hazırlamadan önce biz kalkıp Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ilgili de Danıştay’dan bunu soracak, oradan izin, müsaade alacaksak o zaman ben bu makamda durmayım, çekiyim gidiyim. Böyle şey olur mu? Kusura bakmayın da benim yanımda da bunca hukukçu var, anayasacısı var, cezacısı var, medeni hukukçusu var, hepsi var. Bunlara bu devlet niye bu maaşları ödüyor. Gelin orada yan gelip yatın diye ödemiyor. Cumhurbaşkanına bu hazırlıklarda gereken desteği verin, ona göre bunları en ideal şekilde hazırlayın, ona göre bu adımları atın. Bunları bunun için yapıyoruz. Öyleyse kuvvetler ayrılığını tanımı içinde aynen uygulamamız gerekiyor. İşimize geldiği gibi uygularsak neticeye varamayız. Ondan sonra 2 yıl geçer bize bir dönüşün yapılması, 1 milyar doları da orada kaybedersin. Bazen 5 yıl oluyor. Şimdi oldu ya, 5 yılda ant ile ilgili karar veriyor Danıştay, 2013’ten 2018’e kadar neredeydiniz. 2018’e kadar niçin bu konuda karar verilmedi de şimdi veriliyor, şimdi mi aklınıza geldi? Kusura bakmayın da bunu sormak bizim hakkımız olsun. Biz alkışlanması gerektiği zaman yargımızı alkışlarız, yanlış olduğu zaman da söylemek zorundayız. Çünkü millet tokat atması gereken bize atıyor, size atmıyor, meydanlara çıktığımız zaman yuhalaması gerektiği zaman bizi yuhalıyor, sizi yuhalamıyor. Hesabı veren biziz. Demokrasinin özelliği zaten burası. Bizde sizlerden gecikmeyen adil kararlar bekliyoruz. Türkiye özellikle hukukun ve anayasanın askıya alındığı dönemlerde bu tür yanlış adımların acısını çok çekmiş bir ülkedir. Yassı Ada mahkemelerinden, 28 Şubat sürecinde yaşanan hukuk garabetlerine kadar yargının siyasallaşmasının bedelini vatandaşlarımızla beraber yargı camiamız da ödemiştir. Hiçbirimizin bir daha ülkemizde böyle bir atmosferin oluşmasına fırsat vermeyeceğine inanıyorum. Türkiye’de bir dönem hepimizi mağdur eden, demokrasimizin kalitesini düşüren vesayetçi zihniyetin tekrar hortlatılmasına asla göz yummamalıyız. Bu noktada en büyük hassasiyeti gösterecek olan da yargı camiamızın kendisidir. Bünyesine sirayet eden FETÖ’cüleri bertaraf etmekte ciddi başarılara imza atan Türk yargısı inanıyorum ki hukuku statükonun emrine veren zihniyetin hortlamasına müsaade etmeyecektir. Son günlerde yaşanan kimi tartışmaların da hukuki süreç içinde çözüme kavuşturulacağına inanıyorum. Türk demokrasisinin standartlarının geriye çekilmesine kimsenin kayıtsız kalmayacağını temenni ediyorum” ifadelerini kullandı.
(Derya Yetim - İlker Turak/İHA)
Kaynak: İHA
Yeni yönetim sistemi ile Türkiye’nin demokrasi yolculuğunda yeni bir aşamanın da ifadesi olduğunu, böylece Türkiye’nin uzun yıllar milli iradeyi esir alan vesayetçi yapıdan kurtulduğunu, gerçek demokrasiye geçiş yolunda tarihi bir adım attığını söyleyen Erdoğan, “Yeni sistemin en önemli özelliği yürütmede çift başlılığı sona erdirerek, sandıkta tecelli eden iradenin devlet yönetimine tam anlamıyla yansıtılabilmesini garanti etmesidir. Kuvvetler ayrılığını gerçek anlamda işletemeyen, bunun yerine millet iradesinin anti demokratik kurum ve kuruluşlar vasıtasıyla frenlenmesini hedefleyen çarpık anlayış nihayet düzeltilecek diye düşünüyorum ama kendi kendime soruyorum, acaba düzeltildi mi? Bazı uygulamalar görüyorum ki, maalesef çift başlılık değil, hatta çok başlılığa doğru giden süreç var. Bazı kavramların tanımında da zorlanıyorum. Nitekim bugünkü kavramda da özellikle başlık çok güzel, hakikaten şura-yı devlet, anlamı çok güzel, içeriği ile muhteşem, Danıştay, o da bir başka. Bu işten iyi anlayanlara sorsak şura-yı devlet, Danıştay nedir inanın içinden çıkamazlar. Çünkü şura-yı devlet, devletin danıştığı organ, peki karar, icra, bu kimin? Bu da yerindelik anlamıyla idarenindir. Burayı bir defa iyi anlamamız lazım. İyi anlayamazsak olay nereye gider biliyor musunuz, ben damdan düştüm de onun için konuşuyorum, olay İzmir Limanı’nın biz ihalesini yapıyoruz ve Danıştay’da İzmir Limanı’nın ihalesi 2 yıl bekliyor. 2 yılın sonunda burayı alacak kişi vazgeçiyor, biz 1 milyar dolar kaybediyoruz. Bunu bana Danıştay neyle izah edecek, 1 milyar doların hesabını kim verecek? Seri olarak ne düşünüyorsan bize bildirirsin, ondan sonra biz de kararımızı veririz. Ama 1 milyar doların bedelini bu millete kimsenin ödetmeye hakkı yok. İdarede böyle bir şey olduğu zaman bütün yargı organları idarenin üzerine çullanıyor. Ama Danıştay böyle bir kararı geciktirmede maalesef ağırdan aldığı zaman kim bunun hesabını soracak, bu hesabı soracak olan merci yok. Başka örnekler de var. Böyle bir toplantıda onların içine girmek istemem. 16 yıllık Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı döneminde bunları çoğu zaman yaşadım, yaşadığım için söylüyorum. Son anayasa değişikliğinde aslında danışır noktasındaki şey de bile değişikliğe gittik. Ama hala Danıştay’a nüfuz etmemiş, Danıştay daha bunu uygulamaya koymadı. Halbuki bu değişiklik yapıldı” diye konuştu.
“YARGI GÜCÜ İÇİN BAĞIMSIZLIK VE TARAFSIZLIK BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN İKİ KİLİT KAVRAMDIR”
Siyasi istikrarı garanti altına alan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde ülke tarihinde ilk defa güçler ayrılığının da tam anlamı ile tesis edildiğini söyleyen Erdoğan, “16 Nisan halkoylaması ile yargının bağımsızlığı yanında tarafsızlığın da anayasal çerçeveye alınması tarihi öneme sahiptir. Zira yargı gücü için bağımsızlık ve tarafsızlık birbirini tamamlayan iki kilit kavramdır. Bağımsızlık yargıya dış etki ve müdahalelere karşı koruyan bir güvence sunarken, tarafsızlıkta ideolojik kalıplar, politik tutumlar ve bireysel önyargılardan arınmış bir muhakeme faaliyetini ifade eder. Yargının hakemlik vasfını layıkıyla yerine getirebilmesi, yargının bu iki kavramın çizdiği çerçeveye sadık kalmasıyla mümkündür. Gerek 17-25 Aralık girişiminde, gerekse 15 Temmuz darbe teşebbüsünde yaşadığımız acı tecrübeler bize bu iki kavramın adaletin tesisi noktasında ne kadar elzem, hayati öneme sahip olduğunu göstermiştir. Kararlarını verirken akıl ve vicdanları yerine ideolojik bağnazlığı koyanlar, bağımsızlık ve tarafsızlık yerine FETÖ elebaşından gelen emirlere göre hareket edenler Türkiye’yi büyük bir felaketin eşiğine getirmişlerdir. FETÖ ihanet çetesinin ülkemizi sürüklemek istediği bu yıkımdan kurtaran, siyasi iradenin kararlı duruşu ile aziz milletimizin demokrasisine canı pahasına sahip çıkması olmuştur” şeklinde konuştu.
“O ZAMAN YARGI GELSİN İDARE GÖREVİNİ DE ÜSTLENSİN”
Hukuk devletinin mütemmim cüzünün etkin ve hızlı işleyen, milletin vicdanını rahatlatan kararlara imza atan bir yargı sisteminin mevcudiyeti olduğunu belirten Erdoğan, “Hukukun üstünlüğünü esas alan bir devlette yargı hakem vasfındadır. Yargının bu görevini yerine getirebilmesi ise önüne gelen sorunları objektif, adil ve anayasanın, yasaların çizdiği sınırlar içinde kalarak çözmesine bağlıdır. Yargı organlarının kanuni çerçeveye sadık kalarak hareket etmesi diğer tüm kurum, kuruluş ve şahısların tavırlarından çok daha önemlidir. Bu konuda yaşanacak en küçük ihmal ya da ihlal milletimizin yargıya olan güvenini zedelemekle kalmayacak, aynı zamanda yönetimde de telafisi zor zararlara sebebiyet verecektir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı nasıl demokrasinin olmazsa olmaz şartı ise jüristokrasi de aynı derecede büyük bir tehdittir. Yargının öncelikle kendi itibarını tehlikeye atan jüristokrasi tuzağına düşmesini engelleyecek en önemli unsur karalarını verirken, yetkilerini aşmamaya göstereceği özendir. Yasayı uygulamak yerine yasa koyucu gibi hareket etmek, hukuka uygunluk denetiminin sınırlarını yerindelik denetimini de içine alacak şekilde genişletmek asla doğru değil. Bunun üzerinde de durmamız lazım. Ben merak ediyorum, yerindelik görevi veya hakkı idareye mi ait, yoksa yargıya mı ait? Bunun kavgasını 16 yıldır hep verdik, veriyoruz. O zaman yargı gelsin idare görevini de üstlensin. Bir taraftan kalkıp bunların ayrılığından bahsediyoruz, diğer taraftan yerindelik yetkisini de yargı kendinde kullanıyor. Böyle bir şey olamaz. Şura-yı devlet diyorsak Danıştay olarak bir istişari organ olarak bunu değerlendiriyorsak o zaman bir istişari organ görevini ifa etmesi gerekir. ‘Ben karar merciyim’ diyorsa o zaman biz burada niye duruyoruz? Şuanda Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerini hazırlamadan önce biz kalkıp Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ilgili de Danıştay’dan bunu soracak, oradan izin, müsaade alacaksak o zaman ben bu makamda durmayım, çekiyim gidiyim. Böyle şey olur mu? Kusura bakmayın da benim yanımda da bunca hukukçu var, anayasacısı var, cezacısı var, medeni hukukçusu var, hepsi var. Bunlara bu devlet niye bu maaşları ödüyor. Gelin orada yan gelip yatın diye ödemiyor. Cumhurbaşkanına bu hazırlıklarda gereken desteği verin, ona göre bunları en ideal şekilde hazırlayın, ona göre bu adımları atın. Bunları bunun için yapıyoruz. Öyleyse kuvvetler ayrılığını tanımı içinde aynen uygulamamız gerekiyor. İşimize geldiği gibi uygularsak neticeye varamayız. Ondan sonra 2 yıl geçer bize bir dönüşün yapılması, 1 milyar doları da orada kaybedersin. Bazen 5 yıl oluyor. Şimdi oldu ya, 5 yılda ant ile ilgili karar veriyor Danıştay, 2013’ten 2018’e kadar neredeydiniz. 2018’e kadar niçin bu konuda karar verilmedi de şimdi veriliyor, şimdi mi aklınıza geldi? Kusura bakmayın da bunu sormak bizim hakkımız olsun. Biz alkışlanması gerektiği zaman yargımızı alkışlarız, yanlış olduğu zaman da söylemek zorundayız. Çünkü millet tokat atması gereken bize atıyor, size atmıyor, meydanlara çıktığımız zaman yuhalaması gerektiği zaman bizi yuhalıyor, sizi yuhalamıyor. Hesabı veren biziz. Demokrasinin özelliği zaten burası. Bizde sizlerden gecikmeyen adil kararlar bekliyoruz. Türkiye özellikle hukukun ve anayasanın askıya alındığı dönemlerde bu tür yanlış adımların acısını çok çekmiş bir ülkedir. Yassı Ada mahkemelerinden, 28 Şubat sürecinde yaşanan hukuk garabetlerine kadar yargının siyasallaşmasının bedelini vatandaşlarımızla beraber yargı camiamız da ödemiştir. Hiçbirimizin bir daha ülkemizde böyle bir atmosferin oluşmasına fırsat vermeyeceğine inanıyorum. Türkiye’de bir dönem hepimizi mağdur eden, demokrasimizin kalitesini düşüren vesayetçi zihniyetin tekrar hortlatılmasına asla göz yummamalıyız. Bu noktada en büyük hassasiyeti gösterecek olan da yargı camiamızın kendisidir. Bünyesine sirayet eden FETÖ’cüleri bertaraf etmekte ciddi başarılara imza atan Türk yargısı inanıyorum ki hukuku statükonun emrine veren zihniyetin hortlamasına müsaade etmeyecektir. Son günlerde yaşanan kimi tartışmaların da hukuki süreç içinde çözüme kavuşturulacağına inanıyorum. Türk demokrasisinin standartlarının geriye çekilmesine kimsenin kayıtsız kalmayacağını temenni ediyorum” ifadelerini kullandı.
(Derya Yetim - İlker Turak/İHA)